"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Tarih : 05.06.2008
Sayısı : 173 - 246
Tehdit suçundan sanık ...’nın 5237 sayılı TCK’nun 106/2-c, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Gelibolu Asliye Ceza Mahkemesince verilen 05.06.2008 gün ve 173-246 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine yerel mahkemece 31.07.2008 günlü ek karar ile; temyiz isteminin yasal süresi içerisinde yapılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
Bu hükme yönelik olarak Adalet Bakanlığının 14.06.2012 gün ve 35759 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 27.06.2012 gün ve 168022 sayılı ihbarnamede;
"1- Sanığın, yakınanı ‘Hep beraber kırılır, dökülürüz veya hep beraber yanarız’ şeklindeki sözlerle tehdit ettiği kabul edilen olayda, tehdit içeren sözlerin sair tehdit niteliğinde olduğu nazara alınmadan, yazılı şekilde hüküm kurulmasında,
2- Sanığın tekerrüre esas alınan Gelibolu Sulh Ceza Mahkemesinin 18.10.2006 gün 118-195 sayılı mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden önce, incelemeye konu iş bu suçunu işlediği cihetle, sanığın cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre infaz edilemeyeceğinin gözetilmemesinde isabet görülmediği..." düşüncesiyle hükmün kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 12.11.2012 gün ve 21911-24327 sayı ile;
“Sanıklar ... ve ... hakkında, Gelibolu Cumhuriyet Başsavcılığınca mağduru birlikte tehdit etme suçundan 5237 sayılı TCK'nın 106/2-c, 58. maddelerinin uygulanması istemi ile dava açıldığı, mahkemece sanıkların aynı suçlamalarla ilgili hükümlülüğüne karar verildiği, sanıkların her ikisinin de hükmü temyiz ettikleri, ancak sanık ...'nın yasal süresinden sonra hükmü temyiz ettiği gerekçesi ile mahkemece temyiz isteminin reddine karar verildiği, sanığın bu kararı temyizi üzerine Dairemizin 23.11.2011 tarih ve 21039/22072 sayılı kararı ile;
... hakkında yerel mahkemenin temyiz isteğinin reddine ilişkin kararına karşı yapılan itirazın reddine, sanık ... hakkında ise;
a-Sanığın suç tarihi itibariyle sabıkasının olmaması karşısında, mahkemece ‘Sanıkların sabıkalı oluşu, suç işleme yönündeki olumsuz tutumu göz önüne alınarak’ denilerek yasal olmayan gerekçe ile ertelemeye yer olmadığına karar verilmesi,
b-Sanığın yakınanı ‘hep beraber kırılır, dökülürüz veya hep beraber yanarız’ sözleriyle tehdit ettiği kabul edilen olayda, tehdit içeren sözlerinin sair tehdit niteliğinde olduğu gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
c-Sanığın üzerine atılı suçun, tekerrüre esas alınan mahkumiyet hükmünün kesinleşmesinden önce işlendiği, dolayısıyla sanığın mükerrirlere özgü infaz rejimine tabi tutulamayacağının gözetilmemesi,
Gerekçeleri ile bozma kararı verildiği, bu şekilde birlikte suç işleyen sanıklardan ... hakkındaki hükmün bozulduğu, sanık ... hakkındaki hükmün ise kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nın 325. maddesi ‘Hüküm, cezanın tatbikatında kanuna muhalefet edilmesinden dolayı maznun lehine olarak bozulmuşsa ve bozulan cihetlerin temyiz talebinde bulunamamış olan diğer maznunlara da tatbiki kabil olursa bu maznunlar dahi temyiz talebinde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından istifade ederler.’ şeklindedir.
Maddenin uygulanabilmesi için
-Birden fazla sanığın aynı suçu işlemiş olması,
-Aynı mahkemede yargılanıp aynı ilamla mahkûmiyetlerine karar verilmesi,
-Hükmün temyiz edilebilir nitelikte olması,
-Kanuna muhalefet edilmesi nedenine dayalı bozma kararının, sanıkların lehine olması,
Gerekir.
Bozma kararının, hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilmesi için bu hususun açıkça bozma kararında belirtilmesine ya da sanığın talep etmesine gerek yoktur. Mahkemenin kendiliğinden anılan düzenlemenin gereğini yerine getirmesi mümkündür.
Somut olayda; sanıkların birlikte suç işledikleri, aynı mahkemede yargılanıp birlikte mahkûm oldukları, hükmün temyizi kabil olduğu, Dairemizce kanuna muhalefet edilmesi nedeniyle temyiz eden lehine bozulduğu, diğer sanık ...'nın süresinde hükmü temyiz etmediği anlaşılmaktadır. Dairemizce suçun niteliğine ilişkin ilamın (b) bendi ile yapılan bozmanın aynı suçu sanık ... ile birlikte işleyen sanık ...'un hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle temyiz davası açma hakkından yararlanamayan sanık ... için, yasal şartları oluştuğundan 1412 sayılı CMUK'nın 325. maddesi gereğince bozma kararının sirayet ettirilmesi suretiyle mahallinde yargılamaya devam edilerek yeni bir hüküm kurulması mümkündür.
İncelenen dosyada, yasaya aykırılığı, hükmün kesinleşmesini ve infazını engelleyen usule ilişkin yasal düzenleme mevcut iken, bu yolun kullanımına başvurulmaksızın olağanüstü yasa yolu olan kanun yararına bozma yoluna gidilmesinin mümkün olmadığı" isabetsizliğinden kanun yararına bozma isteğinin reddine karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.02.2013 gün ve 168022 sayı ile;
“...İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık; 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 325. maddesi gereğince bozma kararının, hükmü temyiz etmeyen sanık yararına sirayetinin mümkün olduğu hâllerde, temyiz incelemesinden geçmeyen kararın, kanun yararına bozma kanun yoluna konu olup olamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözümü için 'kanun yararına bozma' kurumuna ilişkin yasal düzenlemeye bakıldığında;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 'Kanun yararına bozma' başlıklı 309. maddesi,
'1- Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına bildirir.
2-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtay'ın ilgili ceza dairesine verir.
3-Yargıtay'ın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar.
4-……....’ hükmünü içermektedir.
Bu maddeye göre, kanun yararına bozma yasa yoluna başvurabilmek için iki koşulun bir arada bulunması gerekmektedir.
Bunlar;
1-Ceza hâkimi ya da mahkemesi tarafından verilmiş karar ya da hükmün bulunması,
2-İlgili karar ya da hükmün istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olması koşullarıdır.
5320 sayılı Kanunun 8.maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Kanunun 325. maddesindeki lehe bozmadan, adaleti sağlamak için temyize gelmeyen sanıkların da yararlanmasını sağlayan düzenleme, hükümde bulunan hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan bir kanun yolu değildir. Çünkü bozma kararına karşı yerel mahkeme tarafından direnme kararı verilmesi halinde bu maddenin de uygulanma kabiliyeti kalmayacaktır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, hüküm ya da kararlardaki hukuka aykırılıkları gidermeyi sağlayan kanun yolları, olağan ve olağanüstü olmak üzere iki grup hâlinde düzenlenmiştir.
Olağan kanun yolları, itiraz (267-271), istinaf (272-285) ve temyiz (286-307) olarak; olağanüstü kanun yoları ise kesinleşmiş hükümlere karşı başvurulan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi (308), kanun yararına bozma (309-310) ve yargılamanın yenilenmesi (311-323) olarak gösterilmiştir. 1412 sayılı Kanunun 325. maddesindeki düzenlemeye paralel bir düzenleme de 5271 sayılı Kanunda ‘temyiz’ kanun yolları bölümü içerisinde 'Hükmün bozulmasının diğer sanıklara etkisi' başlığıyla 306. maddede yer almıştır.
Görüldüğü gibi kanun koyucu, bozmanın hükmü temyiz etmeyen sanık lehine sirayeti müessesesini ayrı bir kanun olarak değil temyiz kanun yolu içerisinde bir alt başlık olarak düzenlemiştir. Bu kurum, hüküm ya da kararlardaki hukuka aykırılıkları gidermeyi amaçlayan bir kanun yolu türü olarak kabul edilmemiştir.
Sanık ...'nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 106/2. maddesinin c bendi gereğince 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Gelibolu Asliye Ceza Mahkemesinin 05.06.2008 tarihli mahkûmiyet kararının, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 305. maddesinin 1. fıkrası gereğince ‘temyiz’ kanun yoluna tabi olduğu açıktır. Sanığın, temyiz isteminin yasal süreden sonra yapıldığından bahisle yerel mahkemece reddedildikten sonra, bu kez redde ilişkin ek kararın temyizi üzerine Özel Dairenin ret kararı ile mahkûmiyet hükmü esastan temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiştir. Birlikte suç işlediği sanık ... hakkındaki kararın lehe bozulması nedeniyle sanık ... hakkındaki hükmün de kesinleşmediğini kabul etmek mümkün değildir. Bu aşamadan sonra sanık ... hakkındaki hükümde bulunan hukuka aykırılıkları gidermek için tek bir yol bulunmaktadır. Bu yol ise, 'kanun yararına bozma' yasa yoludur.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.07.2006 gün ve 190-186 sayılı ‘…bozma kararı verilerek bu bozma nedeni sanık İ.E’e teşmil edilse dahi Yerel Mahkemenin direnme kararı vermesi halinde, bozma kararının sirayeti geçersiz kalacaktır. Kaldı ki, sirayet kurumu niteliği itibariyle bir kanun yolu olarak da değerlendirilemez. Zira kanun yolu incelemesi sonucunda verilen lehe bozma kararının, adaleti sağlamak amacıyla önceki hükmü temyiz etmeyen sanığa da uygulanması söz konusudur. Somut olayda, sanık İ.E’e de tebliğ edilen hüküm, kanun yoluna başvurulmadığından kesinleşmiştir. İstinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulmadan kesinleşen hükümlerin, olağa