"İçtihat Metni"
Mahkemesi : KONYA 2. Ağır Ceza
Günü : 31.12.2010
Sayısı : 184-473
Kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan sanığın, TCK'nun 86/1, 86/3, 87/1-4, 31/3, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba ilişkin, Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.12.2010 gün ve 184-473 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 07.11.2012 gün ve 5928-7996 sayı ile;
"Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle, kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunun bağımsız bir suç olması nedeni ile olayda uygulama yeri olmayan TCK'nun 86/1-3 ve 87/1-4. maddeleriyle ceza tayini yasaya aykırı ise de, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, TCK'nun 86/1-3, 87/1-4. maddeleriyle ceza tayinine ilişkin üçüncü bendinin beş paragrafının hüküm fıkrasından çıkartılmasına, üçüncü bendinin altıncı paragrafındaki 'kasten yaralama sonucunda ölüm meydana geldiğinden' ibaresinden sonra, 'TCK'nun 86/1-3. maddesi yollamasıyla' ibaresinin eklenmesine karar verilmek suretiyle düzeltilen sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün onanmasına" karar verilmiştir.
Daire Üyeleri S. Z. İ.ve M. Ü.
"Olaydan dört yıl kadar önce maktulün ailesiyle birlikte geçirdikleri trafik kazası neticesinde bir gözünün tamamen, diğer gözünün de yarı oranında görme kaybına uğradığı, kafatasında ve yüzünde kırıklar nedeniyle platinler bulunduğu, kardeşinin de yaralandığı, bu tarihten beri amcası olan sanığın babasının evinde birlikte yaşadıkları sabittir. Soruşturma ve kovuşturma evresi bütün olarak incelendiğinde, maktulün merdivenden düşme nedeniyle 12.12.2006 tarihinde hastaneye kaldırıldığı, hastanede komada iken vefat ettiği, bilahare 06.03.2008 tarihinde bir şahsın ihbarı sonrasında yapılan otopsi raporundan da anlaşılacağı üzere 'künt kafa travması sonucu beyin doku hasarı' sonucu öldüğünün anlaşıldığı, adli tıp raporunda ise oluşan yaranın direkt kafaya vurulması ile gerçekleşebileceği gibi, düşme veya düşürülme ile de meydana gelebileceği, bu konuda kesin bir ayırım yapılmasının mümkün olamayacağı belirtilmiştir.
Maktulün kardeşinin olaydan bir seneyi aşkın bir süreden sonra okul arkadaşlarına ablasının düşerek ölmediğini, düşürüldüğünü söylemesi üzerine ihbar tutanağı düzenlenip soruşturma başlatıldığı anlaşılmakta olup, aşamalardaki tüm ifadeleri birbiriyle tamamen çelişir biçimde içerik arzetmekle birlikte, olayla ilgili soruşturma başlatılmasını müteakip çocuk esirgeme yurduna teslim edilmesi ve sanığın ailesinin yanında kalmamasına rağmen, bu aşamadan sonra da ilk beyanını kabul etmeyecek biçimde ifadeler vermiştir.
Tüm bu hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, suç tarihinde henüz on yaşın içerisinde bulunan tanığın aşamalarda birbiriyle tamamen çelişir beyanları dışında, sanığın maktulü darp ettiğine ilişkin kesin bir delil elde edilememiştir. Aksine, maktulün yukarıda da belirtildiği üzere, önceden geçirdiği kaza nedeniyle kafatasının daha da hassas bir yapıda olması, gözlerinden birinin hiç görmeyip, diğerinin de kısmen görmesi gibi durumlar birlikte değerlendirildiğinde, merdivenden düşme olasılığı yüksek olduğu, tanığın sonradan değişen ve kabul etmediği ilk beyanına bu nedenle tek başına itibar etmenin mümkün olmayacağı gibi Adli Tıp Kurumu raporu da bu hususu doğrulamamakla birlikte, maktulün sanık tarafından başına sopa ile vurularak dövüldüğüne ilişkin olarak ayrıca dosya kapsamına göre şüpheden öteye kesin, net ve inandırıcı bir delilde elde edilememiştir. Ceza yargılamasının şüphenin sanık lehine değerlendirileceğine ilişkin genel prensibi gereğince, sanığın bu suçtan delil yetersizliği nedeniyle beraatine karar verilmesi gerekir" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.03.2013 gün ve 58020 sayı ile;
"Atılı suçu işlediğine dair, tanığın soruşturma aşamasında verdiği sanığın maktulü iterek düşürdüğüne ilişkin suçlama içermeyen ve sonraki ifadeleriyle çelişen beyanı dışında, her türlü şüpheden arınmış, kesin ve inandırıcı delil elde edilemeyen sanığın beraatı yerine, mahkumiyetine karar verilmesi yasaya aykırıdır" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Dairenin düzelterek onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkemenin mahkumiyet hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK'nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 30.04.2013 gün ve 1258-3467 sayı ile, itirazın oy çokluğuyla yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçe ile karara bağlanmıştır.
Sanıklar F.. A.. ve H.. A.. hakkında kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan kurulan beraat hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık L.. A.. hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın kasten yaralama sonucu ölüme neden olma fiilinin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
İhbar tutanağında;"06.03.2008 tarihinde şubemize gelerek, isminin açıklanmasının hem kendisi, hem de çocuk açısından iyi olmayacağını, o nedenle gizli kalmasını isteyen bir şahsın ifadesinde; 'N.. A.. isimli öğrenciyi mahalleden tanıdığını, dört sene önce trafik kazasında annesi, babası ve kardeşini kaybettiğini, ablası ile birlikte vesayetlerinin amcalarına geçtiğini, geçen süre zarfında rahatsız ve vücutlarının çeşitli yerlerinde platin bulunan kardeşlerin bakımsız, aç ve ilgisiz olarak okula gidip geldiklerini, duyumlarına göre aile içerisinde şiddete maruz kaldıklarını, ablası ile birlikte okula gidip geldikleri dönemde vücutlarının çeşitli yerlerinde morluk ve ezilme olduğunu, geçen yıl ablasının tuhaf bir şekilde evin içerisinde merdivenle çıkılan çatıdan evin içine düşerek vefat ettiğini, geride kalan çocuğun gittikçe zayıfladığını, bakıma ve şefkate muhtaç bir hale geldiğini, evdeki yaklaşımların nasıl olduğu sorulduğunda çelişkili ve evdeki ilişkileri saklar bir tavrı olduğunu, ancak çok yakın arkadaş çevresine evde daima dayak yediğini, 'artık ekmek' gibi şeylerle beslenmek zorunda kaldığını, üvey ablaları ve annesi olduğu halde kız çocuğu gibi her işe sürüldüğünü ve kullanıldığını, yaşanan hiçbir konunun dışarı yansıtılmaması şeklinde tehdit aldığını, amcası ve ailesinin aslında çocuğa sevgiden değil de babası ile birlikte geçmişte lokanta ve döküm üzerine ortak oldukları mal varlığı ile ilgili olabileceğini, aynı akıbetin bu çocuğun başına da gelebileceğini, o nedenle konunun mutlaka araştırılması, çocuğun ruhsal ve fiziksel açıdan destek ve devlet gözetimine alınması, evde olabilecek konuların önüne geçilmesi gerektiğini, ne evde, ne de okulda rahat olmadığını, aynı okulda bulunan amca çocuklarının baskısının okulda da sürdüğünü, okula aç geldiğini, harçlığı olmadığını, arkadaşları tarafından verilen parayı bile kullanamadığını, kantin ihtiyaçlarını arkadaşlarına yaptırdığını, bunları mahalle muhtarı ve öğretmenlerinin bilmesi gerektiğini düşündüğünü, en son ihbarda bulunduğu gün, güvendiği bir arkadaşına, ablasının düştüğünün söylendiğini, olay günü orada bulunduğunu, ablasının düşürüldüğünü gördüğünü beyan etmesi üzerine konunun araştırılması gerektiğini' söylediği", bilgilerinin yer aldığı,
Maktul Ş.. A.. tarafından sağlığında kaleme alındığı belirtilerek mahkemeye ibraz edilen, ancak hangi tarihte ve kime yazıldığı belli olmayan mektupta;"Öğretmenim, size yakın olduğum için anlatıyorum. Biliyorsunuz annem babam yok. Yine geçen seneki gibi dayak yedim, gözüm morardı, alnım şişti. Okulda herkes tarafından çok seviliyorum, ama evde artık sevginin sesini bile görmüyorum. Okulda öğretmenlerim ve arkadaşlarım soruyor; gözüne ne oldu, alnına ne oldu diye. Merdivenden düştüm diyorum. Yalan söylemekten utanıyorum, ama başka bir şey söylesem, öyle dedin diye dayak yiyorum. Evde, yetim dediğin lafçılık yapmaz diyorlar. Derdimi anlatmasam duramıyorum. Ne olur bir akıl verin. Bugün Musa Hocama, İş Eğitimi Öğretmeni R. H. Din Öğretmenim H.. H. yalan söyledim. Başka çarem yoktu. Her zaman bunu yapmaktan utanıyorum. Geçen hafta üç gün okula gelmedim. . Aslında çarşamba günü evde soba kurdum. Perşembe günü ekmek yaptılar. Cuma günü gözüm çok şiş olduğu için göndermediler ama merdivenden düştüm diyorum. Bana bir fikir verin lütfen" şeklinde anlatıma yer verildiği,
Otopsi tutanağının; "sağ omuz başında ve sırtta, her iki skapula orta kısımda çevresi mor menekşe renginde ekimoz, her iki dirsek çukuru ve sol kasık çukurunda tıbbi muayeneye ait ekimozlu iğne izleri, sol üst göz kapağında ekimoz olduğu, başkaca travmatik ve patolojik özellik görülmediği, merdivenden düşerek yaralandığı ve hastanede öldüğü bildirilen kişinin, hastane morgunda yapılan otopsisinde elde edilen bilgi ve bulgular ışığında ölümünün künt kafa travmasıyla husulü mümkün beyin doku hasarı ve beyin kanaması neticesinde meydana geldiği, ölüme etkili başka travmatik ve patolojik özellik bulunmadığı" şeklinde düzenlendiği,
Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Birinci İhtisas Kurulunca düzenlenen 30.01.2009 tarihli rapora göre; "kafasına sopa ile vurulduğu, kendine gelememesi üzerine ertesi gün merdivenden yüz üstü yere gelecek şekilde bırakıldığı ve tedavi gördüğü hastanede beş gün sonra öldüğü bildirilen ölen hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerde bulunan veriler birlikte değerlendirildiğinde, tıbbi belgelerde mevcut bilgiler, otopside saptanan veriler ve grafilerin kurulumuzda yapılan incelemesinde tespit edilen bulgulara göre, ölümün künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması, doku harabiyeti ve gelişen komplimasyonlardan ileri geldiği, grafilerin incelenmesi suretiyle elde edilen bulgu ve otopside tarif edilen lezyonların niteliklerine göre, sert ve künt bir cismin direkt vurulmasıyla oluşabilecekleri gibi, şiddetli düşme veya düşürülme sırasında da meydana gelebilecekleri, ayrımının tıbben yapılamadığı" hususlarının belirtildiği,
Yerel mahkemece, ölenin kafasında çökme kırığı bulunup bulunmadığı, varsa boyut ve derecesi ile bir gün sonra hastaneye götürülmesiyle ölüm arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı konularında rapor düzenlenmesi istenilen ve ölenin otopsisini de gerçekleştirmiş olan adli tıp uzmanının; "dosyadaki tıbbi belgeler, fotoğraflar, otopsi raporları, şüpheli ve diğerlerinin ifadkate alındığında, kişinine tutanakları dik kafa bölgesinde kemik dokuda kırık ya da çökme kırığı bulunmadığı, mevcut yaraların künt vasıflı olup, bu lezyonların sert ve künt bir cismin direkt vurulması ile oluşabileceği gibi, şiddetli düşme veya düşürülme ile de meydana gelebileceği, bu tür kafa travmalarında meydana gelen lezyonlara göre, hastaneye müracaat süresi ve sağ kalım arasında doğrudan bir ilişki bulunduğu, olay sonrası beyinde sak, subdural hematom, serebral kontüzyon ve beyin ödemi yaralanmalarından hemen sonra hastaneye müracaatın sağ kalım oranını arttıracağı, ne kadar erken müracaat edilir ve erken etkili tedaviye başlanır ise sağ kalım oranının artıp, ölüm oranının azalacağı, davaya konu kafa travması olayında hastaneye kaldırma üzerinden bir gün geçtiği dikkate alındığında geç tedaviye götürme halinin yaralanmaya bağlı ölüm riskini arttıracağı ölümde etkili olduğu" yönünde mütalaada bulunduğu,
Maktulün kardeşi olan tanık Nafi ile aynı sınıfta bulunan tanıkların benzer olacak şekilde; N.. A..'un annesi, babasının ve kardeşinin trafik kazasında vefat ettiklerini, ablası ile birlikte amcasının yanında kaldıklarını, okul için toplanan beş lirayı getirmediğini, öğretmeni sorunca ağlayarak yengesinin kızdığını, o yüzden amcasından para istemediğini, yengesinin ablasına ve kendisine yemek vermediğini, okula aç geldiğini söylediğini, öğretmenin "her gün bir lira vereyim kantinden alış veriş yap" dediğini, okulda yiyeceklerini paylaştıklarını, amcası, yengesi ya da çocukları tarafından dövüldüğünü görmediklerini beyan ettikleri,
Maktulle aynı okulda öğrenci olan tanıkların; okul bahçesinde karşılaştıklarında "aç olduğunu, kantinden bir şey alacağını" söyleyerek kendilerinden para istediğini, bazen para, bazen yiyecek alıp verdiklerini, bazen de kendi yiyeceklerini paylaştıklarını, neden evlerinde yemediğini sorduklarında, "yengesinin dövdüğünü, aç bıraktığını, sürekli iş yaptırdığını, ceza verdiğini" anlattığını, yüzünde morluk, yara ve şişlikler görüp sorduklarında da, "yengesinin kendisini dövdüğünü" söylediğini belirttiği,
Tanık M.A.; Şule'nin annesini, babasını ve kardeşini kazada kaybettiğini, bir gözünün görmediğini, diğer gözünde görme kaybı, başında da platin bulunduğunu, kazadan sonra amcasının yanına gelip görev yaptığı okula devam etmeye başladığını, ilk yıl kendisini okuttuğunu, zeki bir öğrenci olduğunu, amcasının; "kardeşinin çocukları olduğunu, anne ve babalarını kaybettiklerini" söyleyerek kendileri ile ilgilenilmesini istediğini, bu nedenle kendisiyle ilgilendiğini, ilk yıl sınıfının en iyi öğrencisi olduğunu, ancak zaman geçtikçe bazı şikayetler aldığını, derslerinde düşüş olduğunu, derslere katılmadığını ve kendisini dışlanmış hissettiğini, yedinci sınıfta sorunlarının arttığını, yakınlık duyduğu için sorunlarını kendisiyle paylaştığını, "evde düzenli yemek verilmediğini, dövüldüğünü, amcasının iyi davrandığını, yengesi ve çocuklarının ise kendisini dövdüklerini, evdeki işleri yaptırdıklarını" anlattığını, eli, yüzü ve kafasında morluklar ve şişlikler gördüğünü, sorduğunda kendisine vurduklarını söylediğini, amcası ve yengesine sorduğunda; "görme kaybı olduğu için duvara çarptığını ya da düştüğünü, bu nedenle kafasında, ellerinde ve yüzünde morluklar oluştuğunu, kazadan sonra vücudunun hassas olduğunu, ufak dokunmada morardığını" anlattıklarını, aç olduğunu söylemesi üzerine arkadaşlarının yiyeceklerini çalmamasını, kimseden yiyecek istememesini, kantinden almasını, parasını kendisinin ödeyeceğini söylediğini, kantinden aldığı yiyecekleri gizli yediğini gördüğünü, sebebini sorunca; "amcasının çocuklarının görmesini istemediğini, kendisine para vermediklerini, alışveriş yaptığını görünce nereden aldığını sorduklarını" söylediğini, kardeşi ile emniyette ifade verdikten sonra görüştüğünü, ablasının dövüldüğünü söylediğini, ancak kimin tarafından ve ne şekilde dövüldüğü konusunda bir şey demediğini, bayramda sınıf öğretmeninin kendisine ölen tarafından yazıldığını belirttiği mektup verdiğini, mektubu eşi aracılığıyla valiliğe ulaştırması amacıyla başka bir öğretmene ilettiğini, bayrama yakın bir tarihte okula kafasının bir tarafı şiş ve mor geldiğini, sorduklarında merdivenden düştüğünü söylediğini, ısrar edince dayak yediğini, bu yüzden okula gelemediğini, bayramda Kayseri'de bulunan akrabasına gidip ameliyat olacağını söylediğini, amcasının bilgisi olup olmadığını sorduğunda amcasının haberi olmadığını beyan ettiğini, amcasına konuyu anlatıp yetiştirme yurduna yerleştirmek için yardımcı olacaklarını söylediğinde,