Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/215 Esas 2018/371 Karar
Karar Dilini Çevir:
Ceza Genel Kurulu         2015/215 E.  ,  2018/371 K.
"İçtihat Metni"


Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 658-217


Sanık ... hakkında hırsızlık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucu, sanığın eyleminin hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nın 155/2, 62/1, 52/2 ve 53/1. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Balıkesir 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.04.2013 tarihli ve 658-217 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 08.12.2014 tarih ve 12746-34938 sayı ile;
"Tekerrüre esas hükümlülüğü bulunan sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 58. maddesinin uygulanma gerekliliğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır." eleştirisiyle onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.01.2015 tarih ve 221616 sayı ile;
"Yüksek Dairenizin 08.12.2014 günlü kararı ile sanık ... hakkındaki hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak suçundan kurulan hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Ancak;
Güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için; failin bir malın zilyedi olması, malın iade edilmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere faile rızayla tevdi ve teslim edilmesi, failin kendisine verilen malı, veriliş gayesinin dışında, zilyedi olduğu malda malikmiş gibi satması, rehnetmesi, tüketmesi, değiştirmesi veya bozması ve benzeri şekillerde tasarrufta bulunması ya da devir olgusunu inkâr etmesi şeklinde, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hırsızlık suçunda ise; menkul bir malın, sahibinin rızası dışında alınması, mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerindeki zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesi söz konusudur.
Somut olayda;
Yakınanın ev eşyası nakliyesi işi ile uğraştığı iş yerinin bulunduğu, sanığın da 4-5 aydan beri yakınanın iş yerinde hamal olarak çalıştığı, yakınanın hastalanıp tedavi amacıyla İstanbul iline gittiğinde sanığın yakınanın kendisine teslim ettiği anahtarla kapıyı açarak burada bulunan suça konu eşyaları ... isimli şahsa sattığı, görev alanı ile ilgili olmadığı hâlde ve suça konu eşyaların zilyetliğinin sanığa devir edilmediği gözetilerek, sanığın eyleminin TCK'nın 142/1-b maddesinde tanımlanan hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan hüküm kurulması,
Hususu usul ve Yasa'ya aykırı görülmüş, suç vasfından dolayı kazanılmış hak olmayacağı hususu da gözetilerek hükmün bu nedenle bozulması gerektiği kanaatine varılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yüksek Dairenizin 08.12.2014 gün ve 2014/12746 E., 2014/34938 K. sayılı onama kararının kaldırılarak, sanık ... hakkındaki hükmün CMUK'nın 326/son. maddesi gereğince sanığın ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkının korunması şartı ile CMUK'nın 321. maddesi gereğince bozulması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 13. Ceza Dairesince 21.01.2015 tarih ve 4-1400 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı suçun nitelendirilmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Şikâyetçi ...'nin, işletmekte olduğu evden eve taşımacılık firmasına ait iş yerinde hamal olarak çalışan sanığın iş yerinde bulunan bazı malzemeleri kendisinin bilgi ve rızası dışında tanık ...'e sattığı yönünde müracaatta bulunması üzerine soruşturmaya başlanıldığı,
19.11.2005 tarihli görgü ve tespit tutanağında; şikâyetçiye ait suça konu eşyanın tanık ...'ün işlettiği çay ocağında olduğunun tespit edilmesi üzerine bahse konu çay ocağına gidildiği, burada bulunan dört adet masa, beş adet gazlı fener, yirmi sekiz adet tabure ve birer adet davlumbaz, üçlü çay ocağı, kömür mangalı, tüplü tost makinesi ile tüplü lambayı nereden ve kimden aldığı sorulduğunda, tanık ....'in bu eşyayı arkadaşı ...'ın dükkanının yanındaki nakliyat şirketinde çalışan sanıktan 400 TL'ye satın aldığını bildirdiği ve söz konusu eşyanın şikâyetçiye iade edildiği bilgilerine yer verildiği,
Kolluk görevlilerince şikâyetçinin iş yerine gidilerek yapılan inceleme sonucunda düzenlenen 19.11.2005 tarihli görgü tespit tutanağında; söz konusu iş yerinin, binanın zemin katında, etrafı camekanla kaplı ve 4x6 metre ebadında olduğunun belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Şikâyetçi ... soruşturma aşamasında; evden eve taşımacılık işi yapan Öz-Arda Nakliyat adlı firmayı işlettiğini, 19.11.2005 tarihinde saat 12.00 sıralarında iş yerine geldiğinde elli adet tabure, üç adet masa, bir kaç adet tablo ile birer adet davlumbaz, çay ocağı, televizyon, yazar kasa, mangal tüpü ile mangalın dükkanda olmadığını gördüğünü, iş yerinde bulunduğu sırada adının sonradan ... olduğunu öğrendiği kişinin gelip kendisine, yanında çalışan sanıktan elli adet tabure, üç adet masa ile birer adet davlumbaz, çay ocağı, tüplü tost makinesi ve kullanılmış ızgara aldığını anlatarak aldığı masaların ayaklarının kırık, çay ocağının delik hâlde olduğunu, tost makinesinin de çalışmadığını tespit edip sanıkla görüşmek istediğini söylediğini, kendisinin ise eşyanın satılmasından haberinin olmadığı şeklinde cevap verdiğini, böylece on sekiz aydır iş yerinde hamal olarak çalışan sanığın eşyayı çalıp 400 TL'ye sattığını öğrendiğini,
Kovuşturma aşamasında; sanığı işçi pazarında bulduğu, hamallık yapması için anlaştıklarını, çalıştığı her gün için sanığa yevmiye olarak 20 TL verdiğini, sanığın yanında 4-5 ay kadar çalıştığını, hasta olması nedeniyle İstanbul'da bulunduğu sırada sanığın iş yerindeki söz konusu eşyayı alıp gittiğini, İstanbul'dan döndüğünde olayı öğrendiğini, iş yerinin anahtarını emanet ettiği sanığın anahtarı da yanında götürdüğünü, zararının giderilmediğini ve sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Tanık ... aşamalarda; pazar yerinde çay ocağı kiraladığını, ancak ocakta malzeme olmadığı için tanıdıklarına kendisine malzeme bulmaları amacıyla haber bıraktığını, arkadaşı olan sanığın çalıştığı iş yerinde işine yarar malzemeler bulunduğunu öğrenince sanığın yanına gidip kendisine bir adet davlumbaz, bir adet üçlü çay ocağı, tüplü tost makinesi, bir adet eski kullanılmış ızgara, elli adet taburenin lazım olduğunu söylediğini, sanıkla pazarlık yapıp 400 TL'ye anlaşarak bu eşyayı satın aldığını, o esnada yanlarında arkadaşı ...'ın da olduğunu, eşyayı kendi iş yerine götürdükten sonra üç masanın ayağının kırık, çay ocağının delik olduğunu ve tost makinesinin de çalışmadığını tespit ettiğini, bu durumu sanıkla görüşmek üzere iş yerine gittiğinde şikâyetçi ile karşılaştığını, şikâyetçinin eşyanın satışından haberinin olmadığını söylediğini,
Tanık ... aşamalarda; pazar yerinde çay ocağı açan arkadaşı ...'ün kullanılmış eşya alacağını öğrendiğini, kendi iş yerinin yanındaki nakliyat dükkanında çalışan sanık ...'ta bu tarz eşyanın bulunduğunu ....'e anlattığını, ....'in de sanığın yanına gelerek pazarlık yaptıktan sonra söz konusu eşyayı satın aldığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık ... soruşturma aşamasında; şikâyetçi ile ortak olduklarını ve birlikte evden eve taşımacılık işi yaptıklarını, şikâyetçinin, eşinin rahatsızlığı nedeniyle İstanbul iline gittiğini, satılan eşyanın taşınma sırasında ev sahiplerinin kendilerine verdiği eşya olduğunu, şikâyetçinin kendisine eşinin rahatsızlığı nedeniyle paraya ihtiyacı olduğunu söylemesi üzerine bu eşyanın bir kısmını Hüseyin Kümüş'e sattığını, şikâyetçi Balıkesir'e geldiğinde ona 600 TL nakit ve 200 TL bedelli senet verdiğini, eşyanın satılmasını şikâyetçinin istediğini, eşyayı ondan habersiz satmadığını,
Kovuşturma aşamasında yapılan sorgusunda; olay tarihinde taşımacılık şirketinde çalıştığını, aynı zamanda şirkette gayrı resmi ortaklığı olduğunu, şikâyetçinin tedavi amaçlı İstanbul'da olduğu dönemde suça konu eşyayı satmak zorunda kaldığını, bu eşyaya kendisinin de ortak olduğunu,
İstinabe yoluyla yapılan diğer sorgusunda ise; yanında ücretli olarak çalıştığı şikâyetçinin tedavi için İstanbul'a gidip uzun süre gelmediğini, iş yerindeki telefon aboneliğinin kendi adına olduğunu, telefon borcundan dolayı kendisi hakkında icra takibi başlatıldığını, kendisine bırakılan şikâyetçiye ait söz konusu eşyayı, iş yerinin kira ve telefon borçları ile diğer giderlerini ödeyebilmek için satmak zorunda kaldığını,
Savunmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından hırsızlık ve güveni kötüye kullanma suçları üzerinde ayrıntısıyla durulmalıdır.
I- Hırsızlık Suçu:
Hırsızlık suçu; 765 sayılı TCK’nın 491/ilk maddesinde; “diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alma”, 5237 sayılı TCK’nın 141/1. maddesinde; “zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma” olarak tanımlanmıştır.
Hırsızlık suçuyla korunan hukuki yarar zilyetlik ve buna bağlı haklardır. Bu nedenle hırsızlık suçunun mağduru malın sahibi değil, zilyetliği altında bulunan malı çalınan kişidir. Burada zilyetliğin hukuka uygun ya da aykırı tesis edilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak malı çalarak zilyetliği ele geçiren kişinin elinden de malın çalınması halinde hırsızlık suçu oluşabilecektir.
5237 sayılı TCK'nın 141/1. maddesinde hırsızlık suçunun temel şekli tanımlanmış; aynı Kanun'un 142. maddesinde ise suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri sayılmıştır.
5237 sayılı TCK'nın "Nitelikli hırsızlık" başlıklı 142. maddesinin 1. fıkrasının uyuşmazlık konusuyla ilgili hükmü suç ve karar tarihi itibarıyla;
"(1) Hırsızlık suçunun;
...
b) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,
...
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur..." şeklinde iken, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 62. maddesiyle 5237 sayılı TCK'nın 142. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi yürürlükten kaldırılmış, ilga edilen bendin metni korunmak suretiyle aynı maddenin 2. fıkrasına (h) bendi olarak eklenmiş ve ikinci fıkradaki “üç yıldan yedi yıla kadar hapis” şeklindeki yaptırım ise “beş yıldan on yıla kadar hapis” olarak değiştirilmiştir.
Görüldüğü gibi, 5237 sayılı TCK'nın 141/1. maddesinde hırsızlık suçunun temel şekli düzenlenmiş olup, anılan maddede bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. Hırsızlık suçunun, herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında işlenmesi hâlinde ise fail, aynı Kanun'un suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 142/1-b maddesi uyarınca iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır.
II- Güveni Kötüye Kullanma Suçu:
“Güveni kötüye kullanma” suçu ise 5237 sayılı TCK’nın 155. maddesinde;
“(1) Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkâr eden kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi hâlinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlemiş,
Maddenin gerekçesinde de; “Bu suçla mülkiyetin korunması amaçlanmaktadır. Ancak, söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen kişi (fail) arasında bir sözleşme ilişkisi mevcuttur. Bu ilişkinin gereği olarak taraflar arasında mevcut olan güvenin korunması gerekmektedir. Bu mülahazalarla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar, cezai yaptırım altına alınmıştır... Suçun konusunu oluşturan mal üzerinde belirli bir şekilde kullanmak üzere fail lehine zilyetlik tesisi gerekir. Bu nedenle, güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisinin varlığı gereklidir” açıklaması yapılmıştır.
Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere kanun koyucu tarafından mülkiyetin korunması amacıyla getirilen güveni kötüye kullanma suçu, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunulması veya bu devir olgusunun inkâr edilmesiyle oluşmaktadır.
Bu suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi hâlinde ise, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli söz konusu olacaktır.
TCK’nın 155. maddesinde sözü edilen zilyetlik kavramı 4721 sayılı Medeni Kanunu'nun 973. maddesinde; “Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir” şeklinde açıklanmış, asli ve fer'i zilyetlik ise aynı Kanun'un 974. maddesinde; “Zilyet, bir sınırlı aynî hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan aslî zilyet, diğeri fer'î zilyettir” biçiminde tanımlanmıştır.
Güveni kötüye kullanma suçunda malın teslimi, belirli biçimde kullanılmak için hukuka ve yöntemine uygun, aldatılmamış özgür bir iradeye dayanılarak tesis edilmektedir. Söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen fail arasında bir sözleşme ilişkisi mevcut olmalı ve bu hukuki ilişkinin gereği olarak taraflar arasında oluşan güvenin korunması gerekmektedir. Bu amaçla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar ve devir olgusunu inkâr kanun koyucu tarafından cezai yaptırım altına alınmıştır. Eğer mülkiyet hakkına sahip olan kişi i

Üyelik Paketleri

Dünyanın en kapsamlı hukuk programları için hazır mısınız? Tüm dünyanın hukuk verilerine 9 adet programla tek bir yerden sınırsız ulaş!

Paket Özellikleri

Programların tamamı sınırsız olarak açılır. Toplam 9 program ve Fullegal AI Yapay Zekalı Hukukçu dahildir. Herhangi bir ek ücret gerektirmez.
7 gün boyunca herhangi bir ücret alınmaz ve sınırsız olarak kullanılabilir.
Veri tabanı yeni özellik güncellemeleri otomatik olarak yüklenir ve işlem gerektirmez. Tüm güncellemeler pakete dahildir.
Ek kullanıcılarda paket fiyatı üzerinden % 30 indirim sağlanır. Çalışanların hesaplarına tanımlanabilir ve kullanıcısı değiştirilebilir.
Sınırsız Destek Talebine anlık olarak dönüş sağlanır.
Paket otomatik olarak aylık yenilenir. Otomatik yenilenme özelliğinin iptal işlemi tek butonla istenilen zamanda yapılabilir. İptalden sonra kalan zaman kullanılabilir.
Sadece kredi kartları ile işlem yapılabilir. Banka kartı (debit kart) kullanılamaz.

Tüm Programlar Aylık Paket

9 Program + Full&Egal AI
Ek Kullanıcılarda %30 İndirim
Sınırsız Destek
350 TL
199 TL/AY
Kazancınız ₺151
Ücretsiz Aboneliği Başlat