"İçtihat Metni"
Mahkemesi : SEFERİHİSAR Asliye Ceza
Günü : 23.12.2009
Sayısı : 111-559
Taksirle yaralama suçundan sanık C.. Ö..'un 5237 sayılı TCK’nun 89/4, 62, 51 ve 53/6. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, ertelemeye ve ehliyetin geri alınmasına ilişkin, Seferihisar Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.12.2009 gün ve 111-559 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 26.11.2012 gün ve 11675-25182 sayı ile, onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.06.2013 gün ve 160627 sayı ile;
"Trafik kazası tespit tutanağından ve dosya içerisindeki fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere, kazanın meydana geldiği yolun hafif eğimli ve virajlı asfalt olduğu, yerleşim yeri dışı olduğu, kaza anında gece, havanın açık, yağışsız, zeminin kuru olduğu, bölünmemiş yol ve kavşak olduğu, motosikleti kullanan katılanın sürücü belgesinin yetersiz olduğu, tali yoldan anayola çıkışta 'DUR' trafik işaret levhasının bulunduğu sabittir. Sanığın yasal hız sınırları üzerinde seyrettiğine ilişkin dosyaya yansıyan bir delil yoktur. Kendi beyanına göre sanık, tali yoldan çıkmakta olan motosikleti gördüğünde selektör yaparak uyarmış, 'tali yoldan anayola çıkan sürücüler anayoldan gelen araçlara, ilk geçiş hakkını vermek zorundadır' kuralına motosiklet sürücüsünün uyacağını düşünerek yoluna devam etmiştir. Ancak motosiklet sürücüsü tali yoldan anayola çıkarken 'DUR' trafik işaret levhasına da uymayarak anayola çıkmış ve sanığın kullandığı araca sağ yan tarafından çarpmıştır. Motosiklette yolcu olan diğer katılan soruşturma aşamasında 13.12.2006 tarihinde verdiği ifadesinde motosiklet sürücüsünün araca çarpmamak için motora hız verdiğini ancak kurtaramadığını beyan etmiştir. Bu bilgiler ışığında anayolda normal hızda seyretmekte olan sanığın, katılan H.H 'ın kurallara uymadan tali yoldan anayola kontrolsüz bir şekilde çıkarak neden olduğu kazada kusursuz olduğu" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 30.09.2013 gün ve 15943-21863 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; iki kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayda sanığın kusurunun bulunup bulunmadığı, dolayısıyla taksirle yaralama suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın olay günü 00.30 sıralarında sevk ve idaresindeki otomobil ile Seferihisar istikametinden Kuşadası istikametine giderken Akarca yol ayrımı mevkiine geldiği sırada katılan H.H ’ın sevk ve idaresindeki motosikletle tali yoldan Seferihisar istikametine gitmek için ana yola çıkması nedeniyle kazanın meydana geldiği, kaza sonucunda motosiklette bulunan katılanlar H. H. ve M. İ.'in yaralandığı,
Kazanın meydana geldiği yerin meskun mahal dışında bulunduğu, yolun iki yönlü, 7 metre 20 cm genişlikte, asfalt zeminli, hafif eğimli, virajlı ve kazanın meydana geldiği kavşağın üç yönlü olduğu, tali yoldan ana yola çıkışın dik eğimli olup "DUR" işaret levhasının bulunduğu,
15.07.2006 tarihli trafik kazası tespit tutanağında; tali yoldan ana yola aniden çıkan, motosiklet sürücüsünün "kavşaklarda geçiş önceliğine uymama" kuralını ihlal etmesi nedeniyle tam kusurlu olduğu, otomobil sürücüsünün kusurlu olmadığının belirtildiği,
Kovuşturma aşamasında düzenlenen 14.12.2009 tarihli bilirkişi raporunda; kazanın meydana gelmesinde motosiklet sürücüsünün “tali yoldan ana yola geçiş yapan sürücülerin ana yoldan geçen araçlara ilk geçiş hakkını vermek zorunluluğu” ve “kavşaklarda geçiş önceliği" kurallarını ihlal ettiğinden tam kusurlu, sanığın ise “kavşaklara yanaşırken, dönemeçlere girerken hızlarını azaltmak ve hızlarını kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurma zorunluluğu” kuralını ihlal etmesi nedeniyle tali kusurlu olduğu kanaatine yer verildiği,
Kaza sonucunda katılanlar H..H.. ve M..İ..’in basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte yaralandıkları, vücutlarında kemik kırıkları meydana geldiği, kırıkların hayati fonksiyonlarını 2 . ve 4. derecede etkilediği,
Anlaşılmaktadır.
Sanıkla birlikte aynı arabada bulunan tanık E.. A.. aşamalarda, olay yerine geldiklerinde sanığın birkaç kez selektör yaktığını görünce Akarca istikametine doğru baktığında gelmekte olan bir motosiklet gördüğünü, bu sırada sanığın yoluna devam ettiğini, motosikletin kontrolsüz bir biçimde yola çıkarak üzerlerine doğru geldiğini, sanığın sola gittiğini fakat motosikletin çarptığını beyan etmiş,
Katılanlar benzer şekilde, tali yoldan ana yola girdikten bir süre sonra aracın kendilerine çarptığını ifade etmiş,
Sanık aşamalarda; Akarca yol ayrımına geldiğinde motosikletin yokuş yukarı çıkmakta iken farlarını gördüğünü, yola kontrolsüz çıkacağını düşünerek bir kaç kez selektör yaptığını, motosikletin duracağını düşünerek yoluna devam ettiğini, bu sırada aracının sağ tarafından bir çarpma sesi duyduğunu, yaklaşık 90 km hızla gittiğini savunmuştur.
5237 sayılı TCK'nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5-Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi