"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 108-8
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık ... hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 22.11.2018 tarih ve 108-8 sayı ile; sanığın TCK'nın 314/2, 3713 sayılı Kanun'un 5/1, TCK'nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca teşdiden 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükmün sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "onama" istemli 20.03.2019 tarihli ve 24090 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasını gerektirir bir neden görülmediğinden sanık müdafisinin duruşmalı inceleme isteminin CMK'nın 299. maddesi uyarınca oy birliğiyle takdiren reddine karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunca sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmününe ilişkin temyiz incelemesi yapılacaktır.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ...’in sırasıyla Bilis/Mutki, Afyonkarahisar/İscehisar, Manisa/Demirci, Muş, Çarşamba ve Adana Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığında hâkim olarak görev yaptıktan sonra 24.02.2011 tarihinde Yargıtay Üyesi seçildiği, Yargıtay 9 ve 10. Ceza Dairelerinde üye olarak görev yaptığı,
15.07.2016 tarihinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen darbe girişimi sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle bağlantılı olduğu değerlendirilen çok sayıda kişi hakkında ülke genelinde soruşturma başlatıldığı,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca ağır cezalık suçüstü hâli doğrultusunda genel hükümlere göre yürütülen soruşturma kapsamında, Emniyet Genel Müdürlüğüne yazılan 16.07.2016 tarihli yazıda; ülke genelinde hükûmeti devirmeye ve anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs etmek suçunun hâlen işlenmeye devam edildiği, bu suçu işleyen FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyelerinin yurt dışına kaçıp saklanma ihtimallerinin bulunduğu ve bu örgüte mensup Yargıtay, Danıştay ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyeleri hakkında soruşturma yürütüldüğü belirtilerek, aralarında sanığın da bulunduğu listede adları geçen yüksek mahkeme üyelerinin gözaltına alınmaları, ikametlerinde, çalışma odalarında ve araçlarında CMK'nın 116. maddesi uyarınca arama yapılması talimatı verildiği,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 17.07.2016 tarihli ve 2016/103566 sayılı yazısı ile; sanık hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma başlatıldığının Yargıtay Birinci Başkanlığına bildirilmesi üzerine, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 17.07.2016 tarihli ve 244/a sayılı kararıyla; aralarında sanığın da bulunduğu Yargıtay eski üyelerinin, göreve devamlarının soruşturmanın selameti ve yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceği gerekçesiyle Yargıtay Kanunu'nun 18. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları ile 46. maddesi gereğince mevcut yetkilerinin kaldırılmasına karar verilerek Yüksek Disiplin Kuruluna sevk edildikleri,
23.07.2016 tarihli ve 29779 sayılı ikinci mükerrer Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6723 sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 22. maddesiyle 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'na eklenen geçici 15. maddesi uyarınca Yargıtay Üyeliği sona eren sanığın, Yargıtay Tetkik Hâkimi olarak görevlendirilmesinin ardından, HSK Genel Kurulunun 24.08.2016 tarihli ve 426 sayılı kararıyla, FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle iltisak ve irtibatının sabit görüldüğünden bahisle meslekten çıkarılmasına karar verildiği,
18.07.2016 tarihli yakalama tutanağına göre; yakalama işlemi için gelen kolluk görevlilerince sanığın ikametinde saat 02.59 sıralarında yakalanarak gözaltına alındığı, yapılan sorgusunun ardından da Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20.07.2016 tarihli ve 2016/439 sayılı kararıyla tutuklandığı,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, sanığa atılı ağır cezalık suç niteliğindeki silahlı terör örgütüne üye olma suçunun suçüstü hâlinde işlendiği değerlendirilerek genel hükümlere göre ve 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesinin sekizinci fıkrasına uygun olarak başlatılıp yürütülen soruşturma sırasında düzenlenen fezlekenin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianame üzerine sanık hakkında aynı suçtan cezalandırılması istemiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesine kamu davası açıldığı,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma ve Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılan kovuşturma sırasında elde edilen delillerin incelenmesinde;
Sanığın evi, çalışma odası ve otomobilinde gerçekleştirilen arama işlemleri sırasında, 18.07.2016 tarihinde yapılan oto aramasında herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı, aynı tarihli ev aramasında; sanığa ait 1 adet Nokia marka 6303 model, 357394045046972 imei numaralı 1966 pin kodlu cep telefonu ve içerisindeki sim kartın,
20.07.2016 tarihinde Yargıtay'da bulunan çalışma odasında yapılan aramada ise; 1 adet Lenovo marka S/N R8-HBKFT 09/11 Product ID:2716AL1 seri numaralı dizüstü bilgisayar, 1 adet üzerinde Uyuşmazlık Mahkemesi logolu 8 GB kapasiteli sarı renkli USB bellek, masa altında bulunan çöp kutusu içerisinde parçalanmış vaziyette bulunan sonradan görevlilerce birleştirilen not kağıtları, masanın sağ tarafındaki çekmecenin üzerinde Uyuşmazlık Mahkemesi logolu kapasitesi tespit edilemeyen harici bellek ve kablosu, aynı yerde masanın sağ tarafındaki çekmecelerin üzerinde “Ulusal Uyuşmazlık Mahkemesi, Ufuk Üni. Ve Kırıkkale Üni. İşbirliğiyle Ulusal Uyuşmazlık Yargısı Sempozyumu” ibaresi bulunan ve kapasitesi tespit edilemeyen mavi renkli 1 adet USB bellek, masanın yanındaki sehba üzerindeki sümen içerisinde bulunan ve 4 numara ile numaralandırılan not kağıdının,
Bulunarak suç unsuru içerebileceklerinin değerlendirilmesi üzerine el konulduğu,
Emniyet Müdürlüğü tarafından düzenlenen 18.01.2018 tarihli rapora göre; yapılan çalışmalarda sanığın ByLock kaydının olmadığı, ByLock veri tabanı içerisinde “...” olarak konu ve mail içeriği sorgulandığında “...” isminin mesajlarda ve maillerde geçmediği,
19.10.2018 tarihli bilirkişi ek kurul raporuna göre; sanık ...’in Ankara ili dışında yüksek yargı eski üyesi ... ile 02.10.2014 tarihinde 19.29-20.29 saatleri arasında Eskişehir Orman Bölge Müdürlüğü, Afyon Orman İşletme Müdürlüğü'nde, aynı tarihte yüksek yargı eski üyesi ... ile 19.04-19.24 saatleri arasında Ulçayır Akbayır Tepesi Sivrihisar/Eskişehir adresinde, aynı tarihte yüksek yargı eski üyesi ... ile 20.17-21.15 saatleri arasında İzmir yolu 10. km Özdilek tesisleri karşısı Avcıoğlu çiftliği Afyon adresinde, 03.10.2014 tarihinde yüksek yargı esyi üyesi...... ile 16.39-17.12 saatleri arasında Medical Park Hastenesi Kemal Öz Mahallesi Atatürk Bulvarı 139/A Uşak adresinde, 07.10.2014 tarihinde yüksek yargı eski üyesi..... ile 21.40-22.14 saatleri arasında Eskişehir Ankara yolu Sunpet Özkaradeniz dinlenme tesisleri Eskişehir adresinde, aynı tarihte yüksek yargı eski üyesi ..... ile 20.07-20.26 saatleri arasında İzmir yolu 10. km Özdilek tesisleri karşısı Avcıoğlu çiftliği Afyon adresinde, 09.10.2014 tarihinde yüksek yargı eski üyesi..... ile 10.26-10.31 saatleri arasında Özyayla mevkii hızlı tren güzergahı teknik bina yanı Konya ve Konya-Ankara hızlı tren Cihanbeyli yolu Özyayla köyü mevkii teknik bina 81 yanı Yunak/Konya adresinde, aynı tarihte aynı şahıs ile 10.41-10.42 saatleri arasında Konya-Ankara hızlı tren Kolukısa köyü ..... binası yanı Sarayönü Konya ve Kolukısa mevkii hızlı tren güzergahı teknik bina yanı Kadıhanı Konya adresinde, 12.10.2014 tarihinde 12.26-18.34 saatleri arasında yargı eski üyesi.... ile Kaledere Mahallesi Niksar Caddesi No: ..... Ünye/Ordu, Çamurlu Mahallesi Saray Caddesi No: 12 Ünye/Ordu ve Çaybaşı köyü Değirmenüstü mevkii Merzifon/Amasya adresinde, 25.09.2010 tarihinde yargı eski üyesi...... ile 10.59-14.00 saatleri arasında 135. Sokak Adana adresinde, 07.10.2010 tarihinde yüksek yargı eski üyesi... ve... ile 6.40-7.33 saatleri arasında Güzelyalı Mahallesi Turgut Özal Bulvarı ...... Sokak.....Apartmanı Seyhan/Adana adresinde, 09.10.2014 tarihinde sivil imam olarak tabir edilen..... ile 19.29-20.05 tarihleri arasında E 90 Ereğli yolu makası Topraklık mevkii Telsim kulesi yanı Konya adresinde, aynı tarihte sivil imam olarak tabir edilen ..... ile 09.10.2014 tarihinde 20.44-21.02 tarihleri arası Cumhuriyet Mahallesi Karşıyaka TV vericileri alanı Pozantı/Adana adresinde, 12.10.2014 tarihinde sivil imam olarak tabir edilen ...... ile 18.37-19.02 saatleri arasında Ulukavak Mahallesi Ankara-Samsun karayolu üzeri Tekceviz.....Sokak Çorum adresinde ortak baz hareketliliği görüldüğü; tanık ...’ın ifadesinde geçen eski yüksek yargı mensuplarının ........ Gaziantep ilinde aynı gün 60 dakika içerisinde sinyal verdiği ortak baz adres bilgileri olan şahıslardan....... ve...’ün ortak bazına rastlandığı, adı geçen diğer şahısların ortak bazına rastlanılmadığı,
Hazine ve Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığınca düzenlenen 30.07.2018 tarihli rapora göre; sanık ...’in ortağı veya yöneticisi olduğu herhangi bir şirket ile üyesi, kurucusu ve yöneticisi olduğu herhangi bir dernek ya da vakfa rastlanılmadığı, adına kayıtlı 1 adet taşıt ve 1 adet gayrimenkulü bulunduğu, kullanılan herhangi bir kredi bilgisi olmadığı, Bank Asya nezdinde adına açılmış herhangi bir hesap bulunmadığı, hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan dava açılan...... isimli kişiyle 26.04.2016 tarihinde 3.095 TL EFT yaptığı; sanığın eşi olan ...... adına Bank Asya nezdinde açılmış hesap hareketlerinin incelenmesinde, sanığın eşi .....’in 21.03.2014 tarihinde adı geçen bankaya 4.000 TL yatırdığı, katılım hesabında bulunan 4.078,37 TL’yi vadesinden önce kapatarak vadesiz hesaba attığı, 14.01.2015 tarihinde 4.023,17 TL’yi nakit olarak çektiği, 01.07.2016 tarihinde ise 3.999 TL nakit çektiği ve bu tarihten sonra hesap hareketinin bulunmadığı,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 06.03.2018 tarihli yazısıyla dosyaya giren başka ByLock kullanıcılarının yazışmalarına göre; “403483 ID" numaralı ByLock kullanıcısı Yargıtay eski Üyesi ..., “399977 ID” numaralı ByLock kullanıcısı Yargıtay eski Üyesi... arasındaki mesajlarda sanığın adının geçtiği dosyaya sunulan söz konusu ByLock tespit tutanaklarında; 11.07.2015 tarihinde saat 11.40’ta 403483 ID (...)’dan, 399977 ID (...)’ya “Murat bu ayı verdi” aynı tarihte saat 11.41’de 403483 ID (...)’dan, 399977 ID (...)’ya “Şuayb taahhüt 2400 TL aylık 200 TL ödenecek” şeklinde mesaj ve yazışmaların bulunduğu; yine Yargıtay eski üyesi...’nun, Bağlıca Mahallesi Ulupınar Caddesi, No: 62/D, İç Kapı No: 2 Etimesgut/Ankara; Yargıtay eski üyesi ...’ın, Bağlıca Mahallesi Ulupınar Caddesi, No: 62/C İç Kapı No: 17 Etimesgut/Ankara; sanık ...’in, Bağlıca Mahallesi Ulupınar Caddesi, No: 62/D, İç Kapı No: 13 Etimesgut/Ankara adresinde ikamet ettiklerinin belirlendiği,
Krea İçerik Hizmetleri ve Prodüksiyon Anonim Şirketi (Digitürk) tarafından gönderilen 09.03.2018 tarihli yazıya göre; sanık ... adına olan 6579331 numaralı aboneliğin sinyalizasyonda yaşadığı sıkıntılar nedeniyle kendi başvurusu üzerine 21.10.2015 tarihinde iptal edildiği,
Türk Telekom'dan gönderilen 10.03.2018 tarihli yazıda da; sanık ...'in Tivibu aboneliğini 23.11.2012 tarihinde başlatıp 14.02.2013 tarihinde iptal ettirdiğinin belirtildiği,
Müflis Asya Katılım Bankası A.Ş. İflas İdaresinin 30.01.2018 tarihli ve 30600882 sayılı yazısına göre; sanığın Asya Katılım Bankası nezdinde açılmış herhangi bir hesabı bulunmadığı,
Demirören TV Digital Platform İşletmeciliği A.Ş. (D-Smart) tarafından gönderilen 27.11.2019 tarihli yazıya göre; sanık adına D-Smart abonelik kaydının bulunmadığı,
20.10.2017 tarihli açık kaynak araştırma raporuna göre; F ve T sitelerinde sanığın emniyet bilgi sisteminde yer alan fotoğrafı ile büyük benzerlik gösteren, kendi isim ve soy ismiyle bulunan herkese açık kendisinin kullandığı değerlendirilen bir hesabın tespit edilemediği,
Anlaşılmaktadır.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne mensup oldukları iddiasıyla haklarında ayrı soruşturma yürütülen bazı kişilerin kendi dosyalarında alınan savunmaları, ilgileri nedeniyle sanık hakkındaki dosyaya da gönderildiği gibi, kovuşturma aşamasında bu kişilerin bazılarının tanık sıfatıyla ifadelerinin de alındığı, bu kişilerden;
Tanık ... kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında savcılıkta alınan ifadesinde; 2010 yılında HSK Üyesi seçildikten sonra bir akşam HSK eski Genel Sekreteri...'nın kendilerini evine çağırdığını, .....'nın evine ... ve ...'yle birlikte gittiklerini, yemekten sonra Yargıtay Üyelerinin seçimiyle ilgili ön çalışma yapılacağını önceden bildiğini, eve gittiklerinde HSK eski Üyeleri ...'yla birlikte HSK eski Genel Sekreter Yardımcıları ..... ile ..... ve o dönemde Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olan..... ile Yargıtay Tetkik Hâkimleri olan.... ve ...'nin de evde olduklarını gördüğünü, kendileri dışında Yargıtay'dan da bu kişilerin gelmesinden hoşlanmadığını, bu hususu dile getirdiğinde oradakilerin Yargıtay'ı en iyi bu kişilerin bildiğini, bu nedenle Yargıtay'dan seçecekleri kişiler için bilgi vermeleri amacıyla çağırdıklarını dile getirdiklerini, yemekten sonra eve projektör kurulduğunu gördüğünü,.....'nın kendisine "Arkadaşlar 350-400 isim belirlemişler" dediğini, bu isimlerin Kurul Üyelerinin belirlediği isimler olduğunu zannettiğini, ama ilerleyen aşamada ... cemaati mensuplarının çıkardığı isimler olduğunu anladığını, konuşmalar sırasında .....'ın başını çektiği Yargıtay Üyelerinin Yargıtay'da meydana getirdiği yapıyı kırmak için bir seçim yapılacağını, bu seçim nedeniyle seçilecek kişilerin birlikte hareket etmesi gerektiğinden bahisle mümkünse seçilecek 160 kişinin kendi belirledikleri kişiler arasından seçilmesini söylediklerini, ancak onlara bunun mümkün olmadığını, diğer Kurul Üyeleriyle birlikte Bakan ve Müsteşar ile kendilerinin de taleplerinin olacağını belirttiklerini, hatta "Burada belirlenecek isimleri saymayalım, bu nedenle sayı pazarlığı yapmayalım" dediğini, evde bulunan dönemin HSK üyeleri ......'nun ... cemaati mensubu olduklarını, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ..... ile Tetkik Hâkimleri ....ve ...'nin de o günkü sunum ve tavırlarından aynı cemaatin mensubu olduklarını anladığını, hazırlanan isimler arasında kürsüde görev yapan hâkim ve Cumhuriyet savcılarıyla birlikte, ağırlığının Yargıtay'da görev yapan Cumhuriyet Savcıları ile Tetkik Hâkimleri olduklarını gördüğünü, bu isimler duvara yansıtıldığında, istedikleri kişiler konusunda yoğun bir övgü geldiğini, istemedikleri kişiler için de herhangi bir övgüden söz edilmediğini, sadece bir kaç kişinin bu kişiler için konuştuklarını, bu yansı sırasında seçilmelerini istedikleri ve övdükleri kişilerin ... cemaati mensubu hâkim ve Cumhuriyet Savcıları olduklarını anlamaya başladıklarını, çünkü tüm listenin bu kişilerden oluşmadığını, ancak seçilmesini istediklerinin kendi cemaatlerinden olduklarını anladıklarını, isim belirlemede ... cemaati mensubu olduğunu belirttiği Kurul Üyelerinin de sürece dahil olup onların da görüşlerini belirttiklerini, isimler belirlendikten sonra ... cemaati mensubu olan üyelerin, bu isimlerin sayısını belirlemek istediklerini, ancak onlara sayı konuşulmayacağını söyleyip "Bu nereden çıktı?" diye sorduğunu, belirlenen isimleri sayınca rakamın 80 civarında olduğunu, bu sırada ... ile birlikte ... ve...'nın salonun dışına çıkıp bir kaç dakika sonra geri geldiklerini, ......'nun orada bulunan kişilere hitaben "Bu konu hoca efendiyle konuşulmuş ve 140 denmiş, benim açımdan konu kapanmıştır, bu listede en az 140 kişi olacak" diye söz sarf ettiğini, bu toplantının ertesi günü ..., ... ve kendisinin, Müsteşar ......'la görüşmek için Hakimevi'ne gidip ona durumu anlattıklarını, bu görüşmenin sonunda Müsteşarın gidip uzlaşmalarını kendilerine söylediğini, bunun üzerine yeniden görüşmelere başladıklarını, iki kez daha aynı üyelerle Hakimevi’nde ve .....'nin evinde toplandıklarını, ...'nin evindeki toplantıya ... cemaati mensupları olan dönemin HSK Üyeleri ... ... ile birlikte ... ve kendisinin de katıldıklarını, o dönemde HSK Genel Sekreteri olan... ile Genel Sekreter Yardımcıları olan ..... ve.... ile Yargıtay'dan gelen ..... ve ...'nin de olduğunu, bu evde toplanmalarının amacının; Yargıtay'a seçilecek ... cemaati mensuplarının isimlerinin belirlenmesi olduğunu, buradaki toplantıda 140 sayısı konusunda diretilmediğini, ancak en az 120 kişi olmasının istendiğini, daha önce belirledikleri 80'e yakın isim dışında bazı isimlerin de dile getirilmeye başlandığını, seçilmeleri hâlinde yaşanacak sıkıntıları dile getirdiğini, buna rağmen bu kişilerde ısrar edilerek isimlerin listeye yazılmasının istenildiğini, bu konuşmalardan sonra kendilerinin ve yüksek yargı üyeleri dışında Kurul Üyelerince verilen isimlerin görüşülmesini istediğini, bu görüşme esnasında bazı isimlere ... cemaati mensuplarınca itirazlar gelmeye başladığını, bu kişileri üçüncü seçimde çok ısrar ettiği için seçtirebildiğini, kendilerinin de belirledikleri isimlerle sayının 180'in üzerine çıktığını, bu sayı ortaya çıkınca ... cemaati mensuplarının kendi sayılarını 108'e kadar indirdiklerini, ardından kendilerinin de belli bir sayıya kadar indiklerini, 2010 yılında oluşan HSK'nın Yargıtay ve Danıştay üyeleri için yaptığı ilk seçimde ... cemaat mensuplarının istedikleri isimlerin seçilmelerini sağladığının tanık tarafından beyan edilmesi üzerine sorulduğunda; sanık ...’i Adana Reisi olması sebebiyle tanıdığını, hatta Adana’ya ismini ....’ın önerdiğini, sanığın ... cemaat mensupları listesinden Yargıtay üyeliğine seçildiğini,
Sanık hakkında görülen davada tanık olarak alınan beyanında; ....’nın evindeki toplantıda 350 kişilik genel listede isminin olduğunu, sanıkla ilgili olumlu kanaatleri olduğu için Yargıtay üyeliğine seçimlerde onunla ilgili herhangi bir itirazlarının olmadığını ve 80 kişilik liste arasına girdiğini, sicil yönüyle, terfileri ve Yargıtay'da geçirdiği işlerdeki başarısı itibarıyla uygun biri olduğundan herhangi bir tartışma olmadan seçildiğini, 2013 yılında Yargıtay’da cemaat mensubu olmayan arkadaşları bir araya getirdikleri hâkim evinde düzenlenen yemeklere sanığı davet etmediklerini, listede isminin bulunması ve yemeğe gelen kişilerle birlikte yaptıkları değerlendirme sonucunda cemaatle irtibatı olabileceği düşüncesiyle yapılan toplantılara sanığı çağırmadıklarını, sanık hakkında somut olarak örgüt bağlantısına ilişkin bir bilgiye sahip olmadığını, ... mensuplarının hazırladıkları 350 kişilik üye kontenjanının içinden elenerek oluşan 80 kişilik liste arasında isminin olduğunu, ancak başarılı ve çalışkan bir hâkim olması sebebiyle üye seçilme şansının olabileceğini, en azından bu hususta ciddi bir değerlendirmeye girebileceğini, bahsi geçen 80 kişilik liste içinde hâlen Yargıtay’da görevine devam eden bir kaç kişi olduğunu, bu nedenle bu 80 kişilik listenin hepsinin cemaat mensubu olduğunu söyleyemeyeceğini, böyle bir bilgiye sahip olmadığını, ancak bu isim listesinin içerisine kendilerinin de ikna edilmesi amacıyla cemaat mensubu olmayan bir kaç kişinin de yazılmış olabileceğini düşündüğünü,
Tanık ... Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında tanık olarak verdiği ifadesinde; ifade tarihi itibarıyla Adalet Bakanlığı Yüksek Müşaviri ve Başbakanlık Danışmanı olarak görev yaptığını, 2010 yılında HSK Üyesi seçildiğini ve bir yıl görev yaptıktan sonra Adalet Bakanlığı Müsteşarlığına atandığını, özellikle 2011 yılında yapılan Yargıtay ve Danıştay Üyeliği seçimlerinin bir pazarlığa dönüşmesi nedeniyle daha önce tanımadığı bir çok cemaat mensubunu da bu vesileyle öğrendiğini, FETÖ/PDY ile irtibatlı bu yapıya mensup kişiler arasında sanık ...’in de olduğunu,
Sanık hakkında görülen davada tanık olarak alınan beyanında; 2011 yılında yapılacak Yargıtay üyeliği seçimlerinden önce o tarihte HSK Genel Sekreteri...’nın evinde toplandıklarını, o toplantıda yapı mensupları tarafından sanık ...’in de isminin gündeme getirildiğini ve seçilmesi talep edilen üyelerden biri olduğunu, ağır ceza mahkemesi başkanlığı yapmış olması, sicil ve kıdemi itibarıyla üzerinde tartışma yaşandığını hatırlamadığını, bu seçimden sonra yapıya mensup üyelerin Yargıtay’da ve Danıştay’da organize hareket etmek suretiyle sonuçlar elde etmeye, yönetim ve seçim işlerinde birlikte seçilmiş oldukları diğer üyelerle istişare etmeden tek başlarına kararlar alıp bu kararları uygulamaya başladıklarını diğer üyelerin yakınmaları sebebiyle duyduklarını, bunun üzerine durumu düzeltmek adına toplantılar yaptıklarını, önce bütün Yargıtay listesini gözden geçirerek toplantıya kimleri çağırabileceklerine dair değerlendirmeler yaptıklarını, sanığın bu yapıyla birlikte hareket ettiğini düşündüklerinden söz konusu toplantılara sanığı çağırmadıklarını, sanıkla ilgili somut bir bilgisinin bulunmadığını, sanığın...’nın evindeki toplantıda 350 kişilik liste içinde isminin bulunduğunu, yine 80 kişilik isim listesi içerisinde de isminin olması gerektiğini,
Tanık ... kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla alınan beyanında; 2010 yılı HSK seçimleri sonrasında Yargıtay'a yeni üye seçilmesi konusunda çalışma başlatıldığını, yapının üye seçimleri öncesinde Gaziantep, Diyarbakır, Kahramanmaraş, Osmaniye, Hatay, Adana ve Mersin illerinde görev yapan Yargıtay'a seçilmesini düşündükleri kişiler ile toplantı organize ettiğini, Ankara'dan gönderilen kişilerle Gaziantep'te bulunan yazlık evinde toplantı yapıldığını, bu toplantıya sanık ...’in de katıldığını, toplantıyı ...'nin organize ettiğini, örgüt tarafından Ankara'dan gönderilen kişinin "Abiler sizin Yargıtay üyesi olarak seçilmenizi uygun görüyor, bu nedenle kılık kıyafetinize, yaşam tarzınıza, ilişkilerinize dikkat edin" dediğini, daha sonra Yargıtay üyesi olarak seçilip göreve başladığını, bir süre sonra bu yapının aynı bölgede oturan, birbirlerini tanıyan aynı dönem olan, daha önce aynı bölgede çalışmış olan Yargıtay üyelerini 5’erli 6’şarlı gruplara ayırdığını fark ettiğini, kendisinin de içerisinde bulunduğu ilk grupta ..., ..., ... ve ...’ın olduğunu, bu grubun abiliğini ... ve ...’ın yaptığını, içinde bulunduğu ikinci grupta...,...ı, ... ve ismini hatırlayamadığı birinin daha bulunduğunu, bu grubun sorumluluğunu da...ı’nın yaptığını, hükûmetle bu yapının arası bozuluncaya kadar seçimlerde Yargıtay yönetiminin uygun gördüğü adaylara oy verilmesi gerektiğinin söylendiğini, seçimlerde oy verme esnasında grup sorumlularının gruplarına “Şu adaya oy vereceğiz” demek suretiyle seçimlerde kime oy verileceğinin belirlendiğini, kendisinin de bir dönem grup sorumlusu olduğunu, sorumlu olduğu grupta ..., ..., ... ve sanık ...’in bulunduğunu, ancak kendi grup sorumluluğunun çok uzun sürmediğini, çünkü bir süre sonra 15/25 Aralık sürecinin yaşandığını ve grup sorumluluğunu “Ben bu işi yapamıyorum, beni bu sorumluluktan alın” diyerek bıraktığını, grupların kendi içerisinde aidat topladığını, iki haftada ya da ayda bir yapılan sohbetlerde ...’in CD’lerinin seyredilip kitaplarının okunduğunu, yine risale okunarak sohbet edildiğini ve talepleri olan kişilerin grup sorumlularına bu taleplerini söylediklerini, grup sorumlusunun ise topladıkları aidatları ve talep sahiplerinin taleplerini üst grubun sorumlusuna ilettiğini, kendisinin üst grup sorumlusunun... olduğunu, 17/25 Aralık sürecinden sonra bu yapının tutum ve davranışlarını sorguladığını, bu nedenle yapıyla ilişkili olabilecek görevleri bıraktığını, 17/25 Aralık sürecinden sonra grup sorumluluğunu bırakınca kendisini yeni bir gruba verdiklerini, bu grupta ..., ..., ... ve sanık ...’in olduğunu, ...’ın grup sorumlusu olduğunu, son iki yılda darbe girişimi oluncaya kadarki süreçte toplantılarda yer almadığını, toplantıların sadece başında görüntü vermek amaçlı bulunduğunu, aidatlarını vererek toplantı alanından hemen ayrıldığını,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ve kovuşturma aşamasında tanık sıfatıyla alınan beyanlarında; Gaziantep'te bulunan yazlık evinde Eylül ya da Ekim ayında toplanıldığını, bu toplantının cemaatin gizliliğe riayet prensibi çerçevesinde gerçekleştirildiğini, gelen kişilerin ayrı ayrı geldiğini ve yine ayrı ayrı dikkat çekmeden toplantıdan ayrıldıklarını, toplantı sırasında kimsede telefon görmediğini, telefonlarını getirmemiş olabilecekleri gibi evlerinde de bırakmış olabileceklerini, Yargıtay üyesi olarak cemaat mensubu olduğunu bildiği kişilerin içerisinde sanık ...’in de bulunduğunu, 17/25 Aralık’tan sonra cemaat yapılanmasının tamamen siyasete kaydığını, ayrı bir otorite gibi devletin içerisinde işler yaptığını, mensuplara talimatlar verdiğini, bu şekliyle cemaat yapılanmasından çıkıp örgütsel bir yapıya büründüğünü görünce bu yapıdan uzaklaşmaya çalıştığını, 2015-2016 yıllarında sohbetlere katılmadığını, aidat da vermediğini, Yargıtay üyeliği sırasında seçimler, dosya takibi, sohbeti, himmet ve benzeri durumlarla ilgili olarak kendisine cemaatin Yargıtay yapılanmasındaki grup sorumluları ne şekilde gelip talepte bulunduysa aynı konuları ve talepleri cemaat kontenjanından seçilen diğer mensuplara da bulunduklarını, kimsenin tesadüfen Yargıtay üyesi seçilmediğini, cemaat listesinden seçilen bütün kontenjan üyelerinin cemaat mensubu olduğunu, hiçbir şekilde başka türlü seçilme şanslarının olmadığını, bunu net bir şekilde bildiğini, bir dönem sanık ... ile aynı sohbet grubunda bulunduğunu, sohbet toplantılarında ...’in kitapları ve risale okunduğunu, namaz kılındığını, grup sorumlusunun konuşmaları olduğunu, himmet adı altında grup sorumlusuna para verildiğini, hatırladığı kadarıyla sanığın da himmet verdiğini, sanığı 17/25 Aralık sürecinden sonra da toplantılarda gördüğünü, ancak kendisinin sohbet toplantılarını bıraktıktan sonra sanığın sohbetlere katılıp katılmadığını bilmediğini,
Tanık ... kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında savcılıkta alınan ifadesinde; 2010 yılında Adalet Akademisi kadrosundan HSK üyeliğine seçildiğini, sanık ...’in ... ile Adana’da birlikte çalışmasından dolayı ...’in istemesi üzerine seçildiğini, sanığın ... cemaati listesinde olmadığını,
Kovuşturma aşamasında tanık olarak alınan ifadesinde; HSK’ya üye seçildiği tarihe kadar sanığı tanımadığını, HSK üyesi seçildikten sonra Adalet Bakanı ve Adalet Bakanı Müsteşarı ile Yargıtay’da ve Danıştay’da daire sayılarının artırılacağı, yeni dairelerin kurulacağı ve buna bağlı olarak üye sayılarının da artırılacağı yönünde konuşmalar yaptıklarını, bu konuşmada Yargıtay’a en az 150, Danıştay’a da en az 50 üyenin daha seçileceği söylenerek buna dair çalışma yapılmasının kendilerinden istenildiğini, bu durumu Genel Kurul’a ve tüm kurul üyelerine duyurduğunu, birkaç gün sonra dönemin HSK Genel Sekreteri...’nın kendilerini evine davet ettiğini, orada önceden hazırlanmış 350-400 kişilik bir isim listesinin bulunduğunu, bu liste üzerinden görüşmeye başladıklarını, odada bulunduğu sırada sanığın isminin geçmediğini, yani o listede ismini görmediğini, ancak saat başı veya 45 dakikada bir sigara içmek için evin balkonuna çıktığını, bu sırada sanığın isminin geçmiş olabileceğini, bu nedenle savcılıkta sanığın ... cemaati listesinde olmadığı yönündeki ifadesinin hatalı olduğunu, odada bulunduğu esnada sanığın isminin zikredilmediğini ifade ettiğini, bu görüşmeden birkaç gün sonra ...’in odasına gelerek sanığı Adana’da birlikte çalışmaları dolayısıyla tanıdığını ve düzgün bir hâkim olduğunu söyleyerek destek istediğini söylediğini, yine hâkimevinde cemaatçi olmayan, olmadığı düşünülen Yargıtay üyeleriyle bir araya gelinip görüşmeler yapıldığını, o toplantılara çağrılmayacakların arasında sanığın da isminin bulunduğunu, ...’in de cemaat mensubu olduğunu ve onun isteği ile sanığa oy verdiğini,
Tanık ... kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında müdafisi huzurunda 22.06.2017 tarihinde kollukta; Fetullah cemaati içerisinde Ankara ilinde görevli iken birçok sohbet grubuna özellikle de devletin çeşitli kurumlarında ya da bürokrasisinde görevli olan yüksek mevkilerdeki devlet memurlarına sohbet hocalığı yaptığını, bu sohbetlerde genelde sohbet grubunun başındaki sorumlu abilere getirdikleri grubun kimlerden oluştuğunu sistem içerisindeki kurallar gereği sormadığını, ancak ilerleyen zamanda sohbet verdirilen grupların devlet bürokrasisi ve yüksek yargı organlarında görevli kişiler olduğunu öğrendiğini, bu nedenle yüksek yargı organlarındaki görevlilerin fotoğraflarını görmesi hâlinde sohbet verdiği gruplar içerisinde bulunan kişileri hatırlayabileceğini, yargı mensuplarını sohbete getiren kişilerin avukat..., Ankara Turgut Özal Hastanesi diş hekimliğinde çalışan... ve öğretmenlik yapan ... olduğunu, ilerleyen zamanlarda Yargıtay mensupları abisi olan ...'nın kendisine “Hocam, sohbete getirdiğimiz kişiler cemaatimizce önemli kişilerdir. Bunlar yüksek yargı mensubu şahıslardır. Biliyorsun ki cemaatimiz bu şahıslara çok önem vermektedir. Bizim için yani cemaat için yüksek yargı, özellikle HSYK çok önemlidir. HSYK üyeleri seçiminde cemaat olarak çok etkiniz. Bu etkinliğimiz HSYK’da bulunan cemaat mensuplarımız tarafından takip edilmektedir. Hatta şuan HSYK üyesi olan ... isimli şahıs, cemaat ile HSYK arasında köprü olan şahıstır. HSYK seçimlerinde ... isimli şahıs çok etkilidir.” diyerek sohbet esnasında kendisine detaylı bilgi verdiğini,
Kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında müdafisi huzurunda 15.09.2017 tarihinde kollukta; 15.07.2016 tarihine kadar örgüte müzahir okullarda din kültürü öğretmenliği yaptığını, 9-10 Kasım 2013 tarihlerinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne müzahir gazeteler ve yazarlar vakfı başkanı ...başkanlığında toplantılar gerçekleştirildiğini, bu toplantıların gizli kalması ve sızılmasını önlemek için için her ilin il imamının referansı ile gelen şahısların toplantıya katıldığını, bu toplantıda hükûmetin cemaate karşı savaş açtığını, tedbirler alınarak hükûmetin bu saldırılarının ve söylemlerinin boşa çıkarılması gerektiği söylenerek 2014 HSK seçimlerinin kendileri açısından ölüm kalım meselesi olduğu, hükûmeti ortadan kaldırmaya varıncaya kadar kullanılabilecek en büyük silah olduğu, yargının tam anlamıyla kontrol altına alınması hâlinde devletin de bir çok kurum ve kuruluşunun kontrol altına alınmış olacağının söylendiğini, yine bu toplantıda ... cemaatinin 15 Temmuz 2016’ya kadar yaptığı bütün faaliyetlerin çerçevesinin çizildiğini, bu toplantıdan sonra 2013 Kasım ile 2014 Haziran tarihleri arasında Samsun ilinin birçok yerinde yaptığı toplantılarda alınan kararlar doğrultusunda sohbetler yaptığını, 2014 yılı Ocak ayında Samsun il imamı ...ve okulların genel müdürü ... ile yaşadığı problemlerden dolayı Ankara’ya gelene kadar örgütsel anlamda kendisine sohbet yaptırılmadığını, 2014 yılı Mart ayındaki yerel seçimlerde hükümetin başarılı çıkması sonucunda örgütsel faaliyetlerin yer altına çekildiğini, 25 Haziran 2014 tarihinde Ankara’ya ailesiyle birlikte gelip yerleşerek örgüte müzahir okullarda öğretmenlik yapmaya devam ettiğini, yerel seçimlerde hükûmet başarılı çıktığı için bu durumun örgüt içerisinde büyük bir yıkıma neden olduğunu, örgütün bu kapsamda 2014 yılı içerisinde yapılacak olan HSK seçimlerine odaklandığını ve bu kapsamda yoğun çalışmalar başlatıldığını, 2014 yılı Haziran ayı sonunda geldiği Ankara’da örgüt tarafından yine sohbet abiliği ile görevlendirildiğini, yaptığı sohbetlerin genel kriterinin aynı kalmak kaydı ile bu sohbetlerde daha çok örgüt bünyesindeki insanların örgütten ayrılmaması için cemaatten kopmama konusunu işlediğini, bu konuyu işleyerek insanların bilinçaltlarına dini motifler ile göndermeler yaptığını, 17/25 Aralık olaylarından sonra örgütün deşifre olmamak için gizliliğe çok önem verdiğini, verilen görevlerin sorgulanmadığını, daha önceki sohbetlerine katılanların ne iş yaptıklarını bildiğini, ancak 17/25 Aralık olaylarından sonra özellikle Ankara’da yaptığı sohbetlere katılan kişilerin kim oldukları konusunda genel bir bilgisinin olmadığını, sohbet vereceği insanları başka kişilerin getirdiğini, 17/25 Aralık olaylarından sonra mahrem yapılanmanın dağılmaması, çözülmemesi ve deşifre edilmemesi amacıyla moral motivasyonu yükseltici faaliyetler konusunda sohbetler yaptığını, 17/25 Aralık olaylarından sonra yapı içerisinde daha önceleri “hususi yapı” olarak bilinen ve cemaatin emniyet teşkilatındaki, yargıdaki ve askeriyedeki yapılanmasının ön plana çıkartıldığını ve 17/25 Aralık olaylarından sonra bu yapılanmanın adının “mahrem yapı” olarak anılmaya başlandığını, mahrem yapının; örgütün, emniyet, adalet ve silahlı kuvvetlerdeki özel yapılanma şekli olduğunu, cemaat mensubu olan kişilerin HSK’ya seçilememelerinden sonra bir süre örgüt sohbet programlarına ara verildiğini, bu sohbet programlarının 2015 yılının Ocak ayının sonlarına doğru yeniden başladığını, mahrem yapıya ait sohbetlerin yeniden başlamasındaki en büyük nedenin örgüt içerisinde bozulan morallerin düzeltilmesi ve yeniden toparlanma aşamasına geçilmesi olduğunu, bu kapsamda başkalarının kendisine yönlendirdiği, hâkim ve Cumhuriyet savcısı olduklarını tahmin ettiği kişilere sohbetler verdiğini, 2014 yılında HSK seçimlerinden önceki tarihlerde... kod adlı...'nın Ankara Yenimahalle ilçesindeki Eşref Bitlis Caddesi üzerinde bulunan ve ... cemaatinin okulu olduğunu belirttiği... okulunun içerisindeki Anadolu Kurul A.Ş. isimli şirketin binasında bulunan ofiste mahrem yapı imamlarının kendisine sohbet verilmesi için getirdiklerinde kendisinin de sohbet verdiği ve adalet mahrem yapı içerisinde olduğu anladığı kişilerden birinin de kendisine fotoğrafı gösterilen sanık ... olduğunu,
Kovuşturma aşamasında tanık olarak alınan ifadesinde; otuz yılı aşkın bir süre boyunca örgüt içerisinde genel sohbetçi olarak bulunduğunu, genel sohbetçinin il imamlarının veya ilgili nitelenen sivil imamlarının kendi ünitelerine sohbetler yaptırdığını, 2013 yılı itibarıyla özellikle 17/25 Aralık'tan sonra farklı sohbet gruplarına, ünitelere daha önceleri mahrem denilen emniyet yapılanması, mülkiye ve adliye gibi yapılanmalara normalde kendilerini çağırmadıklarını, bu kişilerin kendi sivil imamları ile ya da kendi içlerinde sohbet yaptıklarını, fakat 17/25 Aralık'tan sonra örgütün farklı bir formata geçerek özellikle kendisi gibi genel sohbetçi olan Türkiye’nin hemen hemen her yerinde sohbet yapan kişileri mahrem üniteler ve hususi ünitelere de sohbete çağırdıklarını, bu sohbetlerin 2014 Ağustos'undan sonra iyice hızlandığını, 2014 Ekim’de HSK seçimleri olduğunu, yine bu dönemde de sohbetlere devam edildiğini, ancak 2015 yılı itibarıyla sohbetlerin gittikçe azaldığını, daha sonra da tamamen kaldırıldığını, o dönemde yaptığı sohbetlerde sanık ...’i hatırladığını, daha önceki ifadesinde de olduğu gibi sanığı teşhis ettiğini, sanığın sohbetlere 3’ten az 5’ten fazla olmamak üzere katıldığını, aynı gruba normalde haftada 2 defa bazen 3 defa acil durumlarda da 4 defa sohbet verildiğini,
Tanık ...; Elazığ 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ve komisyon başkanlığı yaptığını, 2011 yaz kararnamesi ile Adana hâkimliğine atandığını, 2015 yılında Adana 2. ve 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı yaptığını, Elazığ Adalet Komisyon Başkanlığı yaptığı dönemde Elazığ Cumhuriyet Başsavcısı olan ...’ın kendisinden 2-3 ay önceki kararname ile Adana Cumhuriyet Başsavcılığına atandığını, Elazığ’da ... ile birlikte çalıştıklarını, Adana’ya atandıktan sonra cemaat yapılanmasına dâhil olan ...’ın kendisine yakın ilgi gösterdiğini, adı geçenin Antalya’ya başsavcı vekili olarak atandıktan sonra 2014 HSK seçimleri sırasında sanık ... ile birlikte Adana’ya gelerek birlikte günlerce adliyede seçim çalışması yaptıklarını, ...’ın bağımsız aday olarak söylenen ancak cemaat yapılanmasına dâhil olduğu herkes tarafından bilinen adaylara oy istediğini diğer meslektaşlarından duyduğunu, bu illegal yapı hakkında fikirlerini açıkca beyan etmesi nedeniyle kendisinden oy istemediklerini,
Tanık ...; Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görev yaptığı dönemde 2014 yılı HSK seçimleri sırasında daha önce Adana’da görev yapan sanık ...’in HSK adayı ... için kendisinden oy istediğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık ... savcılıkta ve sorguda; Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesine göre Yargıtay üyeliği sıfatı da devam ettiğinden dolayı soruşturma ve kovuşturma yapma yetki ve görevinin Yargıtay 1. Başkanlık Divanı’na ait olduğunu, bu itibarla yapılan arama, el koyma, gözaltı kararlarının tamamen yasal dayanaktan yoksun olduğunu, yasal dayanaktan yoksun olarak yapılan bu işlemler nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin başta özgürlük ve güvenlik hakkı olmak üzere adil yargılanma hakkı ve özel hayatın gizliliği hakkı ve diğer haklarının ihlâl edildiğini, Uşak Lisesini bitirdiğini, Dicle Üniversitesi’nde okuduğunu, Kredi Yurtlar Kurumunda kalarak üniversiteyi bitirdiğini, cemaatin ev, dersane, okul gibi olanaklarından yararlanmadığını ve cemaatten burs almadığını, cemaatle ilgili şirket ortaklığı veya ticari faaliyetinin olmadığını, 2005 yılında eşi ve kendi adına olduğunu tahmin ettiği Asya Finans’da cari hesabının bulunduğunu, o dönemde Uşak’ta ev yaptırdığını, bu eve yakın olan Asya Finans şubesine ihtiyaç olması hâlinde eşinin kolayca gitmesi ve araç park imkânı rahat olduğundan dolayı para yatırdığını, himmet, burs, bağış adı altında cemaat için kendisinden kimsenin yardım istemediğini, kendisinin de kesinlikle yardım etmediğini, 2014 yılında yapılan HSK seçimlerinde herhangi bir grup lehine faaliyette bulunmadığını, özgür iradesiyle oy kullandığını, 2011 yılında Yargıtay Üyeliğine seçildiğini, Yargıtay 9 ve 10. Ceza Dairelerinde görevlendirildiğini, 15.07.2016 günü yani darbenin yapılmaya çalışıldığı gece köyünde olduğunu, televizyon kanallarından darbe olduğunu öğrenerek bu durumu lanetlediğini, ertesi gün Yargıtay üyeleri hakkında gözaltı ve yakalama kararları olduğuna ilişkin haberler üzerine ne olduğunu anlamak için eşi ve çocuğuyla birlikte Ankara’ya geldiğini, akabinde pazar gecesi 02.51’de polislerin kendisini evinden aldığını ve bu şekilde gözaltına alındığını, önce çocuk bürosuna götürüldüklerini, 3 kişilik odada 11 kişinin 6 saat boyunca kaldığını, daha sonra emniyete götürüldüklerini, burada da 5 kişilik odada yaklaşık 26-27 saat 22 kişiyle birlikte kaldıklarını, suçüstü hâli gibi bir durumun söz konusu olmadığını, somut delil ve olaylar bulunmaksızın suçlandığını, soruşturmanın Yargıtay Kanunu’na göre yapılması gerektiğini,
Kovuşturmada; Yargıtay Üyeleri hakkında genel hükümlere göre soruşturma yürütülebilmesi için ağır cezalık bir suç olmasının yanında suçüstü koşulunun da gerçekleşmesinin gerektiğini, örgüt üyeliği suçunun kanunda tanımlanan unsurları dikkate alındığında, yakalama hâline konu olabilecek bir eylem ya da davranışının söz konusu olmadığı, örgüt üyeliği suçunun maddi unsurları bakımından temadi eden kesintisiz bir fiil olgusunu içerdiği, bu nedenle örgüt üyeliği suçundan özel soruşturma usulü gözardı edilerek genel hükümlere göre soruşturma yapılmasının hukuken mümkün olmadığını, somut olayda suçüstü hâli söz konusu olmadığından Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesinin gözardı edilerek genel hükümlere göre yetkisi olmadığı hâlde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, CMK’nın 223/8. maddesine göre durma kararı verilip, dosyanın Yargıtay 1. Başkanlık Kuruluna gönderilmesi gerektiğini, ayrıca CMK’nın 161/8. maddesindeki yetkinin 4483 sayılı Kanun ve diğer bazı kanunlarda yazılı izin sisteminin uygulandığı kamu görevlileri ile ilgili olup, özel soruşturma ve kovuşturmaya tabi kamu görevlileri hakkında olmadığını, dosyada aleyhine beyanda bulunan tanıklar ..., ..., ... ve ...’ın aynı zamanda müsnet suçun sanıkları konumunda olduklarını, sanık konumunda bulunanların CMK’ya göre bildiklerini tam ve eksiksiz anlatması gereken tanıklardan olmadığını, bu tanıkların doğru söyleme yükümlülüklerinin bulunmadığını, şüpheli konumunda bulunduklarından tarafsız sayılamayacakları, kendilerini korumak amacıyla diğer şüpheli ve sanıklara atfı cürümde bulunacakları varsayılarak bu kişilerin yeminsiz dinlenilmelerinin düzenlendiğini, söz konusu kişilerin ifadelerinin TCK’nın 220. maddesi kapsamında alındığını ve Cumhuriyet savcısı ifadeleriyle sorgudaki beyanlarından tamamen farklı olarak suçlayıcı ifadeleri nedeniyle menfaat çatışması içerdiğinin de göz önünde tutulması gerektiğini,
Tanıklar ... ve ...’in beyanlarının, tahmin, zan ve yoruma dayalı, somut hiçbir eylem ve olgu içermediğini ve ilk beyanlarıyla çelişkiler içerdiğinden ifadelerinin hükme esas alınamayacağını, 2006-2011 yılları arasında Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görev yaptığını, bu süre zarfında ...’a ait evde kiracı olarak oturduğunu, yine adı geçenin kayınvalidesi ile de 5 yıl karşılıklı komşuluk yaptığını, iş yoğunluğu nedeni ile kiracı olarak evinde oturduğu ...’ın cenaze törenine katılamadığını, bu nedenle daha sonradan Adana’ya başsağlığına gittiğini, Adana’ya gittiğinde Adliye’ye de uğrayarak kalem personeli ile görüştüğünü, üyeliğini yapan ...’nun odasına da uğradığını, başsağlığı dilemek için Adana’ya geldiğini ona da söylediğini, aynı zamanda Adana Cumhuriyet Başsavcı vekili olan ...’ye de uğradığını, yine ağır ceza mahkemesi başkanı olması sebebiyle tanık ...’a da uğradığını, Adliye'de kalış süresinin 60 dakikayı geçmediğini, daha sonra yanına vefat eden ev sahibinin karınbiraderi olan...ın geldiğini ve aynı gün Adana’dan ayrıldığını, kesinlikle oy istemek maksatlı hiçbir hâkim ve savcıyı ziyaret etmediğini, kimseden oy istemediğini,
Tanık ...’ın beyanlarına ilişkin olarak; adı geçen tanığın kendisiyle ilgili teşhisin yapıldığı 43. sayfadaki resminin altında 2014 Eylül, 12 Ekim tarihleri arasında birisi Anadolu Kurul A.Ş’de olmak üzere 6 farklı adresin herhangi birinde sohbet verdiği şahıslardan olduğunu belirttiğini, bu şekilde teşhiste bulunduğu yargı mensubu sayısının 46 kişiye ulaştığını, oysa ifadesinin 12. sayfasında herhangi bir tereddüte yer bırakmayacak şekilde 2014 yılının Eylül ayı içerisinde sadece Anadolu Kurul A.Ş’deki ofiste 3 kişiye iki ayrı sohbet verdiğini, HSK seçimlerine kadar başkaca toplantı yapmadığını, 12 Ekim HSK seçimlerinden sonra da sohbet toplantısı yapılmadığını, örgütün 2015 Ocak sonuna kadar sohbet ve faaliyetlerine ara verdiğini belirttiğini, bu nedenle altı farklı adreste 46 kişiye teşhiste bulunmasının kurgusal, gerçek dışı ve suçtan kurtulmaya yönelik olduğunu, ifadelerinin açıkça çelişkilerle dolu olduğunu, yine kendisiyle ilgili fotoğraf teşhisinin sadece 2014 Eylül ve 12 Ekim tarihlerini kapsadığını belirtmesine rağmen 2015 Ocak sonu ile 7 Haziran seçimlerine kadar ayda bir veya 15 günde bir 2-3 kişilik gruplara sohbet verdiğine ilişkin beyanlarındaki sohbet verdiğini iddia ettiği kişilerin sayısının hesaplandığında söz konusu teşhisteki sayıya ulaşılamayacağını, yalan, çelişkili ve kurgusal ifadesinin TCK’nın 221. maddesinden faydalanma amacına yönelik atfı cürüm mahiyetinde olduğunu, tanığı kesinlikle tanımadığını ve hiçbir zaman onunla karşılaşmadığını,
Tanık ...’ın ifadesine yönelik olarak; ...’ın belirttiği şekilde Gaziantep’te bulunmadığını, bu durumun HTS kayıtlarından tespit edilebileceğini, yine bu tanığın beyanında ismi geçen kişilerin dava dosyalarının fiili ve hukuki irtibat dolayısıyla bu dosya ile birleştirilmesi, birleştirilmemesi hâlinde ise bu kişilerin beyanlarının dosyaya getirtilmesi gerektiğini, bu tanığın ifadelerinin de çelişkili, maddi kanıtlarla desteklenmeyen atfı cürüm mahiyeti kapsamında olduğundan kabul edilemeyeceğini,
Tanık ...’nin ifadesine yönelik olarak; adı geçen tanığın HSK üyesi ... ile aynı yerde çalışması dolayısıyla ve ...’in talebiyle gündeme gelmesi üzerine üyeliğinin gerçekleştiğini ifade ettiğini, üye seçilmesine yönelik olarak belirtilen gündeme getirilme yöntemi ve gerekli çoğunluğun sağlanmasıyla ilgili süreçlerin tamamının yasal mevzuatın gereklerine uygun olduğunu, atılı suçun unsurlarını ortaya koyan olaylar ve eylemlerin dosyada mevcut olmadığını, dosyada terör örgütünün silahlı olduğunu bildiği ve amacı olan silahlı darbeyi bilip desteklediğine dair herhangi bir delil de bulunmadığından dolayı beraatına karar verilmesi gerektiğini,
Savunmuştur.
I- SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇU
1- Terör Kavramı, Suç Örgütü, Terör Örgütü ve Silahlı Terör Örgütü Kurma, Yönetme ve Üye Olma Suçları
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”; aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu, "Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi..." şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında; 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
18.07.2006 tarihli ve 26232 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 17. maddesiyle, terör örgütünün tanımını yapan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun birinci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış; madde gerekçesinde, Türkiye'nin de taraf olduğu Sınır Aşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 2. maddesinin (a) bendine uygun olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, Terörle Mücadele Kanunu'nda ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
TCK'nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine göre örgüt mensubu suçlu; suç işlemek için örgüt kuran, yöneten, bu örgüte katılan veya örgüt adına suç işleyen kişidir.
TCK'nın “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinde;
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur...” hükmüne yer verilmiştir.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve araç niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasa'da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir.
Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.
TCK'nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından söz edebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arz eden örgütün varlığı için ileride ihtimal dahilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.
Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK'nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.
b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi hâlinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini, suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç; 3713 sayılı Kanun'un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa'da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzeni veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.
Bununla birlikte, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu tamamlayıcı bir suçtur. Bu nedenle bazı suçları işlemek için örgüt kurmanın başka ceza normları tarafından ayrıca özel olarak düzenlenmesi durumunda, ilgili suç tipinde öngörülen hükümlerin uygulanması gerekir. Buna göre soykırım ve insanlığa karşı suç için kurulmuş örgütleri kuran, yöneten ve üye olanlar hakkında TCK'nın 78. maddesi, devletin güvenliğine, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla terör örgütü kuranlar, yönetenler ve üye olanlar hakkında ise TCK'nın 314. maddesi uygulanacaktır.
3713 sayılı Kanun'un "Terör örgütleri" başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK'nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.
TCK'nın 314. maddesinde tanımlanan "Silâhlı örgüt" suçu ise;
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.
Örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen, TCK'nın "Silahlı Örgüt" başlıklı 314. maddesinde; TCK'nın İkinci Kitabının, Dördüncü Kısmının Dördüncü Bölümünde yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar ile Beşinci Bölümünde yer alan Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran, yöneten ve örgüte üye olanların cezalandırılmaları öngörülmüş ve maddenin son fıkrasında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından aynen uygulanacağı düzenlenmiştir.
3713 sayılı Kanun kapsamına giren suçları işlemek için örgüt kurulması hâlinde ortada bir terör örgütünün varlığı söz konusudur. TCK'nın 314. maddesinde hüküm bulunmayan hâllerde, TCK'nın 220. maddesindeki koşullar göz önünde bulundurulacaktır. (Feridun Yenisey Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 46)
Buna göre TCK'nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için TCK'nın 220. maddesinde düzenlenen suç işlemek için örgüt kurma suçunda gerekli koşulların yanında aşağıda gösterilen şartlar da aranmaktadır:
a) Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir. Buradaki cebir ve şiddet kullanma tabirini doğrudan kullanma şeklinde anlamlandırmak doğru olmayacaktır. Bu kavramın içine cebir veya şiddet kullanılacağına ilişkin güncel tehdidin bulunması da dahildir.
b) Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun'un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve devletin Anayasal düzeni veya devletin güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.
c) Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK'nın İkinci Kitabının, Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise, silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder.
Belirsiz sayıda suç işleme hedefi doğrultusunda kurulan silahlı terör örgütünün, 3713 sayılı Kanun'un birinci maddesinde belirtilen amaca yönelik faaliyet göstermesi örgütün varlığı için yeterli olup ayrıca amaçlanan suçları işlemesi gerekmez.
d) Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması, silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkan ve olanağına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
2- FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; "Altın Nesil" adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY silahlı terör örgütü “gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek” üzerine kuruludur.
Talimatlar yoluyla kollektif bir şekilde mobilize olan, kamu erkinin kritik bürokratik alanları başta olmak üzere, kamusal alanı ele geçirme refleksiyle hareket eden, mülkiye, adliye, emniyet, eğitim, istihbarat ve ordu içerisinde kendi özel hiyerarşisiyle illegal şekilde kadrolaşan, devletin tüm kurumlarına yerleştirdiği örgüt mensuplarıyla devlet teşkilatını kendisine hizmet eder hale getiren ve adeta devlet içinde ayrı bir devlet yapısı oluşturan örgütün lideri... tarafından;
"Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!; bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”,
“Adliye, mülkiye veya başka hayati bir müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. Bir ölçüde onlar bizim varlığımızın teminatıdır.”,
“Zaman henüz uygun değil. Bütün dünyayı omuzlayıp taşıyabileceğimiz zamana dek, tamam olacağınız ve koşulların uygun olacağı zamana dek beklemelisiniz! Bilhassa, haber alma hususunda her zaman hasım cephenin çok önünde olunmalıdır.”,
“Yani siz hâkim değilsiniz başka kuvvetler var. Bu ülkede değişik kuvvetleri hesap edecek dengeli, dikkatli, tedbirli, temkinli yürümekte yarar var ki geriye adım atmayalım…”
“Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. (…) bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. (…) sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”,
“Daima tedbirli olmalıyız, daima istişare içerisinde karar alın, ana istişare organı olan Başyüceler ne karar aldıysa onu uygulayın (Kaldı ki; Başyüceler’in lideri de kendisidir) bütün güç merkezlerine ulaşmalıyız …”,
“Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak.”,
Şeklinde değişik yer ve zamanlarda örgüt mensuplarına verilen talimatlarda gizliliğe atfedilen önem görülmektedir.
Örgüt, kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirdiği personelin aile yaşamlarına dahi müdahale ederek şahısların kiminle evleneceğine de karar vermektedir.
Örgüt, kamu kurumlarında sayısı beş kişiyi geçmeyen bir örgüt abisine bağlı hücreler şeklinde yapılanmıştır. Hücreler birbirinden haberdar değildir. Bu şekilde bir hücre açığa çıksa bile diğer hücrelerin faaliyetlerine devam ederek deşifre olmaları engellenmektedir. İçlerinde katı bir askeri disiplin hâkimdir.
Örgütün bütünlüğü üzerinde tek hâkim ve önder... olup örgüt içerisinde kainat imamı olarak görülmektedir. Diğer yöneticiler onun verdiği yetkiyle onun adına görev yaparlar.
Kainat imamı inancı ve yedi katlı piramidal yapılanmaya sahip FETÖ/PDY silahlı terör örgütünde, örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet katı bir kuraldır. Teslimiyet hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır.
Örgütün hiyerarşik yapılanması tabaka-kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkün ise de, dördüncü kattan sonrasındaki geçişleri önder belirlemektedir. Katlar şu şekildedir:
a) Birinci Kat (Halk Tabakası): Örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların bir çoğu örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan, bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir.
b) İkinci Kat (Sadık Tabaka): Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılan, düzenli aidat ödeyen, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.
c) Üçüncü Kat (İdeolojik Örgütlenme Tabakası): Gayri resmi faaliyetlerde görev alan, örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı, çevresine propaganda yapan kişilerdir.
d) Dördüncü Kat (Teftiş Kontrol Tabakası): Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgüte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.
e) Beşinci Kat (Organize Eden ve Yürüten Tabaka): Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanan ve devletteki yapıyı organize edip yürüten kişilerdir.
f) Altıncı Kat (Has Tabaka): Örgüt lideri... tarafından bizzat atanan ve lider ile alt tabakaların irtibatını sağlayan, örgüt içi görev değişiklikleri yapıp azillere bakan kişilerdir.
g) Yedinci Kat (Kurmay Tabaka): Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen ve on yedi kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.
Örgütün deşifre olmaması ve Devletin örgüt yapısını çözmekte zorlanması için örgüt hücre tipinde yatay yapılanmaya özen göstermiştir. Hücreler genellikle en fazla beş kişiden oluşan ve bir abla veya abiye bağlı birimlerdir. Hücredeki kişi sayısı bazı kurumlarda üç, TSK gibi bazı kurumlarda ise birebirdir. Her hücreden sorumlu bir imam vardır.
FETÖ/PDY'nin asli unsuru müntesipler, ışık evi, yurtlar, okullar, dershaneler olan hizmet birimlerinde yetiştirilmektedir. Bu kurumların temel amacı bu örgüte müntesip yetiştirmektir. İlk ve öncelikli kuruluş gayesi eğitim değil, insan kaynağı sağlamaktır. Örgüte ait özel okul ve yurt gibi yerler toplantı ve himmet toplama amaçlı da kullanılmaktadır. Örgüt, elemanlarını genel olarak genç yaştaki öğrencilerden seçmekte ise de, kamu personelini de sonradan örgüte kazandırabilmektedir.
Bütün terör örgütleri gibi FETÖ/PDY de eleman bulma, buldukları elemanları örgüt amacına göre eğitme, örgütsel olarak onlara nasıl davranılması gerektiğini öğretip uygulatma üzerine kuruludur. Örgütsel bağlılığın temini bakımından; kod adı kullanma, gizlilik ve tedbir uygulanması, kişiler hakkında istihbarat toplayıp özel bilgi edinmek, sorunsuz işleyen bir emir ve rapor zincirinin varlığı, devletten ve aileden önde gelen örgüt aidiyeti, devlet hiyerarşisinde daha üstte olsa bile örgüt hiyerarşisi asıl olduğundan daha ast birinden emir alınması, hizmet kardeşliği ve örgüt içi dayanışma nedeniyle illegal olsa dahi talimatın sorgulanmaması, psikolojik tehdidin etkisiyle özgür iradenin kaybedilmesi hususları önem taşımaktadır.
Örgütten ayrılmak kural olarak mümkün değildir. Örgütsel disipline uymayan kişiler örgütten kovulma yerine pasifize edilmektedir. Bu düşüncede olan kişiler önce korkutulur, manevi baskının yanında maddi yaptırımlar da uygulanır. Tüm yaptırımlara rağmen ayrılmakta ısrar eden, itaatsizlikte devam eden kişinin örgütle ilişkisi kesilir. Örgüt bu kişiyi hain ilan ettiğinden her türlü cezalandırma metodu uygulanır.
FETÖ/PDY'nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT'e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de, bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY’nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY’nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY’deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Bu durum, örgüt lideri tarafından "Hizmet insanı" başlığı altında “Örgüte bağlı kişinin azimli, kararlı, hizmete karşı itaatkar, her şeyin sorumluluğunu alması gereken, darbe yediğinde azmi bozulmayan, yüksek rütbelere geldiğinde kendi rütbesi değil de hizmetin rütbesini ön planda tutan, hizmet içerisinde yapacağı görevlerin zor olabileceğine inanan ve bütün varlığını, canını, sevdiklerini hizmet için feda etmeye hazır olması” şeklinde açıklanmaktadır.
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK'da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkanının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi şehit edilmiştir.
Söz konusu terör örgütü, nihai amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihai hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç hâline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliği bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi, üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa'da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükümet ve diğer anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla, Emniyet, Jandarma teşkilatı, MİT ve Genel Kurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirildiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzerine kurulan bir maşa olarak; Anayasa'da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri... tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında; tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK'nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesinin istikrar kazanan kararlarında da belirtildiği üzere; terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (... ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi özellikleri de dikkate alındığında, bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 350).
a) ByLock İletişim Sistemi
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı ile 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
ByLock iletişim sistemi global bir uygulama görüntüsü altında belli bir tarihten sonra yenilenen ve geliştirilen hâliyle münhasıran FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanımına sunulmuş bir programdır. ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu terör örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti, kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacaktır.
Kullanılması için indirilmesi yeterli olmayıp özel bir kurulum gerektiren ByLock iletişim sistemi, güçlü bir kriptolama yoluyla internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayanan bir tasarıma sahiptir. Bu şifrelemenin, kullanıcıların kendi aralarında bilgi aktarırken üçüncü kişilerin bu bilgiye izinsiz şekilde (hack) ulaşmasını engellemeye yönelik bir güvenlik sistemi olduğu tespit edilmiştir. 2014 yılı başlarında işletim sistemlerine ait uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olan ByLock'un, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra geliştirilen ve yenilenen sürümünün ancak örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve Bluetooth yoluyla yüklenildiği yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesaj ve e-postalardan anlaşılmıştır.
ByLock iletişim sistemi 46.166.160.137 IP adresine (Internet ağına doğrudan bağlanan her cihaza verilen, numaralardan oluşan benzersiz adres) sahip sunucu üzerinde hizmet sunmaktadır. Sunucu yöneticisi, uygulamayı kullananların tespitini zorlaştırmak amacıyla ayrıca 46.166.164.176, 46.166.164.177, 46.166.164.178, 46.166.164.179, 46.166.164.180, 46.166.164.181, 46.166.164.182, 46.166.164.183 no'lu IP adreslerini de kiralamıştır.
ByLock iletişim sisteminin akıllı telefonlara yüklendikten sonra kullanılabilmesi için kullanıcı adı/kodu ve parolanın, akabinde cihaz üzerinde rastgele el hareketleriyle oluşturulan kullanıcıya özel güçlü bir kriptografik şifrenin belirlenmesi ve bu bilgilerin uygulama sunucusuna kriptolu olarak iletilmesi gerekmektedir. Bu şekilde ByLock iletişim sistemine dahil olan kullanıcıya sistem tarafından otomatik olarak bir kullanıcı kodu (User-ID numarası) atanmaktadır.
Global ve ticari uygulamaların aksine, kullanıcıların tespitini zorlaştırmak için ByLock iletişim sistemine kayıt esnasında kullanıcıdan telefon numarası, kimlik numarası, e-posta adresi gibi kişiye ait özel bir bilgi talep edilmemekte, SMS şifre veya e-posta yoluyla doğrulama işleyişi bulunmamaktadır.
ByLock iletişim sistemi üzerinde telefon numarası veya ad-soyad bilgileri ile arama yapılarak kullanıcı eklenmesine imkân bulunmamaktadır. Diğer taraftan ByLock iletişim sisteminde benzer uygulamalarda bulunan telefon rehberindeki kişilerin uygulamaya otomatik olarak eklenmesi özelliği de bulunmamaktadır.
ByLock iletişim sisteminde kullanıcıların haberleşebilmesi için her iki tarafın önceden temin ettikleri kullanıcı adlarını ve kodlarını birbirlerine eklemeleri gerekmekte, ancak bu aşamadan sonra taraflar arasında mesajlaşma başlayabilmektedir. Bu bakımdan kullanıcıların dahi istediği zaman bu sistemi kullanma imkânı bulunmamaktadır. Bu kurgu sayesinde uygulama, sadece oluşturulan hücre tipine uygun şekilde bir haberleşme gerçekleştirilmesine imkân vermektedir.
ByLock iletişim sisteminde, kriptolu anlık mesajlaşma, e-posta gönderimi, ekleme yoluyla kişi listesi oluşturma, grup içi mesajlaşma, kriptolu sesli görüşme, görüntü veya belge gönderebilme özellikleri bulunmaktadır. Böylece kullanıcıların, örgütsel mahiyetteki haberleşmelerini başka herhangi bir haberleşme aracına ihtiyaç duymadan gerçekleştirmesine olanak sağlanmıştır. Kullanıcıların tüm iletişimlerinin ByLock sunucusu üzerinden yapılması, buradaki grupların ve haberleşme içeriklerinin uygulama yöneticisinin denetim ve kontrolünde olmasını da mümkün hâle getirmiştir.
Kullanıcı tespitinin önlenmesi ve haberleşme güvenliği için alınan bir diğer güvenlik tedbiri ise, ByLock'a ait sunucu ve iletişim verilerinin, uygulama veri tabanında da kriptolu olarak saklanmasıdır.
ByLock kurgusunun aldığı önlemlerin yanı sıra, kullanıcılar da kendilerini gizlemek amacıyla birtakım önlemler almış, bu çerçevede haberleşme içeriklerinde ve uygulamadaki arkadaş listelerinde, kişilerin gerçek bilgileri yerine örgüt içindeki "kod adlarına" yer verip çok haneli parolalar belirlemişlerdir.
Türkiye’den ByLock'a erişim sağlayan kullanıcılar, kimlik bilgilerinin ve iletişimin gizlenmesi amacıyla VPN (Sanal Özel Ağ) kullanmaya zorlanmıştır.
Büyük bir kullanıcı kitlesine sahip ByLock iletişim sistemi, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe girişimi öncesinde Türk ve yabancı kamuoyu tarafından bilinmemektedir.
ByLock üzerinden yapılan iletişimin çözümlenen içeriğinin tamamına yakını FETÖ/PDY mensuplarına ait örgütsel temas ve faaliyetlere ilişkindir. Bu kapsamda buluşma adreslerinin değiştirilmesi, yapılacak operasyonların önceden bildirilmesi, örgüt mensuplarının yurt içinde saklanması için yer temini, yurt dışına kaçış için yapılan organizasyonlar, himmet toplantıları, açığa alınan veya meslekten çıkarılan örgüt mensuplarına para temini, ...'in talimat ve görüşlerinin paylaşılması, Türkiye'yi terörü destekleyen ülke gibi göstermek amacına yönelik faaliyette bulunan birtakım internet adreslerinin paylaşılması ve bu sitelerdeki anketlerin desteklenmesi, FETÖ/PDY'ye yönelik yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli veya sanıkların hâkim ve Cumhuriyet savcılarınca serbest bırakılmasının sağlanması, örgüt mensuplarına müdafii temin edilmesi, örgüt üyelerinden kimlere operasyon yapıldığına ve kimlerin deşifre olduğuna ilişkin bilgilerin paylaşılması, operasyon yapılması ihtimali olan yerlerde bulunulmaması ve bu yerlerdeki örgüt için önemli dijital verilerin arama-tarama mesulü olarak adlandırılan kişilerce önceden temizlenmesi, kamu kurumlarında FETÖ/PDY aleyhine görüş bildiren veya yapılanmayla mücadele edenlerin fişlenmesi, deşifre olduğu düşünüldüğünde ByLock iletişim sisteminin kullanımına son verileceği ve Eagle, Dingdong ve Tango gibi alternatif programlara geçiş yapılacağının haber verilmesi, yapılanmaya mensup kişilerin savunmalarında kullanabilmeleri amacıyla hukuki metinler hazırlanması gibi örgütsel niteliği olan mesajlar gönderildiği anlaşılmıştır.
MİT Başkanlığının yasal yetkisi çerçevesinde temin ettiği ByLock veri tabanı üzerindeki incelemeler sonucunda, ByLock sunucusunun IP'lerine bağlanmaları nedeniyle sunucunun log kayıtlarında tutulan IP adreslerine ait abone bilgileri belirlenebildiği gibi ByLock sunucusunda kaydı olan kullanıcıların User-ID numaraları, kullanıcı adı ve şifre bilgileri, sisteme bağlantı tarihleri (log kayıtları), User-ID ekleyen diğer kullanıcılara ait bilgiler (roster kayıtları), ByLock kullanıcısının kurduğu ya da katıldığı gruplar, mesaj içerikleri gibi verilerin bir kısmı ya da tümünün tespiti ve çözümü de gerçekleştirilebilmektedir. Dolayısıyla, KOM Daire Başkanlığınca yürütülen çalışmalarla bir kısmı ya da tümü tespit edilen bu verilerin değerlendirilmesi sonucunda, sistem tarafından atanan User-ID numarasının gerçekte hangi kullanıcıyla eşleştirildiği ve bu kabulü sağlayan verilerin neler olduğu hususunda düzenlenen ByLock tespit ve değerlendirme tutanağında yer alan bilgiler, sisteme dahil olduğu anlaşılan ByLock kullanıcısının gerçekte kim olduğuna ve bu kişinin terör örgütü içerisindeki hiyerarşik konumuna yönelik önemli bilgiler içerebilmektedir.
Bununla birlikte, ByLock sistemine dair yukarıda belirtilen teknik analizler ve kronolojik rapor dikkate alındığında; gerçekte ByLock sistemine (ağına) dahil olan kişinin, Türkiye'ye ait olmayan IP'ler üzerinden ByLock sistemine bağlanması nedeniyle, ByLock IP'lerine bağlantı yaptığına dair CGNAT kayıtlarına ulaşılamayabileceği gibi, KOM birimlerince ByLock sunucu verileri üzerinde yapılan incelemenin henüz sonuçlanmaması veya bu incelemelere rağmen bu kişiye ait olan verilerin kurtarılamaması - çözümlenememesi nedenleriyle User-ID numarası, kullanıcı adı, şifre, log kayıtları, roster bilgileri veya mesaj içerikleri gibi verilerin henüz tespit edilememiş olması ya da incelemeye rağmen tespit edilememesi de söz konusu olabilmektedir. Ancak bu durumda dahi, başka kullanıcılara ait kurtarılan - çözümlenen roster kayıtları, mesajlar vb. verilerin içeriğinin değerlendirilmesi sonucunda, ByLock programını kullandığı hâlde kendisine ait veriler henüz bulunamayan ya da çözümlenemeyen diğer kullanıcıların da kim oldukları tespit edilebilmekte, böylelikle başta kullanıcısı belli olmayan bir User-ID numarasının gerçekte kime ait olduğu da belirlenebilmektedir. Gerçek kullanıcısı bu şekilde belirlenen User-ID numaralarına ilişkin olarak da Bylock tespit ve değerlendirme tutanakları düzenlenebilmektedir.
Öte yandan, Bylock tespit ve değerlendirme tutanağının düzenlenmesinden önceki bir tarihte, failin abonesi olduğu bir ADSL ya da GSM aboneliği üzerinden ByLock sistemine bağlantı yapıldığı ve sisteme kayıt yapılarak User-ID numarası alındığı belirlenerek bir User-ID numarasının faille (abone) eşleştirilmesi de mümkündür. Kural olarak bu yöndeki tutanağa istinaden de ilgili abonenin ByLock User-ID numarası alarak sisteme dahil olduğu anlaşılabilmektedir.
ByLock sunucusuna ait 9 adet IP adresine Türkiye IP'lerinden bağlanan abonelerin bu bağlantılarına dair internet trafik kayıtlarını içeren ve operatörler tarafından tutulan CGNAT (HIS) kayıtları ise bir çeşit üst veridir. Bu veriler; aboneye ait IP adresinin ByLock sunucusuna ait IP adreslerine bağlandığını belirlediğinden, kişinin ByLock sistemine dahil olmuş olabileceği konusunda önemli bir emare olmakla birlikte, IP adreslerine bağlantı yapmanın ötesinde ilgili aboneye sisteme dahil olması için User-ID numarası atanıp atanmadığı ve atanmışsa bu numaranın ne olduğu konusunda bilgi içermemektedir.
Dolayısıyla, KOM'un ByLock sunucu verileri üzerinde devam eden incelemelerinin henüz tamamlanmaması ya da incelemeye rağmen verinin kurtarılamaması – çözümlenememesi nedeniyle kişinin herhangi bir User-ID numarasıyla eşleştirilemediği hâllerde de, ByLock sunucusuna ait IP'lere bağlantı yaptığının CGNAT kayıtları doğrultusunda tespit edilmesi mümkündür. Bu durumda kişinin, ByLock sistemine bağlanma yönünde bir hareketi olmakla birlikte henüz kullanıcı adı ve şifre oluşturmak suretiyle User-ID numarası almadığı, bu nedenle sisteme dahil olmadığı ya da gerçekte User-ID numarası alıp henüz veriler üzerindeki incelemenin devam etmesi veya verilerin kurtarılamaması – çözümlenememesi nedenleriyle bu User-ID numarasının kendisiyle eşleştirilemediği anlaşılabileceği gibi, ByLock sunucularına tuzak yöntemlerle (Morbeyin vb.) yönlendirilmiş olabileceği sonucuna da ulaşılabilmektedir. Bununla birlikte, ByLock kronoloji raporundan; CGNAT kayıtlarına göre ByLock sunucusuna ait IP'lere bağlantı sağladığı belirlenen GSM abonelerinden 11.480 GSM abonesinin, ByLock IP'lerine olan bağlantılarının Morbeyin uygulamalarıyla gerçekleştirildiğinin tespitine ilişkin bilgilendirme yazılarının ilgililerin soruşturma ve kovuşturma dosyalarına gönderilmiş olduğu da dikkate alınmalıdır.
Gelinen noktada, tek başına delil olarak kullanılması gerektiğinde, kişinin ByLock sistemine (ağına) dahil olduğunun belirlenebilmesi açısından, öncelikle ByLock sunucusunda kayıtlı bir User-ID numarasının kişiyle eşleştirilmesine dair veriler içeren ByLock tespit ve değerlendirme tutanağının; bu belgenin bulunmaması hâlinde de varsa sanığa ait olduğu belirlenen ByLock User-ID numarasını içerir tutanağın getirtilerek tutanaklarda yer alan veriler usulünce sanığa anlatıldıktan sonra sanık ve varsa müdafisinden diyeceklerinin sorulması gerekmektedir.
Bu itibarla, failin bilerek ve isteyerek ByLock sunucusunda kayıtlı bir User-ID aldığının belirlenmesi; ByLock sistemine dahil olup ancak bir örgüt üyesinin sahip olabileceği gizli haberleşme imkânına kavuştuğunun, dolayısıyla en azından FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olduğunun kabulü için gerekli ve yeterli olacaktır. Ayrıca bu ağa dahil olan kişilerin ağ içerisinde başka kişi ya da kişilerle yaptıkları görüşme içeriklerinin olması da aranmayacaktır. ByLock sistemine dahil olan failler yönünden sistem içerisindeki haberleşmelerin kimlerle yapıldığının ve içeriklerinin tespiti ise ancak fail hakkında örgüt yöneticiliğinden dava açılmış olması ve failin örgüt yöneticisi olduğunun belirlenmesi açısından yol gösterici olacaktır.
b) Genel Olarak Örgütün Yargı Yapılanması, HSK ve Yüksek Mahkeme Üyelikleri Seçimleri:
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle ilgili olarak ülke sathında yürütülen soruşturmalarda elde edilen dijital veriler, tanık beyanları, haklarında soruşturma yürütülen kişilerin etkin pişmanlık hükümleri kapsamında verdikleri ifadelerle, örgüte ilişkin açık kaynaklara da yansıyan bilgiler doğrultusunda ve Anayasal düzende devletin üç kuvvetinden biri olan yargının işlevinden ileri gelen önemi karşısında; bu örgütün, yargısal mekanizmalara egemen olma faaliyetlerini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihâi amacına ulaşmak için bir süreç ve basamak olarak gördüğü anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda, örgüt lideri ...'in açık kaynaklara da yansıyan “Orada icabında mahkemenin altını üstüne getireceksin, avucuna alacaksın, arkadaşlara diyorum ki ben 'Belki bin döktüreceksin, geriye biri dönecek, 1 milyar vereceksiniz, 10 milyonluk tazminat davası alacaksınız, önemli olan mahkum etmektir yani, avukat da kiralayacaksınız, hakim de kiralayacaksınız... Dünyada satın alınmayacak adam yoktur. Sadece fiyatları farklıdır. Birini az fiyata birini çok fiyata alırsın” şeklindeki beyanı, yargıda kanun dışı kadrolaşma ve bu erke egemen olma hususlarında verdiği örgütsel talimatlardan biridir.
Örgütsel kadrolaşma açısından; FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından kendi mensuplarına hâkimlik ve Cumhuriyet savcılığı sınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunulduğu, örgüt mensubu öğrencilere hâkimlik ve savcılık sınavını kazanmaları hâlinde örgütün kendilerine referans olacağının söylendiği, mülakatı geçip staja başlayan örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcısı adaylarının Adalet Akademisi ve staj döneminde de yine örgüt tarafından koordine edildiği, söz konusu adayların örgüt mensubu olduklarının anlaşılmaması için kendi başlarına, fakat örgütle irtibatı koparmayacak şekilde ev tutmalarının tavsiye edildiği, adayların beşer kişilik kapalı gruplar hâlinde örgüt tarafından finanse edilen evlerde kalmalarının sağlandığı, bu kapsamda örgüt kurallarına göre iki evin irtibat hâlinde olmasının istendiği, bu evlere murakıp adı verilen örgüt mensubu kişilerin gelerek evde kalan adaylardan bilgi alıp tavsiyelerde bulundukları,
Bununla birlikte, örgüte ait ışık evlerinin il bazında eyalet adı altında birden çok bölgeye ayrıldığı, her bölgenin sekiz ilâ on evi kapsadığı, bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi/ablası adı verildiği, örgütün Türkiye Adalet Akademisi stajında adayları staj dönemlerine göre ayırdığı, bazı örgüt mensubu adaylara Türkiye Adalet Akademisi yurdunda kalmaları tavsiye edilerek bu kişilerden, örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının bildirilmesinin istendiği, her dönemin sorumlu abisinin/ablasının bulunduğu, evlere gelen örgüt mensubu murakıpların adaylara dinsel ve sosyal davranışları açısından telkinde bulundukları, örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcılarının T1, T2, T3, T4 ve T5 şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğu, bu yapılanmalarda belirli aralıklarla organizasyon ve görüşmelerin gerçekleştirildiği,
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün yüksek yargı içerisinde de benzer şekilde bir yapılanma içerisinde hareket ettiği, bu durumun Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 03.05.2018 tarihli rapordan da anlaşıldığı, söz konusu rapora göre; örgüt mensubu Yargıtay eski Üyelerinin görev yapmakta oldukları hukuk ve ceza dairelerine göre gruplar oluşturulduğu, yüksek yargı eski üyelerini aldıkları kod isimler dikkate alındığında (H1, H2, H3, C1, C2, C3, C4) şeklinde gruplandırıldıkları, Yargıtay eski Üyelerinin görevde bulundukları zaman içerisinde görev yaptıkları Yargıtay Daireleri göz önünde bulundurulduğunda, "H" kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Hukuk Dairelerinde, "C" kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Ceza Dairelerinde görev yaptıkları, isimlendirmelerde yer alan 0, 1, 2, 3 rakamlarının grup içerisindeki hiyerarşiye ilişkin sıralamayı, "0" ile kodlamanın ise grup sorumlusunu gösterdiği, harf ve rakam ile gruplandırmalardan sonra (C3, H2 vb.) bazı isimlendirmelerde kullanıcının adı ve soyadının baş harflerinin eklenmesi suretiyle kod adı oluşturulduğu, "D" harfi ile yapılan gruplandırmanın "Danışma Heyetinde" bulunanları gösterdiği, Yargıtay Hukuk ve Ceza Daireleri genel sorumlusunun "59344 ID" numaralı ByLock hesabı kullanıcısı Yargıtay eski Üyesi... olduğu ve bu kişinin "Danışma Heyeti" ile diğer gruplarda bulunanların irtibatını sağladığının belirtildiği,
Yine, 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle Hâkimler ve Savcılar Kurulu Üyelerinin bir bölümünün hâkim ve Cumhuriyet savcıları arasından yapılacak seçimle belirlenmesi öngörüldüğünden, örgüt tarafından öncelikle bu seçimlerdeki, ardından da bu Kurul tarafından üyeleri belirlenen yüksek mahkemelerdeki kadrolaşmaya önem verildiği, bu doğrultuda 2010 yılındaki HSK Üyeliği seçimleri sürecinde örgüt mensuplarınca toplantı ve diğer organizasyonlar düzenlenerek hem HSK Üyeliği, hem de ardından yüksek mahkeme üyeliklerinin belirlenmesi hususunda çalışmalar yapıldığı, bu çalışmalar sonucunda yüksek mahkeme üyeliklerine seçilen örgüt mensuplarının hangi dairelerde görev yapacakları, yapılacak olan yüksek mahkeme daire başkanlığı seçimlerinde hangi adayın destekleneceği hususlarının da örgüt tarafından belirlenip örgüt mensuplarının bu yönde talimatlandırıldığı,
Örgütsel etkinliğin ve baskının yargısal mekanizmalarda devamlılığının sağlanabilmesi açısından, bu çalışmaların 2014 yılındaki HSK seçimlerinde de hem hâkim ve Cumhuriyet savcılarınca hem de yüksek yargı üyelerince yapılan seçimler açısından da sürdürüldüğü tespit edilmiştir.
3- Hata Hükümleri Çerçevesinde Silahlı Terör Örgüt Üyeliği Suçunun Değerlendirilmesi:
Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olabileceği gibi, legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri; kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır.
Silahlı terör örgütüne üye olma suçunun doğrudan kastla işlenebildiği gözetilerek, hukuki zeminde faaliyet gösteren ve nihai amacını gizli tutması nedeniyle açıkça bilinmeyen yapılara dahil olan örgüt mensuplarından bir kısmının, oluşumun bir terör örgütü olduğunu bilmediklerini iddia etmeleri durumunda, TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrasında yer alan hata hükmü uyarınca değerlendirme yapmak gerekecektir.
5237 sayılı TCK'nın "Hata" başlıklı 30. maddesi üç fıkra hâlinde;
"Fiilin icrası sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hali saklıdır.
Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır." şeklinde düzenlenmiş iken, 08.07.2005 tarihli ve 25869 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile eklenen; "İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz" biçimindeki dördüncü fıkra ile son hâlini almıştır.
Maddede çeşitli hata hâlleri düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrasında suçun maddi unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir.
İkinci fıkra ile, kişinin suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususundaki hatasından yararlanması öngörülmüş, buna göre, kardeşi olduğunu bilmediği bir kişiyi öldüren failin, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerinden olan kardeşini öldürmekten değil, kasten öldürmenin temel şeklinden sorumlu olacağı, değersiz zannederek değerli bir kolyeyi çalan fail hakkında ise değer azlığı hükmünün uygulanacağı ilke olarak kabul edilmiştir.
Üçüncü fıkrada, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait şartların gerçekleştiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin, bu hatasından yararlanacağı hüküm altına alınmış olup fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata, hem de kusurluluğu etkileyen hata hâlleri düzenlenmiştir. Failin bu fıkra hükmünden yararlanabilmesi için bulunduğu durum itibarıyla hatasının kaçınılmaz olması gerekmektedir.
Maddeye 5377 sayılı Kanun'la eklenen dördüncü fıkrada ise, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüşse, diğer bir ifadeyle, eyleminin hukuka aykırı olmadığı, haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmişse ve bu yanılgısı içinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun belirlenmesinde, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır.
Üçüncü ve dördüncü fıkraların uygulanması yönüyle kişinin kaçınılmaz bir hataya düşmesi şartı aranmakta olup hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak, diğer bir ifadeyle fiilden dolayı sorumlu tutulacak, ancak bu hata temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.
Konumuza ilişkin olarak maddenin birinci fıkrasının daha ayrıntılı ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
Maddenin birinci fıkrasının gerekçesinde; "Kast, suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddî unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kişi vestiyerden kendisininki zannederek başkasının paltosunu alır. Keza, kişi gece karanlığında vahşi bir hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateş eder. Ancak, gerçekte bu hareket eden cisim bir insandır ve dolayısıyla; bu insan ölür veya yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin bilgisi gerçeğe uysaydı; işlediği fiil haksızlık teşkil etmeyecekti. Bu nedenle hata hâlinde kasten işlenmiş bir suçtan söz etmek mümkün değildir.
Fıkrada ayrıca, maddî unsurlarda hata hâlinde, taksirle sorumluluğa ilişkin hükme yer verilmiştir. Buna göre, meydana gelen neticeye ilişkin olarak gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsaydı böyle bir netice ile karşılaşılmazdı şeklinde bir yargıya ulaşılabiliyorsa; taksirle işlenmiş bir suç söz konusu olur. Ancak bu durumda neticenin taksirle gerçekleştirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmış olması gerekir. Bu nedenle, kendisinin sanarak başkasının çantasını alan kişinin yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile; kanunda hırsızlık fiilinin ancak yararlanma kasdıyla işlenebileceği belirtildiği için; böyle bir olay dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır. Buna karşılık, av hayvanı zannederek gerçekte bir insana ateş edip onun ölümüne neden olan kişinin bu hatasında taksiri varsa, adam öldürme kanunda taksirle işlenen bir suç olarak da tanımlandığı için, böyle bir olayda fail, taksirle adam öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulacaktır..." açıklamalarına yer verilmiştir.
Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik ya da hatalı bilgi, maddi unsurlara ilişkin bir hatadır. Bu hatanın kastın varlığına engel olacak düzeyde bulunması hâlinde sanığa ceza verilmeyecektir. Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâlinin saklı olduğu belirtildiğinden, taksirle de işlenebilen bir suçun maddi unsurlarında tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu hataya düşülmesi kusurluluğu ortadan kaldırmayacaktır. Örneğin, gerekli dikkat ve özeni göstermeden gece gördüğü karartıya av hayvanı olduğunu düşünerek ateş eden ve bir kişinin ölümüne neden olan fail, taksirle öldürmeden sorumlu olacaktır.
Öğretide bu konuya ilişkin olarak; "Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Örneğin, arkadaşını ziyarete giden bir kimsenin, arkadaşının olduğu düşüncesiyle bir başkasının konutuna girmesi." (Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, s. 522), "Suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı), müşahhas bir olayda suçun maddi unsurlarına müteallik hususlardaki bilgisizliği, eksik veya yanlış bilgiyi ifade eder. Bir başka ifadeyle, faildeki müşahhas olaya ilişkin tasavvurun gerçekle bağdaşmaması hâlidir. Bu hata, suça ilişkin kastı ortadan kaldırır. Bu hata hâlinde kasten işlenmiş bir haksızlıktan bahsetmek mümkün değildir. Failin bilgisi veya tasavvuru gerçeğe uysaydı; işlediği fiilin bir haksızlık teşkil etmeyeceği muhakkak olmalıdır" (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi Genel Hükümler, Seçkin, 1. Baskı, 2005, s. 421) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Failin isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yaralanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihaî amacını gerçekleştirmek için “mahrem alan” şeklinde örgütlenmesi ve devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı da açıktır. Örgütlenme piramidine göre, beş, altı ve yedinci kat ve kural olarak üç ve dördüncü katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekmektedir. Ancak önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY’nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi... hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK’nın 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda söz konusu değerlendirme yapılırken, ülke çapında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile ilgili dava dosyalarında yer alan belgeler, mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, tanık beyanları ve benzer pek çok kaynakta yer aldığı üzere; örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından örgütün nihai amacının açıkça ortaya konularak devleti ve hükûmeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesi, bu faaliyetlerin örgüt liderinin açıklamaları ve basın yayın araçlarıyla üstlenilmesi gibi sansasyonel olayların kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul edip yoğun bir şekilde tartışılması hususları gözden kaçırılmamalıdır. Bu nitelikli çok sayıda olay arasında, 7 Şubat 2012 tarihli MİT krizi, gayri hukuki iletişimin dinlenmesi kararları aracılığıyla elde edilmiş hukuka aykırı bulgulara dayandığı ve suç unsurları