"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Ceza
... vekilinin düzeltme ve cevap yazısının yayımlanması istemi üzerine Bakırköy 22. Sulh Ceza Hâkimliğince 19.03.2014 gün ve 281 sayı ile; düzeltme ve cevap yazısının usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiştir.
... vekili tarafından yapılan itiraz başvurusu üzerine Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesince 27.03.2014 gün ve 74 sayı ile; tebligatın usulüne uygun olduğu, düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin diğer koşulların da oluştuğu gerekçesiyle itirazın kabulüne, Bakırköy 22. Sulh Ceza Hâkimliğince verilen ret kararının kaldırılmasına, düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmasına karar verilmiştir.
Bu karara karşı Adalet Bakanlığınca 24.11.2014 gün ve 70470 sayı ile; “Sabah Gazetesinin bir tüzel kişi olduğu, 7201 sayılı Tebligat Kanununun 12/1. maddesine göre, 'Hükmi şahıslara tebliğ, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılır. Aynı Kanunun hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler her hangi bir sebeple mütat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır' kuralına aykırı olarak cevap ve düzeltme metninin 5187 sayılı Basın Kanununun 14. maddesi uyarınca, adı geçen gazetenin sorumlu müdürüne gönderilmesi yerine, tebligatın sorumlu kişiye yapıldığını gösterir şekilde tebliğ mazbatası düzenlenmediği ve tebliğin usulüne uygun olarak yerine getirilmediği" gerekçesiyle kanun yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.12.2014 gün ve 392262 sayılı ihbarnamesi ekinde gönderilen dosyayı inceleyen Yargıtay 19. Ceza Dairesince 19.11.2015 gün ve 137-7451 sayı ile;
"5187 sayılı Basın Kanununun 14/1. maddesinin 'Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.' şeklindeki hüküm uyarınca kişilerin, süreli yayınlarda şeref ve haysiyetinin ihlal edildiği veya hakkında gerçeğe aykırı yayım yapıldığı iddiasıyla 5187 sayılı Kanun kapsamındaki düzeltme ve cevap yazısı yayımlanması taleplerinin doğrudan sorumlu müdüre gönderilmesinin gerektiği, düzeltme ve cevap yazıları hükmî şahıs niteliğindeki gazeteye gönderilemeyeceğinden, kanun yararına bozma isteminde yer alan hükmî şahıslara tebligatı düzenleyen 7201 sayılı Tebligat Kanununun 12. maddesinin olayda uygulama yerinin bulunmadığı gibi, somut olayda Sabah Gazetesinin 09.01.2014 tarihli nüshasının 1. ve 21. sayfasında yayımlanan haberler nedeniyle talep eden ... vekili tarafından gazetenin sorumlu müdürü ... adına gönderilen düzeltme ve cevap istemini içerir Bakırköy 40. Noterliğinin 06.03.2014 tarih ve 6340 yevmiye nolu ihtarnamesinin 10.03.2014 tarihinde 'Muhatabın adreste daimi çalışanı iletişim asistanı ... imzasına tebliğ edilmiştir.' şerhi ile tebliğ edilmesine karşın, gerek sorumlu müdür ... ve gerekse gazetenin sahibi şirket vekillerinin anılan tebligatın alınmadığına veya usulsüz olduğuna ilişkin bir iddialarının da bulunmadığının anlaşılması karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin reddine" oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi İ. Baştürk ise;
"Sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık; gazete sorumlu yazı işleri müdürü olan sanığa cevap ve düzeltme hakkının kullanılması amacıyla yapılan tebligatın hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Bilindiği üzere, cevap ve düzeltme hakkına 5187 sayılı Basın Kanununun 14. maddesinde yer verilmiştir. Bu hükme göre, sorumlu müdür kendisine sunulan düzeltme ve cevap yazısını; günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır. Belirtilen hükümde yer verilen '…sorumlu müdür…yazıyı aldığı tarihten itibaren' kuralından, cevap ve düzeltme yazısının sorumlu müdüre bizzat tebliğinin gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Gerçekten, düzeltme ve cevabın yayınlanmasına ilişkin süreçten bizzat 'sorumlu müdür' mesul olup; bu süreçteki yükümlülüklere uymama Kanunun 18. maddesinde suç olarak tanımlanarak yaptırıma bağlanmıştır. Bu itibarla, cevap ve düzeltme hakkına ilişkin olup hukuki ve cezai sorumluluk doğuracak nitelikteki tebliğlerin mutlaka sorumlu müdürün şahsına bizzat yapılması gereklidir. Kuşkusuz, hukuksal sonuç doğuracak işlemlerin muhatabı kim ise buna ilişkin tebliğin de işlemin muhatabına (sorumlusuna) yapılması gereği, hukukun temel bir ilkesidir. Aksi durum, örneğin tüzel kişiliğe yapılacak bir tebliğ işlemi, sorumlu yazı işleri müdürünün cezai mesuliyetini doğurmamalıdır.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi de yerleşik içtihatlarında tebligatın sorumlu müdür yerine sadece yazı işleri müdürüne yollanması ve cevabın yayınlanmaması durumunda cezai sorumluluğun doğmayacağını kabul etmiştir (7. Ceza Dairesi, 25.02.1994, 592-1450). Doktrinde de dönemsel yayının birden fazla sorumlu müdürü varsa, bu yükümlülüğün cevaba konu olan yazı veya resmin yer aldığı kısmın sorumlu müdürüne ait olacağı ifade edilmektedir (İçel, Kayıhan/Ünver, Yener, Kitle İletişim Hukuku, 8. Bası, İstanbul 2009, s. 204). Öte yandan sorumlu müdürün cezai sorumluluğu 'kanundan doğan sorumluluk' niteliğinde olduğundan (Erman, Sahir/Özek, Çetin, Açıklamalı Basın Kanunu ve İlgili Mevzuat, İstanbul 2000, s. 128-129); bu sorumluluğun doğması için sorumlu müdürün bizzat şahsına yapılacak bir tebliğin gerekli olduğu da kuşkusuzdur.
Açıklanan sebeplerle Basın Kanununun söz edilen hükümleri karşısında cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına ilişkin hukuksal sonuç doğuracak nitelikteki tebligatların bizzat sorumlu yazı işleri müdürüne yapılması gereklidir. Nitekim somut olayda da sorumlu müdür ... adına tebligatın çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta belirtilen şekildeki tebligatın kime ve ne surette yapıldığına baktığımızda, tebliğ evrakında;
'Muhatabın adreste daimi işçisi aşağıda ismi ve imzası bulunan ...- iletişim asistanı isimli çalışan imzasına tebliğ edilmiştir' şeklinde bir ibarenin bulunduğu görülmektedir. Bu şekilde yapılan bir tebliğin hukuken geçerliliğinin de tartışılması gereklidir. ..., Tebligat Kanunu anlamında 'belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra eden kişi' statüsündedir. Bu konumdaki bir kişiye yapılacak tebligat ise Kanunun 17. maddesi hükümlerine göre gerçekleştirilecektir. Söz edilen maddeye göre ise; 'Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.'
Tebligat Kanununun 17. maddesine göre, tebliğ adresinde öncelikle muhatap aranacak; o bulunamadığı takdirde ve -bu husus evraka dercedildikten sonra- tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılabilecektir.
Somut uyuşmazlıkta muhatap sorumlu müdürün meslek ve sanat icra ettiği yerde yapılmak üzere çıkarılan tebliğin yapıldığı kişinin 'aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden biri' olup olmadığı tebliğ evrakından anlaşılamamaktadır. Tebliğ yapılan işyeri adresinin yüzlerce kişinin çalıştığı tahmin edilen bir gazete merkez binası olduğu gözetildiğinde '...' isimli çalışanın muhatabın özel iletişim asistanı mı; başka bir yöneticinin asistanı mı; gazetenin başka bir birimindeki görevli mi; gazetenin geçici temizlik veya güvenlik personeli mi olduğu anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla Kanunun 17. maddesinin aradığı anlamda 'muhatabın aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birisi' olup olmadığı bu evraktan belirlenememektedir, belgelendirilememektedir.
Yargıtay kararlarında Kanunun 17. maddesine göre yapılacak tebligatlarda, tebliğ yapılan çalışanın 'muhatabın daimi işçisi' olması gerektiğine önemle vurgu yapılmaktadır. Nitekim bir içtihatta '…daimi işçi ibaresi altında tebligat yapılan (H)’nin 160 bağımsız bölümden oluşan işhanında işçi olarak kooperatif tarafından çalıştırıldığı … anlaşılmış olup, böylece muhatabın işçisi olmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda duruşma davetiyesinin tebliği usulsüz olup …' (12. Hukuk Dairesi, 18.01.2002, 22014-683). Yine bir başka kararda 'sigortasız işçi çalıştırılabileceğinden bahisle adı geçenin memur ve müstahdem kategorisinde kabulü mümkün görülmemiştir…' şeklinde içtihat edilmiştir. (12. HD. 21.12.2004, 22296-26429). Kısacası Yargıtay kararlarında tebliğ yapılacak şahsın muhataba doğrudan bağlı çalışan daimi işçi olması gerektiği; bu bağlamda sigortalı çalışmanın da 'daimi çalışma' anlamında şart koşulduğu görülmektedir.
Yargıtay başka bir kararında '…gösterilen adresin davalının çalıştığı işyeri adresi olduğu, tebligatı davalı adına alan şahsın, davalının daimi memur veya müstahdemi olmayıp, davalıyla aynı işyerinde birlikte çalışan diğer bir işçi olduğu anlaşılmaktadır. Muhatabın adresine çıkarılan tebligatın, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerden ise, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri temin etmesi, bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması icap eder. (Teb. K. md. 18).' (Yargıtay 2. HD. 09.07.2012, 1416-19282) Gerçekten somut olay bu örneğe birebir uymaktadır. Davalının çalıştığı işyeri adresinde davalı bulunamamıştır. Bu adres, bir gazetenin yönetim merkezi gibi yüzlerce kişinin çalıştığı, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerdendir. Bu durumda, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amirinin gerçekleştirmesi; bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması gerekmektedir. Oysa uyuşmazlık konusu olayda bunlardan hiçbiri yerine getirilmeksizin tebliğ doğrudan '...' isimli çalışana yapılmıştır. Dolayısıyla yapılan tebligat, Kanunun 17. ve 18. maddesi hükümlerinden hiçbirine uygun değildir. Bu itibarla söz edilen tebligat, teslim ve bilgilendirme fonksiyonlarını (Muşul, Timuçin, Tebligat Hukuku, 5. Baskı, Ankara 2013, s. 43) yerine getirmemiştir. Cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına dair bir talebin de ancak usule uygun –hukuken sonuç doğurmaya elverişli- bir tebligat ile yapılması gereklidir.
Açıklanan sebeplerle, sorumlu müdüre yapılan tebliğin usulsüz olması nedeniyle Basın Kanununun 14. maddesine göre cevap ve düzeltme hakkının kullanılması talebinde bulunma için kanuni şartlar oluşmamıştır" gerekçesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.02.2016 gün ve 392262 sayı ile;
"Özel Daire ile aramızda oluşan uyuşmazlık; gazetenin sorumlu yazı işleri müdürüne cevap ve düzeltme hakkının kullanılması amacıyla yapılan tebligatın hukuka uygun olup olmadığının, dolayısıyla düzeltme ve cevap isteminin kabul edilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Bilindiği üzere, cevap ve düzeltme hakkına 5187 sayılı Basın Kanununun 14. maddesinde yer verilmiştir. Bu hükme göre sorumlu müdür, kendisine sunulan düzeltme ve cevap yazısını; günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda ise yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır. Belirtilen hükümde yer verilen '…sorumlu müdür … yazıyı aldığı tarihten itibaren' kuralından, cevap ve düzeltme yazısının sorumlu müdüre bizzat tebliğinin gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Gerçekten de düzeltme ve cevabın yayımlanmasına ilişkin süreçten bizzat 'sorumlu müdür' mesul olup bu süreçteki yükümlülüklere uyulmaması Kanunun 18. maddesinde suç olarak tanımlanarak yaptırıma bağlanmıştır. Bu itibarla, cevap ve düzeltme hakkına ilişkin olup hukuki ve cezai sorumluluk doğuracak nitelikteki tebliğlerin mutlaka sorumlu müdürün bizzat şahsına yapılması gereklidir. Hukuksal sonuç doğuracak işlemlerin muhatabı kim ise buna ilişkin tebliğin de işlemin muhatabına yapılması gereği, hiç kuşkusuz hukukun temel bir ilkesidir. Aksi durum, örneğin tüzel kişiliğe yapılacak bir tebliğ işlemi, sorumlu yazı işleri müdürünün cezai mesuliyetini doğurmamalıdır.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi de yerleşik içtihatlarında tebligatın sorumlu müdür yerine sadece yazı işleri müdürüne yollanması ve cevabın yayımlanmaması durumunda cezai sorumluluğun doğmayacağını kabul etmiştir. (7. Ceza Dairesi, 25.02.1994,592-1450) Doktrinde de dönemsel yayının birden fazla sorumlu müdürü varsa, bu yükümlülüğün cevaba konu olan yazı veya resmin yer aldığı kısmın sorumlu müdürüne ait olacağı ifade edilmektedir. Öte yandan sorumlu müdürün cezai sorumluluğu 'kanundan doğan sorumluluk' niteliğinde olduğundan (Erman, Sahir/Özek, Çetin, Açıklamalı Basın Kanunu ve İlgili Mevzuat, İstanbul 2000, s. 128-129), bu sorumluluğun doğması için sorumlu müdürün bizzat şahsına yapılacak bir tebliğin gerekli olduğu da kuşkusuzdur.
Açıklanan sebepler ve Basın Kanununun sözü edilen hükümleri karşısında cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına ilişkin hukuksal sonuç doğuracak nitelikteki tebligatların bizzat sorumlu yazı işleri müdürüne yapılması gereklidir. Nitekim somut olayda da tebligatın sorumlu müdür ... adına çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta tebligatın kime ve ne surette yapıldığına baktığımızda, tebliğ evrakında; 'muhatabın adreste daimi işçisi aşağıda ismi ve imzası bulunan ... iletişim asistanı isimli çalışan imzasına tebliğ edilmiştir' şeklinde bir ibarenin bulunduğu görülmektedir. Bu şekilde yapılan bir tebliğin hukukî geçerliliğinin tartışılması gereklidir. ..., Tebligat Kanunu anlamında 'belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra eden kişi' statüsündedir. Bu konumdaki bir kişiye yapılacak tebligat ise aynı Kanunun 17. maddesi hükümlerine göre gerçekleştirilecektir. Bu maddeye göre 'Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.'
Tebligat Kanununun 17. maddesine göre, tebliğ adresinde öncelikle muhatap aranacak; o bulunamadığı takdirde ve bu husus evraka dercedildikten sonra tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılacaktır.
Somut uyuşmazlıkta, muhatap sorumlu müdürün meslek ve sanat icra ettiği yerde yapılmak üzere çıkarılan tebliğin yapıldığı kişinin 'aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden biri' olup olmadığı tebliğ evrakından anlaşılamamaktadır. Tebliğ yapılan işyeri adresinin yüzlerce kişinin çalıştığı tahmin edilen bir gazetenin merkez binası olduğu gözetildiğinde, '...' isimli çalışanın muhatabın özel iletişim asistanı mı; başka bir yöneticinin asistanı mı; gazetenin başka bir birimindeki görevli mi; geçici temizlik veya güvenlik perso