"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanık ...'nın, TCK'nın 155/2, 62/1, 52/2, 53/1 ve 58/6. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Kadıköy (Kapatılan) 8. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.07.2010 tarihli ve 132-589 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 02.12.2014 tarih ve 3783-20218 sayı ile;
"...Sanığın, gemi adamı cüzdanı ve benzeri işlemleri yaptırabilmek için bürosunun bulunduğu, büronun bulunmasından kaynaklanan kolaylıkla katılana gemi adamı cüzdanı alabileceğini söylediği ve buna ilişkin işlemler yaptığını ve yapabileceğini söylemek suretiyle katılanı kandırdığı, katılandan toplam 1.200 TL para aldığı, böyle bir işlemi yapma imkânının bulunmamasına rağmen bu parayı katılandan aldığı ve daha sonra da iade etmediği somut olayda, eylemin 5237 sayılı TCK'nın 157/1. maddesinde düzenlenen ‘dolandırıcılık' suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülmek suretiyle ‘hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma' suçundan hüküm kurulması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İstanbul Anadolu 9. Asliye Ceza Mahkemesi ise 02.04.2015 tarih ve 7-187 sayı ile bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.10.2018 tarihli ve 164048 sayılı "Bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik CMK'nın 307. maddesi kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 18.12.2018 tarih ve 7410-9704 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin "hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma" suçunu mu yoksa "basit dolandırıcılık" suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin olup hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğunun kabulü hâlinde 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğunun kabulü hâlinde ise 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesi uyarınca uzlaştırma kapsamında kalıp kalmadığı hususunun da değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya içeriğinden;
22.05.2009 tarihli para makbuzuna göre; katılan ...'den 800 TL alındığı, parayı alanın "Sönmez Denizcilik" olduğu, makbuzda "Sönmez Denizcilik ..." kaşesinin yer aldığı ve kaşenin üzerinin imzalanmış olduğu,
Sağlık Bakanlığı Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünce düzenlenen 01.07.2009 tarihli "Gemi Adamları Sağlık Yoklama Belgesi"ne göre; katılanın, makine sınıfında yağcı eğitimine yönelik düzenlenen raporda katılanın aşçı, berber ve kamarot (gemi adamı) olamayacağı bilgisine yer verildiği,
Üsküdar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünce düzenlenen 25.08.2009 tarihli ve 20820 sayılı "Özel Akademi Denizcilik Kursu Kurs Bitirme Belgesi"ne göre; katılanın 15.07.2009 - 25.08.2009 tarihleri arasında yağcı eğitimini, 01.08.2009 - 02.08.2009 tarihleri arasında ise kimyasal madde tanker tanıtımı eğitimini tamamladığı ve kurs bitirme sınavlarında başarılı olduğu,
28.09.2019 tarihli para makbuzuna göre; katılanın, yağcı eğitimi nedeniyle Akademi Denizcilik'e 800 TL ödeme yaptığı,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... 10.09.2009 havale tarihli şikâyet dilekçesinde; işsiz olması nedeniyle gazetede gördüğü gemide garantili iş ilanı üzerine ilandaki numarayı aradığını, telefona çıkan şahsın kendisini ... olarak tanıttığını, aylık 1.800 Dolar maaş alacağını, kendisiyle gelip görüşmesi gerektiğini söylediğini, sanığın iş yerine gidip sanık ile görüştüğünde yine iş garantisi verdiğini, ancak kendisine yardımcı olmasını istediğini, toplam 1.800 TL vermesi hâlinde pasaport çıkarma, gemi adamı belgesi alma, aylık 1.800 Dolar garantili iş bulma ve yerleştirme işlemlerinin tamamının kendisine ait olacağını söylediğini, 22.05.2009 tarihinde makbuz karşılığında 800 TL verdiğini, Haziran ayında da 1.000 TL ödeme daha yaptığını, sanığın kursa kaydolmasını ve gemici belgesini almasını söylediğini, Akademi Denizcilik'e kaydını yaptırdığını, kurs bittiğinde sanığın kursun parasını yatırmadığını öğrendiğini,
11.09.2009 tarihinde kollukta; Bursa'da tekstil işinde çalışırken işten çıkarıldığını, iş ararken gazetede "Gemide çalışacak vasıflı vasıfsız elemanlar aranıyor" şeklinde bir ilan gördüğünü, irtibat numarasını arayıp sekreterle görüştüğünü, sekreterin iş yerine gelmesi gerektiğini, 15 adet resim, askerlik yaptığına dair belge ve diploma istendiğini söylediğini, belgeleri hazırlayıp iş yerine gittiğini, iş yeri sahibi olduğunu öğrendiği sanık ... ile görüştüğünü, sanığın adına cüzdan çıkarılacağını, kursa göndermeyeceklerini, sadece bir saat sınava gireceğini söylediğini, 800 TL parayı makbuz karşılığı sekretere verdiğini, makbuzu ısrarı üzerine alabildiğini, 15 gün sonra arayacaklarını söylediklerini, 25 gün geçip arayan olmayınca kendisinin aradığını, iş yerine gittiğinde sanığın yağcılık kursuna gideceğini, bunun için 1.000 TL vermesi gerektiğini söylediğini, 1.000 TL'yi elden sanığa verdiğini, makbuz vermediklerini, aynı gün sağlık raporu çıkarttığını, gemi adamı kursu almak için Akademi Denizcilik'e kayıt yaptırdığını, 15 Temmuz'da kursa başladığını, 45 günlük kurs sonunda yapılan sınavı kazandığını, dosyayı almak istediğinde sanığın 100 TL dosya parasını yatırdığını ancak kurs parasını yatırmadığını öğrendiğini, bu nedenle belge alamadığını, sanığın iş yerine gittiğinde iş yerinin boşaltılmış olduğunu gördüğünü, zararı karşılanırsa şikâyetinden vazgeçeceğini,
Tanık Vurgun Karayel; Akademi Denizcilik'te müdür olarak görev yaptığını, denizcilik eğitimi verdiklerini, eğitim alanların iş buldukları takdirde gemilerde çalıştığını, kurs sürelerinin 3 ila 4,5 ay arasında değiştiğini, kurs sonunda kurs bitirme belgesi düzenlediklerini, katılanın 6 haftalık yağcı eğitimi kursuna katıldığını ve sınavda da başarılı olup belgesini aldığını, kayıt esnasında katılanın iş yerine gelip gelmediğini ve kayıt ücreti olan 100 TL'nin kim tarafından ödendiğini hatırlamadığını, ancak kayıt için alınan nüfus cüzdanı fotokopisinde "Sönmez" diye bir yazı olduğunu, sanığı tanımadığını, ancak "Ali Kaptan" diye birisini tanıdığını, katılanın kurs bittikten sonra bir süre kurs bitirme belgesini alamadığını, nedenini bilmediğini, 28.09.2009 tarihinde 800 TL ödeyerek bitirme belgesini aldığını, katılanın ödediği toplam ücretin 900 TL olduğunu, kursa devam etmeyen veya sınava girmeyen kimseye belge vermediklerini, daha önce Sönmez Denizcilik ile ilgili bir konunun olmadığını, zaman zaman gazete ilanı ile dolandırıcılık olayları olduğunu duyduğunu,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... soruşturma evresinde; 2009 yılı Mayıs ayında Sönmez Denizcilik isimli iş yerini Nail Karaali isimli şahıstan devraldığını, devirden önce katılanın Sönmez Denizcilik'e gelip kurs kaydını yaptırmış olduğunu, ancak iş yerinin o zamanki sahiplerinin katılanın kurs ücretini ödemediklerini, kendisinin katılanın dosyasını alarak katılanı Akademi Denizcilik isimli kursa gönderdiğini, kayıt esnasında da 100 TL ödediğini, kendisinin katılandan herhangi bir para almadığını, Nail Karaali'nin katılandan 800 TL aldığını, katılanın 1.100 TL kurs için, 900 TL ise sağlık raporu ve pasaport için olmak üzere toplam 2.000 TL'yi vermediği için kurs ücretini yatırmadığını, önceleri "Gemi Adamı Personeli Alınacaktır" diye gazete ilanı verdiklerini, ancak sonra bu ilanı kaldırdıklarını, katılanın ibraz ettiği makbuzdaki kaşenin kendisine ait olması durumunda borcunu ödeyeceğini,
Kovuşturma evresinde farklı olarak; Abdülkadir Can isimli bir şahıs ile gemilere personel temini ile evrak takip işlerini yapmak üzere ortak olarak Sönmez Denizcilik isimli iş yerini açtıklarını, iş yerinin vergi kaydının kendi adına olduğunu, Abdülkadir Can'ın açık kimlik bilgilerini ve adresini bilmediğini, katılanın, ortağı olan Abdülkadir Can ile görüştüğünü, parayı da Abdülkadir Can'a verdiğini, katılana gemilerde kamarot yani garson olarak çalışmak üzere belge çıkartmak üzere anlaştıklarını, ancak katılanın kendi başına yağcı olarak çalışmak üzere başvuru yapması nedeniyle işlemlerin aksadığını, daha sonra Abdülkadir Can ile ortaklığının bozulduğunu, buna rağmen katılanın evrakını tamamlamaya çalıştığını, katılandan kurs ücreti adı altında para almadığını, aksine katılana yol ve yemek parası verdiğini, makbuz fotokopisindeki kaşenin kendi iş yerine ait olduğunu, imzayı da kendisinin attığını,
Savunmuştur.
A- Uyuşmazlık konularında sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi açısından öncelikle dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçları üzerinde ayrıntısıyla durulmalıdır.
1- Dolandırıcılık suçu TCK'nın 157. maddesinde;
"Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir." şeklinde düzenlenmiş, 158. maddesinde ise suçun nitelikli hâlleri sayılmıştır.
Mal varlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
a) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,
b) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,
c) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da nesnel ölçüler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik bir zarar olmalıdır.
Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu diğer mal varlığına karşı işlenen suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece mal varlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlal edildiği vurgulanmıştır.
5237 sayılı TCK'nın 157. maddesinde yalnızca hileli davranıştan söz edilmiş olmasına göre, her türlü hileli davranışın dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesi gerekmektedir.
Kanun koyucu anılan maddede hilenin tanımını yapmayarak suçun maddi konusunun hareket kısmını oluşturan hileli davranışların nelerden ibaret olduğunu belirtmemiş, bilinçli olarak bu hususu öğreti ve uygulamaya bırakmıştır.
"Hile", Türk Dil Kurumu sözlüğünde; "Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika" (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, s. 891.) şeklinde, uygulamadaki yerleşmiş kabule göre ise; "Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hileli davranışın aldatacak nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez." biçiminde tanımlanmıştır.
Öğretide de hile ile ilgili olarak; "Olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir." (Sulhi Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler 2004, s. 453.), "Hile, oyun, aldatma, düzen demektir. Objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki doğurucu her davranış hiledir." (Nur Centel/Hamide Zafer/Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt I, Beta Yayınevi, 4. Baskı, Eylül 2017, İstanbul, s. 502-503.) biçiminde tanımlara yer verilmiştir.
Yerleşmiş uygulamalar ve öğretideki baskın görüşlere göre ortaya konulan ilkeler göz önünde bulundurulduğunda; hile, maddi olmayan yollarla karşısındakini aldatan, hataya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika ve bunun gibi her türlü eylem olarak kabul edilebilir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkânlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hâllerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir.
Failin davranışlarının hileli olup olmadığının belirlenmesi noktasında öğretide şu görüşlere de yer verilmiştir: "Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya göre ve mağdurun içinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Bu konuda önceden bir kriter oluşturmak olanaklı değildir." (Veli Özer Özbek/Koray Doğan/Pınar Bacaksız, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 15. Baskı, Ankara 2020, s. 717.), "Hileli davranışın anlamı birtakım sahte, suni hareketler ile gerçeğin çarpıtılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır." (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yetkin Yayınevi, 13. Baskı, Ankara 2020, s. 439.), "Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterlidir; ortalama bir insanı hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Bu nedenle, davranışın hile teşkil edip etmediği muhataba ve olaya göre değerlendirilmelidir." (Centel/Zafer/Çakmut, s. 509.).
Esasen, hangi davranışların hileli olup olmadığı konusunda genel bir kural koymak oldukça zor olmakla birlikte, bu konuda olaysal olarak değerlendirme yapılmalı, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır.
2- Güveni kötüye kullanma suçu ise TCK'nın 155. maddesinde;
"(1) Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkâr eden kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur." şeklinde düzenlemiş,
Maddenin gerekçesinde de;
"Bu suçla mülkiyetin korunması amaçlanmaktadır. Ancak, söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen kişi (fail) arasında bir sözleşme ilişkisi mevcuttur. Bu ilişkinin gereği olarak taraflar arasında mevcut olan güvenin korunması gerekmektedir. Bu mülahazalarla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar, cezai yaptırım altına alınmıştır... Suçun konusunu oluşturan mal üzerinde belirli bir şekilde kullanmak üzere fail lehine zilyetlik tesisi gerekir. Bu nedenle, güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisinin varlığı gereklidir." açıklaması yapılmıştır.
Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere kanun koyucu tarafından mülkiyetin korunması amacıyla getirilen güveni kötüye kullanma suçu, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunulması veya