(1086 S. K. m. 288, 289, 290)
Dava: Taraflar arasındaki "itirazın kaldırılması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Nazilli Asliye 1.Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 2.12.2003 gün ve 2003/89 E. 754 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 9.12.2004 gün ve 15715-18025 sayılı ilamı ile;
( ...Davacı, maliki olduğu daireyi satması için vekil tayin ettiği davalının, tapuda 8.000.000.000.-liraya sattığı daire bedelinden 5.000.000.000.-Lirayı verdiğini, kalan 3.000.000.000.-Lirayı ödemediğini öne sürerek, 3.520.000.000.-TL'nın tahsili için başlattığı icra takibine vaki davalı itirazının iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, olası bir şufa davası ihtimaline karşılık taşınmazın tapuda satış bedelinin yüksek gösterildiğini, gerçek satış bedeli olan 5.000.000.000.-Lirayı davacıya ödediğini bildirmiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, Dairemizce 6.7.2004 tarihli onama ilamı üzerine davacı karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Davacının vekili olarak davalının, davacıya ait 815 parsel sayılı taşınmazdaki payını tapuda dava dışı şahsa sattığı ve tapuda akit tablosunda satış bedelinin 8.000.000.000.-Lira olarak gösterildiği hususları taraflar arasında çekişmesizdir. Davacı taşınmazın satış bedelinden kendisine 5.000.000.000.-Lira ödenip, kalan kısmın ödenmediğinden bahisle bu davayı açmıştır. Davalı ise taşınmazın gerçekte 5.000.000.000 Liraya satıldığını, diğer hissedarlar tarafından açılabilecek şufa hakkı davasını önlemek amacıyla akit tablosunda satış bedelinin 8.000.000.000.-Lira gösterildiğini savunmuştur. Davacı hissesinin 4.11.2002 tarihli satışında, tapu dairesinde düzenlenen resmi senette, davacıya ait payın 8.000.000.000.-Liraya satıldığı hususu anlaşılmaktadır. Bunun aksini, yani davalı savunmasında olduğu gibi, taşınmazın 5.000.000.000.-TL'ye satıldığını, gerçek satış bedelin bu kadar olduğunu, satış bedelinin muvazaalı olarak yüksek gösterildiğini davalının bir yazılı belge ile ispat etmesi gerekir. Davalı her ne kadar davacı imzası olmayan, haricen taşınmazı satın alan kişi ile arasında düzenlediği, kendisinin de vekil olarak imzaladığı bir belge ibraz etmiş ise de, bu belgede, davacının imzası olmadığı için davacıyı bağlamadığı gibi, davalının savunmasını kanıtladığı da kabul edilemez. Olayda miktar itibarıyla ve davacının açık muvafakati olmadığı için HUMK.nun 288.ve devamı maddeleri gereğince tanık dinlenemez. Tanık beyanlarına dayanılarak hüküm kurulamaz. İspat yükü davalıda olduğu için mahkemenin davalıya resen yemin teklif etmesi ve bu yeminin davalı tarafından eda edilmesi de hukuki sonuç doğurmaz. Böyle olunca davalı savunmasını kanıtlayamamış ise de, 5.5.2003 tarihli delil listesinde açıkça "sair yasal deliller" demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan, davacıya yemin teklif edip etmeyeceği, davalıya sorularak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirir. Hükmün bu gerekçe ile bozulması gerekirken, zuhulen onandığı bu defaki inceleme sonucu anlaşıldığından davacının karar düzeltme talebinin kabulü ile, Dairemizin onama ilamının kaldırılmasına, mahkeme hükmünün bozulmasına karar vermek gerekmiştir... )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: A- DAVACININ İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı vekili, davacının 86/9