"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 15.12.2016
Sayısı : 743-902
6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan sanık ...'nin aynı Kanun'un 13/1; TCK'nun 62, 51 ve 54. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 375 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının ertelenmesine ve müsadereye ilişkin Denizli 8. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 07.02.2007 gün ve 482-64 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 28.05.2008 gün ve 6930-6326 sayı ile; hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun'un 562. maddesiyle değişik CMK'nun 231. maddesi uyarınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece 17.02.2009 gün ve 436-67 sayı ile; sanığın 6136 sayılı Kanun'un 13/1; TCK'nun 62, 53/1 ve 54. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 375 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye ve CMK'nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
Sanığın denetim süresi içerisinde, 5809 sayılı Kanun'a muhalefet suçunu işlediği iddiasıyla yapılan yargılama sonucunda, kesin nitelikte 1.000 TL adli para cezası ile cezalandırılması üzerine dosyayı yeniden ele alan Denizli 8. Asliye Ceza Mahkemesince 03.03.2016 gün ve 758-191 sayı ile; CMK’nun 231. maddesinin 11. fıkrası gereğince açıklanması geri bırakılan hüküm açıklanarak sanığın 6136 sayılı Kanun'un 13/1; TCK'nun 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 375 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 19.09.2016 gün ve 5383-8850 sayı ile;
"1- Bozma öncesi verilen ve yalnızca sanık müdafii tarafından temyiz edilen 07.02.2007 tarihli hükümde, hükmolunan cezanın ertelendiği gözetilmeden, bozma kararından sonra hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen ancak denetim süresi içerisinde kasıtlı suç işlemesi nedeniyle hakkındaki hükmün açıklanmasına karar verilen sanık hakkında CMUK'nun 326/son maddesine aykırı olarak erteleme hükümleri uygulanmayarak kazanılmış hak kuralının ihlal edilmesi,
2- Sanıkta ele geçirilen silah sayısına göre TCK'nun 3 ve 61/1. maddeleri uyarınca temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi..." isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Denizli 8. Asliye Ceza Mahkemesi ise 15.12.2016 gün ve 743-902 sayı ile;
"...Her ne kadar Yargıtay Ceza Dairesi tarafından sanık hakkında verilen 07.02.2007 tarihli kararda erteleme hükümlerinin uygulanması nedeni ile bu durumun sanık lehine kazanılmış hak teşkil ettiği, bundan dolayı hükmün açıklanması sırasında erteleme kararı verilmesi gerektiği belirtilmiş ise de, ceza dairesinin kararı yerinde olmayıp yasaya aykırıdır.
Mahkememizce verilen 07.02.2007 tarihli hürriyeti bağlayıcı cezanın ertelenmesi kararı ile 17.02.2009 tarihinde verilen hürriyeti bağlayıcı ceza ile adli para cezasının açıklanmasının ertelenmesi kararları sanık yönünden koşul içermekte olup TCK'nun 51. maddesine göre verilen kararda kişinin mahkemece öngörülen denetim süresi içinde suç işlememesi, CMK'nun 231. maddesine göre verilen kararda ise kesinleşme tarihinden itibaren 5 yıllık denetim süresi içinde suç işlememesi öngörülmüştür.
Mahkememizce verilen her iki kararda şarta bağlı ertelemeyi içeren kararlardır.
Sanık mahkemece kendisine öngörülen denetim süresi içinde suç işleyerek koşulu yerine getirmemiş ve bundan dolayı hüküm açıklanmıştır.
Her iki kararda ertelemeyi koşullu olarak düzenlediğinden önceki kararın erteleme hükmü içermesi gerekçesi ile koşullu olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında hükümlünün denetim süresi içinde suç işlemesi nedeniyle hükmün açıklanması hâlinde önceki kararda yer alan erteleme hükmünün sanık lehine olduğu sonucuna varmak doğru bir yorum değildir.
07.02.2007 tarihli karar Yargıtay tarafından bozulmuş ve bozma üzerine yapılan yargılama sonunda hem hürriyeti bağlayıcı cezayı hem de adli para cezasının ertelenmesini öngören hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğinden, Yargıtayın 19.09.2016 tarihli bozma kararına uyulması hâlinde sanığa hak etmediği halde ikinci şansın verilmesi söz konusu olacağı..." şeklindeki gerekçe ile önceki hükümde direnilmesine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.01.2017 gün ve 1203 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanunun 36. maddesiyle değişik CMK'nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 22.05.2017 gün ve 1156-5816 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Yerel mahkemece, yalnız sanık tarafından temyiz edilen erteli 10 ay hapis ve 375 TL adli para cezasına ilişkin ilk hükmün, Özel Daire tarafından bozulmasından sonra bu kez hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip daha sonra da sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi üzerine 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinin 11. fıkrası uyarınca hüküm açıklanırken 10 ay hapis cezasının ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesinin, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince uygulanması gereken 326/son maddesine aykırı olup olmadığının,
2- Sanık hakkında temel ceza belirlenirken alt sınırdan ayrılmanın gerekip gerekmediğinin,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
22.09.2006 tarihli yakalama tutanağında; gece saat 03.00 sıralarında şehir merkezinde park hâlindeki araç içerisinde oturan sanık ...'nin kullandığı araçta, Denizli 3. Sulh Ceza Mahkemesinin kararı doğrultusunda arama yapıldığı, arama sonucu araçta ön koltuk altında bir adet 9 mm çapında mermi kullanan tabanca ile şarjörde 6 adet dolu fişek bulunduğu, sanığın, aracının yakınındaki motosikletinde de bir başka silah bulunduğunu söylemesi üzerine motosikletin selesinin altında bir adet bilye atar tabanca ve bu tabancaya ait 6 adet 8 mm çapında dolu fişek ele geçirildiği bilgilerine yer verildiği,
02.10.2006 tarihli uzman raporunda; incelemeye gönderilen 9 mm çapında mermi kullanan silahın el yapımı, yarı otomatik tabanca olduğu, diğer tabancanın ise ses ve gaz fişekleri atmak için yapılmış bir silah iken, gaz ayırıcı parçası ayrılarak özel nitelikte yapılmış ateşli silah fişeklerini atar hâle getirilmiş, yarı otomatik bir tabanca olduğu, incelemeye konu 2 tabanca ile 6 adet 9 mm çapında, 6 adet de 8 mm çapındaki dolu fişeğin 6136 sayılı Kanuna göre yasak niteliği haiz olduklarının ifade edildiği,
Sanık ...'nin; arama sırasında bulunan silah ve mermileri yaklaşık 1,5 ay önce çöp kenarında bularak aldığını, silah taşımak için nedeni bulunmadığını, cahillik yaptığını, pişman olduğunu, savunduğu,
Sanık ... hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucu, Denizli 8. Asliye Ceza Mahkemesince aynı Kanunun 13/1 ve TCK'nun 62, 51/1 ve 54. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 375 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının ertelenmesine ve müsadereye karar verildiği,
Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince; hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun'un 562. maddesiyle değişik CMK'nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği,
Bozmaya uyan yerel mahkemece 17.02.2009 tarihinde; sanığın 6136 sayılı Kanunun 13/1 ve TCK’nun 62, 53 ve 54. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 375 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, müsadereye ve CMK'nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu kararın itiraz edilmeksizin 25.02.2009 tarihinde kesinleştiği,
Sanığın denetim süresi içerisinde, 2011 yılında, sahte abonelik sözleşmesi düzenleme suçunu işlediği iddiasıyla yapılan yargılama sonucunda kesin nitelikte 1.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
İhbar üzerine dosyayı yeniden ele alan yerel mahkemece; CMK’nun 231. maddesinin 11. fıkrası gereğince açıklanması geri bırakılan hüküm açıklanarak, sanığın 6136 sayılı Kanunun 13/1 ve TCK’nun 62 ve 53. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 375 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalardan sonra uyuşmazlık konularının ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir.
1- Yerel mahkemece, yalnız sanık tarafından temyiz edilen erteli 10 ay hapis ve 375 TL adli para cezasına ilişkin ilk hükmün, Özel Daire tarafından bozulmasından sonra bu kez hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip daha sonra da sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi üzerine 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinin 11. fıkrası uyarınca hüküm açıklanırken 10 ay hapis cezasının ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesinin, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince uygulanması gereken 326/son maddesine aykırı olup olmadığı,
Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde çözümlenmesi için “cezayı aleyhe değiştirememe” kuralı ile "hükmün açıklanmasının geri bırakılması" ve "erteleme" müesseseleri üzerinde durulmalıdır.
Cezayı aleyhe değiştirememe kuralı öğreti ve uygulamada; "Temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında hükümde yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir anlatımla aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması" şeklinde tanımlanmaktadır.
Cezayı aleyhe değiştirememe kuralı, hükmün temyiz incelemesine başlarken, bakış açısını belirleyen bir usul kuralı olduğu gibi, bozmadan sonraki aşamada da ceza miktarının sınırını belirleyen bir yargılama ilkesidir. Bu sebeple temyiz incelemesinde öncelikle temyizin lehe veya aleyhe mi olduğu tespit edilip inceleme buna göre yapılmalı ve sanık lehine tecelli eden bir hatanın doğuracağı hukuki neticeler aleyhte başvuru bulunmadıkça değiştirilmemelidir.
Latince "Reformatio in pejus judici appellato non licet" olarak adlandırılan, "Bir hükmün aleyhe değiştirilmesi caiz değildir" şeklinde tercüme edilen, öğreti ve uygulamada ise, "Lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme, aleyhe bozmama zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, yaptırım ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe ya da ağırlaştıramama kuralı, aleyhe bozma yasağı" olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine bozulabileceğini düşünen sanığın bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 326. maddesinin dördüncü fıkrasında; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz" şeklinde kanuni düzenlemeye dönüştürülmüştür. Buna göre ceza hukukumuzda genel anlamda bir kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı CMUK'nun 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek olan "cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi" veya "aleyhte düzeltme yasağı"nın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu kuralla ilgili olarak 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 307. maddesinin dördüncü fıkrasında ise; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz" düzenlemesine yer verilmiştir.
Kanundaki açık düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; sanık veya onun lehine ilgililer tarafından temyiz davası açıldığında, lehe bozma üzerine yeniden kurulan hükümle belirlenen ceza ve sonuç önceki hükümle belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olamayacaktır.
Gerek bozma ilamında, gerekse yerel mahkemece bozmadan sonra kurulan hükümde yaptırım ve sonuçları aleyhe değiştirme yasağına aykırılığın söz konusu olup olmadığı önceki ve sonraki hükümlerde yer alan ceza ve yaptırımların tüm yönleri ile karşılaştırılması suretiyle belirlenecektir.
Ceza Genel Kurulunun 20.06.2006 gün ve 124-165 sayılı kararında; istinaf ve temyiz kanun yolları bakımından pozitif hukukumuzda yer alan “cezanın aleyhe değiştirilmemesi” ilkesinin, ceza muhakemesinin mutlak ve vazgeçilemez değerleri arasında yer alan ve evrensel hukukun benimsediği bir ilke olmadığı, kanunun düzenleniş biçimi ve amacı itibarıyla, asıl ceza yargılamasında verilen kararlara karşı kesin hükme kadar masumiyet karinesinden yararlanma hakkı bulunan sanığın temyiz kanun yoluna başvurudan çekinmemesini temine yönelik bir prensip olduğu açıklanmıştır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesi, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun'un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun'un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun'un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna "sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez" cümlesi, 6545 sayılı Kanun'un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez" cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK'nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Sanık denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşürülmesine karar verilecektir.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmü, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Kanun koyucu, kişi hakkında kurulan hükmün hukuki sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile belirli şartların gerçekleşmesi halinde kişilerin işledikleri bir takım suçlardan dolayı adli yönden lekelenmemeleri için bir fırsat tanımak istemiştir.
Bu bağlamda Ceza Genel Kurulunun birçok kararında da açıkça belirtildiği gibi, şartlı bir düşme nedeni oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılması, objektif şartların (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama, zararın giderilmesi) varlığı hâlinde, 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması halinde mahkemece diğer kişiselleştirme hükümleri olan seçenek yaptırımlara çevirme ve ertelemeden önce değerlendirilmesi gerekmektedir.
“Cezayı aleyhe değiştirememe” kuralı ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili bu genel açıklamalardan sonra açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükmün açıklanması üzerinde durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinin 11. fıkrası; "Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir" hükmünü taşımaktadır.
Görüldüğü üzere açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanabilmesi için iki hâlden birinin gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Buna göre, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi veya mahkemece kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirmemesi/getirememesi hâlinde hüküm açıklanacaktır.
Denetim süresi içinde kasıtlı bir suçtan mahkûm olunması durumunda hüküm açıklanabilmesi için bu ikinci suçun denetim süresi içerisinde işlenmesi ve kasıtlı bir suç olması yeterlidir. Deneme süresi içerisinde işlenen ikinci suçun bu süre içerisinde kesinleşmesi gibi bir zorunluluğa madde metninde yer verilmemiştir. Ancak mahkeme sanığın denetim süresi içerisinde işlediği kasıtlı suçtan verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden sonra hükmü açıklayabilecektir. İkinci suçun doğrudan ya da olası kastla işlenmesinin bir önemi yoktur. İkinci suçun şikâyete bağlı veya resen soruşturulan bir suç olması da sonuca etkili değildir. Yine ikinci suçtan mahkûmiyetin adli para cezası ya da hapis cezası olması yanında TCK'nun 50. maddesindeki seçenek yaptırımlara çevrilmiş olmasının da önemi olmadığı gibi kesin nitelikte olmasının da bir önemi yoktur. Kanun koyucu ikinci suçun kasıtlı bir suç olmasını yeterli görmüş, ikinci suçtan verilecek mahkûmiyet hükmünün niteliği konusunda bir sınırlama getirmemiştir. İkinci suçun taksirle işlenmesi durumunda ise, bilinçli taksir de olsa hüküm açıklanamayacaktır.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK'nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi veya mahkemece kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirmemesi/getirememesi hâlinde mahkemece açıklanacak hükümde, “223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, tayin olunan ceza miktarının ve kanun yollarına başvurmanın mümkün olup olmadığının” hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, öncelikle denetime imkân verecek şekilde, diğer taraftan kesinleştiğinde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte bir hüküm kurmalı, açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükme atıf yapmakla yetinilmemelidir.
5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinin 11. fıkrasında, açıklanması geri bırakılan hükmün ne şekilde açıklanacağı, hükümde değişiklik yapılıp yapılamayacağı hususuna da yer verilmiştir. Buna göre, mahkemenin, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere bilerek aykırı davranması hâlinde hükmü aynen açıklamakla yükümlü olduğu, kendisine yüklenen yükümlülükleri elinde olmayan sebeplerle yerine getiremeyen sanığın ise durumunu değerlendirerek, cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşulların varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verebileceği anlaşılmaktadır.
Erteleme ise 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 51. maddesinde;
“(1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir, bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır, ancak erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Gerekir.
(2) Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesi koşuluna bağlı tutulabilir. Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam edilir. Koşulun yerine getirilmesi halinde, hakim kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhal salıverilir.
(3) Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere, bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı, mahkûm olunan ceza süresinden az olamaz.
(4) Denetim süresi içinde;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,