"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Günü : 15.09.2010
Sayısı : 2-98
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan sanık ... Bağcı'nın beraatine ilişkin Sultanhisar (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 15.09.2010 gün ve 2-98 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 19.03.2014 gün ve 7558-8264 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.04.2014 gün ve 20493 sayı ile;
"5237 sayılı TCK'nun 'Kişilerin huzur ve sükununu bozma' başlıklı 123. maddesi, 'sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.' hükmünü içermektedir.
Kişilerin huzur ve sukünunu bozma suçunda korunan hukuki yarar 'kişi özgürlüğünün manevi yönü ele alınarak, bireyin psikolojik açıdan huzurlu, sükun içinde sağlıklı yaşama hakkı' olup suça konu eylemler bu hakkın kullanılabilmesi için müeyyide altına alınmaktadır.
TCK'nun 123/1. maddesinde yazılı suçun oluşabilmesi için, failin sırf huzur ve sükununu bozmak amacıyla ısrarla; telefon etmek, gürültü yapmak veya hukuka aykırı bir başka davranışta bulunmak suretiyle mağduru rahatsız etmesi ve onun huzurunu kaçırması gerekmektedir.
Bu suç sınırlı sayıda hareketle işlenen bir suç olmayıp serbest hareketli suçlardandır. Bu suçun hareket öğesi bakımından eylemin ısrarla tekrar edilmesi koşulu bulunmaktadır. Mütemadi suç niteliğindeki bu suç yönünden suç tarihi temadinin sona erdiği tarihtir.
TCK'nun 123/1. maddesinde yazılı suç tehlike suçu niteliğinde olup mağdurun kendisine yönelik eylemlerden etkilenip etkilenmemesinin ve huzurunun kaçıp kaçmamasının bir önemi bulunmamaktadır.
Suçun manevi öğesi özel kasttır ve failin, mağdurun huzurunu bozma özel kastıyla hareket etmesi gerekmektedir.
Öğretide kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun genel ve tamamlayıcı nitelikte bir suç olduğu ve bu suçun oluşması için gerekli hareketlerin bir başka suçu oluşturması hâlinde kişilerin huzur ve sükünunu bozma suçunun oluşmayacağı ileri sürülmektedir. (Osman Yaşar, Türk Ceza Kanunu, Yorumlu-Uygulamalı, s. 3872). Ancak aksi görüşü savunan bazı müellifler failin eylemi nedeniyle gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerektiğini belirtmektedirler. (Ersan Şen, Türk Ceza Kanunun Yorumu, 2006, s. 521). Kanaatimizce failin tek bir hareketiyle birden fazla neticenin meydana gelmesi durumunda failin TCK'nun 44. maddesi uyarınca en ağır eylemden sorumlu tutulması, ceza hukukunun genel ilkeleri ve hakkaniyet açısından yerinde olacaktır.
Maddi olayda sanık ... Bağcı'nın, kullanımında olan 0 539 .... No.lu cep telefonu hattından, katılan ... ....'nun kullanımında olan 0 539 .... No.lu hattı ısrarla arayarak katılanı rahatsız ettiği ve katılana yönelik 'sen damgalı fahişesin' şeklinde hakaret içerikli sözler söylediği, katılanın bu eylemler nedeniyle şikâyetçi olduğu, söz konusu hattın kullanıcısı olan sanık ...'in savunmasında, hattın kendisine ait olduğunu, ancak katılanı aramadığını ve tanımadığını belirttiği, katılana ait 0 539 .... nolu hattın iletişiminin tespitine dair dökümde, sanığın kullanımında olan 0 539 .... No.lu hat ile 17.10.2008 ve 19.11.2008 tarihlerinde birden çok kez arama yapıldığının ve mesaj atıldığının tespit edildiği şeklinde gerçekleşen eylem nedeniyle düzenlenen iddianame ile sanık hakkında hakaret ve kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarından ayrı ayrı kamu davası açılmıştır.
Sanığın eylemini ısrarla sürdürerek katılan ...'i arayıp huzurunu bozduğu dosya kapsamından anlaşıldığı hâlde yerel mahkemece telefon iletişim kayıtlarından başka delil bulunmadığı kabul edilerek her iki suçtan beraat kararı verilmesi hukuka aykırılık oluşturmaktadır.
Sanığın tek eylemiyle iki ayrı suçun işlendiği ve TCK'nun 44. maddesi gereğince hakaret ve kişinin huzur ve sükünunun bozma suçlarının gerçekleştiği, ancak mahkemece hakaret suçundan beraat kararı verildiği gözetildiğinde, sanığın gece saatlerinde ısrarla gerçekleştirildiği aramalar sonucunda katılanın huzurunun bozulduğu konusunda bir tereddüt bulunmadığının ve TCK'nun 123/1. maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükünunu bozma suçunun gerçekleştiğinin kabulü gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 13.11.2014 gün ve 18082-32966 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında hakaret suçundan kurulan beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanığa atılı kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan kurulan beraat hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun yasal unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Kullanmakta olduğu 0539 561 .... numaralı telefonla daha önceden tanımadığı katılanın 0539 ... .... numaralı telefonunu ısrarla arayıp, "sen damgalı fahişesin" diyerek katılana hakaret ettiği iddiasıyla sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma ve hakaret suçlarından kamu davası açıldığı, katılanın, kendisini ısrarla aradığından ve ölümle tehdit ettiğinden bahisle şikâyetçi olduğu Yılmaz Önal hakkında ise soruşturma evresinde ayırma kararı verildiği,
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının 19.02.2009 tarihli yazısı ve ekli iletişimin tespiti tutanağına göre; sanığın 0539 561...., katılanın ise 0539 ....... numaralı telefon hatlarını kullandıkları, 17.10.2008 tarihinde sanığın katılana ait numarayı saat 13.09 ve 21.39’da olmak üzere iki kez aradığı ve bu görüşmelerin sırasıyla 106 ve 94 saniye sürdüğü, buna karşılık katılanın da aynı gün saat 20.04’te sanığın cep telefonuna kısa mesaj gönderdiği; 19.11.2008 tarihinde ise sanığın katılana ait numarayı saat 19.39 ve 21.03’te olmak üzere iki kez aradığı, bu görüşmelerin de sırasıyla 10 ve 27 saniye sürdüğü, sanığın ayrıca saat 22.03’te katılanın cep telefonuna kısa mesaj gönderdiği, buna karşılık katılanın da aynı gün saat 19.40’ta sanığa ait numarayı aradığı, bu görüşmen