"İçtihat Metni"
Mahkeme : BOĞAZLIYAN Ağır Ceza
Günü: 13.05.2009
Sayısı : 45-69
Yalan tanıklık suçundan sanık M.. A..'in 5237 sayılı TCK'nun 272/3, 62, 53 ve 51. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve ertelemeye ilişkin, Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.06.2006 gün ve 59-103 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 12.02.2009 gün ve 8919-1941 sayı ile;
"Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesindeki koşulların varlığı halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması zorunluluğu" nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 13.05.2009 gün ve 45-69 sayı ile; sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususu tartışılarak, şartlarının oluşmadığı kanaatiyle önceki hükümdeki gibi yalan tanıklık suçundan 5237 sayılı TCK'nun 272/3, 62, 53 ve 51. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılma- sına, hak yoksunluğuna ve ertelemeye karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 07.03.2012 gün ve 17709-5314 sayı ile;
"Sanığın yerel mahkemece kabul edilen ve sübut bulan eyleminin yalan tanıklık suçunu oluşturması ve suçu bildirmeme eylemi ayrı bir suç teşkil edip bu suçtan açılan kamu davasına herhangi bir etkisinin olamayacağının anlaşılması karşısında tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilemeyeceği" açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 15.04.2012 gün ve 170368 sayı ile;
“Sanık M.. A.. Yenifakılı İlçesinde öğretmen olarak görev yapmaktadır. Eski öğrencisi mağdur Aydın'ı müdür beyle birlikte çağırıp konuştuklarında 'öğretmen evinin altındaki tuvalette kendisinin iğfal edildiğini söylediğini' 07.05.2004 tarihli savcılık ifadesinde beyan etmiştir. Mağdur Aydın'ı iğfal eden sanık Y.. H..'nın Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/79 esas sayılı dosyasındaki yargılanması sırasında tanık sıfatı ile beyanı alınan M.. A.. 'çocuğu çağırıp konuştum, kendisi tecavüz edildiğini söylemedi, sözlü olarak taciz edildiğini, sırnaşık bir biçimde birileri tarafından taciz edildiğini söyledi' şeklinde ifade vermiştir.
Mağdur Aydın iğfal olayında kişi belirtmemiştir. Bu husus sabittir. Sadece tartışma iğfal oldu mu olmadı mı? konusunda toplanmaktadır. İğfal olayı tanık beyanı ile sonuca varılacak bir olay değildir. Mutlaka rapor ile tespiti gerekmektedir. İğfal nedeniyle yapılan yargılamada bu durum rapor ile belirlenmiştir. Tanık sıfatı ile alınan beyandan dolayı mağdur olan, zarar gören hiç kimse yoktur. Bu beyana dayanarak hakkında soruşturma açılan, hüküm kurulan ve dolayısıyla adliyenin yanıltılmasıda yoktur. Olayda tanık bizzat iğfal olayını görmemiştir. Konuşma sırasında mağdurun beyanı üzerine bilgi alınmıştır. Tanık beyanı Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasında takdiri delillerdendir. Kesin delil değildir. Çünkü tanık insandır. Yaşadığı ortam, alğılama biçimi, kişisel yorumu, aldığı eğitimi, yaşı, cinsiyeti vesaire hususlardan etkilenir, hatta unutur. İnsan psikolojisi ile ilintilidir. Kaldıki burada tanık sıfatı ile beyanı alınan M.. A.. 'mağdur bana iğfal olayının gerçekleştiğini söyledi, öğrendim' şeklinde beyanda bulunması, kendisini suçlu konuma düşürür ve kamu görevlisinin öğrendiği suçu bildirmeme eyleminden yargılanır. Yani kendi aleyhine beyanda bulunmak zorunda kalır, bunu beklememek gerekir. Ayrıcada zaten öğrendiği suçu bildirmemekten hakkında kamu davası açılmış ve yargılanmaktadır.
Öğretmen olan sanığın eski öğrencisinin beyanı üzerine soruşturma aşamasındaki beyanı ile kovuşturma aşamasında beyanlarının benzer olup, öğrendiği suçu bildirmemekten açılan kamu davasından dolayı iğfal olayını taciz edildiği şeklinde yorumlamasında, vicdani kanı oluşturan bu durumun yalan tanıklık için kesin delil olamayacağından hükmün bozulması gerekmektedir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 09.05.2013 gün ve 28193-14224 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı yalan tanıklık suçunun unsurları itibariyle oluşup oluşmadığı, oluştuğunun kabulü halinde ise sanığın şahsi cezasızlık halinden yararlanıp yararlanmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Y.. Halk Eğitim Merkezinde öğretmen olarak görev yapan sanığın, Yenifakılı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yaşı küçük mağdur Aydın ...’in cinsel saldırıya uğraması ile ilgili yürütülen soruşturmada 07.05.2004 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda; “Öğretmen evinin çay ocağını işleten görevli öğretmenevinin altındaki tuvalette yaşı küçük çocuklara karşı uygunsuz hareketlerin olduğu ima eder tarzda söyledi, o günden sonra ben etrafı takip ettim. Parkta eski öğrencim Aydın’ı görünce durumu okul müdürü Ali ’a bildirdim müdür beyle birlikte çocuğu çağırdık. Biz çocuğa öğretmen evinin yanındaki parkta neden dolaştığını sorduk. Önce kabul etmedi daha sonra biz ısrar ettik. En son kendisini rapora göndereceğimizi söyleyince çocuk kabul etti. Aydın isimli öğrenci öğretmen evinin altındaki tuvalette kendisinin iğfal edildiğini bize söyledi. Bunlar konuşulurken odada Ali , İsmail ve ben vardım. Yalnız bize kim tarafından ve ne zaman iğfal edildiğini söylemedi” şeklinde beyanda bulunduğu,
Aynı olayla ilgili iddianame ile dava açıldıktan sonra Boğazlıyan Ağır Ceza mahkemesinde 24.11.2004 tarihli oturumda; “öğretmenevi lokalini işleten Hamit öğretmenevinin alt katında bulunan tuvalette bazı çocuklara tecavüz edildiği yönünde şüphelerinin olduğunu, bunlardan birinin de mağdur Aydın olduğunu söyledi ve gösterdi. Çocuğu çağırıp konuştum kendisi tecavüz edildiğini söylemedi. Sözlü olarak taciz edildiğini, sırnaşık bir biçimde birileri tarafından taciz edildiğini söyledi, biz de kendisini uyardık. Benimle beraber okul müdürü Ali , İsmail vardı. Bilahare olayı rehberlik öğretmenine ilettik” şeklinde beyanda bulunduğu savcılıktaki ifadesi hatırlatılarak çelişki üzerine tekrar sorulduğunda; “Benim şimdiki ifadem doğrudur. O tarihte savcılığa neden çağrıldığımı bilmiyordum, heyecanımdan dolayı hatalı ifade vermiş olabilirim. Ben daha sonra savcılıkta konu ile ilgili olarak yine ifade verdim ve bu olayla ilgili olarak öğrendiği suçu ihbar etmemekten dolayı kamu davası açıldı ve halen devam ediyor. Orada da ifadelerim mevcuttur” dediği,
07.05.2004 tarihinde Cumhuriyet Savcılığınca tanık olarak ifadesi alındıktan sonra incelemeye konu dosyanın sanığı M.. A.., okul müdürü Ali ve öğretmen İsmail Ç. hakkında 2004/103 soruşturma numarası ile memurun öğrendiği suçu merciine bildirme- mesi suçundan soruşturma başlatıldığı, 10.06.2004 tarihli iddianame ile