"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Sulh Ceza
... vekillerinin düzeltme ve cevap yazısının yayımlanması istemi üzerine Beykoz Sulh Ceza Hâkimliğince 18.12.2014 gün ve 558 sayı ile; düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmasına karar verilmiştir.
Takvim Gazetesi sorumlu müdürü ... vekilleri tarafından yapılan itiraz başvurusu üzerine İstanbul Anadolu 7. Sulh Ceza Hâkimliğince 29.01.2015 gün ve 508 sayı ile; düzeltme ve cevap yazısının sorumlu müdüre usulüne uygun tebliğ edilmediği gerekçesiyle itirazın kabulüne, Beykoz Sulh Ceza Hakimliğinin kararının kaldırılmasına, düzeltme ve cevap yazısının yayımlanması isteminin reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı Adalet Bakanlığınca 11.05.2015 gün ve 30133 sayı ile; “5187 sayılı Basın Kanununun 14. maddesinin 1. fıkrasında yer alan 'Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.' şeklindeki düzenleme karşısında, düzeltme ve cevap yazısının sorumlu müdüre gönderilmesi gerektiği, somut olayda da tekzip metninin ilgili gazetenin sorumlu müdürü ... adına gönderilmesine karşın tebliğ işlemi esnasında kendisinin yerinde bulunmaması nedeniyle tebligatı almaya ehil sekreteri imzasına tebliğ edildiği, bu haliyle yapılan tebliğ işleminde herhangi bir usul ve yasa hükmüne aykırılık bulunmadığı gözetilmeksizin, yapılan itirazın reddi yerine, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği" gerekçesiyle kanun yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.06.2015 gün ve 186642 sayılı ihbarnamesi ekinde gönderilen dosyayı inceleyen Yargıtay 19. Ceza Dairesince 19.11.2015 gün ve 8541-7450 sayı ile;
"Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, İstanbul Anadolu 7. Sulh Ceza Hakimliğinin 29.01.2015 tarihli ve 2015/508 değişik iş sayılı kararının CMK'nın 309/4-d maddesi uyarınca bozulmasına, düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmasına" oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi İ. Baştürk ise;
"Sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık; gazete sorumlu yazı işleri müdürüne cevap ve düzeltme hakkının kullanılması amacıyla yapılan tebligatın hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Bilindiği üzere, cevap ve düzeltme hakkına 5187 sayılı Basın Kanununun 14. maddesinde yer verilmiştir. Bu hükme göre, sorumlu müdür kendisine sunulan düzeltme ve cevap yazısını; günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır. Belirtilen hükümde yer verilen '… sorumlu müdür … yazıyı aldığı tarihten itibaren' kuralından, cevap ve düzeltme yazısının sorumlu müdüre bizzat tebliğinin gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Gerçekten, düzeltme ve cevabın yayınlanmasına ilişkin süreçten bizzat 'sorumlu müdür' mesul olup; bu süreçteki yükümlülüklere uymama Kanunun 18. maddesinde suç olarak tanımlanarak yaptırıma bağlanmıştır. Bu itibarla, cevap ve düzeltme hakkına ilişkin olup hukuki ve cezai sorumluluk doğuracak nitelikteki tebliğlerin mutlaka sorumlu müdürün şahsına bizzat yapılması gereklidir. Kuşkusuz, hukuksal sonuç doğuracak işlemlerin muhatabı kim ise buna ilişkin tebliğin de işlemin muhatabına (sorumlusuna) yapılması gereği, hukukun temel bir ilkesidir. Aksi durum, örneğin tüzel kişiliğe yapılacak bir tebliğ işlemi, sorumlu yazı işleri müdürünün cezai mesuliyetini doğurmamalıdır.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi de yerleşik içtihatlarında tebligatın sorumlu müdür yerine sadece yazı işleri müdürüne yollanması ve cevabın yayınlanmaması durumunda cezai sorumluluğun doğmayacağını kabul etmiştir. (7. Ceza Dairesi, 25.02.1994, 592-1450) Doktrinde de dönemsel yayının birden fazla sorumlu müdürü varsa, bu yükümlülüğün cevaba konu olan yazı veya resmin yer aldığı kısmın sorumlu müdürüne ait olacağı ifade edilmektedir. (İçel, Kayıhan/Ünver, Yener: Kitle İletişim Hukuku, 8. Bası, İstanbul 2009, s. 204) Öte yandan sorumlu müdürün cezai sorumluluğu 'kanundan doğan sorumluluk' niteliğinde olduğundan; (Erman, Sahir/Özek, Çetin: Açıklamalı Basın Kanunu ve İlgili Mevzuat, İstanbul 2000, s. 128-129) bu sorumluluğun doğması için sorumlu müdürün bizzat şahsına yapılacak bir tebliğin gerekli olduğu da kuşkusuzdur.
Açıklanan sebepler ve Basın Kanununun söz edilen hükümleri karşısında cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına ilişkin hukuksal sonuç doğuracak nitelikteki tebligatların bizzat sorumlu yazı işleri müdürüne yapılması gereklidir. Nitekim somut olayda da sorumlu müdür ... adına tebligatın çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta belirtilen şekildeki tebligatın kime ve ne surette yapıldığına baktığımızda, tebliğ evrakında;
'Muhatabın adreste daimi işçisi aşağıda ismi ve imzası bulunan ... -Daimi sekreter- isimli çalışan imzasına tebliğ edilmiştir' şeklinde bir ibarenin bulunduğu görülmektedir. Bu şekilde yapılan bir tebliğin hukuken geçerliliğinin de tartışılması gereklidir. ..., Tebligat Kanunu anlamında 'belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra eden kişi' statüsündedir. Bu konumdaki bir kişiye yapılacak tebligat ise Kanunun 17. maddesi hükümlerine göre gerçekleştirilecektir. Söz edilen maddeye göre ise; 'Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.'
Tebligat Kanununun 17. maddesine göre, tebliğ adresinde öncelikle muhatap aranacak; o bulunamadığı takdirde ve -bu husus evraka dercedildikten sonra- tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılabilecektir.
Somut uyuşmazlıkta muhatap sorumlu müdürün meslek ve sanat icra ettiği yerde yapılmak üzere çıkarılan tebliğin yapıldığı kişinin 'aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden biri' olup olmadığı tebliğ evrakından anlaşılamamaktadır. Tebliğ yapılan işyeri adresinin yüzlerce kişinin çalıştığı tahmin edilen bir gazete merkez binası olduğu gözetildiğinde '...' isimli çalışanın muhatabın sekreteri mi; başka bir yöneticinin sekreteri mi; gazetenin başka bir birimindeki görevli mi; gazetenin geçici temizlik veya güvenlik personeli mi olduğu da anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla Kanunun 17. maddesinin aradığı anlamda 'muhatabın aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birisi' olup olmadığı bu evraktan belirlenememektedir ve belgelendirilememektedir.
Yargıtay kararlarında Kanunun 17. maddesine göre yapılacak tebligatlarda, tebliğ yapılan çalışanın 'muhatabın daimi işçisi' olması gerektiğine önemle vurgu yapılmaktadır. Nitekim bir içtihatta '…daimi işçi ibaresi altında tebligat yapılan (H)’nin 160 bağımsız bölümden oluşan işhanında işçi olarak kooperatif tarafından çalıştırıldığı … anlaşılmış olup, böylece muhatabın işçisi olmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda duruşma davetiyesinin tebliği usulsüz olup …' (12. Hukuk Dairesi, 18.01.2002, 22014-683) sonucuna ulaşılmıştır. Yine bir başka kararda 'sigortasız işçi çalıştırılabileceğinden bahisle adı geçenin memur ve müstahdem kategorisinde kabulü mümkün görülmemiştir…' şeklinde içtihat edilmiştir. (12. HD. 21.12.2004, 22296-26429) Kısacası Yargıtay kararlarında tebliğ yapılacak şahsın muhataba doğrudan bağlı çalışan daimi işçi olması gerektiği; bu bağlamda sigortalı çalışmanın da 'daimi çalışma' anlamında şart koşulduğu görülmektedir.
Yargıtay başka bir kararında '…gösterilen adresin davalının çalıştığı işyeri adresi olduğu, tebligatı davalı adına alan şahsın, davalının daimi memur veya müstahdemi olmayıp, davalıyla aynı işyerinde birlikte çalışan diğer bir işçi olduğu anlaşılmaktadır. Muhatabın adresine çıkarılan tebligatın, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerden ise, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amirinin temin etmesi, bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması icap eder (Teb. K. md. 18).' (Yargıtay 2. HD. 09.07.2012, 1416-19282) Gerçekten somut olay bu örneğe birebir uymaktadır. Davalının çalıştığı işyeri adresinde davalı bulunamamıştır. Bu adres, bir gazetenin yönetim merkezi gibi yüzlerce kişinin çalıştığı, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerdendir. Bu durumda, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amirinin gerçekleştirmesi; bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması gerekmektedir. Oysa uyuşmazlık konusu olayda bunlardan hiçbiri yerine getirilmeksizin tebliğ doğrudan '...' isimli çalışana yapılmıştır. Dolayısıyla yapılan tebligat, Kanunun 17 ve 18. maddesi hükümlerinden hiçbirine uygun değildir. Bu itibarla söz edilen tebligat, teslim ve bilgilendirme fonksiyonlarını (Muşul, Timuçin: Tebligat Hukuku, 5. Baskı, Ankara 2013, s. 43) yerine getirmemiştir. Cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına dair bir talebin de ancak usule uygun –hukuken sonuç doğurmaya elverişli- bir tebligat ile yapılması gereklidir.
Açıklanan sebeplerle, sorumlu müdüre yapıldığı ileri sürülen tebliğin usulsüz olması nedeniyle Basın Kanununun 14. maddesine göre cevap ve düzeltme hakkının kullanılması talebinde bulunma için kanuni şartlar oluşmamıştır." gerekçesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.02.2016 gün ve 186642 sayı ile;
"Özel Daire ile aramızda oluşan uyuşmazlık; gazete sorumlu yazı işleri müdürüne cevap ve düzeltme hakkının kullanılması amacıyla yapılan tebligatın hukuka uygun olup olmadığının, dolayısıyla düzeltme ve cevap isteminin kabul edilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Bilindiği üzere, cevap ve düzeltme hakkına 5187 sayılı Basın Kanununun 14. maddesinde yer verilmiştir. Bu hükme göre, sorumlu müdür kendisine sunulan düzeltme ve cevap yazısını; günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır. Belirtilen hükümde yer verilen '… sorumlu müdür … yazıyı aldığı tarihten itibaren' kuralından, cevap ve düzeltme yazısının sorumlu müdüre bizzat tebliğinin gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Gerçekten, düzeltme ve cevabın yayınlanmasına ilişkin süreçten bizzat 'sorumlu müdür' mesul olup; bu süreçteki yükümlülüklere uymama Kanunun 18. maddesinde suç olarak tanımlanarak yaptırıma bağlanmıştır. Bu itibarla, cevap ve düzeltme hakkına ilişkin olup hukuki ve cezai sorumluluk doğuracak nitelikteki tebliğlerin mutlaka sorumlu müdürün şahsına bizzat yapılması gereklidir. Kuşkusuz, hukuksal sonuç doğuracak işlemlerin muhatabı kim ise buna ilişkin tebliğin de işlemin muhatabına yapılması gereği, hukukun temel bir ilkesidir. Aksi durum, örneğin tüzel kişiliğe yapılacak bir tebliğ işlemi, sorumlu yazı işleri müdürünün cezai mesuliyetini doğurmamalıdır.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi de yerleşik içtihatlarında tebligatın sorumlu müdür yerine sadece yazı işleri müdürüne yollanması ve cevabın yayınlanmaması durumunda cezai sorumluluğun doğmayacağını kabul etmiştir. (7. Ceza Dairesi, 25.02.1994, 592-1450) Doktrinde de dönemsel yayının birden fazla sorumlu müdürü varsa, bu yükümlülüğün cevaba konu olan yazı veya resmin yer aldığı kısmın sorumlu müdürüne ait olacağı ifade edilmektedir. Öte yandan sorumlu müdürün cezai sorumluluğu 'kanundan doğan sorumluluk' niteliğinde olduğundan (Erman, Sahir/Özek, Çetin: Açıklamalı Basın Kanunu ve İlgili Mevzuat, İstanbul 2000, s. 128-129); bu sorumluluğun doğması için sorumlu müdürün bizzat şahsına yapılacak bir tebliğin gerekli olduğu da kuşkusuzdur.
Açıklanan sebeplerle Basın Kanununun söz edilen hükümleri karşısında cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına ilişkin hukuksal sonuç doğuracak nitelikteki tebligatların bizzat sorumlu yazı işleri müdürüne yapılması gereklidir. Nitekim somut olayda da sorumlu müdür ... adına tebligatın çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta belirtilen şekildeki tebligatın kime ve ne surette yapıldığına baktığımızda, tebliğ evrakında; 'muhatabın adreste daimi işçisi aşağıda ismi ve imzası bulunan Seher Tizgili iletişim asistanı isimli çalışan imzasına tebliğ edilmiştir' şeklinde bir ibarenin bulunduğu görülmektedir. Bu şekilde yapılan bir tebliğin hukuken geçerliliğinin de tartışılması gereklidir. ..., Tebligat Kanunu anlamında 'belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra eden kişi' statüsündedir. Bu konumdaki bir kişiye yapılacak tebligat ise Kanunun 17. maddesi hükümlerine göre gerçekleştirilecektir. Söz edilen maddeye göre ise; 'Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.'
Tebligat Kanununun 17. maddesine göre, tebliğ adresinde öncelikle muhatap aranacak; o bulunamadığı takdirde ve -bu husus evraka dercedildikten sonra- tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılabilecektir.
Somut uyuşmazlıkta muhatap sorumlu müdürün meslek ve sanat icra ettiği yerde yapılmak üzere çıkarılan tebliğin yapıldığı kişinin 'aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden biri' olup olmadığı tebliğ evrakından anlaşılamamaktadır. Tebliğ yapılan işyeri adresinin yüzlerce kişinin çalıştığı tahmin edilen bir gazete merkez binası olduğu gözetildiğinde 'Seher Tizgili' isimli çalışanın muhatabın özel iletişim asistanı mı; başka bir yöneticinin asistanı mı; gazetenin başka bir birimindeki görevli mi; gazetenin geçici temizlik veya güvenlik personeli mi olduğu anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla Kanunun 17. maddesinin aradığı anlamda 'muhatabın aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birisi' olup olmadığı bu evraktan belirlenememek