"İçtihat Metni"
Resmi evrakta sahtecilik suçundan sanık İdris K.'nin beraatine ilişkin, İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.11.2008 gün ve 134-372 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 14.05.2012 gün ve 492-8501 sayı ile;
Sanık müdafiinin resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan beraat hükmü nedeniyle vekalet ücreti verilmesi gerektiğine ilişkin temyiz istemiyle sınırlı olarak inceleme yapıldığı belirtilerek; "1136 sayılı Kanunun 168 ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13. maddesinin 5. fıkrası uyarınca, beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık lehine maktu avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, yasaya aykırı ise de,
Yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususta aynı Yasanın 322. maddesinde öngörülen yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün olduğundan sanık hakkındaki hükmün (4) numaralı bendinden sonra gelmek üzere; 'sanığın kendisini vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre 1100 TL vekalet ücretinin hazineden alınarak sanığa verilmesine' fıkrasının eklenmesi suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına" karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 02.07.2012 gün ve 252698 sayı ile;
“1- Zamanaşımı, yasada öngörülen belli bir sürenin geçmesiyle davayı ve cezayı düşüren bir nedenlerden birisidir. Dava zamanaşımı belli bir sürenin geçmesiyle ceza davası açılmaması, dava açılmışsa açılan davanın düşmesi sonucunu doğurur. Ceza hukukunda dava zamanaşımı süreleri her suçun kamu düzeni üzerinde yaratacağı tesirle orantılı olarak belirlenmiştir. Kamu düzeni üzerinde ağır etkiler yapan suçlar için daha uzun, etkileri hafif olan suçlar için ise, daha kısa zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Her suç, son tahlilde toplumsal hayata yönelmiş bir tehdit olduğuna göre, toplum düzenini teminat altına almayı amaçlayan Devlet de, suçluları bulup çıkarmak, yargılamak ve cezalandırmak hak ve yetkisine sahiptir. Ancak, ceza vermek bir araç olduğuna göre; amacın zamanla telafi olup eski hale geldiği durumlarda, Devlet bu araçtan vazgeçebilir. Ne kadar zamanla ceza vermek yetkisinden vazgeçilmesi gerektiği sorunu ise karşımıza zamanaşımı kurumunu çıkarır. Zamanaşımı; şüpheli - sanık - hükümlü ile Devlet arasındaki soruşturma - yargılama - cezalandırma ilişkisini sona erdiren bir faktördür. Dava zamanaşımı, Devlet ile suçlu olduğu sanılan kişi arasındaki yargısal ilişkiyi sona erdirir. Öğretide genellikle cezalandırma yetkisinin sona ermesinden bahsedilmekte ise de, esasen cezalandırma yetkisini, infaz (ceza) zamanaşımı ortadan kaldırır. Zamanaşımını maddi ceza hukuku kurumudur. Buna usule ilişkin bazı hukuksal sonuçlar bağlansa da niteliğini ortadan kaldırmaz Nitekim, zamanaşımı kurumu organik yasa olarak TCK'nda 'Dava ve Cezanın Düşürülmesi' başlıklı dördüncü bölümünde düzenlenmiştir.
Somut olaya gelince; sanık hakkında atılı suçtan mahkemece beraat kararı verilmiştir. Suç tarihine göre, sanık lehine olan 5237 sayılı TCK'nun 66/1-e maddesine dava zamanaşımını kesen son işlem olan sanığın sorgu tarihine göre, olağan zamanaşımı süresi temyiz sürecinde dolmuştur. Bu halde, davanın esasına girilmemeli ve TCK'nun 66. maddesine göre düşme kararı verilmelidir. Zamanaşımı, denetim muhakemesinde bir anlamda davanın esastan görüşülmesine engel olan bir neden olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle zamanaşımı süresi dolmuş beraat hükmünün, salt vekalet ücreti nedeniyle bölünerek davanın esasına girilmemelidir.
2- Miktar itibarıyla davanın esasına girilerek vekalet ücretine hükmedilemez.
Vekalet ücretleri hukuksal nitelikleri gereği, Borçlar Kanunu anlamında sözleşmeden doğan bir ücrettir. Sözleşme hukukundan doğan bir alacağın kanun yolu denetiminde temyize konu olabilmesi için hüküm tarihi itibarıyla HUMK'nun 427. maddesinde belirtilen sınırlar içerisinde olmaması gerekir.
Somut olayda, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, hüküm tarihi itibarıyla 1.100 TL vekalet ücreti, HUMK'nun 427. maddesine göre, 1.250 TL olan temyiz sınırının altında kaldığından davanın bu yönüyle de esasına girilmeksizin reddi gerekir " görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına ve kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Dairesince 23.01.2013 gün ve 22313-1158 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Hükmün, beraat eden sanık lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle yalnızca sanık ya da onun adına müdafii tarafından temyiz edilmesi halinde, temyiz incelemesinin vekalet ücreti ile sınırlı olarak mı yapılacağı,
2- Vekalet ücreti ile sınırlı inceleme yapılması gerektiğinin kabul edilmesi halinde temyiz edilebilirlikte ölçünün ne olması gerektiği,
Noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Hükmün, beraat eden sanık lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle sanık ya da onun adına müdafii tarafından temyiz edilmesi halinde, temyiz incelemesinin vekalet ücreti ile sınırlı olarak mı yapılacağı;
1136 sayılı Avukatlık Kanununun 168. maddesi uyarınca Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanan ve 23.12.2006 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2007 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/5. maddesinde; "Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir" şeklinde düzenleme yapılmış, bu tarihten sonra yayımlanan asgari ücret tarifelerinde de aynı hükme yer verilmeye devam edilmiştir.
5271 sayılı CMK'nun "Yargılama giderleri" başlıklı 324. maddesi ise; "(1) Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.
(2) Hüküm ve kararda yargılama giderlerinin kimlere yükletileceği gösterilir..." şeklinde düzenlenerek, avukatlık ücretlerinin yargılama giderleri kapsamında olduğu açıkça belirtilmiştir.
26.05.1935 gün ve 111-7 sayılı İçtihadi Birleştirme Kararında da; "Ceza davalarındaki yargılama giderlerinin hükmün tamamlayıcı bir parçası (mütemmim cüzü) olduğu, bu sebeple ilamlarda açıklanması ve kime yükletileceğinin belirtilmesi gerektiği, yargılama giderleriyle ilgili kararların da Yargıtay incelemesine tabi olup kendiliğinden temyiz yeteneğinin bulunduğu" sonucuna ulaşılmıştır.
Kanuni düzenlemeler ve içtihadı birleştirme kararı ışığında, hükmün tamamlayıcı parçası olan yargılama giderleri hüküm ve kararlarda gösterilmeli ve giderlerin kim tarafından karşılanacağı da belirtilmelidir. Bu kapsamda mahkemece yargılama giderlerinden olan avukatlık ücretlerinin de kararda gösterilmesi ve ücretlerin hangi tarafça karşılanacağının belirtilmesi gerekmekte olup, aksine bir uygulama 5271 sayılı CMK'nun 324. maddesine aykırılık oluşturacaktır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 09.10.2012 gün ve 301-1800 ile 19.02.2013 gün ve 137-58 sayılı kararlarında da aynı husus vurgulanmıştır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulması açısından, sanıkların haklarında kurulan beraat hükümlerini temyiz etme yetkilerinin olup olmadığının da tartışılması gerekir. 5271 sayılı CMK