Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/386 Esas 2020/427 Karar
Karar Dilini Çevir:
Ceza Genel Kurulu         2019/386 E.  ,  2020/427 K.
"İçtihat Metni"

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 43-36

Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık ... hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 19.03.2019 tarih ve 43-36 sayı ile; sanığın TCK'nın 314/2, 3713 sayılı Kanun'un 5/1, TCK'nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 13 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükmün sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.07.2019 tarihli ve 69778 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Hükmolunan ceza süresi yönünden yasal şartları oluşmadığından, sanık müdafisinin duruşmalı inceleme isteminin CMK’nın 299. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunca yapılacak temyiz incelemesinde; sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün isabetli olup olmadığı değerlendirilecek olup ayrıca kurulan hükümde hesap hatası yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise temyiz edenin sıfatına göre bu hesap hatasının bozma nedeni yapılıp yapılamayacağının ve sanığın gerekçeli temyiz nedenlerini bildirdiği 19.06.2019 tarihli ek dilekçesinde yer alan “Hâkimin reddi ve çekilmesi sebebi oluşturduğundan dolayı isim tespiti çalışmalarında bulunan, idari yani disiplin soruşturması aşamasında yer alan değerli Başkan ve üyelerinin temyiz incelemesine katılmamaları konusunda karar verilmesi” şeklindeki talebinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ...’nın 19.06.2019 tarihli gerekçeli temyiz nedenlerini bildirdiği ek dilekçesinde; “Hâkimin reddi ve çekilmesi sebebi oluşturduğundan dolayı isim tespiti çalışmalarında bulunan, idari yani disiplin soruşturması aşamasında yer alan değerli Başkan ve üyelerinin temyiz incelemesine katılmamaları konusunda karar verilmesini saygılarımla Ceza Genel Kurulundan arz ve talep ederim.” şeklinde herhangi bir isim bildirmeksizin Ceza Genel Kurulu Başkan ve Üyeleri hakkında davadan çekilmeye davet ve reddi hâkim talebinde bulunduğu,
Yargıtay 1. Başkanlık Kurulunun 17.07.2016 tarihli ve 244/a sayılı kararında; aralarında sanığın da bulunduğu hâlen fiili görev yapan 133 Yargıtay Üyesine isnat edilen cebir ve tehdit kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye ya da bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs suçunun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, eylemin hâlen ve tamamen sona ermemesi ile tehlikenin boyutu, bu bağlamda ağır cezalık ve suçüstü gibi ağır bir suç soruşturmasının varlığı karşısında, adı geçenler hakkında gözaltı kararı çıkarılmış olması ile ayrıca aynı örgüt kapsamında bir kısım üyeler bakımından Birinci Başkanlık tarafından sürdürülen soruşturmaların kapsamı da dikkate alınarak adı geçen üyelerin göreve devamlarının soruşturmanın selameti ile yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceği gözetilerek Yargıtay Kanunu'nun 18/1, 2 ve 4. fıkraları ile 46. maddeleri gereğince mevcut yetkilerinin kaldırılmasına ve aynı Kanun'un 11 ve 47. maddeleri ile Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 46 ve 47. maddeleri uyarınca Yüksek Disiplin Kurulu oluşturulmasına karar verildiği,
Yargıtay Yüksek Disiplin Kurulunun 20.02.2018 tarihli ve 2 sayılı kararında özetle; dosya içinde bulunan delillerin değerlendirilmesi sonucunda, Yargıtay Üyeliğine seçilmelerinden, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 17.07.2016 tarihli ve 244/a sayılı mevcut yetkilerinin kaldırılması kararına kadar geçen süre zarfı içerisinde; örgütün talimatları doğrultusunda Yargıtay içerisinde yapılandıkları, yapılan seçimlerde örgüt tarafından seçilmesi istenen kişilere blok oy kullandıkları, örgüt adına önemli olan temyiz aşamasındaki dosyalar hakkında FETÖ/PDY terör örgütünün çıkarları doğrultusunda kararlar verdikleri veya verilmesi için çaba sarf ettikleri, bu şekliyle görevleri sırasında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü adına hareket ettikleri anlaşılan aralarında sanığın da bulunduğu Yargıtay Üyeleri hakkında görevden çekilmeye davet kararı verilmesine karar verildiği,
Sanığın 13.07.2018 tarihli dilekçesi ile Yargıtay Yüksek Disiplin Kurulunun 20.02.2018 tarihli ve 2 sayılı kararına itiraz etmesi üzerine Yargıtay Başkanlar Kurulunca 24.05.2019 tarih ve 48 sayı ile, disiplin yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, muhakkik tarafından toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli delillerin bulunduğu, görevden çekilmeye davet kararına esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, ileri sürülüp ortaya konulan delillerin serbestçe takdir edilerek Başkanlar Kurulu nezdinde itiraz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilenip tartışıldığı, disiplin cezasına konu eylemlerin her bir soruşturulan bakımından şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı, eylemlere uyan disiplin cezasının doğru biçimde belirlendiği, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı anlaşılmakla itirazın reddine karar verildiği,
Yargıtay Başkanlar Kurulunun 21.12.2016 tarihli ve 33 sayılı kararında; aralarında sanığın da bulunduğu bazı Yargıtay eski Üyelerinin dilekçeleri kapsamında, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 17.07.2016 tarihli ve 244/a sayılı kararında belirtilen mevcut yetkilerinin kaldırılmasına ilişkin itirazların incelenmesinde, itiraz eden Yargıtay eski Üyelerinin 23.07.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6723 sayılı Kanun ile 2797 sayılı Kanun'a eklenen geçici 15. madde uyarınca Yargıtay Üyelikleri düşmüş olmakla, talepleri konusuz kaldığından, karar verilmesine yer olmadığına; haklarında Yüksek Disiplin Kurulu oluşturulmasına ilişkin itirazların incelenmesinde, Yüksek Disiplin Kurulu oluşturulmasına ilişkin karar usul ve yasaya uygun olduğundan vaki itirazların reddine; disiplin soruşturması dosyasını inceleme ve Yüksek Disiplin Kurulunda sözlü savunma yapmaya ilişkin taleplerin incelenmesinde, belgeleri inceleme yetkisinin Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 48. maddesi uyarınca görevlendirilen muhakkikte, sözlü savunmayı dinleme yetkisinin 49. maddesi uyarınca Yüksek Disiplin Kurulunda olduğu anlaşılmakla, taleplerin muhakkik ve Yüksek Disiplin Kurulunca değerlendirilmesine; haklarında daha önceden soruşturma yapılıp yapılmadığı, yapılan disiplin işlemlerine ilişkin bilgi-belge ve buna yönelik kararda imzası bulunan Başkan ve Üyelerin isimlerinin açıklanması taleplerinin incelenmesinde, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu ve Yüksek Disiplin Kurulunca yürütülen soruşturmalara ilişkin işlemler 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 39 ve 50. maddeleri ile Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 12. maddesi uyarınca gizli olduğundan ilgililere cevap verilmesine yasal olanak bulunmadığından bu yöndeki taleplerin reddine; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen adli soruşturma işlemlerinin yok hükmünde sayılarak tahliye edilmelerine ve dosyalarda bulunan bilgi-belge istemine yönelik taleplerinin incelenmesinde, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca ağır cezayı gerektiren suçüstü hükümleri uygulanmak suretiyle CMK'nın 161/8. maddesi uyarınca genel hükümlere göre soruşturma işlemleri yapıldığından bu yöndeki taleplerin reddine; Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun kararlarına yönelik itiraz hakkında başvurulacak mercii, kanun yolu ile sürelerinin gösterilmemesine ilişkin itirazların incelenmesinde, Yargıtay mevzuatında itiraz konusunda herhangi bir süre öngörülmediği, tüm itirazların süresinde kabul edilerek dikkatle ve titizlikle yetkili mercii tarafından incelendiği, tebliğ edilen kararlarda sürenin, kanun yolunun, merciinin belirtilmemiş olmasının başvurucuların itiraz haklarına halel getirmediği gibi herhangi bir hak kaybına neden olmadığı gözetildiğinde, sonuca etkili olmayan bu yöndeki itirazların reddine; 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesi gereğince adli soruşturmanın Yargıtay Başkanlığı tarafından yapılmasına yönelik itirazların incelenmesinde ise; CMK'nın 161/8. maddesi hükmü ve Yargıtay Kanunu'nun 46/1. fıkrasının son cümlesi gereğince ağır cezalık ve suçüstü hükümlerinin uygulanarak soruşturmanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesi usul ve yasaya uygun olduğundan itirazların reddine karar verildiği,
Anlaşılmıştır.
I- Sanığın, Ceza Genel Kurulu Başkan ve Üyelerini davadan çekilmeye davet ve reddi hâkim talebine ilişkin ön sorunun değerlendirilmesine geçilmeden önce Başkan ve Üyelerin davadan çekilmeye davet ve reddi yönündeki istemlerin incelenmesi sırasında kurulun nasıl oluşturulacağı hususunun çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Bu konuda sağlıklı bir çözüme ulaşılabilmesi için 5271 sayılı CMK ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nda yer alan yasal düzenlemelere değinilmesinde fayda bulunmaktadır.
5271 sayılı CMK'nın "Hâkimin reddi istemine karar verecek mahkeme" başlıklı 27. maddesi;
"(1) Hâkimin reddi istemine mensup olduğu mahkemece karar verilir. Ancak, reddi istenen hâkim müzakereye katılamaz. Bu nedenle mahkeme teşekkül edemezse bu hususta karar verilmesi;
a) Reddi istenen hâkim asliye ceza mahkemesine mensup ise bu mahkemenin yargı çevresi içerisinde bulunan ağır ceza mahkemesine,
b) Reddi istenen hâkim ağır ceza mahkemesine mensup ise o yerde ağır ceza mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için (1) numaralı daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde ise, en yakın ağır ceza mahkemesine,
Aittir.
(2) Ret istemi sulh ceza hâkimine karşı ise, yargı çevresi içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesi ve tek hâkime karşı ise, yargı çevresi içerisinde bulunan ağır ceza mahkemesi karar verir.
(3) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin başkan ve üyelerinin reddi istemi, reddedilen başkan ve üye katılmaksızın görevli olduğu dairece incelenerek karara bağlanır.
(4) Ret isteminin kabulü hâlinde, davaya bakmakla bir başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir." şeklinde düzenlenmiştir.
2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun "Genel esaslar" başlıklı 39. maddesi ise;
"Yargıtay daireleri ile kurulları oylamaya katılacakların tümünün hazır bulunması veya bu Kanunla belli edilen çoğunluğun meydana gelmesi hâlinde toplanır.
Görüşmeler gizli olur. Daire ve kurullarda kararlar çoğunlukla verilir. Özel hükümler saklıdır.
Dairelerin veya genel kurulların başkan ve üyeleri reddolunabilirler. Ret hususundaki istemler, reddedilen başkan veya üye katılmaksızın ilgili daire veya genel kurullarca incelenerek kesin karara bağlanır. Daire ve kurulların toplantılarını engelleyen toplu ret istemleri dinlenmez." şeklinde düzenleme içermektedir.
Maddenin birinci fıkrasında daireler ve kurulların, oylamaya katılacak olan üyelerin tamamının hazır olması veya kanunda belirlenen sayıya ulaşılması hâlinde toplanabileceği belirtilmiş, ikinci fıkrasında özel hükümler ayrıksı olmak üzere görüşmelerin gizli olacağı ve kararların çoğunlukla verilebileceği düzenlenmiş, üçüncü fıkrasında ise dairelerin veya genel kurulların başkan ve üyelerinin reddolunabilecekleri, reddolunmaları durumunda reddedilen başkan veya üye katılmaksızın anılan daire veya kurul tarafından ret isteminin kesin bir şekilde karara bağlanacağı ve heyetin tümünün toplanmasını engelleyen ret istemlerinin dinlenmeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Diğer taraftan, 24.12.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 696 sayılı KHK'nın 45. maddesiyle yapılan ve 7079 sayılı Kanun’un 40. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşması sonrasında 08.03.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’na eklenen geçici 16. maddesi ile;
“Hukuk Genel Kurulu ve Ceza Genel Kurulunun içtihadı birleştirme toplantılarına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, 31.12.2022 tarihine kadar bu kurulların oluşumu ve çalışma usulü hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır.
a) Hukuk Genel Kurulu ve Ceza Genel Kurulu, her hukuk ve ceza dairesinden en az bir üye olmak kaydıyla Birinci Başkanlık Kurulu tarafından görevlendirilen yirmişer üyeden oluşur. Bu kurullara, Birinci Başkan veya ilgili başkanvekili, bunların bulunmaması hâlinde kurulların en kıdemli üyesi başkanlık eder.
b) Üyeler Hukuk Genel Kurulu ve Ceza Genel Kurulunda sürekli olarak görev yaparlar. Ancak, iş durumu göz önüne alınmak suretiyle üyelerin daire çalışmalarına katılmalarına Büyük Genel Kurul tarafından karar verilebilir.
c) Kurullarda toplantı ve görüşme yeter sayısı onbeştir. Toplantıda bulunanların üçte ikisinin oyu ile karar verilir. Birinci toplantıda üçte iki oy çoğunluğu sağlanamazsa ikinci toplantıda bulunanların çoğunluğuyla karar verilir.
Bu maddede hüküm bulunmayan hâllerde, Hukuk Genel Kurulu ve Ceza Genel Kurulunun çalışmasına ilişkin bu Kanunun mevcut hükümleri uygulanmaya devam olunur.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Bu madde ile oluşumu ve çalışma usulünde değişiklik yapılan Ceza Genel Kurulunun 31.12.2022 tarihine kadar, her ceza dairesinden en az bir üye olmak kaydıyla Birinci Başkanlık Kurulu tarafından görevlendirilen yirmişer üyeden oluşacağı, bu üyelerin kurulda sürekli olarak görev yapacakları düzenlenmiştir.
Açıklamalar ışığında sanığın, Ceza Genel Kurulu Başkanı ve Üyelerinin reddi ve çekilmesi yönündeki talebinin incelenmesi sırasında kurulun nasıl oluşturulacağına ilişkin birinci ön sorun değerlendirildiğinde;
Yargıtay 1. Başkanlık Kurulunun 17.07.2016 tarihli ve 244/a sayılı kararında; aralarında sanığın da bulunduğu hâlen fiili görev yapan 133 Yargıtay Üyesi hakkında terör örgütüne üye olma suçundan sürdürülen soruşturmaların kapsamı dikkate alınarak adları geçen üyelerin göreve devamlarının soruşturmanın selameti ile yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceği gerekçesiyle Yargıtay Kanunu'nun 18/1, 2 ve 4. fıkraları ile 46. maddeleri gereğince mevcut yetkilerinin kaldırılmasına ve aynı Kanun'un 11 ve 47. maddeleri ile Yargıtay İç Yönetmeliğinin 46 ve 47. maddeleri uyarınca Yüksek Disiplin Kurulu oluşturulmasına karar verildiği, kararda Ceza Genel Kurulu Başkanı ...'ın imzasının bulunduğu,
Yargıtay Yüksek Disiplin Kurulunun 20.02.2018 tarihli ve 2 sayılı kararında özetle; dosya içinde bulunan delillerin değerlendirilmesi sonucunda, Yargıtay Üyeliğine seçilmelerinden, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 17.07.2016 tarihli ve 244/a sayılı mevcut yetkilerinin kaldırılması kararına kadar geçen süre zarfı içerisinde; örgütün talimatları doğrultusunda Yargıtay içerisinde yapılandıkları, yapılan seçimlerde örgüt tarafından seçilmesi istenen kişilere blok oy kullandıkları, örgüt adına önemli olan temyiz aşamasındaki dosyalar hakkında FETÖ/PDY terör örgütünün çıkarları doğrultusunda kararlar verdikleri veya verilmesi için çaba sarf ettikleri, bu şekliyle görevleri sırasında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü adına hareket ettikleri anlaşılan aralarında sanığın da bulunduğu Yargıtay Üyeleri hakkında görevden çekilmeye davet kararı verilmesine karar verildiği, bu kararda Ceza Genel Kurulu Başkan ve Üyelerinin imzasının bulunmadığı,
Sanığın, Yargıtay Yüksek Disiplin Kurulunun 20.02.2018 tarihli ve 2 sayılı kararına itiraz etmesi üzerine Yargıtay Başkanlar Kurulunca verilen 24.05.2019 tarihli ve 48 sayılı itirazın reddine ilişkin kararda ise Ceza Genel Kurulu Başkanı ... ve Ceza Genel Kurulu Üyesi ...'in imzalarının bulunduğu,
Yargıtay Başkanlar Kurulunun 21.12.2016 tarihli ve 33 sayılı kararında; aralarında sanığın da bulunduğu bazı Yargıtay eski Üyelerinin, Yüksek Disiplin Kurulu oluşturulması kararı ile disiplin soruşturması işlemlerine yönelik itirazlarının değerlendirildiği, 33 sayılı kararda Ceza Genel Kurulu Üyeleri ..., ... ve ...'in imzalarının bulunduğu,
Anlaşılmakla,
Bahsi geçen kararların, sanık hakkında cebir ve tehdit kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye ya da bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs suçundan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma yürütülmesi nedeniyle sanığın görev yaptığı yer olan Yargıtay Üst Kurullarınca verilen kararlar olduğunun, zorunlu olarak aynı sebebe dayanmakla birlikte her bir kararın içerik, sebep ve değerlendirme yönünden birbirinden bağımsız idari nitelikteki kararlar olduğunun, sanığın herhangi bir isim bildirmeksizin Ceza Genel Kurulu Başkan ve Üyelerine yönelik davadan çekilmeye davet ve reddi hâkim talebinin, Ceza Genel Kurulunun toplanmasını ve karar almasını engelleyecek şekilde toplu ret istemi niteliğinde bulunduğunun ve ayrıca “isim tespiti çalışmalarında bulunan” şeklindeki ibarenin soyut nitelikte olup açık bir şekilde ifade edilmediği gibi buna ilişkin herhangi bir maddi olgu da sunulmadığının anlaşılması karşısında, davadan çekilmeye davet ve reddi hâkim taleplerinin, her bir karar yönünden ve sadece bu kararda imzası bulunan Ceza Genel Kurulu Başkanı ya da Üyesinin katılımı olmaksızın, geri kalan Kurul Üyeleri tarafından incelenerek karara bağlanması gerektiği kabul edilmelidir.
Birinci ön soruna ilişkin çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... ve ...;
"Sanığın silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan yapılan yargılaması sonunda Yargıtay 9. Ceza Dairesince verilen mahkûmiyet hükmü sanık ve müdafisi tarafından süresinde temyiz edilmiş ve sanık dilekçesinde ayrıca Ceza Genel Kurulu başkanı ile bazı üyelerinin reddi talebinde bulunmuştur. Ceza Genel Kurulunca ret talebinin görüşülmesi sırasında kurulun nasıl oluşturulacağı, reddi istenen başkan ve üyelerin durumlarının ayrı ayrı incelenip incelenemeyeceği, birisinin durumu incelenirken reddedilen diğer sayın üyelerin toplantıya iştirak edip edemeyeceği hususu ön sorun olarak ortaya çıkmış; sayın çoğunluk tarafından ret istemlerinin ayrı ayrı ele alınmasına ve birisine ilişkin istem incelenirken reddedilen diğer üyelerin kurula katılıp oy kullanmasına karar verilmiştir. Kanaatimizce bu uygulama usul ve yasaya aykırıdır. Şöyle ki;
Dilekçenin içeriğine göre ret isteminin sebebi özetle reddi istenen sayın başkan ve üyelerin Yargıtay Birinci Başkanlık ve Yargıtay Yüksek Disiplin Kurullarının sanık hakkında verdiği kararlara iştirak etmeleridir. Anılan kurulların kararlarının niteliği farklı olsa da veriliş gerekçeleri aynıdır. Bu nedenle ret isteminin maddi ve hukuki dayanakları tek olduğundan durumu incelenen başkan ve üyelerin aynı sebeple reddedildiğini kabulde zorunluluk vardır.
Hakimlerin reddi sebepleri, istemin şekli, kimlerin talepte bulunabileceği, süresi, inceleme mercii ve usulü CMK'nın 24 ila 31. maddelerinde düzenlenmiştir. Yargıtay Özel Daireleri veya Genel Kurullarının başkan ve üyelerinin reddi ise 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 39/3. maddesinde ayrıca düzenlenmiştir. Bu madde 'Dairelerin veya genel kurulların başkan ve üyeleri reddolunabilirler. Ret hususundaki istemler, reddedilen başkan veya üye katılmaksızın ilgili daire veya genel kurullarca incelenerek kesin karara bağlanır. Daire ve kurulların toplantılarını engelleyen toplu ret istemleri dinlenmez.' hükmünü içermektedir. Bu hüküm dışında Yargıtay Kanunu'nda ret sebepleri, istemin şekli, kimlerin talepte bulunabileceği ve sair hususlar düzenlenmediği için diğer konularda doğal olarak genel nitelikteki Ceza Muhakemesi Kanunu uygulanacaktır.
Hâkimin reddi istemine karar verecek mahkeme CMK'nın 27.maddesinde '(1) Hâkimin reddi istemine mensup olduğu mahkemece karar verilir. Ancak, reddi istenen hâkim müzakereye katılamaz. Bu nedenle mahkeme teşekkül edemezse bu hususta karar verilmesi;
a) Reddi istenen hâkim asliye ceza mahkemesine mensup ise bu mahkemenin yargı çevresi içerisinde bulunan ağır ceza mahkemesine,
b) Reddi istenen hâkim ağır ceza mahkemesine mensup ise o yerde ağır ceza mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için (1) numaralı daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde ise, en yakın ağır ceza mahkemesine,
Aittir.
(2) Ret istemi sulh ceza hâkimine karşı ise, yargı çevresi içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesi ve tek hâkime karşı ise, yargı çevresi içerisinde bulunan ağır ceza mahkemesi karar verir.
(3) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin başkan ve üyelerinin reddi istemi, reddedilen başkan ve üye katılmaksızın görevli olduğu dairece incelenerek karara bağlanır.
(4) Ret isteminin kabulü halinde, davaya bakmakla bir başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.' biçiminde düzenlenmiştir. Bu hükme göre reddi istenen hâkim hiçbir şekilde müzakereye katılamaz. Bu hâlde mahkemenin teşekkül etmemesi durumunda incelemeyi yapacak merci maddede ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Yargıtay Kanunu'nun 39. maddesinde de açıkça ret hususundaki istemlerin, reddedilen başkan ve üye katılmaksızın ilgili daire ve genel kurullarca incelenerek kesin olarak karara bağlanacağı öngörülmüş, ancak birden çok üyenin reddedilmesi ve buna bağlı olarak toplantı yeter sayısının oluşmaması hâlinde daire veya kurulların nasıl karar vereceği açıklanmamıştır. Kanun koyucu reddi istenen hâkimin, ret istemini incelemesini açıkça yasaklamış olduğundan, reddedilen üyelerin durumunun ayrı ayrı incelenmesi ve birisine ilişkin inceleme yapılırken diğerinin toplantıya iştirak etmesi kanunun emredici hükmünü ihlal eder ve yasanın dolanılması sonucunu doğurur. Kaldı ki, reddin maddi ve hukuki sebebi tek olduğu için reddi istenen üyenin müzakereye katılması kendi durumu hakkında da görüş bildirip oy kullanması anlamına gelir. 2797 sayılı Kanunu'nun 18. maddesinin ikinci fıkrası zorunlu hâllerde daire başkan ve üyelerinin dairelerini değiştirme görevini Yargıtay Birinci Başkanlık Kuruluna vermiştir. Bu hüküm işletilerek Ceza Genel Kurulunun toplantı yeter sayısı oluşturulduktan sonra reddedilen üyelerin hepsinin katılımı olmadan ret hususunun müzakere edilip oylanması gerekirdi.
Sonuç olarak; aynı nedenle reddedilen sayın başkan ve üyelerin ret hususundaki istemlerin incelenmesi sırasında kurula katılıp oy vermelerinin 2797 sayılı Kanun'un 39 ve CMK'nın 27. maddelerindeki emredici düzenlemelere açıkça aykırı olduğu kanaatinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun aksi yöndeki kararına iştirak etmek mümkün olmamıştır." açıklamasıyla,
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle,
Karşı oy kullanmışlardır.
II- Sanığın, Ceza Genel Kurulu Başkan ve Üyelerini davadan çekilmeye davet ve reddi hâkim talebine ilişkin ön sorunun değerlendirilmesine geçildiğinde;
Ceza muhakemesinde, iddia ve savunmanın ışığında uyuşmazlığı çözüp maddi gerçeğe ulaşma görevi mahkemeye aittir. Mahkemenin bu yetkisi yargılamada hâkimler eliyle yürütülmektedir. Yargılama sonunda verilen hükmün adil olması ve tarafları tatmin edebilmesi için hâkimin belli niteliklere sahip olması gerekir. Bağımsızlık ve tarafsızlık bu niteliklerin en önemlileri arasında yer almaktadır.
Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı, birbirlerinden farklı kavramlar olmalarına karşın, bağımsız olmayan bir hâkimin tarafsız bir hüküm vermesi beklenemeyeceğinden, bu kavramların aynı zamanda birbirleriyle iç içe geçmiş olduklarını ifade etmek mümkündür.
Bağımsızlık, hâkimin görevini yaparken hiçbir dış baskı ve etki altında bulunmaması ile hiçbir kişi veya merciden emir almaması, kısaca özgür olmasıdır. Hâkimlerin görevlerinde bağımsız olduğu, Anayasamızın 138. maddesinde "Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler." şeklinde açıkça vurgulanmıştır.
Tarafsızlık, hâkimin yargılama yaparken yansız olması, taraflara eşit mesafede bulunması ve kişiliğinden sıyrılabilmesi, başka bir deyişle taraflara subjektif değil objektif davranmasıdır.
Tarafsızlıkla ilgili Anayasamızda açık bir düzenleme bulunmamakta iken 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 27.04.2017 tarihinde yürürlüğe giren 1. maddesi ile Anayasa'nın 9. maddesine "bağımsız" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve tarafsız" ibaresi eklenmiş ve madde "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır." hâlini almıştır. Söz konusu değişiklikle Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanan mahkemelerin ve dolayısıyla hâkimlerin tarafsızlığı anayasal bir dayanağa kavuşturulmuştur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinde; "Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir..." ifadelerine yer verilmek suretiyle bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleri birlikte düzenlenmiştir. Bu suretle sözleşmede, hâkimlerin bağımsız ve tarafsızlığının adil yargılanma hakkının bir gereği olduğu ifade edilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bağımsızlık kavramını, yürütmeden ve taraflardan bağımsız olma olarak açıklamış olup bağımsızlığın değerlendirilmesinde hâkim veya mahkeme üyelerinin atanma usulünü, görev sürelerini, dışarıdan gelecek baskılara karşı güvenceye sahip olup olmadıklarını ve hâkim veya mahkemenin bağımsız bir görünüm sergileyip sergilemediğini göz önünde bulundurmaktadır. Mahkemeye göre, ön yargı sahibi olmamak biçiminde tanımlanan tarafsızlığın, subjektif ve objektif olmak üzere iki yönü vardır. Bunlardan subjektif tarafsızlık, hâkimin birey olarak tarafsız olmasıdır. Objektif tarafsızlık ise, mahkemenin kurum olarak kişide bıraktığı ... verici izlenim ve tarafsız görünümdür.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunun 22.04.2003 tarihli oturumunda kabul edilen, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27.06.2006 tarihli ve 315 sayılı kararı ile benimsenmiş olan; hâkimlerin hangi esaslara göre görevlerini yürüteceklerine ilişkin “Bangolar Yargı Etiği İlkeleri” olarak adlandırılan belgede bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk ve tutarlılık, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat olmak üzere altı temel değerden bahsedilmiş ve bu değerlere ilişkin ilkeler tanımlanmıştır. Bu belgede, diğer kapsamlı açıklamaların yanı sıra bağımsızlık; “Hâkim, genelde toplumdan, özelde ise karar vermek zorunda olduğu ihtilafın taraflarından bağımsızdır.”, tarafsızlık ise, “Tarafsızlık, yargı görevinin tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmesinin esasıdır. Bu prensip, sadece bizatihi karar için değil aynı zamanda kararın oluşturulduğu süreç açısından da geçerlidir. Hâkim, yargısal görevlerini tarafsız, ön yargısız ve iltimassız olarak yerine getirmelidir. Hâkim, mahkemede ve mahkeme dışında, yargı ve yargıç tarafsızlığı açısından kamuoyu, hukuk mesleği ve dava taraflarının güvenini sağlayacak ve artıracak davranışlar içerisinde olmalıdır.” şeklinde açıklanmıştır.
Avrupa Savcıları Konferansının 29-30.05.2005 tarihli 6. oturumunda kabul edilerek, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca 10.10.2006 tarih ve 424 sayı ile benimsenmesine karar verilip Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce de hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor Yargı Etiği İlkeleri ile hemen hemen benzer düzenlemeler içermektedir.
Ön sorunun isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulması bakımından ceza muhakemesinde tarafsızlığın güvence altına alınmasına yönelik düzenlemeler üzerinde de durulması gerekmektedir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda hâkimin tarafsızlığını etkileyen nedenler; görev yasakları ve tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer sebepler olarak düzenlenmiştir.
Buna göre görev yasakları,
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Hâkimin davaya bakamayacağı hâller” başlıklı 22. maddesinde;
"(1) Hâkim;
a) Suçtan kendisi zarar görmüşse,
b) Sonradan kalksa bile şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlilik, vesayet veya kayyımlık ilişkisi bulunmuşsa,
c) Şüpheli, sanık veya mağdurun kan veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyundan biri ise,
d) Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlât edinme bağlantısı varsa,
e) Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında üçüncü derece dahil kan hısımlığı varsa,
f) Evlilik sona ermiş olsa bile, şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında ikinci derece dahil kayın hısımlığı varsa,
g) Aynı davada Cumhuriyet savcılığı, adlî kolluk görevi, şüpheli veya sanık müdafiliği veya mağdur vekilliği yapmışsa,
h) Aynı davada tanık veya bilirkişi sıfatıyla dinlenmişse,
Hâkimlik görevini yapamaz.”,
"Yargılamaya katılamayacak hâkim" başlıklı 23. maddesinde ise;
"(1) Bir karar veya hükme katılan hâkim, yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek karar veya hükme katılamaz.
(2) Aynı işte soruşturma evresinde görev yapmış bulunan hâkim, kovuşturma evresinde görev yapamaz.
(3) Yargılamanın yenilenmesi hâlinde, önceki yargılamada görev yapan hâkim, aynı işte görev alamaz."
Şeklinde düzenlenmiş olup 23. maddenin gerekçesinde; "Hâkim verdiği itiraz yoluna başvurulmuş kararı veya temyiz edilmiş hükmü inceleyecek yüksek görevli mahkemedeki karara katılamaz. Hâkimlerin bir işe müdahâle ettiklerinde önceden fikir veya düşüncelerinin olmaması gereklidir ve tarafsız kalmanın bir koşulu da budur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşmenin altıncı maddesine dayanarak hâkimin önce soruşturmasını veya soruşturma işlemini yaptığı davadaki usul işlemlerine katılmasını hukuka aykırı saymıştır." açıklamalarına yer verilmiştir. Kanun koyucu bu düzenlemeyle, yargılamaların daha önce aynı konuda görüş açıklamamış hâkimler tarafından icra edilmesini ve böylece hâkimin tarafsızlığı konusunda oluşabilecek her türlü şüphenin ortadan kaldırılmasını amaçlamış, hâkimin verdiği karar veya hükme karşı kanun yoluna müracaat edilmiş olması hâlinde, daha önce aynı konuda kanaat belirtilmiş olması nedeniyle yüksek görevli mahkemece bu hüküm ya da karara ilişkin olarak yapılacak incelemeye ve bu inceleme sonucunda verilecek karara katılamayacağını hüküm altına almıştır.
Görüldüğü gibi, görev yasakları, CMK'nın 22 ve 23. maddelerinde tek tek gösterilmiş ve bu hâllerde hâkimin tarafsız olamayacağı varsayılmıştır. Hâkim, yargılama faaliyeti sırasında görev yasağı bulunup bulunmadığını resen göz önünde bulundurmak zorundadır. Görev yasaklarına uymamanın yaptırımı, hukuka kesin aykırılıktır.
CMK'nın "Hâkimin reddi sebepleri ve ret isteminde bulunabilecekler" başlıklı 24. maddesinde ise;
"(1) Hâkimin davaya bakamayacağı hâllerde reddi istenebileceği gibi, tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer sebeplerden dolayı da reddi istenebilir.
(2) Cumhuriyet savcısı; şüpheli, sanık veya bunların müdafii; katılan veya vekili, hâkimin reddi isteminde bulunabilirler.
(3) Bunlardan herhangi biri istediği takdirde, karar veya hükme katılacak hâkimlerin isimleri kendisine bildirilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu maddede, Cumhuriyet savcısı; şüpheli, sanık veya bunların müdafisi; katılan veya vekilinin, hâkimin davaya bakamayacağı hâllerin veya tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer sebeplerin mevcut olduğunu ileri sürerek reddini isteyebilecekleri hüküm altına alınmıştır. Kanunda hâkimin görev yasakları tek tek gösterilmesine karşın, tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer sebepler sayılmamıştır. Zira, hâkimin tarafsızlığından şüphe duyulmasının dayanağı her somut olayda farklılık arz edebilir. Ancak, red sebebi olarak ileri sürülen hâl mantıklı ve objektif olmalıdır.
"Tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı hâkimin reddi isteminin süresi" başlıklı 25. maddesi;
"(1) Tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı bir hâkimin reddi, ilk derece mahkemelerinde sanığın sorgusu başlayıncaya; duruşmalı işlerde bölge adliye mahkemelerinde inceleme raporu ve Yargıtayda görevlendirilen üye veya tetkik hâkimi tarafından yazılmış olan rapor üyelere açıklanıncaya kadar istenebilir. Diğer hâllerde, inceleme başlayıncaya kadar hâkimin reddi istenebilir.
(2) Sonradan ortaya çıkan veya öğrenilen sebeplerle duruşma veya inceleme bitinceye kadar da hâkimin reddi istenebilir. Ancak bu istemin, ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde yapılması şarttır.",
"Ret isteminin usulü" başlıklı 26. maddesi;
"(1) Hâkimin reddi, mensup olduğu mahkemeye verilecek dilekçeyle veya bu hususta zabıt kâtibine bir tutanak düzenlenmesi için başvurulması suretiyle yapılır.
(2) Ret isteminde bulunan, öğrendiği ret sebeplerinin tümünü bir defada açıklamak ve süresi içinde olguları ile birlikte ortaya koymakla yükümlüdür.
(3) Reddi istenen hâkim, ret sebepleri hakkındaki görüşlerini yazılı olarak bildirir.",
"Hâkimin reddi istemine karar verecek mahkeme" başlıklı 27. maddesi;
"(1) Hâkimin reddi istemine mensup olduğu mahkemece karar verilir. Ancak, reddi istenen hâkim müzakereye katılamaz. Bu nedenle mahkeme teşekkül edemezse bu hususta karar verilmesi;
a) Reddi istenen hâkim asliye ceza mahkemesine mensup ise bu mahkemenin yargı çevresi içerisinde bulunan ağır ceza mahkemesine,
b) Reddi istenen hâkim ağır ceza mahkemesine mensup ise o yerde ağır ceza mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için (1) numaralı daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde ise, en yakın ağır ceza mahkemesine,
Aittir.
(2) Ret istemi sulh ceza hâkimine karşı ise, yargı çevresi içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesi ve tek hâkime karşı ise, yargı çevresi içerisinde bulunan ağır ceza mahkemesi karar verir.
(3) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin başkan ve üyelerinin reddi istemi, reddedilen başkan ve üye katılmaksızın görevli olduğu dairece incelenerek karara bağlanır.
(4) Ret isteminin kabulü hâlinde, davaya bakmakla bir başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.",
"Ret istemi üzerine verilecek kararlar ve başvurulacak kanun yolları" başlıklı 28. maddesi;
"(1) Ret isteminin kabulüne ilişkin kararlar kesindir; kabul edilmemesine ilişkin kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir. İtiraz üzerine verilen ret kararı hükümle birlikte incelenir.",
"Hâkimin çekinmesi ve inceleme mercii" başlıklı 30. maddesi;
"(1) Hâkim, yasaklılığını gerektiren sebeplere dayanarak çekindiğinde; merci, bir başka hâkimi veya mahkemeyi davaya bakmakla görevlendirir.
(2) Hâkim, tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebepler ileri sürerek çekindiğinde, merci çekinmenin uygun olup olmadığına karar verir. Çekinmenin uygun bulunması hâlinde, davaya bakmakla bir başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.
(3) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde yapılan işler hakkında 29 uncu madde hükmü uygulanır.",
"Ret isteminin geri çevrilmesi" başlıklı 31. maddesi ise;
"(1) Mahkeme, kovuşturma evresinde ileri sürülen hâkimin reddi istemini aşağıdaki durumlarda geri çevirir:
a) Ret istemi süresinde yapılmamışsa.
b) Ret sebebi ve delili gösterilmemişse.
c) Ret isteminin duruşmayı uzatmak amacı ile yapıldığı açıkça anlaşılıyorsa.
(2) Bu hâllerde ret istemi, toplu mahkemelerde reddedilen hâkimin müzakereye katılmasıyla, tek hâkimli mahkemelerde de reddedilen hâkimin kendisi tarafından geri çevrilir.
(3) Bu konudaki kararlara karşı itiraz yoluna başvurulabilir.",
Şeklinde düzenlemeler içermektedir.
Hâkimin reddi kurumunun kötüye kullanılması nedeniyle Alman Usul Kanunu’ndaki hükümler Türk Ceza Hukuku sistemince de benimsenmiş, düzenlemeyle yersiz, zamansız ve duruşmayı uzatmak maksadıyla, kötü niyete dayalı olarak yapılan hâkimin reddi taleplerinin geri çevrilmesi suretiyle bu tür taleplerin sonuçsuz bırakılması amaçlanmıştır.
Hâkimin görev yasağı bulunan davaya bakamayacağı ve yargılamaya katılamayacağı hâllerde ret istemi herhangi bir süreye bağlanmamış, yargılama bitene kadar ret talebinde bulunmak mümkün kılınmış ise de; tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı hâkimin reddinin, ilk derece mahkemelerinde sanığın sorgusunun başlanmasına, duruşmalı işlerde bölge adliye mahkemelerinde inceleme raporu ve Yargıtayda görevlendirilen üye veya tetkik hâkimi tarafından yazılmış olan rapor üyelere açıklanıncaya kadar istenebileceği hüküm altına alınmıştır. Diğer hâllerde, inceleme başlayıncaya kadar hâkimin reddi istenebilecektir. Sonradan ortaya çıkan veya öğrenilen sebeplerle duruşma veya inceleme bitinceye kadar da hâkimin reddi istenebilir. Ancak bu istemin, ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde yapılması gerekmektedir. Anılan sürelere uyulmadığının belirlenmesi hâlinde ret istemi geri çevrilmelidir.
Kanun’da sayılan düzenlemelerle ret talebinde, ret sebebinin ve delillerinin gösterilmesi şart koşulmuş, böylece soyut, gerekçesiz olan ret isteklerinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Hâkime, gösterilen delilleri inandırıcı bulmaması hâlinde de ret isteğini geri çevirebilmesi imkânı tanınmış, ret talebinde bulunanın, ret nedenlerini somut olarak ortaya koyması zorunlu tutulmuştur.
Ret isteminin açıkça duruşmayı uzatmak amacıyla yapıldığı anlaşılırsa ret isteği geri çevrilmelidir. Ret isteyenin amacı açıkça anlaşılamıyor ya da bu konuda kuşku bulunuyorsa, ret isteği bu nedenle geri çevrilmemelidir. Ancak ret talebinde bulunan, ret nedenlerinin tümünü bir defada açıklamak yerine, aşamalar hâlinde açıklamakta ise, duruşmayı uzatmak istediği sonucuna ulaşılabilecektir.
Ret isteği süresinde yapılmışsa, ret nedenine ilişkin inandırıcı kanıtlar gösterilmişse ve yargılamayı uzatma amacı yoksa CMK’nın 27. maddesinde belirtilen usul izlenerek reddi istenen hâkimin katılımı olmaksızın bu konuda bir karar verilmelidir.
5271 sayılı Kanun'un 28. maddesine göre ret isteminin kabulüne dair verilen kararlar kesindir. Ret isteminin kabulüne dair karar verilmesi üzerine davaya bakmakla başka bir hâkim veya mahkeme görevlendirilecektir. Ret isteminin kabul edilmemesine dair kararlara karşı ise itiraz yoluna gidilebilecektir. İtiraz mercisince verilen ret kararları ancak hükümle birlikte incelenebilecektir.
Yapılan açıklamalar ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesi çerçevesinde bu aşamada özellikle üzerinde durulması gereken husus, "tarafsız bir mahkeme" ilkesidir. Bu anlamda, ceza yargılamasında, işin esası hakkında karar veren hâkimin duruşma evresi tamamlanmadan önce davaya ilişkin başka roller üstlenip üstlenmediği hususu önem kazanmakta olup Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, bu aşamada verilen kararlarla "tarafsız mahkeme" ilkesinin zedelendiğine karar verilmektedir.
AİHM, hâkimin duruşma öncesinde yapmış olduğu yüzeysel değerlendirmeleri ihlâl kararı vermek açısından yeterli görmemekte, "duruşma hâkiminin duruşmadan önce kişinin suçlu olup olmadığı konusunda düşünce oluşturup oluşturmadığı" kıstasından hareket etmektedir (AİHM, Bulut - Avusturya Davası, 22.02.1996). Bununla birlikte, hâkimin daha önce bazı tedbirlere başvurmuş veya işlemler yapmış olmasının, esasa ilişkin olarak önceden belirlenmiş bir görüşe ulaştığını peşinen göstermeyeceği kabul edilmektedir (AİHM, Fey-Avusturya Davası, 24.02.1993).
Buna göre, usul kanunumuzdaki yasaklamanın "ilk derece mahkemesince verilen hükümlere" katılan hâkimleri kapsadığında bir tereddüt yaşanmamakta ise de, "karardan" ne anlaşılması gerektiği üzerinde durmak gerekmektedir. Zira, AİHM kararları da nazara alındığında, yüksek görevli mahkemede görev yapma yasağının sadece önceki yargılama sırasında, "kişinin suçlu olup olmadığı konusunda düşünce oluştuğunu gösterir nitelikteki" kararlara katılan hâkimleri kapsadığı kabul edilmelidir. Bunun dışında, hiçbir ayrım yapılmaksızın önceki yargılama sırasındaki her türlü karara katılan hâkimlerin, yüksek görevli mahkemede görev yapamayacağını söylemek ise düzenlemenin amacıyla bağdaşmamaktadır.
Nitekim Yargıtay Ceza Kurulunun 04.02.2014 tarihli ve 538-29 sayılı kararında “..Ağır ceza mahkemesi başkanı olarak görev yaptığı dönemde, 'sanıkların tutukluluk hâllerinin devamına' ilişkin karara yapılan itirazı inceleyerek; 'sanıklara atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve hükmün gerekçesine göre, tutukluluk hâlinin devamına' şeklinde görüş açıklayan hâkimin, Yargıtay Üyesi seçildikten sonra temyiz incelemesini gerçekleştiren Yargıtay Özel Dairesinde aynı işin temyiz incelemesine katılmasının, 'hâkimin davaya bakamayacağı hâllerden' olup CMK'nın 23/1. maddesinin yanında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlâli niteliğinde olduğuna” karar verilmiştir.
Bu bilgiler ışığında ikinci ön sorun değerlendirildiğinde;
Sanık ...’nın 19.06.2019 tarihli gerekçeli temyiz nedenlerini bildirdiği ek dilekçesinde; “Hâkimin reddi ve çekilmesi sebebi oluşturduğundan dolayı isim tespiti çalışmalarında bulunan, idari yani disiplin soruşturması aşamasında yer alan değerli Başkan ve üyelerinin temyiz incelemesine katılmamaları konusunda karar verilmesini saygılarımla Ceza Genel Kurulundan arz ve talep ederim.” şeklinde herhangi bir isim bildirmeksizin Ceza Genel Kurulu Başkan ve Üyeleri hakkında davadan çekilmeye davet ve reddi hâkim talebinde bulunduğu anlaşılmakla,
Yargıtay 1. Başkanlık Kurulunca 17.07.2016 tarih ve 244/a sayı ile aralarında sanığın da bulunduğu hâlen fiili görev yapan 133 Yargıtay Üyesi hakkında terör örgütüne üye olma suçundan sürdürülen soruşturmaların kapsamı da dikkate alınarak adları geçen üyelerin göreve devamlarının soruşturmanın selameti ile yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceği gözetilerek Yargıtay Kanunu'nun 18/1, 2 ve 4. fıkraları ile 46. maddeleri gereğince mevcut yetkilerinin kaldırılmasına ve aynı Kanun'un 11 ve 47. maddeleri ile Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 46 ve 47. maddeleri uyarınca Yüksek Disiplin Kurulu oluşturulmasına karar verilmesi; Yargıtay Başkanlar Kurulunun 21.12.2016 tarihli ve 33 sayılı kararlarında, aralarında sanığın da bulunduğu bazı Yargıtay eski Üyelerinin, Yüksek Disiplin Kurulu oluşturulması kararı ile disiplin soruşturması işlemlerine yönelik itirazlarının değerlendirilmesi; Yargıtay Yüksek Disiplin Kurulunun 20.02.2018 tarihli ve 2 sayılı kararı ile sanığın 13.07.2018 tarihli dilekçesi ile Yargıtay Yüksek Disiplin Kurulunun 20.02.2018 tarihli ve 2 sayılı kararına itiraz etmesi üzerine Yargıtay Başkanlar Kurulunca verilen 24.05.2019 tarihli ve 48 sayılı kararın ise aralarında sanığın da bulunduğu hâlen fiili görev yapan 133 Yargıtay Üyesine isnat edilen cebir ve tehdit kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs suçundan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma dosyaları ile bu kapsamda dinlenen tanıklar ..., ..., ... ve ...'ın, sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu olduğuna dair beyanları ve atılı suç nedeniyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunun 24.08.2016 tarihli ve 426 sayılı meslekten çıkarılma kararları dikkate alınarak adları geçen üyelerin göreve devamlarının soruşturmanın selameti ile yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceği gerekçeleri ile görevden çekilmeye davet ve bu karara yönelen itirazın reddine ilişkin olması; sözü edilen tüm kararların, sanığın soruşturmaya konu eylem nedeniyle suçlu olup olmadığı konusunda düşünce açıklamasına yer verilmek ve herhangi bir yargılama faaliyeti icra edilmeksizin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma dosyalarında ileri sürülüp ortaya konulan delillerin varlığı dikkate alınarak verilen idari nitelikteki kararlar olduğunun anlaşılması karşısında, sanık tarafından tarafsızlığı şüpheye düşürecek nedenlerin Ceza Genel Kurulu Başkan ve Üyelerinin her biri bakımından delilleriyle birlikte somut olarak ortaya konulmadığı, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun geçici 16. maddesi uyarınca, bir Başkan ile 31.12.2022 tarihine kadar sürekli görev yapmak üzere görevlendirilen yirmi üyeden oluşan Ceza Genel Kurulunun oluşumu ve çalışma usulü itibarıyla Ceza Genel Kurulu Başkan ve Üyelerine yönelik sanığın talebinin Kurulun toplantılarını engelleyen toplu ret istemi niteliğinde olduğu, toplantıya katılan Başkan ve Üyelerin temyiz davasına bakmasını ve yargılamaya katılmasını yasaklayan bir neden bulunmadığı gibi çekilmeleri ve reddi istenen Ceza Genel Kurulu Başkan ve Üyelerinin tarafsızlıklarını şüpheye düşürecek başka bir nedenin de mevcut olmadığı değerlendirilmekle,
Yargıtay Yüksek Disiplin Kurulunun 20.02.2018 tarihli ve 2 sayılı kararında Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Başkan ve üyelerinin imzalarının bulunmaması, Yargıtay 1. Başkanlığından gelen Yargıtay Başkanlar Kurulunun 09.06.2017 tarihli ve 11 sayılı kararında sanığın isminin bulunmaması ve “isim tespiti çalışmalarında bulunan” şeklindeki ibarenin de soyut nitelikte olup açık bir şekilde ifade edilmediği ve herhangi bir maddi olgu sunulmadığı anlaşıldığından anılan karar ve talep yönünden değerlendirilme yapılmayacak olup sanığın 19.06.2019 tarihli gerekçeli temyiz nedenlerini bildirdiği ek dilekçesinde belirttiği disiplin soruşturmalarına ilişkin kararların Yargıtay 1. Başkanlığından talep edilmesi üzerine gönderilen Yargıtay 1. Başkanlık Kurulunun 17.07.2016 tarihli ve 244/a sayılı, Yargıtay Başkanlar Kurulunun 21.12.2016 tarihli ve 33 sayılı kararı ve Yargıtay Başkanlar Kurulunun 24.05.2019 tarihli ve 48 sayılı kararlarına katılanların temyiz heyetine iştirak edemeyecekleri yönündeki talebi ile bu kararların dışında kalan ve herhangi bir isim bildirmeksizin topluca reddettiği Yargıtay Üyelerine yönelik davadan çekilmeye davet ve reddi hâkim taleplerinin her bir talep yönünden ayrı ayrı oylanarak 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 39. maddesi gereğince kesin olarak reddine karar verilmelidir.
Ön sorunlar hakkında karar verildikten sonra sanık hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet kararının tüm yönleriyle incelenmesi için dosyanın esasına geçilmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ...'nın; sırasıyla Rize, Siirt, Rize/İğdere, Kütahya Cumhuriyet savcılığı, Adalet müfettişliği, Adalet Başmüfettişliği, Bursa Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği ve Konya Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği görevlerinde bulunduktan sonra 19.10.2012 tarihinde Yargıtay Üyesi seçildiği, 19.10.2012-09.02.2015 tarihleri arasında 15. Ceza Dairesinde, 09.02.2015-17.07.2016 tarihleri arasında 18. Ceza Dairesinde görev yaptığı,
15.07.2016 tarihinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen darbe girişimi sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle bağlantılı olduğu değerlendirilen çok sayıda kişi hakkında Türkiye genelinde soruşturma başlatıldığı,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca ağır cezalık suçüstü hâli doğrultusunda ve 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesinin sekizinci fıkrasına uygun olarak genel hükümlere göre yürütülen soruşturma kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğüne yazılan 16.07.2016 tarihli yazıda; Türkiye genelinde hükûmeti devirmeye ve Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs etmek suçunun hâlen işlenmeye devam edildiği, bu suçu işleyen FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyelerinin yurt dışına kaçıp saklanma ihtimallerinin bulunduğu ve ülke genelinde bu örgüte mensup Yargıtay, Danıştay ve HSYK Üyeleri hakkında soruşturma yürütüldüğü belirtilerek aralarında sanığın da bulunduğu listede adları geçen yüksek mahkeme üyelerinin gözaltına alınmaları, ikametlerinde, çalışma odalarında ve araçlarında CMK'nın 116. maddesi uyarınca arama yapılması talimatı verildiği,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 17.07.2016 tarihli ve 2016/103566 soruşturma sayılı yazısı ile; sanık hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma başlatıldığının Yargıtay Birinci Başkanlığına bildirilmesi üzerine, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 17.07.2016 tarihli ve 244/a sayılı kararıyla; aralarında sanığın da bulunduğu bazı Yargıtay eski Üyelerinin göreve devamlarının soruşturmanın selameti ve yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceği gerekçesiyle Yargıtay Kanunu'nun 18. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları ile 46. maddesi gereğince mevcut yetkilerinin kaldırılmasına karar verilerek Yüksek Disiplin Kuruluna sevk edildikleri,
23.07.2016 tarihli ve 29779 sayılı ikinci mükerrer Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6723 sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un geçici 15. maddesi uyarınca Yargıtay Üyeliği sona eren sanığın Yargıtay Tetkik Hâkimi olarak görevlendirilmesinin ardından, HSYK Genel Kurulunca 24.08.2016 tarih ve 426 sayı ile; FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle iltisak ve irtibatının sabit görüldüğünden bahisle meslekten çıkarılmasına karar verildiği,
18.07.2016 tarihli yakalama tutanağına göre; arama işlemi için ikamete gelen kolluk görevlilerince sanığın saat 22.15 sıralarında yakalanarak gözaltına alındığı, yapılan sorgusunun ardından da Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20.07.2016 tarihli ve 2016/90 sayılı kararıyla tutuklandığı,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, sanığa atılı ağır cezalık suç niteliğindeki silahlı terör örgütüne üye olma suçunun suçüstü hâlinde işlendiği değerlendirilerek genel hükümlere göre ve 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesinin sekizinci fıkrasına uygun olarak başlatılıp yürütülen soruşturma sırasında düzenlenen fezlekenin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianame üzerine sanık hakkında aynı suçtan cezalandırılması istemiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesine kamu davası açıldığı,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma ve Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılan kovuşturma sırasında elde edilen delillerin incelenmesinde;
18.07.2016 tarihli ev arama ve el koyma tutanağına göre; sanığın ... Mahallesi, Ulupınar Caddesi, ...-Yargı Konutları, Daire: ..., Etimesgut/Ankara adresine saat 22.00 sıralarında gidildiğinde sanığın ikamette olmadığının görüldüğü, sanığın 22.05 sıralarında ikamete geldiği, evinde yapılan arama neticesinde; iki adet taşıma ruhsatlı tabanca, bu tabancalara ait ruhsat, şarjör ve mermiler, Samsung marka NP200ASY-A01TR model 1 adet dizüstü bilgisayar tespit edilerek bu materyallere el konulduğu, sanığın yapılan üst aramasında ise 1 adet 359773052934147 IMEI numaralı, Sony Xperia marka, beyaz renkli cep telefonu ile bu telefona takılı ... numaralı sim kartın ele geçirildiği,
19.07.2016 tarihli iş yeri arama ve el koyma tutanağına göre; 1 adet TYPE 20BF-81T8005/5R9-0FDJ3E15003 seri numaralı Lenovo marka dizüstü bilgisayara el konulduğu,
Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 16.07.2016 tarihli ve 2016/3939 değişik iş sayılı kararı ile; aralarında sanığın da bulunduğu yüksek yargı eski mensuplarının üzerlerinde, evlerinde ve iş yerlerinde arama yapılmasına, yapılacak aramalarda bulunacak bilgisayarlarda, bilgisayar kütüklerinde, cep telefonlarında, HD, DVD, CD, USB bellek, haricî ve dâhili hard disklerinde, vb dijital tüm materyallerde inceleme yapılmasına ve bu bu dijital materyallerden kopya çıkartılmasına, bu kayıtların metin hâline getirilmesine izin verildiği,
Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 18.07.2016 tarihli ve 2016/3755 değişik iş sayılı kararı ile; aralarında sanığın da bulunduğu şüpheliler hakkında Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 16.07.2016 tarihli ve 3939 değişik iş sayılı kararıyla şüphelilerin evlerinde, iş yerlerinde ve üzerlerinde yapılan aramalar sonucunda ele geçirilen kendilerine, eşlerine ve çocuklarına ait dijital materyallerin delil poşetleri içerisinde muhafaza altına alınmalarına, akabinde CMK’nın 134. maddesi gereğince söz konuşu eşyalar üzerinde inceleme yapılması ve kayıtların çıkartılarak metin hâline getirilmesine izin verildiği,
Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 19.07.2016 tarihli ve 3656 değişik iş sayılı kararı ile yapılmakta olan soruşturmaya esas olmak üzere, sanık hakkında CMK’nın 116. maddesi uyarınca arama kararı ve aramayı yapacak personel sayısının yetersiz olması, ülkenin içinde bulunduğu sıkıntılı ve olağanüstü durum nedeniyle sanıkla ilgili olarak tüm dijital materyallere (eş ve çocuklarının GSM telefonları dahil) mühürlü çuval, delil poşeti, koli vb. eşyaların içinde muhafaza altına alınarak el konulmasına, bu muhafaza kaplarının mühürlenmesine, akabinde dijital materyallerin incelenmesi hususuyla ilgili olarak arama, el koyma ve inceleme işlemlerinin karar tarihinden itibaren 27.07.2016 tarihine kadar uzatılmasına,
Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 19.07.2016 tarihli ve 3681 değişik iş sayılı kararı ile yapılmakta olan soruşturmaya esas olmak üzere, yakalama yapılacak kişi sayısının ve bu kişilere ait aranacak mahal ve araç sayısının çok fazla sayıda olması, aramayı yapacak personel sayısının azlığı, arama işleminin uzmanlık ve hususi teknik cihazlarla yapılır olma zorunluluğu (imaj alma), bu aramayı yapabilecek personel sayısının yetersiz olması, ülkenin içinde bulunduğu sıkıntılı ve olağanüstü durum nedeniyle sanıkla ilgili olarak tüm dijital materyallere (şüphelilerin eş ve çocuklarının GSM telefonları dahil) mühürlü çuval, delil poşeti, koli vb. eşyaların içerisine muhafaza altına alınarak el konulmasına, bu muhafaza kaplarının mühürlenmesine, akabinde dijital materyallerin incelenmesi hususuyla ilgili olarak ev ve iş yerlerinde yapılan aramalarda ele geçirilip yukarıda belirtilen şartlar dahilinde materyaller üzerinde CMK’nın 134/1. maddesi uyarınca inceleme yapılmasına izin verilmesine,
Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 22.09.2016 tarihli ve 2262 değişik iş sayılı kararı ile sanık ...’ya ait ... numaralı hatta ilişkin CMK’nın 135/6. maddesi uyarınca 01.06.2014-20.07.2016 tarihleri arasında gelen-giden arama, SMS, baz istasyonları ve kullanıcı bilgilerini içerir HTS raporlarının temini için iletişimin tespitine,
Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 17.08.2017 tarihli ve 6304 değişik iş sayılı kararı ile sanıktan elde edilen cep telefonlarında, bilgisayarlarında, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama yapılmasına, kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine, işlemlerin tamamlanması üzerine el konulan cihazların gecikme olmaksızın iade edilmesine CMK’nın 134. maddesi uyarınca izin verilmesine, sanıktan ele geçirilen telefonlarda ve telefonlarla yaptıkları her türlü görüşme bilgileri, SMS alma, gönderme bilgileri, her türlü sosyal medya aracılığıyla mesaj alma, gönderme bilgilerine ilişkin CMK’nın 135. maddesi uyarınca izin verilmesine karar verildiği,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 09.12.2016 tarihli ve 104109 soruşturma sayılı talebi üzerine Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğince 09.12.2016 tarih ve 6774 sayı ile; talebin kabulüne; Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından gönderilen 1 adet Sony marka HD-B1 model, bBW3DEK69121056 seri numaralı hard disk; 1 adet Kingston marka DataTraveler üzerinde CMK’nın 134. maddesi uyarınca inceleme yapılabilmesi için kopya çıkartılmasına ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 24.03.2017 tarihli ve 180056 soruşturma sayılı talebi üzerine Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğince 24.03.2017 tarih ve 2056 sayı ile; talebin kabulüne; Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından gönderilen 1 adet Taiwan ibareli DataTraveler G4 marka üzerinde CMK’nın 134. maddesi uyarınca inceleme yapılmasına, imaj alınmasına ve bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 01.06.2017 tarihli ve 180056 soruşturma sayılı talebi üzerine Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğince 01.06.2017 tarih ve 4061 sayı ile talebin kabulüne, ekli listede gönderilen GSM ve ADSL numaralarının byLock uygulamasına ait 46.166.160.137, 46.166.164.176, ..., 46.166.164.178, 46.166.164.179, 46.166.164.180, 46.166.164.181, 46.166.164.182 ve 46.166.164.183 numaralı IP adreslerine hangi tarihlerde kaç defa bağlandıkları ile ilgili bilgilerin ve erişmiş olduğu internet adreslerinin karşı IP adreslerini gösterir dökümünün çıkartılması yönünde CMK’nın 135. maddesi uyarınca iletişiminin tespitine,
Karar verildiği,

Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının 09.02.2017 tarihli raporuna ve 16.05.2017 tarihli byLock tespit tutanağına göre; sanığın 129.862 satırlık byLock abone listesinin 67552. satırında kaydının olduğu, tespit edilen GSM aboneliğinin ..., tespit edilen cihaza ait IMEI numarasının ... ve tespit edilen ilk tarihin 20140902 olduğu, yapılan çalışmalarda mesaj, mail vs. içeriklerine rastlanılmadığı, ID eşleştirme çalışmalarına ise devam edildiği, şahsın ailesine yönelik çalışmalarda byLock abone listesinde kayıtlarının olmadığı,
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının 07.12.2017 tarihli raporuna ve Emniyet Genel Müdürlüğünün 12.12.2017 tarihli yazısına göre; byLock Cbs sorgu sonucunda, sanığa ait ... numaralı GSM hattı ve ... IMEI numaralı cep telefonuyla byLock kullanıldığı, ilk tespit tarihinin 02.09.2014 olduğu, byLock ID eşleştirme ve tespit çalışmaları devam etmekte olup byLock tespit tutanağında herhangi bir güncelleme yapılmadığı,
Emniyet Genel Müdürlüğünün 25.12.2017 tarihli yazısına göre; FETÖ terör örgütüne yönelik olarak yürütülen operasyonel çalışmalar devam etmekte olup şahsın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/103606 sayılı soruşturması kapsamında 18.07.2016 tarihinde yakalandığı ve sevk edildiği adli makamlarca tutuklandığı, şahsın 02.09.2014 ilk tespit tarihli byLock kullanılan cihazlara ait abonelik bilgilerini içeren listede isminin olduğu, bu hususlara ilave herhangi bir güncellenmiş bilginin bulunmadığı,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.07.2018 tarihli yazı ekinde gönderdiği 61290 ID numaralı byLock hesabında 61927 numaralı ID'nin "hokaya" olarak kaydedilmesinden dolayı 61927 numaralı ID kullanıcısının sanık ... olabileceğinin değerlendirildiği, 61927 ID numaralı hesabın 61290 ID numaralı ByLock hesabında ekleyen ve eklenen bölümlerinde yer aldığı, ayrıca 61290 ID numaralı hesaba, 100416 ID numaralı hesabın kullanıcısı olduğu iddia edilen Yargıtay eski Üyesi ... ...’nın “a.yağcı” şeklinde, 59977 ID numaralı hesabın kullanıcısı olduğu iddia edilen Yargıtay eski Üyesi Salih Sönmez’in “ssönmez” şeklinde eklendiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.06.2018 tarihli yazısında; Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığından, hakkında byLock tespit tutanağı tanzim edilen ve bağlantıda kullanılan GSM hattının numarası, IMEI numarası ile ilk tespit tarihi belirlenmiş olan ancak byLock ID numarası belirlenememiş olan kişilerin gerçek byLock kullanıcısı olup olmadıkları, CGNAT dökümü olup da ID numarası tespit edilemeyenlerin byLock kullanıcısı olup olmadıklarının sorulması üzerine gönderilen 12.06.2018 tarihli yazıda; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından byLock abone listesi ve byLock uygulamasına ait veri tabanı olmak üzere iki farklı verinin gönderildiğinin, bu verilerde yer alan ilk tespit tarihinin VPN'siz ve Türkiye’de gerçekleştirilen bağlantılar içerisinde tespit edilebilen ilk tarih olduğunun, bu kayıtların BTK’nın kayıtlarından temin edildiğinin, ilk tespit tarihlerinden önce de bağlantıların olduğunun, Başkanlıklarına teslim edilen bilgilerle ID eşleştirme yaptıklarını ancak Daire Başkanlıklarınca teknik herhangi bir çalışma yapılmadığından bilgilerin belirtilen kurumlardan istenmesi gerektiğinin belirtildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28.02.2018 tarihli yazısı ekinde gönderilen bilgilere göre; ... numaralı GSM hattına ait HIS(CGNAT) sorgusunun 150 satırdan oluştuğu, ... IMEI numarası ile 02.09.2014-04.01.2015 tarihleri arasında 17 farklı günde, byLock sunucularına ait 46.166.164.176, ... ve 46.166.164.181 IP numaralarına hedef IP olarak erişildiğinin tespit edildiği,
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun 05.09.2018 tarihli sayılı cevabı yazısıyla gönderdiği CD ekinin incelenmesi neticesi düzenlenen inceleme tutanağına göre; byLock sistemine ilk girişin 02.09.2014, son girişin 04.01.2015 olduğu, byLock IP detay bilgilerinde cep telefonunun 0507 810 95 61, IMEI numarasının ..., marka/modelin Sony C6903-Xperia Z1 olduğu, HTS ve CGNAT kayıtları üzerinden baz bilgileri karşılaştırıldığında; 1. bağlantının 02.09.2014 tarihinde saat 12.40’da 46.166.164.176 IP ile Ankara’da, 2. bağlantının 15.09.2014-03.10.2014 tarihlerinde ... IP ile Ankara’da, 3. bağlantının 05.10.2014 tarihinde saat 18.56’da ... IP ile Kayseri’de, 4. bağlantının 13.10.2014-14.10.2014 tarihlerinde ... IP ile Ankara’da, 5. bağlantının 21.10.2014 tarihinde saat 08.39-08.45 arası ... IP ile Ankara’da, 6. bağlantının 22.10.2014 tarihinde saat 07.57-07.59 arası ... IP ile Ankara’da, 7. bağlantının 23.10.2014 tarihinde saat 16.50-16.51 arası ... IP ile Ankara’da, 8. bağlantının 24.10.2014-03.11.2014 tarihlerinde ... IP ile Ankara’da, 9. bağlantının 15.11.2014 tarihinde saat 22.03-22.04 arası ... IP ile Ankara’da, 10. bağlantının 04.01.2015 tarihinde saat 09.35-09.36 arası 46.166.164.181 IP ile Ankara’da gerçekleştiği, byLock programı veri tabanına erişim sağladığına dair toplam 150 adet sinyal kaydı bulunmakla birlikte, bağlantı saatleri itibarıyla servis sağlayıcı tarafından atanan genel ve özel IP numaraları dikkate alınarak eşleştirme ve gruplandırma yapıldığında toplamda 10 farklı zaman diliminde programa erişim sağlandığı ve kullanıldığı, HTS ve CGNAT kayıtlarında yer alan baz bilgilerinin tam anlamıyla birbiri ile uyumlu olduğunun görüldüğü,
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının 04.02.2018 tarihli raporuna ve aynı tarihli byLock Cbs sorgu sonucuna göre; sanığın FETÖ/PDY ile iltisaklı şirketlere, Bank Asya, dernek, SGK kaydı, ortaklığı veya yöneticiliği bulunmadığı, FETÖ/PDY sorgu havuzunda yapılan araştırmada, sanığın ... numaralı GSM hattı ve ... IMEI numarasıyla byLock kullandığı, ilk tespit tarihinin 02.09.2014 olduğu,
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 08.03.2018 tarihli müzekkeresi ile; sanığın ... GSM hattında ve ... IMEI numaralı cihazında tespit edilen byLock kaydına ait giriş tarihi ve akabinde devam eden girişleri sırasında kurum tarafından IP çakışması ve NAT uygulaması yapılıp yapılmadığının sorulması üzerine Avea İletişim Hizmetleri AŞ’nin 17.04.2018 tarihli cevabında; abonelerinin internet servisi kullanımı esnasında sistemlerinde, sanal IP adreslerini gerçek IP adreslerine dönüştürerek internet erişimi sağladıklarını, şirket altyapısı kapsamında, herhangi bir zaman aralığında tek bir gerçek IP, birbirinden farklı sanal IP adreslerine sahip çok sayıda farklı aboneye hizmet verdiklerini, bu durumda sanal IP adreslerine sahip aboneler arasında, dönüşüm yapılan aynı gerçek IP adresine ait kaynak kullanımı, gerçek IP adresinin belirli bir port aralığının ilgili sanal IP adresine atanması ile yapıldığını, her gerçek IP adresi için çok sayıda farklı “port aralığı” yaratılarak eş kullanım yapan sanal IP adreslerine atandığını, bir IP tespitinin yapılabilmesi için, sadece gerçek IP ve zaman bilgisinin yeterli olmadığını, sorgulamanın sağlıklı yapılabilmesi açısından, gerçek IP ve zaman bilgisiyle birlikte port numarası bilgisinin de mutlaka olması gerektiğini, internet kullanımı esnasında farklı port numarası üretilmek suretiyle, internet kullanan abonelerin birbirinden ayrıştırıldığını,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.10.2018 tarihli ve 2087 muhabere numaralı yazı ekinde dosya arasına konulan BTK yazı cevabında; ses ve veri şebekelerinin benzerlik gösterseler dahi kullandıkları teknolojiler farklı olduğundan CDR ve CGNAT loglarının oluşturulma sürecinin de birbirinden bağımsız ve farklı olmaları sebebiyle CDR ve CGNAT logları arasında bulunan lokasyon bilgilerinin farklı olmasının teknik anlamda bir problem oluşturmadığının belirtildiği,
10.01.2019 tarihli byLock tespit ve değerlendirme tutanağına göre;
a) "61927 ID'yi Kullanan Kullanıcılar" başlığı altında "Kullanıcı Profil Bilgileri" alt başlığında; ID'nin “61927”, kullanıcı adının “hokaya”, şifresinin “musluk06+”, son online tarihinin: “15.07.2014, 07.34.46” olduğu, “adı” ve “message” bölümlerinin ise boş bırakıldığı,
b) Abone tespit kayıtları ve SGK kayıtları kısmında bilgi bulunmadığı,
c) "61927 ID'ye bağlı istatistik" başlığı altında; yazışma/mail durumu “Pasif/Pasif”, giriş sayısı “Veri: - ”, “Log: - ”, alınan mail sayısı: “Veri: 0 ”, “Log: 0 ”, gönderilen mail sayısı “Veri: 0 ”, “Log: - ”, okunan ve silinen mail sayısı “Veri: - ”, “Log: - ”, alınan mesaj sayısı “Veri: 0 ”, “Log: - ”, gönderilen mesaj sayısı “Veri: 0 ”, “Log: - ”, gelen ve giden arama sayıları “Veri: 0 ”, “Log: - ”, toplam mail, toplam gönderilen mail ve toplam alınan mail sayıları “Veri: 0 ”, “Log: - ”, katıldığı grup sayısı “Veri: 0 ”, “Log: .. ... ”, alınan ve gönderilen dosya sayısı “Veri: 0 ”, “Log: - ”, silinen dosya, eklediği arkadaş ve sildiği arkadaş sayıları “Veri: - ”, “Log: - ” şeklinde olduğu,
d) “61927 ID'yi Ekleyenlerin Verdikleri İsimler (Roster)” başlığı altında, "61927" ID'yi üç kullanıcının eklediği, bu kişilerin 61290 ID, 68084 ID ve 70425 ID olduğu, bu kişilerden “70425” ID numaralı hesabın sanığı “hokaya” adıyla eklediği,
e) “61927 ID'nin Eklediklerine Verdikleri İsimler (Roster)” başlığı altında ise, bu ID'nin üç kullanıcıyı eklediği, bu kişilerin 61290 ID, 68084 ID ve 70425 ID olduğu, bu kişilere verilen ad bulunmadığı,
f) “61927 ID'nin Kurduğu Gruplar ve Grupların Kişi Listesi”, “61927 ID'nin Katıldığı Gruplar ve Grupların Kişi Listesi”, “61927 ID'ye Bağlı Kişi Listesi”, “61927 ID'ye Bağlı Mail Listesi”, “Önem arz eden yazışmalar ve mailler”, “61927 ID'ye Bağlı Yazışmalar”, “61927 ID'ye Bağlı Mailler”, “61927 ID'nin Arama Kayıtları” ve “61927 ID ile ilgili genel değerlendirme” bölümlerinde “0” ibaresi bulunup herhangi bir bilginin yer almadığı,
İl Emniyet Müdürlüğünün 06.02.2019 tarihli araştırma ve KOM bilgi sistemi byLock Cbs sorgu raporunda; abonelik bilgisi sanık adına kayıtlı 0507 810 95 61 numaralı GSM hattına ait 1 adet byLock kaydının olduğu, byLock ID’nin bu tarih itibarıyla tespit edilemediği, IMEI numarasının ..., tespit edilen ilk tarihin 02.09.2014 olduğu, sonuç olarak abonelik bilgisi ... isimli şahıs adına kayıtlı ve kendisi tarafından bir kez iletişim bilgisi olarak verilen ... numaralı GSM hattına ait byLock CGNAT bilgilerinin 11 sayfadan ve 150 satırdan ibaret olduğu, numaranın Ankara ve Kayseri illerinden baz verdiği, şahsın Mernis adres kayıt sisteminde Ankara ilinde ikamet kaydının bulunduğu, Kayseri ili nüfusuna kayıtlı olduğu, adına kayıtlı byLock kaydı bulunan ... numaralı GSM hattının gerçek kullanıcısının ... isimli şahıs olarak değerlendirildiği,
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığından temin edilen HTS kayıtları, byLock tespit tutanağı, byLock detay raporları, sanık savunmaları, telefon hatları ve telefon cihazına ait bilgilerin incelenmesi sonucu hazırlanan 08.11.2018 tarihli bilirkişi raporuna göre;
- ... adına kayıtlı ... numaralı telefon hattının ... IMEI numaralı telefon cihazına takılı olarak kullanıldığı dönem içerisinde byLock kullanımının tespit edildiği, internet trafik kayıtlarına göre (HIS-CGNAT) ilk tespit tarihinin 02.09.2014 olduğu,
- ... numaralı telefon hattının, iletişim kurduğu şahıslar, sinyal alınan baz istasyonu ve kullanım dönemi dikkate alındığında ... tarafından kullanıldığı,
- ... numaralı telefon hattının 02.09.2014-04.01.2015 tarihleri arasında 17 farklı günde 150 kez byLock sunucularına ait ... ve ... IP numaraları ile iletişim kaydının bulunduğu, byLock sunucuları ile iletişim kaydının olduğu dönemde Ankara ve Kayseri illerindeki çeşitli adreslerde kurulu olan baz istasyonlarından sinyal alarak iletişim kurduğu, sinyal alınan “İçişleri Bakanlığı İsmet İnönü Bulvarı, Ankara ve Milli Müdafaa Cad. Ankara Vakıflar Müdürlüğü No: 20 Kızılay/Ankara” adreslerinde kurulu baz istasyonlarının sanığın görev yaptığı Yargıtay Başkanlığının bulunduğu bölgeye ait olduğu, bu bölgeden sinyal alındığı dönemlerde sanığın iş yerinde olduğu, “Ankara, Bağlıca Köyü Eskişehir Çevre Yolu kenarı” adresinde kurulu olan baz istasyonunun sanığın ikamet ettiği Bağlıca lojmanlarının bulunduğu bölgeye ait olduğu, bu bölgeden sinyal alındığı dönemlerde sanığın ikamet adresinde olduğu,
- ByLock sunucuları ile bağlantı kaydı tespit edilen ... IMEI numaralı cihazın SONY C6903-Xperia Z1(PM-0450-BV) model cep telefonu olarak kayıtlı olduğu, bu cihazın akıllı telefon özelliği olan ANDROID işletim sistemine sahip byLock uygulamasının kurulumu ve kullanımı için elverişli cihazlardan olduğu,
- ... numaralı telefon hattının GSM ve GPRS bağlantısının aktif olarak kullanıldığı, GSM ve GPRS bağlantısı ile internet trafik kayıtlarının (CGNAT) aynı cihaz üzerinden yapıldığı, HIS-CGNAT bağlantılarının GPRS-DATA kullanımına ait bağlantı saat ve süresi içinde kaldığı, CPRS ve CGNAT iletişimi kurulduğu esnada cihaza atanan kaynak ve özel IP numaralarının tam olarak eşleştiği, iletişim tespitleri ile baz istasyonu kayıtlarının teknik olarak uyumlu olduğu,
- ... numaralı telefon numarasının, kendi iradeleri dışında byLock IP’lerine yönlendirilmiş olabileceği belirlenen (Mor Beyin) 11455 kişilik liste içerisinde yer almadığı,
Sanık müdafisi tarafından 27.06.2018 tarihli dilekçe ekinde dosyaya sunulan ve ... tarafından düzenlenen 25.06.2018 tarihli uzman raporunun; "...17.11.2014 tarihinden sonrası için engellenen IP’lerden bağlantı talep kayıtlarının, operatör hatası veya byLock sunucuları ile aynı IP adreslerini kullanan başka uygulama veya internet siteleri nedeniyle oluşabileceğinin değerlendirildiği...GPRS kayıtları ile ilgili olarak eksik bilgiler sebebiyle internet trafiği bilgisinin tamlığından bahsetmenin veya CGNAT veya GPRS/WAP kayıtlarının tam olarak kıyaslayabilmenin mümkün olmadığı yönünde...sanığın kullandığı ... numaralı telefon hattı üzerinden tespit edilen 150 satırlık HIS-CGNAT kayıtlarının başarılı bir bağlantı için yetersiz olduğu..." şeklinde görüş içermesi sebebiyle alınan 07.12.2018 tarihli ek bilirkişi raporunda; GPRS ve CGNAT kayıtlarının karşılaştırmaya elverişli olmadığı yönündeki beyan ve görüşlerin yerinde olmadığı, dosya kapsamında sanıkla ilgili olarak tespit edilen 150 adet CGNAT kaydının GPRS - DATA iletişiminin bağlantı saat ve süresi içerisinde yer aldığı, GPRS kayıtlarındaki kaynak IP değeri ile CGNAT kayıtlarındaki özel IP değerlerinin tam olarak eşleştiği, bu nedenle mevcut iletişim kayıtlarının uyumlu olduğu, CGNAT kayıtlarının sadece internet trafik kayıtları, yani kullanıcının cep telefonundan byLock sunucu ve sistemleri yönünde oluşan bağlantı isteği olduğu, bu isteğin gerçekleşebilmesi için, isteğin olduğu telefon cihazı üzerinde, bu isteğin oluşmasına neden olacak bir uygulamanın veya sayfanın çalışıyor olmasının gerektiği, bu aşamada sanığın kullandığı cep telefonu üzerinden byLock sunucularına ait 46.166.164.176, ... ve 46.166.164.181 IP numaralarına 02.09.2014-04.01.2015 tarihleri arasındaki (17) farklı günde (150) kez iletişim isteği oluştuğunun tespit edildiği, bu isteğin nasıl tamamlandığına dair verilerin bu kayıtlar arasında bulunmadığı, dolayısıyla bu kayıtların sadece bu yönde oluşan internet isteğine ait bilgileri barındırdığı, bağlantı sayısının ve bağlantı yapıldığı gün içerisindeki CGNAT kayıtlarının çok az olmasının byLock kullanımı için yetersiz olduğu görüşü ile ilgili olarak CGNAT kayıtlarının bağlantının tamamı veya ne kadar bağlantı yapıldığı hususunda bir bilgi oluşturmadığı görüşüne yer verildiği,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/103606 sayılı soruşturma evrakı ekinde gelen ve sanıktan ele geçirilen materyallerin bulunduğu delil torbaları Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı Adli Bilişim Şube Müdürlüğü Delil Kabul ve Hazırlık Büro Amirliğinde usulüne uygun olarak açılmış olup yapılan işleme ilişkin 09.08.2017 tarihli mühür açma, tespit ve teslim-tesellüm tutanağı tanzim edildiği,
Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı Adli Bilişim Şube Müdürlüğünün 25.08.2017 tarihli teknik inceleme ve export raporuna göre, Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 17.08.2017 tarihli ve 6304 değişik iş sayılı kararı uyarınca sanıktan ele geçirilen Sony marka 359773052934147 IMEI numaralı cep telefonu içerisinde yapılan "hex" aramasında “net.client.by.lock” ve “net.android.bylock” sonuçlarına rastlanıldığı, sonuçların “account” bölümünde ise hokaya@ adresinin bulunduğu, ayrıca "library.db" içerisinde yapılan “fethullah” aramasından da "com.fethullah.gulen" adresine ulaşıldığı, yine bu sonucun “account” bölümünde hokaya@ adresinin bulunduğu, bahse konu "apk" “” adroid uygulama mağazası olarak bilinen adreste aratıldığında hâlen yayında olan “Fethullah Gülen Hocaefendi” uygulamasına erişildiği, "library.db" dosyasının “google play store” üzerinden indirilen uygulamaların tutulduğu veri tabanı dosyası olduğu, uygulamanın "hokaya@" hesabı üzerinden indirildiği, cep telefonu, Toshiba marka micro SD kart ve sim kartın soruşturmacı birim kopyası olan WD marka WCC6Y3XE1PH4 seri numaralı 1TB kapasiteli hard disk içerisinde export edildiği, şüpheli nüshası ise WD marka WCC6Y0LE580Z seri numaralı 1 TB hard disk içerisine aktarıldığı, yine 17.10.2017 tarihli teknik inceleme ve içerik çıkartma raporlarına göre Lenovo ve Samsung marka dizüstü bilgisayarlardan çıkan hard disklerin de aynı usullerle export edilerek alınan imajların yukarıda belirtilen şüpheli ve soruşturmacı birim kopyalarına aktarıldığı bildirilerek 19.08.2017 tarihli imaj alma tutanağının düzenlendiği, Sony marka 359773052934147 IMEI numaralı cep telefonu içerisinden çıkan 89902860395109029482 ibareli sim kartın pin kodunun tespit edilememesi üzerine 21.08.2017 tarihli tutanağa göre imajı alınamadığı, 22.08.2017 tarihli PUK kodu teslim ve tesellüm tutanağına göre GSM operatöründen PUK kodu temin edildikten sonra 25.08.2017 tarihinde imajının alındığı, sanığa ait asıl materyal ve imaj kopyasının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Adli Emanet Memurluğuna teslim edildiği, teknik inceleme ve export raporu ile beraber imaj ve export kopyasının SS20170066460M seri numaralı delil poşeti içerisinde 24.11.2017 tarihli tutanak ile bilirkişiye teslim edildiği,
04.12.2017 tarihli bilirkişi kurulu raporuna göre; Lenovo marka dizüstü bilgisayarın içerisinden çıkan Seagate marka 500 GB hard diskin içerisinde internet haberlerinde okunan konu başlıkları resminde “Türk okullarının kapatılması Türkiye’nin temeline dinamit koyar” başlıklı haberin bulunduğu, Sony marka cep telefonunun incelenmesinde; "whatsapp" görüşmelerinde sanığın isminin “hokaya” olarak gözüktüğü, Danıştay Kanun Tasarısı ile ilgili Başbakan imzalı PDF formatında belgenin bulunduğu, sanığa ait dijital materyallerde suç unsuru bir içerik tespit edilemediği,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Emanet Memurluğunun 18.02.2019 tarihli teslim tutanağına göre; sanıktan ele geçirilip emanete alınan dijital materyal asıllarının sanık müdafisine teslim edildiği,
Asya Emeklilik ve Hayat AŞ’nin 02.02.2017 tarihli yazısına göre; sanığın müşteri kaydının bulunmadığı,
Asya Katılım Bankası AŞ’nin 24.11.2017 tarihli yazısına göre; sanık adına açılmış hesabın bulunmadığı,
Yargıtay Birinci Başkanlığının 26.07.2017 tarihli yazısına göre; sanığın 2010 yılından beri kullandığı GSM hattının ..., e-mailin ise yr32388@ olduğu,
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun 07.12.2017 tarihli yazısına göre; ... numaralı GSM hattının 35439005634866 IMEI numaralı Sony marka, ST23I Xperia Miro model ve ... IMEI numaralı Sony marka, C6903-Xperia Z1 model cep telefonlarında kullanıldığı,
... İçerik Hizmetleri ve Prodüksiyon AŞ’nin 29.12.2017 tarihli, ... İletişim Hizmetleri AŞ ve ...TV Digital Platform İşletmeciliği AŞ’nin 28.06.2018 tarihli ve Türk Telekom’un 03.03.2018 tarihli yazılarına göre; sanık adına Digitürk, Tivibu ve D-Smart aboneliği bulunmadığı,
Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından 18.09.2017 tarihinde düzenlenen açık kaynak araştırma raporunda; sanığın "" ve "" sitelerinde herkese açık kendisinin kullandığı değerlendirilen hesabının tespit edilemediği,
Konya İl Emniyet Müdürlüğüne 20.07.2016 tarihinde; “...ayrıca tanıdığın ... Yargıtayda açığa alınmış ancak ... ’in ismi yok(terör örgütüne yardım ve yataklık)” şeklinde ihbarda bulunulduğu,
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2018/6 esas sayılı dosyasında ... hakkında yapılan yargılama sırasında alınan 23.10.2018 tarihli bilirkişi ek kurul raporu ve ekinde yer alan belgelere göre; sanığın yüksek yargı eski üyesi Mahmut Akkoyun ile 29.10.2014 tarihinde 09.49-20.06 saatleri arasında Değirmenözü Yaylası, Aladağ, Merkez/Bolu ve Dörtdivan PTT, Bolu adresinde 60 dakika ortak baz verdiği,
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2017/94 esas sayılı dosyasının 20.02.2018 tarihli 1. celse SEGBİS çözüm tutanağında; anılan dosyada sanık sıfatıyla yargılanan ...’a bu yapıya dahil olduğu düşünülen yüksek yargı mensuplarının isimleri sayıldığında; sanık ... için “sanıyorum” şeklinde cevap verdiği,
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreterliğinin 09.01.2018 tarihli yazısında; Kurulun 1. Dairesinin 07.11.2011 tarihli ve 2323 sayılı kararı ile sanığın basın sözcülüğü kapsamında 05-07.12.2011 tarihleri arasında Hollanda’ya düzenlenen bir çalışma ziyaretine katılmasına izin verildiğinin belirtildiği, sanıkla birlikte bu çalışmaya anılan kararda adı geçen yargı mensuplarının da katıldıkları,
Hazine ve Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığınca sanık ... hakkında düzenlenen 04.08.2016 ve 25.12.2017 tarihli raporlara göre; STK kurucu, yönetici veya üyelik bilgisine, hissedar veya yönetici olunan şirkete, kara taşıtı sahipliğine (bir adet Toyota marka otomobil devredilmiş), Asya Katılım Bankasında hesap kaydına, kiralık kasaya ilişkin herhangi bir kayda rastlanılmadığı, üzerine kayıtlı Kayseri ili Kocasinan ilçesinde 1 adet mesken bulunduğu, 15.05.2015 tarihinde Yargıtay eski üyesi olan ...’e 14.756 TL havale gönderdiği, yine 04.02.2015 tarihinde Yargıtay eski üyesi ... ’a 1.500 TL havale gönderdiği, 23.02.2015 tarihinde ise bu şahıstan 1.500 TL havale aldığı, kızı ... ...’in eşi olan ... ...’in 2017 Eylül döneminde Ayaş İlçe Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yaptığı, sonrasında ise bu şahsın maaş bilgisinin bulunmadığı, soruşturma ve kovuşturma kapsamında elde edilen deliller ve beyanlar ile birlikte para transferlerinin saiki ve mahiyetinin değerlendirilmesi gerektiği görüşüne yer verildiği,
24.01.2017 ve 10.02.2017 tarihli HTS analiz raporunda yer alan ... numaralı sanığın adına kayıtlı telefon hattının HTS baz analizlerine göre; sanığın, darbe teşebbüsünün gerçekleştiği 15.07.2016 tarihinde Kayseri ilinde, 16.07.2016 tarihinde ise Ankara ilinde olduğu, FETÖ/PDY şüphelisi olan çok sayıda şahısla 6 ila 224 arasında değişmek üzere telefon görüşmesi yaptığı, değişik tarihlerde FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantılı Turgut Özal Hastanesinden 2 kez mesaj aldığı, Turgut Özal Üniversitesini 3 defa aradığı, Sürat Kargodan 3 kez mesaj aldığı, Kimse Yok Mu Derneğinden 77 kez mesaj aldığı, yurt dışı (uluslararası) numaralar ile değişik tarihlerde toplam 70 kez mesaj aldığı/attığı ve aradığı/arandığı, en çok görüştüğü kişiler arasındaki FETÖ/PDY şüphelisi şahısların liste hâlinde gösterildiği, ... ve ... ile 28.07.2014 tarihinde saat 12.31-20.05 arasında Aksaray ilinde, ... isimli şahıslar ile 28.10.2014 tarihinde saat 19.00-22.55 arasında “... Köyü Eskişehir Çevre Yolu Kenarı Etimesgut Ankara” adresinde ortak baz hareketliliğinin bulunduğu, sanığın 08.12.2011 tarihinde ... ve ... ile birlikte İstanbul Atatürk Havalimanından ülkeye giriş yaptığı,
Anlaşılmaktadır.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne mensup oldukları iddiasıyla haklarında ayrı soruşturma yürütülen bazı kişilerin kendi dosyalarında alınan savunmaları, ilgileri nedeniyle sanık hakkındaki dosyaya da gönderildiği gibi, kovuşturma aşamasında bu kişilerin bazılarının tanık sıfatıyla ifadelerinin de alındığı, bu kişilerden;
Tanık ... ...’ın Yargıtay 9. Ceza Dairesinde kendisi hakkında yapılan yargılamada sanık olarak alınan savunmasında; ...’nın Bağlıca lojmanlarından komşusu olduğunu, ilgisini bildiğini, Yargıtay 15. Ceza Dairesinde 8 ay birlikte çalıştıklarını, ... ile de kısa bir süre Yargıtay 15. Ceza Dairesinde beraber çalıştıklarını, ..., ... ve ... ile lojmanlarda ortalama 1-1,5 ayda bir sohbet düzeyinde bir araya geldiğini, haber ve mesajları 15. Ceza Dairesinde 2 yıl 3 ay birlikte çalıştığı ve aynı lojmanda oturduğu ...’nun getirdiğini, o gelemediği zaman dersleri ...’ün yaptığını,
Yargıtay eski üyesi ...’ın etkin pişmanlık kapsamında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 27.12.2016 tarihinde alınan şüpheli ifadesinde; ...’nın son iki yıldır bu yapıdan geride durmaya çalıştığını, bu yapıyla olan ilişkinin seviyesini bilmediğini, kendisiyle ortaklaşa Ankara’nın Ücret köyünde bahçe yaptıklarını, o nedenle sıkça görüştüğünü beyan ettiği,
Kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında alınan ifadesinde; görevdeyken Bağlıca Lojmanlarında oturduğunu, ...’yı cemaatten tanıdığını,
Mahkemede; sanığı tanıdığını, sanık hakkında "bu cemaate mensuptur" şeklinde duyumunun olduğunu, somut görgüye dayalı herhangi bir bilgisinin olmadığını, 17-25 Aralık olaylarından sonra sanık ile birlikte bahçe yaptıklarını, samimiyeti olup arkadaşı olduğunu, sanığın da kendisi gibi bu yapıyı çok eleştirdiğini, yapının yaptıklarını tutum ve davranışlarını eleştirdiğini, Yargıtaya ilk geldiklerinde diğer arkadaşlarında olduğu gibi sanığın da bu yapıya mensup olduğuna dair duyumu olduğunu, daha önce verdiği okunan ifadesinin doğru olduğunu,
Tanık ...'in Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 10.02.2017 tarihinde alınan şüpheli ifadesinde; aynı lojmanda oturan ..., ..., ..., ... ... ile aylık ya da 3-4 haftada bir görüştüklerini, 2006 yılında bu görüşmelere gitmeyi bıraktığı dönemden önce en son 8-10 görüşmeye ... ... yerine ...’in geldiğini hatırladığını, Adalet Müfettişi ...'in de yeni atanıp aynı lojmanda oturmaya başladığını, onun da görüşmelere katılmaya başladığını, ...’in 2005 Ekim ayı ortalarında evlendiğini, hep birlikte Bursa Hâkimevindeki düğününe gittiklerini hatırladığını, görüşmelere gitmeyi 2006 yılı Mart-Nisan ayı gibi bıraktığını, bundan sonra kendisine mesafeli davrandıklarını,
Tanık ... Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca 25.08.2016 tarihinde alınan şüpheli ifadesinde; kendisinden bir önceki dönemde müfettiş oldukları için aynı lojmanda oturdukları ve aileleri öğretmen ya da mazbut yaşantıda gördüğü için kendisinin de onların görüşmelerine katıldığını, onların maaşlarından bir miktarı ... ...’a verdiklerini görünce kendisinin de bazen onların yanında maaşından bir miktar verdiğini, kendi aralarında aile, komşu sohbeti gibi ... bir şeyler okuma, birlikte namaz kılma şeklinde sohbetler yapıldığını, bu tür sohbetlerde o dönem ki belli bir yapıda olduklarını, dar çerçevede görüştüklerini, kendisinin üzerinde kontrollü davrandıklarını hissettiğini,
İstinabe olunan Mahkemede; sanığı 2000-2006 yılları arasında Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulunda birlikte görev yapmaları vesilesi ile tanıdığını, kendisinden bir dönem önce göreve başladı diye hatırladığını, aynı zamanda Ankara Urankent lojmanlarında aynı blokta oturduklarını, 2000-2006 arası dönemde Urankent lojmanlarında kendisiyle birlikte ..., ..., ... ve tetkik hâkimi ... ...’ın aylık ya da 3-4 haftada bir sıra ile birbirlerinin evinde kendi aralarında toplandıklarını, sohbet ettiklerini, zaman zaman da ... okuduklarını, sonradan gruptan ... ...'ın yerini ...’in aldığını hatırladığını, bir de sonradan gruplarına ...’in eklendiğini, bu sohbetler sonrası gönüllük esasına dayalı maaşlarından %5-%10 oranında bir miktarı ... ...’a verdiklerini, ...’nın da bu sohbetlere kendisi gibi katıldığını, bunun dışında cemaat içinde bir vazifesi olup olmadığını bilmediğini, 2005 ya da 2006 yılında Bursa Cumhuriyet savcılığına atanarak Ankara'dan ayrıldığını, daha sonraki dönemde kendisi ile sadece özel günlerde birkaç telefon görüşmesi yaptığını, sonra zamanla kendisinin cemaatten soğuduğunu ve cemaat üyelerinin de kendisine mesafeli davranmaya başladıkları için ... ile irtibatının azalarak koptuğunu, ...'yı en son Yargıtay Üyesi seçildikten sonra tarihini tam olarak hatırlamadığı bir cenaze töreninde gördüğünü hatırladığını, kendisini Yargıtay Üyeliğinden dolayı tebrik ettiğini, o gün de yine çevresinde cemaatten olduğunu bildiği diğer Yargıtay Üyeleri ile birlikte samimi olarak gördüğünü hatırladığını, kendisinin eşi çalışmadığı ve 3 çocuk babası olduğu için daha az miktarda da olsa para verdiğini hatırladığını, ayrıca sohbetlerin içeriğinin sadece dini ya da gündeme ilişkin olduğunu söyleyemeyeceğini, kendi aralarında işten, gündemdeki meselelerden ya da dini konulardan ve her şeyden konuştuklarını, ...'nın örgüt talimatı altında hareket edip etmediğini bilemeyeceğini, bu tür talimatların bire bir verildiğini,
Tanık ... Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında; uzun süre Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı, HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığında ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdür Yardımcılığında görev yaptığı için adli yargıdan bu yapıya müzahir olan çok sayıda kişiyi tanıdığını, bu kişilerden hatırladıkları arasında sanığın da bulunduğunu,
Mahkemede; 2004-2011 yılları arasında Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığında görev yaptığını, görevinin ilk yıllarında sanığın da Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulunda adli yargıda müfettiş olarak görev yaptığını, sanığın cemaat mensubu olduğunu o dönemde beraber çalıştıkları Başmüfettiş ...'dan duyduğunu, ...'ın o şekilde bir ifadede bulunduğunu, "Bizim arkadaşlardandır" diye beyanının olduğunu, sanık hakkındaki bilgisinin bundan ibaret olduğunu, o dönemde kendisinin de cemaat içinde olduğunu, ancak sanık ile aynı grupta olmadıklarını, ... tarafından adli yargıdan olup cemaat mensubu olanların teftiş kurulunda bulunanların söylendiğini, bilgisinin 2004-2005 yıllarına dayandığını,
Tanık ... kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında savcılıkta alınan ifadesinde; 2008 yılında Danıştay Üyesi seçildiğini, 2011 yılında yapılan HSYK Üyeliği seçimlerinde Adalet Akademisi kontenjanından asıl üye seçildikten sonra HSYK Başkan Vekilliği ve 3. Daire Başkanlığı yaptığını, 2010 yılında HSYK Üyeleri belirlendikten sonra dönemin Adalet Bakanı ... ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı ... ...'ın kendisine yeni kanun hazırlığı olduğunu, en az elli Danıştay Üyesi ile yüz elli Yargıtay Üyesi seçiminin yapılacağını söyleyip hazırlık yapmalarını istediğini, bu hususu HSYK Genel Kurulunda dile getirdikten sonra dönemin HSYK Genel Sekreteri ...'nın kendilerini evine yemeğe çağırdığını, bu yemekte Yargıtay ve Danıştay Üyesi seçilecek kişilerin belirlenmesi için çalışma yapılacağını bildiklerini, bu amaçla o dönem HSYK Üyeleri olan ..., ..., ..., ... ..., ... ..., ... ..., ... ..., ..., ..., ... ve kendisinin ...'nın evine gittiklerini, evde kendileri dışında o dönem Yargıtay Tetkik Hâkimi ve Fetullah Gülen cemaati mensubu olduklarını bildiği ..., ..., ... ... ve ... ile HSYK Genel Sekreter Yardımcıları ... ... ve ...'ün de olduğunu gördüklerini, konu itibarıyla tetkik hâkimlerinin bu evde bulunmalarının uygun olmadığını söylediğini, hatta ... ile ...'in de bu konuyu dile getirdiklerini, bu konuşmalardan sonra ...'nin “bu arkadaşlar Yargıtay'ı en iyi bilen arkadaşlar, bu nedenle çağırdık” dediğini, ancak bu hareketi Fetullah Gülen cemaatinin kendilerine emrivaki olarak yaptıklarını anladıklarını, bu evde aslında Fetullah Gülen cemaati mensubu olan HSYK Üyeleri ve o yemeğe katılan diğer hâkimlerin belirleyeceği isimler için toplandıklarını, daha doğrusu cemaat mensuplarının kimleri istediğini bu şekilde öğreneceklerini, yemek yendikten sonra ...'nın evinde kurulan projektör ile Yargıtay ve Danıştay Üyesi olabilecek kanuni şartlara sahip hâkim ve Cumhuriyet savcılarının listesinin yansıtıldığını, bu yansıtmadan önce ...'un söz alarak “Arkadaşlar isimler belirlendikten sonra kesinlikle sayılmayacak, bu belirleyeceğiniz isimleri ben Bakan bey ve Müsteşar bey karşısında savunacağız” dediğini, hatta Yargıtay Tetkik Hâkimlerinin isimleri geçtiğinde kendilerinin ve ...'in hiç konuşmayacağını ancak sakıncalı olanları da belirteceğini ifade ettiğini, Yargıtay Tetkik Hâkimlerinin ismi geçince evde bulunan cemaat mensubu tetkik hâkimleri ile HSYK Üyelerinin bu kişi hakkında olumlu veya olumsuz görüş belirttiklerini ancak olumlu görüş belirttiklerinin hep cemaat mensubu olduklarını da gördüğünü, cemaat mensubu olmayan ancak seçtirmek istediklerini anladığı tetkik hâkimleri hakkında da olumlu konuştuklarını, bu şekilde hâkim ve Cumhuriyet savcıları belirledikten sonra, cemaat mensubu olan HSYK Üyelerinin belirlenen kişilerin kaç kişi olduğunu saymak istediklerini ancak ..., kendisi ve ...'in sayılmaması gerektiğini ve bu şekilde anlaştıklarını belirttiklerini, belirlenen isimlerin Fetullah Gülen cemaatinin istediği isimler olduğunu bu şekilde öğrendiklerini, karşı çıkmalarına rağmen belirlenen kişilerin sayıldığında sayının seksen civarında olduğunun anlaşıldığını, bunun üzerine toplantıda bulunan ve cemaat mensubu olan ..., ... ve ... ile HSYK Üyesi ... ...'nun evin holüne doğru gidip yaklaşık 3-4 dakika sonra geri geldiklerini, ... ...'nun kendilerine “Hoca efendiye danışılmış, arkadaşların 140'tan aşağı razı olmaması gerekiyor” şeklinde söylediğini, ..., ... ve kendisinin buna karşı çıktıklarını ve “Hoca efendi bu sayıya niye karışıyor, okullara baksın” dediğini, ancak bu sözüne ... ...'nun sert bir şekilde cevap verdiğini ve tartışma başladığını, hatta ...'in kapıyı çarparak evi terk ettiğini, belirlenen kişilerin listesinin ...'da kaldığını, bunun üzerine evden ayrıldıklarını, bu toplantıda anlaşma sağlanamayınca Yargıtay Tetkik Hâkimleri olmaksızın aynı ekiple yaklaşık iki ay boyunca bu isimleri belirlemek için bir araya geldiklerini, bu toplantılara Fetullah Gülen cemaati mensubu olmayan ... ..., ... ..., ..., ... ..., ... ..., ... ..., ... ..., ve ...'nu çağırmadıklarını, iki ay boyunca yaptıkları toplantılardan sonuç alamayınca ... ve ...'le birlikte Müsteşar ... ...'ın yanına gittiklerini, ona cemaatten en az yüz kırk kişinin Yargıtay Üyesi olmasını istediklerini, Danıştay'a ise 37000 sicillilerin üye yapılmasını istediklerini belirtip cemaat mensubu olmayan HSYK Üyeleri ile ... ...'nu yanlarına alarak kendi istedikleri kişileri seçebileceklerini ve bu şekilde objektif bir seçim yapabileceklerini, onlara da makul bir sayı vereceklerini belirttiklerini, ... ...'ın kendilerine anlaşmalarını söylemesi üzerine Fetullah Gülen cemaatinin Yargıtay'da seksen kişiye bile razı olmadığını, en az yüz kırk kişi istediğini ifade ettiklerini, ... ...'ın bu konuşmalara rağmen “Ortaklığı baştan bozamayız, önümüzde dört yıl var, anlaşın” dediğini, bu konuşma üzerine zor durumda kaldıklarını, hatta Fetullah Gülen cemaati mensubu HSYK Üyelerinin de toplantıya çağrılmayan diğer HSYK Üyelerini yakın markaja alıp bu şekilde istedikleri kişileri seçtirmek gayretinde olduklarını öğrendiklerini, bu görüşmelerden sonra Fetullah Gülen cemaati mensubu HSYK Üyeleriyle tekrar bir araya geldiklerini, yaptıkları konuşmalar sonucu onların yüz sekiz üyeye razı olduklarını, bu konuşmadan sonra aralarında dönemin cemaat mensubu olmayan diğer HSYK Üyeleri ... ..., ... ..., ... ..., ...'in de bulunduğu üyelerle birlikte Hâkimevi'nde bir araya geldiklerini, üç defa yapılan bu toplantılarda ... ..., ... ..., ... ve ... ...'ın, Yargıtay ve Danıştay Üyesi olmasını istedikleri isimlerin bir çoğunun Fetullah Gülen cemaatinin çok istediği isimlerle örtüştüğünü, cemaat mensuplarının bu kişilerle temasa geçip kendi isimlerini buraya da yazdırdıklarını hayretle gördüğünü, bu toplantılarda da sayıyı Yargıtay için yüz altmışa, Danıştay için elli dörde indiremediklerini, cemaatin belirlediği isimlerde Yargıtay için yüz sekiz kişinin aynen kaldığını, kendileri ve diğer üyelerin belirlediği bazı isimler de listeye girince sayının yüz seksene çıktığını, ancak resmi seçim sonucu cemaatin daha önce belirlediği yüz sekiz adaydan yüz yedi kişinin Yargıtay Üyesi seçildiğini, Danıştay'da ise cemaatin belirlediği tüm adayların seçildiğini, Danıştay'ın sayısını tam hatırlamadığını, sanık ...’nın Fetullah Gülen cemaati mensubu olan kurul üyelerinin listesinde yer alması nedeni ile Yargıtay üyesi seçildiğini,
Mahkemede; sanık ile yakınlık ve samimiyetinin olmadığını, kendisini gıyaben tanıdığını, 2012'de yapılan 16 kişilik Yargıtay Üyeliği seçiminde HSYK'dan ... tarafından sanığın isminin önerildiğini, HSYK'da görev yapan diğer cemaatçi kurul üyeleri tarafından da önerinin benimsendiğini, ... ...'ın o tarihte müsteşar olup itiraz ettiğini, daha sonra ...'nin gidip müsteşar beyle konuştuğunu ve onu ikna ettiğini, bu şekilde sanığın Yargıtay Üyeliğine seçildiğini, sanığın örgüt çalışmaları içinde toplantılara katıldığı veya himmet verdiği konusunda bir bilgisinin olmadığını, 2011'de ilk ...'nın evinde yapılan toplantıda sanığın isminin geçip geçmediğini hatırlamadığını, 04.11.2016 tarihli beyanın kendisine ait ve doğru olduğunu, cemaatçi üyelerin desteği olmasa sanığın seçilemeyeceğini,
Tanık ... kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında savcılıkta alınan ifadesinde; HSYK Üyesi seçildikten sonra bir akşam HSYK eski Genel Sekreteri ...'nın kendilerini evine çağırdığını, ...'nın evine ... ve ...'yle birlikte gittiklerini, yemekten sonra Yargıtay Üyelerinin seçimiyle ilgili ön çalışma yapmak amacıyla bu eve gittiklerini önceden bildiğini, gittiklerinde HSYK eski Üyeleri ..., ... ..., ..., ... ..., ..., ..., ... ..., ... ...'yla birlikte HSYK eski Genel Sekreter Yardımcıları ... ... ile ... ve o dönemde Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olan ... ... ile Yargıtay Tetkik Hâkimleri olan ... ve ...'nin de evde olduklarını gördüğünü, kendileri dışında Yargıtay'dan da bu kişilerin gelmesinden hoşlanmadığını, bu hususu dile getirdiğinde oradakilerin Yargıtay'ı en iyi bu kişilerin bildiğini, bu nedenle Yargıtay'dan seçecekleri kişiler için bilgi vermeleri amacıyla çağırdıklarını dile getirdiklerini, yemekten sonra eve projektör kurulduğunu gördüğünü, ...'nın kendisine "arkadaşlar 350-400 isim belirlemişler" dediğini, bu isimlerin Kurul Üyelerinin belirlediği isimler olduğunu zannettiğini, ama ilerleyen aşamada Fetullah Gülen cemaati mensuplarının çıkardığı isimler olduğunu anladığını, konuşmalar sırasında ...'ın başını çektiği Yargıtay Üyelerinin Yargıtay'da meydana getirdiği yapıyı kırmak için bir seçim yapılacağını, bu seçim nedeniyle seçilecek kişilerin birlikte hareket etmesi gerektiğinden bahisle mümkünse seçilecek 160 kişinin kendi belirledikleri kişiler arasından seçilmesini söylediklerini, ancak onlara bunun mümkün olmadığını, diğer Kurul Üyeleriyle birlikte Bakan ve Müsteşar ile kendilerinin de taleplerinin olacağını belirttiklerini, hatta "burada belirlenecek isimleri saymayalım, bu nedenle sayı pazarlığı yapmayalım" dediğini, evde bulunan dönemin HSYK üyeleri ..., ... ..., ..., ... ..., ..., ..., ... ... ve ... ...'nun Fetullah Gülen cemaati mensubu olduklarını, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ... ... ile Tetkik Hâkimleri ... ve ...'nin de o günkü sunum ve tavırlarından aynı cemaatin mensubu olduklarını anladığını, hazırlanan isimler arasında kürsüde görev yapan hâkim ve Cumhuriyet savcılarıyla birlikte, ağırlığının Yargıtay'da görev yapan Cumhuriyet savcıları ile Tetkik Hâkimleri olduklarını gördüğünü, bu isimler duvara yansıtıldığında, istedikleri kişiler konusunda yoğun bir övgü geldiğini, istemedikleri kişiler için de herhangi bir övgüden söz edilmediğini, sadece bir kaç kişinin bu kişiler için konuştuklarını, bu yansı sırasında seçilmelerini istedikleri ve övdükleri kişilerin Fetullah Gülen cemaati mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcıları olduklarını anlamaya başladıklarını, çünkü tüm listenin bu kişilerden oluşmadığını, ancak seçilmesini istediklerinin kendi cemaatlerinden olduklarını anladıklarını, isim belirlemede Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu belirttiği Kurul Üyelerinin de sürece dahil olup onların da görüşlerini belirttiklerini, isimler belirlendikten sonra Fetullah Gülen cemaati mensubu olan üyelerin, bu isimlerin sayısını belirlemek istediklerini, ancak onlara sayı konuşulmayacağını söyleyip "bu nereden çıktı ?" diye sorduğunu, belirlenen isimleri sayınca rakamın 80 civarında olduğunu, bu sırada ... ... ile birlikte ... ve ...'nın salonun dışına çıkıp bir kaç dakika sonra geri geldiklerini, ... ...'nun orada bulunan kişilere hitaben "Bu konu hoca efendiyle konuşulmuş ve 140 denmiş, benim açımdan konu kapanmıştır, bu listede en az 140 kişi olacak" diye söz sarf ettiğini, bu toplantının ertesi günü ..., ... ve kendisinin, Müsteşar ... ...'la görüşmek için Hâkimevi'ne gidip ona durumu anlattıklarını, bu görüşmenin sonunda Müsteşarın gidip uzlaşmalarını kendilerine söylediğini, bunun üzerine yeniden görüşmelere başladıklarını, iki kez daha aynı üyelerle Hâkimevi’nde ve ...'nin evinde toplandıklarını, ...'nin evindeki toplantıya Fetullah Gülen cemaati mensupları olan dönemin Üyeleri ..., ..., ... ..., ... ..., ... ..., ..., ..., ... ile birlikte ... ve kendisinin de katıldıklarını, o dönemde HSYK Genel Sekreteri olan ... ile Genel Sekreter Yardımcıları olan ... ve ... ile Yargıtay'dan gelen ... ..., ..., ... ... ve ...'nin de olduğunu, bu evde toplanmalarının amacının; Yargıtay'a seçilecek Fetullah Gülen cemaati mensuplarının isimlerinin belirlenmesi olduğunu, buradaki toplantıda 140 sayısı konusunda diretilmediğini, ancak en az 120 kişi olmasının istendiğini, daha önce belirledikleri 80'e yakın isim dışında bazı isimlerin de dile getirilmeye başlandığını, seçilmeleri hâlinde yaşanacak sıkıntıları dile getirdiğini, buna rağmen bu kişilerde ısrar edilerek isimlerin listeye yazılmasının istenildiğini, bu konuşmalardan sonra kendilerinin ve yüksek yargı üyeleri dışında Kurul Üyelerince verilen isimlerin görüşülmesini istediğini, bu görüşme esnasında bazı isimlere Fetullah Gülen cemaati mensuplarınca itirazlar gelmeye başladığını, bu kişileri üçüncü seçimde çok ısrar ettiği için seçtirebildiğini, kendilerinin de belirledikleri isimlerle sayının 180'in üzerine çıktığını, bu sayı ortaya çıkınca Fetullah Gülen cemaati mensuplarının kendi sayılarını 108'e kadar indirdiklerini, ardından kendilerinin de belli bir sayıya kadar indiklerini, Yargıtay ve Danıştay Üyelerini belirlemek için yaptıkları toplantılar sonrasında isimleri netleştirdiklerini, resmi oylama ile bu kesinleştirme toplantısı arasında yaklaşık on gün geçtiğini, cemaat mensuplarının kendilerinin seçtirmedikleri ve kontenjanlarına almadıkları cemaat mensubu olmayan diğer yargı mensuplarına ulaşıp kendilerini seçtireceklerini belirtip yanlarına aldıklarını ve bu şekilde güçlü olduklarını göstermek istediklerini sonradan öğrendiğini, cemaat mensuplarının kendi kontenjanlarından seçilen kişilere ise bu durumu çok önceden bildirdiklerini bildiğini, Fetullah Gülen cemaat mensuplarının seçilmesini istedikleri listede sanığın isminin bulunduğunu ancak ... ...’ın bu ismi istemediği için listeden çıkarıldığını, bilahare ...’nin ısrarı üzerine daha sonra yapılan seçimlerde sanığın Yargıtay üyesi olduğunu, ilk listeye de ...’nin öğrencilik sırasında ev arkadaşı veya hemşehrisi olması nedeniyle girdiğini duyduğunu,
Mahkemede; sanık ile dönem arkadaşı olup Eğitim Merkezinde hazırlık ve son dönemde birlikte olduklarını, beraber kura çektiklerini, daha sonra sanığın müfettiş olarak bir dönem Bakanlıkta çalıştığını, müfettiş ve başmüfettişlik yaptıklarını, sonra ayrılma şeklini ve tarihini tam olarak hatırlamamakla birlikte kürsüye döndüklerini, 2011 yılında Yargıtay ve Danıştay Üyelerinin seçiminde cemaat mensubu olarak düşündüğü Kurul üyelerinin önerdikleri isimler arasında sanığın da isminin olduğunu, ...'nın evinde bir araya geldiklerinde söz konusu yapı mensubu olduğunu düşündüğü kişilerin listesinde sanığın da bulunduğunu ancak Müsteşar ... ...'ın sanık ...'yla ilgili çekincelerinin de olduğunu bildiğini, bu nedenle o gün toplantıda sanık ...'ya müsteşar ... ...'dan itiraz gelebileceğini o nedenle sanığı düşünmemenin daha uygun olacağını söylediğini, fakat özellikle ...'nin sanığın hemşehrisi olduğunu ve kendisi için önemli olduğunu söyleyip ısrar ettiğini, bu nedenle sanığın listeye girdiğini, o gün 80 kişilik bir isim tespiti yapıldığını, cemaat mensubu olduğunu düşündüğü Kurul Üyelerinin önerdiği 80 isim arasında sanığın da yer aldığını, daha sonra yapılan değerlendirmede müsteşar ... ...'ın sanığa itiraz ettiğini, bu nedenle de sanığın listeden çıkarıldığını ve o dönemde seçilemediğini, daha sonra ilk kararnamede sanığın Konya'ya gittiğini, bir ya da iki seçim sonra yüksek yargıdan gelen üyeler ile Bakan'ın katılmadığı toplantıda ...'nin sanığı tekrar gündeme getirdiğini, daha sonra yapı mensubu olduğunu düşündüğü sekiz Kurul Üyesinin istediği isimlerden birisi olarak sanığın Yargıtay Üyeliğine seçildiğini, 2012 yılında seçildiğini hatırladığını, Yargıtay Üyeliğine seçiminin bu şekilde olduğunu, sanığın doğrudan cemaat ve örgüt bağlantısına ilişkin somut görgüye dayalı bir bilgisinin olmadığını, 26.12.2016 tarihinde verdiği beyanının kendisine ait ve sanık ile ilgili kısımların doğru olduğunu,
Tanık ... Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında tanık olarak verdiği ifadesinde; tanıdığı veya bu seçimler nedeniyle kendi ifadeleriyle bu yapıya mensup olduğunu öğrendikleri Yargıtay üyeleri arasında sanık ...’nın da bulunduğunu,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde; 19.10.2012 tarihinde yapılan seçimde 17 kişinin Yargıtay Üyeliğine seçilmiş olup bu kişilerden 5’i, 16.12.2013 tarihinde yapılan seçimde 17 kişi Yargıtay Üyeliğine seçilmiş olup bu kişilerden 4’ünün cemaat mensubu olmalarına rağmen yapılan pazarlık ve uzlaşma mecburiyeti nedeniyle seçildiklerini, bu kişilerden ..., ..., ... ..., ... ve ...’nun cemaat mensubu olduğunu bildiği hususunun doğru olduğunu, bu kişilerin, yukarıda belirttiği gibi Fetullah Gülen cemaati mensubu üyeler tarafından önerildiğini, yapılan önerilerde ısrar edildiğini, karşılıklı ısrarlar sonucu seçimin bir süre yapılamadığını ancak ihtiyaçlar nedeniyle bir noktada mutabakat sağlama zorunlu olduğundan bu kişilerin belli bir oranda yani toplam seçilecek üye sayısına göre sınırlandırılarak seçilmesi yoluna gidildiğini,
Mahkemede; tanıklığının Aralık 2013'ten önceki döneme ait olduğunu, sanığın hatırladığı kadarıyla Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulunda çalıştığını, daha sonra Bursa'ya tayin olduğunu, sonra da Konya'ya gittiğini hatırladığını, sanıkla alakalı olarak cemaate yakın olduğu ve arkadaş çevresinin genelde bu yapıya mensup kişilerden oluştuğunu bildiğini, bu şekilde kanaatinin olduğunu, 2010 Anayasa değişikliğinden sonra Yargıtay üyeliğine, yeni HSYK tarafından yapılan seçimlerde ilk listede sanığın olmadığını hatırladığını, sanığın 2012 yılı içinde Yargıtay Üyeliğine seçildiğini, öneren ve getiren kişilerin cemaat mensubu üyeler olduğunu, önerilmesiyle ilgili sahiplenme anlamında cemaate mensup üyelerin sanığın seçilmesini istediklerini ve onların listesinde yer aldığını, cemaat mensubu olmayan Yargıtay Üyeleriyle yaptıkları toplantılara cemaat mensubu üyelerle birlikte hareket ettiği şeklinde kanaat belirtilmesi sebebiyle sanığın çağırılmadığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık savcılıkta; bu soruşturmanın yöntemine ilişkin itirazı olduğunu, Yargıtay Üyesi olduğundan dolayı Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesine göre Yargıtayın ilgili kurullarında inceleme ve soruşturmanın yapılması gerektiğini, bu yöntemin hukuka aykırı olduğunu, burda CMK’nın 161/8. maddesi kapsamında Cumhuriyet savcısının doğrudan bir soruşturma yapmasını gerektirecek ağır cezayı gerektiren suçüstü hâli gibi bir durum olmadığını, olsa bile hazırlık soruşturması Cumhuriyet savcısı tarafından yapılıp karar verilmek üzere Yargıtay Başkanlığına gönderilmesi gerektiğini, bu olay Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde değerlendirilse bile Yargıtay Kanunu’nun özel kanun olup uygulanması gerektiğini, darbenin insanlık için en büyük suç olduğunu, düşünülmesinin dahi en büyük şerefsizlik olduğunu, silahlı örgüt üyeliği ve anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs suçlamalarını reddettiğini, somut olarak kendisine delil ibraz edilmediğinden bir şey söylemediğini, hiçbir örgütle, yapıyla ilgisi olmadığını, bu nedenle de pişmanlık duyacağı bir şeyin söz konusu olmadığını, evinde ve iş yerinde yapılan aramada 2 adet bilgisayar ile telefonuna el konulduğunu, mahkeme kararına rağmen imaj alma yöntemine gidilmediğini, fiziki olarak el konulduğunu, buna itiraz ettiğini ve kendisine ait olan eşyanın suçta kullanılmış olması söz konusu olmadığından tarafına iade edilmesini istediğini, bu soruşturmanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan özel hayatın gizliliğin korunması ve adil yargılama hakkını ihlal ettiğini düşündüğünü, serbest bırakılmasını talep ettiğini,
Sorgu hâkimliğinde; Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak verdiği savunmasını aynen tekrar ettiğini, herhangi bir terör örgütüyle ilgisi olmadığını, suçlamaları tamamen reddettiğini,
Kovuşturma aşamasında ise; iddianamedeki delil sıralamasına göre savunmasını yapmayı planladığını, öncelikle tanık ya da itirafçı beyanlarını kabul etmediğini, bunları tek tek incelemek gerekirse; ...'in ifadelerini etkin pişmanlıktan yararlanmak amacıyla verdiğini ve gerçekleri yansıtmadığını, beyanların 2000 yılına ait beyanlar olup soruşturma tarihine göre 16 yıl öncesine dayandığını, ... ve ... ... ile hiçbir zaman bir araya gelmediğini, ...'i ise üst komşusu olması nedeniyle sadece simaen tanıdığını, 2005 yılında yaz kararnamesiyle Bursa C. Başsavcılığı Vekilliğine atandığını, ilişkisinin meslektaş ve komşuluk ilişkisiyle sınırlı kaldığını, toplamda iki ya da üç kez ailecek komşuluk ilişkisi çerçevesinde görüşmesi olduğunu, nezaketen aile ziyareti şeklindeki ziyaret olduğunu, aynı şekilde ...'yla da görüşmelerinin aile ziyareti ve kişisel dostluk seviyesinde kaldığını, ...'nin evine bir kez komşuluk ilişkisi çerçevesinde ziyarete gittiğini, lojmanda alt komşusu olan ...'in atandığında bekar olduğundan dolayı bir veya iki kez evine çay içmeye davet ettiğini, bundan dolayı evine gittiğini, sohbet konusunun teftiş ve müfettişlerin sorunları ile ilgili olduğunu, düğüne katılıp katılmadığını da hatırlamadığını, müfettişlik yaptığı dönemde adalet müfettişi ve adalet başmüfettişi sayısının toplam 73'e düştüğünü, yıllık turnelerinin 10-11 ayı bulduğunu, bazen aylarca gelmediklerini, bu maddi gerçek karşısında da 3-4 haftada ya da ayda bir bir araya gelinmesinin fiilen mümkün olmadığını, eşinin çalışmayıp 3 çocuğunun bulunması karşısında söylenen parayı vermesinin de mümkün olmadığını, kimseye hangi ad altında olursa olsun para vermediğini, tanık ...'in etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak, kendisini ceza soruşturmasından kurtarmak ve mesleğe geri dönmek amacıyla bu ifadeleri vermiş olabileceğini, beyanlarını kabul etmediğini, ..., ..., ..., ... ..., ... ve ...’in tanık olarak dinlenmesi durumunda gerçeğin ortaya çıkacağını, ...’in onlarca kişi arasında kendisinin ismini de saydığını, tanığı müfettiş olması sebebiyle tanıdığını, selamlaşma dışında bir irtibatının olmadığını, beyanının somut olgu ve olaylar içermediğini, kabul etmediğini, ...'nin ve tanık ...'in beyanlarını kabul etmediğini, kendisinin ya da diğer üyelerin kimlerin oyuyla seçildiğini bilmesinin mümkün olmadığını, somut olgu ya da olaylar içermediklerini, ...'yi Kayserili ve hemşerisi olması nedeni ile öğrencilik yıllarında tanıdığını, aynı evde kalmadıklarını, edebiyata, özellikle şiire meraklı olduğunu görüp kendisini sevmiş olabileceğini, okuldan sonra ...'yle hiçbir diyaloğunun olmadığını, onun referansıyla Yargıtay Üyesi seçilmiş olabileceğini, listeye girmesinin ...'yle kişisel dostluğu sayesinde olduğunu düşündüğünü, ... ile Hâkimler Savcılar Eğitim Merkezinde ilk dönem beraber kaldıklarını, hâkim ... ...'in düğünü için Kayseri’ye geldiğinde evinde misafir ettiğini, Bakanlığa gittiğinde de kendisini zaman zaman nezaket ziyaretinde bulunduğunu, ...’un, kendisinin Yargıtay Üyesi seçildikten sonra ziyaretinde ülkücü görüşe sahip olduğun için seçildiği anlamında beyanda bulunduğunu, tanık beyanlarının genel, soyut ve zanna dayanıp somut olgu ve olaylar içermediğini, bu nedenle kabul etmediğini, verilen ifadelerin özgür iradeye dayanması gerektiğini, özgür iradenin aldatma veya baskıyla kanuna aykırı bir vaat ile etkilenmesi hâlinde ifadeler rıza ile verilmiş olsa bile delil olarak değerlendirilemeyeceğini, tanıklardan ... hariç tamamının gözaltına alınıp tutuklandığını, meslekten ihraç edildiğini, itirafçılığı teşvik için kanuna aykırı vaatlerde bulunulduğunu, bu şekilde elde edilen delillerin hukuka aykırı delil niteliğinde olup hükme esas alınamayacağını, arama ve el koymanın ön koşulu olarak makul şüphe kriterinin dosya kapsamında bulunan kararlarda göremediğini, arama kararlarının şablon ve ekli liste şeklinde düzenlenmiş olup karar içinde isimlere yer verilmediğini, yapılan aramaların hukuka aykırı olduğunu, geçersiz bir arama sırasında el konulan cep telefonuyla, bilgisayarının incelemeye tabi tutulmaması gerektiğini, evinde yapılan aramada tek tanık bulunması sebebiyle aramanın CMK’nın 119/4. maddesine aykırı olduğunu, 3939 değişik iş sayılı kararda dijital materyallere el koyma yetkisi verilmediğini, dijitallere el konulduktan sonra el koyma kararının verildiğini, Cumhuriyet savcısının dijitallere el koyma emrini veremeyeceğini, CMK’nın 134 ve 135. maddelerinde belirtilen koşulların nasıl gerçekleştiğinin arama kararında gösterilmediğini, CMK’nın 134. maddesine aykırı arama yapıldığını, dijital materyallerin mühürlü delil torbasına konulmadığını, telefonunun gözaltında iken IMEI numarasına bakma gerekçesiyle kendisine açtırıldığını, materyallerin mühürlü delil torbasında olması durumunda telefonu açtıramayacaklarını, hukuka aykırı olarak ele geçirilen eşyaların incelenmeden tarafına iade edilmesi gerektiğini, ceza muhakemesinde ancak hukuka uygun yollarla elde edilmiş delillerin soruşturma ve yargılamada kullanılabileceğini, bunların adil yargılanma hakkının ihlali, özel hayatın gizliliği ve haberleşme özgürlüğü ve gizliliği hakkının ihlalini oluşturduğunu, aramaların hukuken geçersiz olduğunu, hukuken bir değer ifade etmediğini, byLockla ilgili açıklamalar yaparak kendisinin kullandığı iddia edilen tarihte google play ve ittilus üzerinden 2016 yılının Ocak ayına kadar her isteyen tarafından serbestçe indirilen bir program olduğunu, kamuya açık olup özel şifre ya da başka bir işleme gerek kalmadan kullanılabildiğini, byLock programının belli bir grup tarafından kullanıldığının salt ve mutlak gerçeği yansıtmadığını, mevzuatımıza göre de kamuya açık olan ve yasaklanmayan programı kullanmanın ve indirmenin suç oluşturmayacağını, kanunun açıkça suç saymadığı fiilden dolayı kimseye ceza verilemeyeceğini, Anayasa’nın 38, CMK’nın 217, 289, 206. maddelerinde açıklandığı üzere hükme esas alınamayacağını, açık kaynaklara göre MİT’in özel yöntemlerle elde ettiği deliller olarak yazıldığını, MİT’in adli soruşturma ve delil toplama yetkisinin bulunmadığını, istihbari verilerin delil olarak kullanılamayacağını, MİT'in byLock tespitinin bir adli soruşturmaya dayanmadığını, bu açıdan elde edildiği iddia olunan bulguların yasak delil kapsamında kaldığını, "byLock verileri toplanırken veri bütünlüğünü sağlamak için sonradan bozma, değiştirme, tahrif etme ya da silinme ihtimaline karşı önleyici prosedürler, eş değer, imaj, zaman damgası vesaire uygulanmış mıdır, hangi işlemi kimin yaptığı kayıt altında mıdır, sağlama yapmaya olanak tanıyan ham veriler korunmakta mıdır, bu veriler dairenize teslim edilmiş midir, ya da nerede, ne şekilde muhafaza edilmektedir?" bu hususların açıklığa kavuşturulması gerektiğini, Anayasa’nın 22., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8.maddesi ile haberleşme özgürlüğünün güvence altına alındığını, veri tabanının ele geçirildiği Litvanya’daki bylock sunucusunun ve sunucu üzerindeki veri tabanının kim ya da kimler tarafından yöneltildiğinin belli olmadığını, bu veri tabanına her türlü kayıt eklenmiş, çıkartılmış ya da değiştirilmiş olabileceğini, bunu denetleyebilecek bir mekanizmanın da bulunmadığını, bu durumda buraya herkesin isminin eklenebileceğini, manipülasyona açık yurt dışındaki bir sunucudan elde edildiği söylenen veriler üzerinde tahmine ve varsayıma dayalı gerçekleştirilen çalışmalar neticesinde elde edilen çelişkili hatalı tutarsız bulgulara göre bylock ID'sinin kendisi ile ilgisinin olmadığını, tespitin adli amaçlı mı yoksa istihbari amaçlı mı yapıldığının sorulması, yurt dışında olduğu iddia olunan sunucudan verilerin yasal olarak alınabilmesi için istinabe yoluyla ilgili ülkelerden ABD, Kanada, Litvanya ya da hangi ülkedeyse, servis sunucu üzerinde arama el koyma kopyalama talebi CMK'nın 134. maddeye uygun yapılmış mı, yapıldıysa bu talep hangi tarihte yapılmıştır, bu talebe karşı ilgili ülke ne tür bir işlem yapmıştır, bu işlemleri gösterir evrakların dosyaya konulması gerektiğini, byLock programı ile ilgili ve IP’lerin değiştirilebileceği hususunda bağımsız bilirkişilerden ayrıntılı rapor alınması gerektiğini, kendisiyle birlikte IP’yi kimlerin paylaştığının sorulması gerektiğini, dolayısıyla yasal olmayan byLock tespitinin dosyadan çıkartılmasını talep ettiğini, iddianame ile tarafına yükletilen suçlamaları kabul etmediğini, iddia olunan suçlamanın kişisel suç mu görev suçu mu olup olmadığının açıklığa kavuşturulmasını, görev suçu kabul ediliyorsa Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan değişiklikten sonra kamu davasının Ceza Genel Kurulunda açılması gerektiğini, eğer daire görev suçu kabul ediyorsa görevsizlik kararı vererek dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göndermesi gerektiğini, suçüstü hâli ve koşullarının CMK'nın 2/1-c. maddesinde tanımının yapıldığını, kısaca suçüstü hâlinde kişiye suç işlerken rastlanması olarak ifade edilebileceğini, hakkında suçüstü hâlinin uygulanmaması gerektiğini, geçmiş uygulamaların bu yönde olduğunu, suçüstü hâlinin suç oluşturan eylemle ilgili olup suç oluşturan bir eylem sırasında oluştuğunu, temadi eden suç ile suçüstü hâlinin farklı kavramlar olduğunu, dava açan iddianamenin CMK’nın 170. maddesine uygun düzenlenmediğini, soruşturma sürecinde sadece kabul etmediği aleyhe olan delillerin toplandığını, lehe olan hiçbir delile yer verilmediğini, isnat edilen ve suç oluşturduğu ileri sürülen olayların mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanmadığını ve kendisi ile de irtibatlandırılmadığını, durma kararı verilerek Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesinde öngörülen prosedürün tamamlanmasının sağlanmasını gerektiğine inandığını, suç tarihi itibarıyla görev suçu yönünden Anayasa Mahkemesinde kişisel suç yönünden Yargıtay Ceza Genel Kurulunda yargılanması gerekirken Kanun Hükmünde Kararname ile yargılanma mercinin değiştirildiğini, yargı mercinin değiştirilmesinin olağanüstü hâlin ilan edilmesi ve devamı ile ilgisi bulunmayıp olağanüstü hâlle ilgili olmayan ve temel kanun olan Yargıtay Kanunu’nun Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilmemesi gerektiğini, bu durumun Anayasa'ya aykırı olduğunu, daireden Anayasa'ya aykırılık iddiasında bulunulmasını talep ettiğini, yapılan bu değişiklik ile adil yargılanma hakkının ihlal edilerek daha güvenceli olan yargı mercilerin önünde yargılanma hakkının elinden alındığını, iddianame düzenlenene kadar dosyada bulunan delilleri talep etmesine rağmen tarafına verilmediğini, vekili tarafından istenilen dosya inceleme talebinin de dosyada gizlilik kararı bulunduğu gerekçesiyle reddedildiğini, bunun silahların eşitliği ilkesine aykırı olup genel olarak da adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurduğunu, gözaltına alma, tutuklama, arama ve el koyma usul ve yöntemlerinin CMK'da ayrıntılı olarak düzenlendiğini, önce tutuklayalım sonra delilleri toplarız mantığı ile hareket edildiğini, dava açılana kadar hiçbir somut delil gösterilmeden genel ve şablon ifadelerle tutukluluğun devamına karar verildiğini, iddianamede hangi eylemlerin silahlı terör örgütü üyeliği için yeterli sayıldığının delillerle irtibatlandırılıp açıklanmadığını, örgütün ne zaman kriminalize olduğunun tarih olarak saptanmadığını, suç tarihinin net olarak belirlenmediğini, devletin her türlü sırrına vakıf olan kişilerin bilmediği bir örgütün kendisinden bilmesi beklendiğini, silahlı terör örgütü üyeliği suçlarında eylem ve faaliyetlerin sürekliliği çeşitliliği ve yoğunluğu ile organik bağ kriteri arandığını, ancak kendisinin suç teşkil eden herhangi bir eylem ve faaliyetinin söz konusu olmadığını, doğal olarak olmayan eylem ve faaliyetin çeşitliliği sürekliliği ve yoğunluğu durumunun söz konusu olmayacağını, örgütle herhangi bir organik bağı ve yasalara aykırı bir faaliyetinin olmadığını, isnat edilen suçlamanın maddi gerçeği yansıtmadığını, ortak baz istasyonunda gözüken kişiler ile aynı lojmanda oturduğunu, Bağlıca lojmanlarında aynı servisle gidip geldiği insanlar ya da aynı lojmanda oturduğu insanlar olduğunu, Aksaray’da kız kardeşi olduğunu, yurt dışı telefon konuşmalarına ilişkin olarak bir kardeşinin Belçika’da, eşinin tüm ailesi, anne, baba, üç erkek kardeşinin Almanya’da yaşadığını, yurt dışı arayan-aranan numaraların çoğunlukla kardeşine, kayınlarına, eşinin anne ve babasına ve kendisinin çocukluk arkadaşlarına ve uzak akrabalarına ait numaralar olduğunu, görevlendirmeyle birlikte yurt dışına gittiği kişilerin bir kısmının hâlen görevde olduğunu, hesap hareketlerindeki para aktarmaların borç vermek amacıyla yapıldığını, hâkim kararı olmadan dijital materyallerine el konulduğunu, kopyasının alındığını, dijital materyallerinin incelenmesi meselesinin dosyadan çıkartılmasını talep ettiğini, arama el koyma kararlarının da geçersiz olduğunu, CGNAT ve HTS kayıtlarının uyuşmadığını, aynı anda iki ayrı yerde olduğunun gözüktüğü, CGNAT kayıtlarında byLock sunucusuna (server) bağlandığı iddia edilen kayıtlarda oradaki bağlantıların bağlantı değil, bağlantı talebi olduğunu, PING atma olduğunu, baz istasyonu değiştikçe gerçekleştiğini, yani buradan Bağlıca'ya gidince, Bağlıca'dan Kayseri'ye gidince, Kayseri'den Bursa'ya gidince hep baz istasyonu değiştikçe gerçekleştiğini, baz istasyonu değişmediği müddetçe herhangi bir bağlantı talebinin olmadığını, burada 2 tane tarihin bulunduğunu, bunların 17.11.2014 ve 15.11.2014 tarihleri olduğunu, MİT raporuna göre 17.11.2014 tarihinden sonra bu sunuculara (server) ulaşmanın ancak VPN ile mümkün olduğunun söylendiğini, Türkiye'den bir sunucuyla (server) ulaşılmasının mümkün olmadığını, bu tarihten sonra 1 kez o da 04.01.2015 tarihinde saat 09.35.56'da başlayıp 09.36.25'de biten yani yaklaşık 1 dakika süreyle, 1 dakikadan az bir süreyle 5 kez ping atma şeklinde kaydın olduğunu, eğer Türkiye'den VPN ile ulaşmak mümkünse IP'sinin gözükmemesi gerektiğini, daha önceki kayıtların tamamının da sunucunun (server) formatlandığı döneme ait olup formatlanan bilgilerin geri alınmasından sonra da çok sağlıklı bilgiler elde edileceğini düşünmediğini, telefonunun emniyette açıldığının resmi kayıtlarla sabit olduğunu, saat 23.00'te arama bittiği hâlde telefonuna el konulduğunu fakat gece 03.00'te hatırladığı kadarı ile emniyet bölgesinden telefonunun sinyal verdiğini, eğer telefona girilirse bütün kayıtlarıyla oynanabileceğini, tarihiyle, programlarıyla, rehberiyle her şeyiyle oynamanın mümkün olduğunu, evinde yapılan aramanın tek tanık huzurunda yapıldığından bu aramadan elde edilen delillerin kullanılamayacağını, 03.10.2014 tarihinde ...'yla telefonla görüşürken Kayseri'den Bylock'a bağlandığının görüldüğünü, Ankara'dan telefonla görüşürken Bursa'dan byLock'a bağlandığını, hava alanında göründüğünü, buna benzer onlarca örnek vermenin mümkün olduğunu, ID, şifre, mesaj tespitinin yapılmadığını, bir bağlantı için en az on tane bağlantı talebi gerektiğini ya da ping atmak gerektiğini, hiçbir satırında on tane arka arkaya gelen satır sayısının bulunmadığını, bu programın 36 saniyede güncellenen bir şey var mı, yeni bir mesaj var mı diye ping attığını, eğer gerçek bir kullanıcı olsaydı 36 saniyede bir ping atması gerektiğini, GSM şirketlerinin kayıtlarının doğru olmadığını, BTK'nın temin ettiği GSM şirketlerinden gelen bilgilerin 5651 sayılı Kanun'un aradığı verileri içermediğini, esas hakkındaki savunmasında devamla; savcının esas hakkındaki mütalaasını iki konuda yoğunlaştırdığını, birinin byLock olup diğerinin de tanık anlatımları olduğunu, byLock kullanıcısı olmadığını, Yargıtay Başsavcılığının istemesi üzerine kullanan adı, O.... olan tespit ve değerlendirme tutanağı istenerek dosyasına eklendiğini, O.... isimli kişiye ait byLock tespit ve değerlendirme raporu incelendiğinde hiç kimseyle yazılı ya da sözlü iletişimimin olmadığını, iletişim kaydının sıfır olduğu yani anılan hesabın hiç kullanılmadığını, listesinde kimsenin kayıtlı olmadığını, O.... isimli kullanıcının son online tarihinin 15.07.2014 saat 07.34 olduğunun net olarak görüldüğünü, son online tarihinden sonra anılan hesaba girilmediğini, kullanılmadığı ve online olunmadığını, kendisine ait olduğu bildirilen CGNAT kayıtlarının ilk başlangıç tarihi 02.09.2014 olup O.... isimli kullanıcının son online tarihinden 2 ay 17 gün sonraya denk geldiğini, son online tarihi ile CGNAT kayıtlarının birbiri ile örtüşmediğini, ... ...'la 15. Ceza Dairesinde çalıştığını, aynı servisle gidip geldiğini, ama beyanında geçen isimlerle bir araya gelmediğini, silahlı terör örgütü üyeliğinin mevzuatta ayrıntılı bir tanımının bulunmadığını, tanımın Yargıtay içtihatlarıyla oluştuğunu, üyelik için örgütün suç örgütü olduğunu bilerek ve bütün hiyerarşik yapısı içinde bilerek ve isteyerek görev alınması gerektiğini, savcılığın somut bir kanıt ortaya koymaksızın genel ve soyut ifadelerle değerlendirme yaparak örgüt üyesi olduğu kanısına ulaştığını, bu bağlamda özellikle beraatine karar verilmesini, yüksek heyet farklı görüşteyse cezanın asgari hadden tayin edilmesini, lehine olan yasal hükümlerin uygulanmasını, tutuklu kaldığı sürenin uzunluğu, infazın da bir kısmını tamamlamış olması ve sağlık sorunları nedeniyle bihakkın olmadığı takdirde bir veya birden fazla denetimli serbestlik tedbirlerinin uygulanarak tahliyesine karar verilmesini talep ettiğini,
Savunmuştur.
I- SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇU
1- Terör Kavramı, Suç Örgütü, Terör Örgütü ve Silahlı Terör Örgütü Kurma, Yönetme ve Üye Olma Suçları
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”; aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu, "Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi..." şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında; 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
18.07.2006 tarihli ve 26232 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 17. maddesiyle, terör örgütünün tanımını yapan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun birinci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış; madde gerekçesinde, Türkiye'nin de taraf olduğu Sınır Aşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 2. maddesinin (a) bendine uygun olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, Terörle Mücadele Kanunu'nda ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
TCK'nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine göre örgüt mensubu suçlu; suç işlemek için örgüt kuran, yöneten, bu örgüte katılan veya örgüt adına suç işleyen kişidir.
TCK'nın “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinde;
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur...” hükmüne yer verilmiştir.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve araç niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, ... içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasa'da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir.
Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.
TCK'nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından söz edebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arz eden örgütün varlığı için ileride ihtimal dâhilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiili birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.
Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK'nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.
b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi hâlinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini, suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç; 3713 sayılı Kanun'un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa'da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzeni veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.
Bununla birlikte, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu tamamlayıcı bir suçtur. Bu nedenle bazı suçları işlemek için örgüt kurmanın başka ceza normları tarafından ayrıca özel olarak düzenlenmesi durumunda, ilgili suç tipinde öngörülen hükümlerin uygulanması gerekir. Buna göre soykırım ve insanlığa karşı suç için kurulmuş örgütleri kuran, yöneten ve üye olanlar hakkında TCK'nın 78. maddesi, devletin güvenliğine, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla terör örgütü kuranlar, yönetenler ve üye olanlar hakkında ise TCK'nın 314. maddesi uygulanacaktır.
3713 sayılı Kanun'un "Terör örgütleri" başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK'nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.
TCK'nın 314. maddesinde tanımlanan "Silâhlı örgüt" suçu ise;
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.
Örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen, TCK'nın "Silahlı Örgüt" başlıklı 314. maddesinde; TCK'nın ikinci kitabının, dördüncü kısmının dördüncü bölümünde yer alan Devletin güvenliğine karşı suçlar ile beşinci bölümünde yer alan Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran, yöneten ve örgüte üye olanların cezalandırılmaları öngörülmüş ve maddenin son fıkrasında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından aynen uygulanacağı düzenlenmiştir.
3713 sayılı Kanun kapsamına giren suçları işlemek için örgüt kurulması hâlinde ortada bir terör örgütünün varlığı söz konusudur. TCK'nın 314. maddesinde hüküm bulunmayan hâllerde, TCK'nın 220. maddesindeki koşullar göz önünde bulundurulacaktır (Feridun Yenisey Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 46.).
Buna göre TCK'nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için TCK'nın 220. maddesinde düzenlenen suç işlemek için örgüt kurma suçunda gerekli koşulların yanında aşağıda gösterilen şartlar da aranmaktadır:
a) Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir. Buradaki cebir ve şiddet kullanma tabirini doğrudan kullanma şeklinde anlamlandırmak doğru olmayacaktır. Bu kavramın içine cebir veya şiddet kullanılacağına ilişkin güncel tehdidin bulunması da dâhildir.
b) Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun'un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve Devletin Anayasal düzeni veya Devletin güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.
c) Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK'nın ikinci kitabının, dördüncü kısmının dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise, silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder.
Belirsiz sayıda suç işleme hedefi doğrultusunda kurulan silahlı terör örgütünün, 3713 sayılı Kanun'un birinci maddesinde belirtilen amaca yönelik faaliyet göstermesi örgütün varlığı için yeterli olup ayrıca amaçlanan suçları işlemesi gerekmez.
d) Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması, silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkân ve olanağına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
2- FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; "Altın Nesil" adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/sui generis bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY silahlı terör örgütü “gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek” üzerine kuruludur.
Talimatlar yoluyla kollektif bir şekilde mobilize olan, kamu erkinin kritik bürokratik alanları başta olmak üzere, kamusal alanı ele geçirme refleksiyle hareket eden, mülkiye, adliye, emniyet, eğitim, istihbarat ve ordu içerisinde kendi özel hiyerarşisiyle illegal şekilde kadrolaşan, devletin tüm kurumlarına yerleştirdiği örgüt mensuplarıyla devlet teşkilatını kendisine hizmet eder hâle getiren ve adeta devlet içinde ayrı bir devlet yapısı oluşturan örgütün lideri Fetullah Gülen tarafından;
“Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!; bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”,
“Adliye, mülkiye veya başka hayati bir müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. Bir ölçüde onlar bizim varlığımızın teminatıdır.”,
“Zaman henüz uygun değil. Bütün dünyayı omuzlayıp taşıyabileceğimiz zamana dek, tamam olacağınız ve koşulların uygun olacağı zamana dek beklemelisiniz! Bilhassa, haber alma hususunda her zaman hasım cephenin çok önünde olunmalıdır.”,
“Yani siz hâkim değilsiniz başka kuvvetler var. Bu ülkede değişik kuvvetleri hesap edecek dengeli, dikkatli, tedbirli, temkinli yürümekte yarar var ki geriye adım atmayalım…”,
“Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. (…) bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. (…) sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”,
“Daima tedbirli olmalıyız, daima istişare içerisinde karar alın, ana istişare organı olan ... ne karar aldıysa onu uygulayın (Kaldı ki; ...’in lideri de kendisidir) bütün güç merkezlerine ulaşmalıyız …”,
“Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak.” şeklinde değişik yer ve zamanlarda örgüt mensuplarına verilen talimatlarda gizliliğe atfedilen önem görülmektedir.
Örgüt, kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirdiği personelin aile yaşamlarına dahi müdahale ederek şahısların kiminle evleneceğine de karar vermektedir.
Örgüt, kamu kurumlarında sayısı beş kişiyi geçmeyen bir örgüt abisine bağlı hücreler şeklinde yapılanmıştır. Hücreler birbirinden haberdar değildir. Bu şekilde bir hücre açığa çıksa bile diğer hücrelerin faaliyetlerine devam ederek deşifre olmaları engellenmektedir. İçlerinde katı bir askeri disiplin hâkimdir.
Örgütün bütünlüğü üzerinde tek hâkim ve önder Fetullah Gülen olup örgüt içerisinde kainat imamı olarak görülmektedir. Diğer yöneticiler onun verdiği yetkiyle onun adına görev yaparlar.
Kainat imamı inancı ve yedi katlı piramidal yapılanmaya sahip FETÖ/PDY silahlı terör örgütünde, örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet katı bir kuraldır. Teslimiyet hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır.
Örgütün hiyerarşik yapılanması tabaka-kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkün ise de, dördüncü kattan sonrasındaki geçişleri önder belirlemektedir. Katlar şu şekildedir:
a) Birinci Kat (Halk Tabakası): Örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların birçoğu örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmayan, bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir.
b) İkinci Kat (Sadık Tabaka): Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılan, düzenli aidat ödeyen, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.
c) Üçüncü Kat (İdeolojik Örgütlenme Tabakası): Gayriresmî faaliyetlerde görev alan, örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı, çevresine propaganda yapan kişilerdir.
d) Dördüncü Kat (Teftiş Kontrol Tabakası): Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgüte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.
e) Beşinci Kat (Organize Eden ve Yürüten Tabaka): Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanan ve devletteki yapıyı organize edip yürüten kişilerdir.
f) Altıncı Kat (Has Tabaka): Örgüt lideri Fetullah Gülen tarafından bizzat atanan ve lider ile alt tabakaların irtibatını sağlayan, örgüt içi görev değişiklikleri yapıp azillere bakan kişilerdir.
g) Yedinci Kat (Kurmay Tabaka): Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen ve on yedi kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.
Örgütün deşifre olmaması ve Devletin örgüt yapısını çözmekte zorlanması için örgüt hücre tipinde yatay yapılanmaya özen göstermiştir. Hücreler genellikle en fazla beş kişiden oluşan ve bir abla veya abiye bağlı birimlerdir. Hücredeki kişi sayısı bazı kurumlarda üç, TSK gibi bazı kurumlarda ise bire birdir. Her hücreden sorumlu bir imam vardır.
FETÖ/PDY'nin asli unsuru müntesipler, ışık evi, yurtlar, okullar, dershaneler olan hizmet birimlerinde yetiştirilmektedir. Bu kurumların temel amacı bu örgüte müntesip yetiştirmektir. İlk ve öncelikli kuruluş gayesi eğitim değil, insan kaynağı sağlamaktır. Örgüte ait özel okul ve yurt gibi yerler toplantı ve himmet toplama amaçlı da kullanılmaktadır. Örgüt, elemanlarını genel olarak genç yaştaki öğrencilerden seçmekte ise de, kamu personelini de sonradan örgüte kazandırabilmektedir.
Bütün terör örgütleri gibi FETÖ/PDY de eleman bulma, buldukları elemanları örgüt amacına göre eğitme, örgütsel olarak onlara nasıl davranılması gerektiğini öğretip uygulatma üzerine kuruludur. Örgütsel bağlılığın temini bakımından; kod adı kullanma, gizlilik ve tedbir uygulanması, kişiler hakkında istihbarat toplayıp özel bilgi edinmek, sorunsuz işleyen bir emir ve rapor zincirinin varlığı, devletten ve aileden önde gelen örgüt aidiyeti, devlet hiyerarşisinde daha üstte olsa bile örgüt hiyerarşisi asıl olduğundan daha ast birinden emir alınması, hizmet kardeşliği ve örgüt içi dayanışma nedeniyle illegal olsa dahi talimatın sorgulanmaması, psikolojik tehdidin etkisiyle özgür iradenin kaybedilmesi hususları önem taşımaktadır.
Örgütten ayrılmak kural olarak mümkün değildir. Örgütsel disipline uymayan kişiler örgütten kovulma yerine pasifize edilmektedir. Bu düşüncede olan kişiler önce korkutulur, manevi baskının yanında maddi yaptırımlar da uygulanır. Tüm yaptırımlara rağmen ayrılmakta ısrar eden, itaatsizlikte devam eden kişinin örgütle ilişkisi kesilir. Örgüt bu kişiyi hain ilan ettiğinden her türlü cezalandırma metodu uygulanır.
FETÖ/PDY'nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT Başkanlığına sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de, bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY’nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY’nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY’deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Bu durum, örgüt lideri tarafından hizmet insanı başlığı altında “örgüte bağlı kişinin azimli, kararlı, hizmete karşı itaatkar, her şeyin sorumluluğunu alması gereken, darbe yediğinde azmi bozulmayan, yüksek rütbelere geldiğinde kendi rütbesi değil de hizmetin rütbesini ön planda tutan, hizmet içerisinde yapacağı görevlerin zor olabileceğine inanan ve bütün varlığını, canını, sevdiklerini hizmet için feda etmeye hazır olması” şeklinde açıklanmaktadır.
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK'da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi şehit edilmiştir.
Söz konusu terör örgütü, nihai amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihai hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik

Üyelik Paketleri

Dünyanın en kapsamlı hukuk programları için hazır mısınız? Tüm dünyanın hukuk verilerine 9 adet programla tek bir yerden sınırsız ulaş!

Paket Özellikleri

Programların tamamı sınırsız olarak açılır. Toplam 9 program ve Fullegal AI Yapay Zekalı Hukukçu dahildir. Herhangi bir ek ücret gerektirmez.
7 gün boyunca herhangi bir ücret alınmaz ve sınırsız olarak kullanılabilir.
Veri tabanı yeni özellik güncellemeleri otomatik olarak yüklenir ve işlem gerektirmez. Tüm güncellemeler pakete dahildir.
Ek kullanıcılarda paket fiyatı üzerinden % 30 indirim sağlanır. Çalışanların hesaplarına tanımlanabilir ve kullanıcısı değiştirilebilir.
Sınırsız Destek Talebine anlık olarak dönüş sağlanır.
Paket otomatik olarak aylık yenilenir. Otomatik yenilenme özelliğinin iptal işlemi tek butonla istenilen zamanda yapılabilir. İptalden sonra kalan zaman kullanılabilir.
Sadece kredi kartları ile işlem yapılabilir. Banka kartı (debit kart) kullanılamaz.

Tüm Programlar Aylık Paket

9 Program + Full&Egal AI
Ek Kullanıcılarda %30 İndirim
Sınırsız Destek
350 TL
199 TL/AY
Kazancınız ₺151
Ücretsiz Aboneliği Başlat