"İçtihat Metni"
Mahkemesi : .... Asliye Ceza
Sanıklar ... ve ...'in işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan TCK'nun 116/2, 116/4, 119/1 ve 35/1. maddeleri uyarınca üç yıl; hırsızlık suçuna teşebbüsten 142/1, 143/1 ve 35/1. maddeleri gereğince üç yıl dokuz ay; mala zarar verme suçundan 151/1, 53/1, 54/1 ve 58. maddeleri uyarınca iki yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, müsadereye, hak yoksunluğuna ve hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve infazından sonra denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulmalarına ilişkin, .... Asliye Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ... sayılı hükmün sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay ... Ceza Dairesince ... gün ve ... - ... sayı ile;
"1) Hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
Yargılama giderlerinin sanıklardan payları oranında alınması gerekirken zincirleme şekilde tahsiline karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, kararın bu nedenle bozulmasına, bozma nedeni yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK'nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hüküm fıkrasından yargılama masrafının zincirleme şekilde tahsiline ilişkin bölüm çıkarılarak, yerine 'yargılama masraflarının payları oranında sanıklardan alınmasına' sözcüklerinin eklenmesi suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına,
2) Geceleyin işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan hükme gelince;
Sanıkların müştekinin işyerinin asma kilidini kırıp kepengini yarıya kadar açtıktan sonra kolluk kuvvetlerinin olay yerine gelmesi üzerine içeri giremeden kaçmaları karşısında, TCK'nın 44. maddesi gereğince eylemin hırsızlığa teşebbüs suçunu oluşturduğu gözetilmeden, işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunun teşebbüs aşamasında kaldığı belirtilerek bu suçtan da mahkûmiyetlerine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise ... gün ve ... sayı ile;
"İtirazın konusu, işyeri dokunulmazlığını bozmaya teşebbüs suçunun ayrıca oluşup oluşmayacağına ilişkindir.
Dosyaya yansıyan şekliyle somut olay incelendiğinde; sanıkların fikir ve irade birliği içerisinde geceleyin müştekiye ait olan sanayi sitesindeki işyerinin önüne gelip, burada sanık ... aracın içinde gözcülük yaparken, diğer sanığın bijon anahtarıyla işyerinin asma kilidini kırıp kepengi kaldırdığı sırada, devriye görevi yapan kolluk kuvvetlerini görünce içeri girmeden araçla birlikte kaçtıkları, bilahare yakalandıkları, sanıkların işyerine giremedikleri, herhangi bir şey alamadıkları sabittir. Sanıklar hakkındaki iddianamede mala zarar verme, işyeri dokunulmazlığını bozma ve hırsızlığa teşebbüs suçlarından sevk maddeleri düzenlenmiş olup, mahkemece de bu yönde mahkûmiyet kararı tesis edilmiştir.
Sanıklar işyerindeki eşyaları almak için kepengin kırılarak içeri girilmesinin gerekli olduğunu suça karar verirken bilmekte ve neticeleri öngörüp istemektedirler. Bu nedenle her üç fiilden de sorumlu tutulmaları gerekmektedir" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurarak Özel Daire bozma ilamının kaldırılmasına, usul ve kanuna uygun bulunan mahalli mahkeme mahkûmiyet hükmünün, işyeri dokunulmazlığını ihlal suçu bakımından da onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK'nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 03.04.2014 gün ve 10744-12694 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar hakkında işyeri dokunulmazlığının ihlali ve bu suçla bağlantılı olarak hırsızlık suçundan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların eylemlerinin mala zarar verme ve hırsızlık suçuna teşebbüsün yanında, işyeri dokunulmazlığının ihlali suçuna teşebbüsü de oluşturup oluşturmayacağının tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya muhtevasından;
Olay gecesi sanıkların, bir otomobille şikâyetçinin sanayi sitesinde bulunan işyerinin önüne geldikleri, birisinin araçta bekleyerek gözcülük yaptığı, diğer sanığın bijon anahtarı ile işyerinin kapı kilidini kırıp kepengini açmak suretiyle içeri girmeye çalıştığı, o sırada devriye görevi yapmakta olan polislerin sanığı gördükleri, polisleri fark eden sanıkların araca binerek kaçmaya başladıkları, kolluk görevlilerinin kesintisiz takip sonucu sanıkları yakaladıkları,
Yakalama tutanağında; olay gecesi devriye görevini ifa sırasında bir şahsın polisleri fark etmesi üzerine koşarak plakaları siyah poşet ile kapatılmış park halindeki araca binmesi üzerine aracın takibe alınıp polis merkezine bilgi verildiği, söz konusu aracın ters istikamete girerek kaçmaya devam ettiği, bir süre sonra polis aracına çarparak durduğu, aracın içerisinde bulunan ve kolluk görevlilerince önceden tanınan şahısların farklı yönlere kaçtıkları, takip neticesi yakalandıkları, yapılan incelemede mağdurun dükkânının sokağa bakan cam kısmını kapatan kepengin yarıya kadar açık, asma kilidin kırık ve kepenge asılı vaziyette bulunduğu, yere sabitlenmiş olan halkanın yanında plastik saplı bijon anahtarı görüldüğü, işyerinde başka bir zarar ve ziyan bulunmadığı bilgilerine yer verildiği,
Başta hırsızlık olmak üzere pek çok suçtan sabıkalı olan sanıkların suçlamaları kabul etmedikleri,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından; "suça teşebbüs, suçların içtimaı ve bileşik suç" kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.
Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan kural "gerçek içtima" olup, bu ilke uyarınca "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusudur. Nitekim Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu Raporunda; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" denilmektedir. Anılan kuralın istisnaları "suçların içtimaı" bölümünde bileşik suç, zincirleme suç ve fikri içtima maddelerinde düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK'da aynı neviden fikri içtima ile farklı neviden fikri içtima 79. maddede tek madde halinde düzenlenmişken, 5237 sayılı Kanunda bu iki durum birbirinden ayrılarak aynı neviden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin ikinci fıkrasında, farklı neviden fikri içtima ise kanunun 44. maddesinde hüküm altına alınmıştır.
TCK'nun 44. maddesinde farklı neviden fikri içtima; "işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir.
Kanun koyucu, gerçekleştirdiği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde "non bis in idem" kuralı gereğince bir fiilden dolayı birden fazla cezalandırılmasının önüne geçilmesini amaçlamış, "erime sistemi"ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır yaptırımı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.
Bu bağlamda tek fiil veya bir fiilden ne anlaşılması gerektiğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki manada hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tek olması, doğal anlamda değil hukuksal anlamda tekliği ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar, suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki tek bir fiili oluşturmaktadır. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, s. 484)
TCK'nun genel hükümleri arasında yer alan "fikri içtima," şartlarının varlığı halinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü bazı durumlarda ve suç tiplerinde uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Örneğin anılan kanunun 212. maddesinde sahte resmi veya özel belgelerin fail tarafından bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde hem resmi veya özel belgede sahtecilik, hem de ilgili diğer suçtan cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça "farklı neviden fikri içtima" hükümlerinin uygulanması engellenmiştir.
Bu anlatımlara göre, farklı neviden fikri içtimanın şartları, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması, işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş bulunması şeklinde belirlenebilecektir.
TCK'nun 42. maddesinde de gerçek içtima kuralının istisnalarından olan bileşik suç; "biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir" şeklinde tanımlanmış, kanun koyucu bununla da yetinmeyerek; "bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz" düzenlemesini getirmiştir.
Anılan maddenin gerekçesinde; "maddede biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması nedeniyle tek fiil sayılan ve doktrinde bileşik suç ya da mürekkep suç olarak adlandırılan fiilin tanımı yapılmakta ve bu tür suçlarda, suçu oluşturan araç suçtan dolayı ayrıca ceza verilmeyeceği dolayısıyla cezaların içtimaı hükümlerinin uygulanmayacağı açıkça belirtilerek bu konuda meydana gelen bir kısım yanlış uygulamaların bundan böyle giderilmesi amacı güdülmektedir" açıklamalarına yer verilmiştir.
Bileşik suçta tek başlarına suç teşkil eden iki ayrı eylem birleşmekte, ancak suçlardan biri diğerinin içinde eridiğinden, faile iki ayrı suçtan değil, yalnızca en ağır neticenin karşılığı olan suçtan ceza verilmektedir. Bir başka anlatımla, farklı suç olarak düzenlenen birden fazla sonuç bir araya gelip, kendisini oluşturan suçlardan tamamen ayrı isim ve özellikte bağımsız bir suç oluşturmaktadır. İki suçun bir araya gelip birleşerek, bileşik suç oluşturma durumu iki şekilde meydana gelebilmektedir. Bunlardan ilki, bir suçun diğerinin unsuru; ikincisi ise, bir suçun diğer suçun ağırlaştırıcı nedeni olması halidir. Bileşik suçun birinci halinin tipik örneği, yağma suçudur. Gerçekten de yağma, hırsızlık ve cebir şiddet suçlarından ibarettir. Fakat bu iki suç, bağımsız kimliklerini, hatta isimlerini kaybetmek suretiyle başka bir suç şekline, yani yağmaya vücut vermektedir. Bir suçun diğerinin ağırlaştırıcı nedeni olduğu bileşik suç tipine, konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde işlenen yağmayı örnek göstermek mümkündür. Bu durumda aslında bağımsız bir suç olan konut dokunulmazlığının ihlali yağmanın nitelikli halini meydana getirmekte, bu nedenle faile yalnızca nitelikli yağma suçunun cezası tatbik edilmekte, ayrıca konut dokunulmazlığının ihlali suçundan ceza verilememektedir. İki suç arasında bağlantı olsa bile, bu bağlantı suçlardan birinin diğer suçun unsuru ya da ağırlaştırıcı nedeni olmadığı sürece "bileşik suç" veya "suçların içtimaı" söz konusu olmayacaktır. Bileşik suçtan bahsedilebilmesi için, bir suçun diğerinin unsuru veyahut da ağırlaştırıcı nedeni olduğu hallerde iki suçun kaynaşarak tek suç haline gelmesi gerekmektedir. Bileşik suçun varlığından sözedebilmek için, bu suretle kaynaşan suçlardan birinin, kanundaki açık hüküm gereğince diğerinin unsurunu ya da ağırlaştırıcı sebebini teşkil etmesi şarttır. (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazari Ve Tatbiki Ceza Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul 1999, 14. Baskı, C. 1, s. 406)
Bir suçun diğerinin işlenmesinde yalnızca araç olması, bileşik suçun varlığını kabul bakımından yeterli değildir. Örneğin konutta, işyerinde ya da bunların eklentilerinde işlenen yağma suçunda unsur olan ve bağımsızlığını kaybeden konut dokunulmazlığının ihlali, cinsel saldırı veya kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının unsuru ya da ağırlaştırıcı nedeni olmadığından, konut dokunulmazlığının ihlali, cinsel saldırı ya da kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuyla birlikte işlenmesi halinde müstakil suç olma özelliğini korumaktadır. Ancak yağma suçunun konutta ya da işyerinde gerçekleştirilmiş olması suçun nitelikli halini teşkil edeceğinden, konutta ya da işyerinde yağma halinde bileşik suç hükümleri nazara alınarak, yalnızca nitelikli yağma suçundan ceza tayin edilecek, ayrıca konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından mahkûmiyet hükmü kurulmayacaktır. Aksinin kabulü durumunda, failin işlemiş olduğu konut dokunulmazlığının ihlali eylemi, "non bis in idem" başka bir anlatımla "aynı fiilden dolayı ikinci kez yargılama olmaz" kuralına aykırı olarak ikinci kez cezalandırılmış olacaktır.
Bu aşamada suça teşebbüs hükümleri üzerinde de kısaca durulmalıdır.
TCK'nun 35. maddesinin birinci fıkrasında; "kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur" şeklinde tanımlanan suça teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için;
1- Fail ya da faillerde kasıtlı bir suç işleme kararı olmalı,
2- Elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı,
3- Failin elinde bulunmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı veya amaçlanan sonuç gerçekleşmemelidir.
Suça teşebbüste fail, eylemini tamamlamak amacıyla hareket etmesine karşın, elinde olmayan nedenlerden dolayı fiilini gerçekleştirememekte, bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az ceza verilmektedir.
Teşebbüs halinde hâkim, önce cezanın belirlenmesindeki ölçütlere göre temel cezayı belirleyecek, ardından da kanundaki sırayı takip ederek teşebbüs hükümlerini uygulayacaktır. Teşebbüs hükümleri tatbik edilirken, somut olayda ortaya çıkan zarar veya tehlikenin ağırlığı göz önünde bulundurularak teşebbüse ilişkin kanun maddesinde belirtilen sınırlar arasında bir ceza tayin edilecektir.
Maddenin gerekçesinde; "Suça teşebbüste fail suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine rağmen, elinde bulunmayan nedenlerden dolayı bunu gerçekleştirememektedir. Bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az ceza verilmektedir. ...
Teşebbüs düzenlemesinde getirilen diğer bir yenilik, icra hareketlerinin başlangıcına ilişkindir. Bilindiği üzere icra hareketlerinin ne zaman başladığının belirle