"İçtihat Metni"
Çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan sanık E.. B..’un 5237 sayılı TCK’nun 103/2, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Ordu Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.07.2008 gün ve 98-181 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 01.02.2013 gün ve 8030-969 sayı ile;
“Kayden 14.04.1993 doğumlu olup suç tarihinde 14 yaş 11 ay 4 günlük olan mağdure ile sanığın anlaşarak birlikte kaçıp cinsel ilişkiye girdikleri olayda, sanığın aşamalardaki ifadelerinde, suç tarihinde mağdurenin görünüm itibarıyla büyük olduğu ve yaşını bilmediğini belirtmesi karşısında, TCK’nun 30. maddesi hükümleri yönünden hata halinin mevcut olup olmadığının tespiti için mağdurenin görünüm itibariyle 15 yaşından küçük olduğunun anlaşılıp anlaşılamayacağı, içinde bulundukları sosyal ve kültürel durumları, sanığın ulaşmak istediği amaç ile mağdurun içinde bulunduğu sonuç da dikkate alınarak sanığın mağdurenin yaşı konusunda hataya düşmesinin mümkün olup olmadığı araştırılarak ve mahkemenin dosyadaki tüm verilerle birlikte kendi gözlemini de tespit ederek, gerekirse bu konuda bilirkişi incelemesi de yaptırılarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 25.03.2013 gün ve 2975 sayı ile;
“...Sanığın aşamalardaki ifadelerinde, mağdurenin görünüm itibariyle büyük olduğu ve yaşını bilmediğine ilişkin beyanlarının, mağdurenin yaşına itiraz olarak değerlendirilebileceği, hastane doğumlu olan mağdurenin 15 yaşını doldurmadığı ve kaçınılamaz bir hatanın da söz konusu olmadığı olayda mağdurenin hastane doğumlu olduğu da nazara alındığında TCK’nun 30. maddesindeki hata hallerinin olayımızda mevcut olmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Dairesince 06.06.2013 gün ve 6121-7204 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 30. maddesinde düzenlenmiş olan hata halinin uygulanma imkânının bulunup bulunmadığı ve bu bağlamda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
14.04.1993 günü hastanede doğduğu anlaşılan mağdurenin 09.03.2008 tarihinde 14 yaş 10 ay 25 günlük iken anne ve babasından habersiz rızası ile sanıkla birlikte evden kaçtığı, kaçtıktan 3-4 gün sonra rızası ile sanıkla cinsel ilişkiye girdiği,
Sanığın 18.03.2008 günü konuşup anlaşmak için mağdurenin ailesinin evine geldiği sırada ailenin ihbarı ile sokakta beklemekte olan polislerce yakalandığı,
Kadın doğum ve çocuk hastalıkları hastanesinin 20.03.2008 tarihli raporunda mağdurenin anatomik olarak bakire olmadığı ve muhtemel cinsel ilişki tarihinin bir hafta içinde olabileceği bilgilerine yer verildiği,
Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 28.03.2008 tarihli raporuna göre de, mağdurenin beden ve ruh sağlığının bozulmadığı, Mağdurenin aşamalarda, sanıkla ilköğretim 6. sınıf öğrencisi iken okul çıkışında tanıştıklarını, 3 yıldan beri arkadaş olduklarını, kaçtığında kimliğinin yanında olduğunu, sanıkla rızasıyla bir kez cinsel ilişkiye girdiklerini beyan ettiği,
Sanığın savcılık ifadesinde, mağdurun yaşına ve bu konuda hataya düştüğüne ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadığı, aksine mağdure ile kaçtıktan sonra halasının evine gittiklerini, ancak halasının mağdurenin yaşı küçük olduğu için kendilerini kabul etmediğini söylediği, ancak daha sonraki aşamalarda mağdurenin yaşının küçük olduğunu bilmediğini, büyük gösterdiği için kimliğine de bakmadığını savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nun "Hata" başlıklı 30. maddesi üç fıkra halinde;
"Fiilin icrası sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır.
Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır." şeklinde düzenlenmiş iken, 08.07.2005 tarih ve 25869 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun 4. maddesi ile eklenen; "İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz" biçimindeki dördüncü fıkra ile son halini almıştır.
Maddede çeşitli hata halleri düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında suçun maddi unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir.
İkinci fıkra ile kişinin, suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususundaki hatasından yararlanması öngörülmüş, buna göre, kardeşi olduğunu bilmediği bir kişiyi öldüren failin, kasten öldürme suçunun nitelikli hallerinden olan kardeşini öldürmekten değil, kasten öldürmenin temel şeklinden sorumlu olacağı, değersiz zannederek değerli bir kolyeyi çalan fail hakkında ise değer azlığı hükmünün uygulanacağı ilke olarak kabul edilmiştir.
Üçüncü fıkrada, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait şartların gerçekleştiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin, bu hatasından ya