(2709 S. K. m. 35) (4721 S. K. m. 683) (743 S. K. m. 618) (YHGK. 04.11.2009 T. 2009/1-401 E. 2009/473 K.) (YHGK. 29.09.2010 T. 2010/1-531 E. 2010/423 K.)
Dava ve Karar: Taraflar arasındaki elatmanın önlenmesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 04.03.2008 gün ve 2008/17 E., 2008/57 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 05.02.2009 gün ve 2009/64 E., 2009/1387 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava, bağımsız bölüme el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Noksanın tamamlanması yoluyla getirtilen kayıttan, çekişme konusu 81 nolu bağımsız bölümün davacı adına kayıtlı bulunduğu, davalının taşınmazda kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı olmadığı gibi, taşınmazda aile konutu yönünde bir şerh de olmadığı anlaşılmaktadır.
Davacı, maliki bulunduğu taşınmazı oğlu ile aralarında boşanma davası görülen davalı gelininin haksız kullandığını ileri sürerek eldeki davayı açmış, davalı ise taşınmazı aile konutu olarak kullandığını savunmuştur.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın aile konutu olarak belirlendiği, davalının boşanma davası sonuçlanıncaya kadar yeri kullanma hakkı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının çekişmeli taşınmazı öğrenci olan oğlu A.'a oturması için tahsis ettiği 14.02.2004 tarihinde davalı ile davacının oğlunun evlenmeleri üzerine bedelsiz olarak anılan taşınmazda davacının muvafakati ile oturmaya devam ettikleri, sonradan aralarında geçimsizlik baş göstermesi üzerine Kadıköy 4. Aile Mahkemesinin 2007/740 esas sayılı dosyası ile boşanma davası açıldığı, davanın, derdest bulunduğu, anılan davanın devamı sırasında 14.12.2007 tarihinde davacının davalıya gönderdiği ihtarname ile muvafakatini geri aldığı ve fuzuli şagil olduğu taşınmazı üç gün içinde boşalmasını istediği görülmektedir.
Yukarıda açıklanan olgular birlikte değerlendirildiğinde; TMK.nun 683. maddesi gözetildiğinde, davacının mülkiyet hakkına dayalı olarak her türlü el atmanın önlenmesini isteyebileceğinden eldeki davayı açma hakkı bulunduğu ve kayıttan kaynaklanan mülkiyet hakkına üstünlük tanınması gerektiği kuşkusuzdur. Öte yandan davacının muvafakati dışında davacının mülkiyet hakkının kısıtlanmasını gerektirir hukuken geçerli bir nedenin bulunmadığı açıktır.
Dava açılmakla muvafakatin geri alındığı gözetildiğinde davalının taşınmazı kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söylenemez. Ayrıca karı koca arasında 3. kişiye ait taşınmazın aile konutu olarak kabul edilmesinin kayıt maliki yönünden bağlayıcılığı düşünülemez.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacının temyiz itirazları yerindedir...) gerekçesiyle oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili.
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, haksız işgal nedeniyle çaplı taşınmazdaki bağımsız bölüme el atmanın önlenmesi istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, dava konusu taşınmazın aile konutu olarak tahsis edildiği, aile konutu şehrin tapuya tescilden önce de sonuç doğuracağı ve evlilik devam ettiği sürece aile konutu vasfı taşıyan yer için TMK 683. maddesine göre dava açma hakkı bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmuş, Yerel Mahkemece önceki gerekçeler tekrarlanarak ilk kararda direnilmesine karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacıya ait çaplı taşınmaza davalının haksız el atması bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki mülkiyet, toplum yaran ile sınırlı, sahibine gerek yetki ve gerekse ödevler yükleyen kamu ve özel hukuk karakterli, kendine özgü bir haktır.
1982 Anayasası, mülkiyet hakkım 1961 Anayasası'na göre daha da güçlendirerek, temel hak ve ödevler kısmına almıştır. 1982 Anayasasının 35. maddesinde; herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlandırılabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, mülkiyet hakkı ancak kamu yararı ve kamu düzeni amacı ile sınırlandırılabilecektir.
Malik, mülkiyet hakkının sağladığı yetkileri, hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içinde dilediği gibi kullanabilir. Eşya üzerindeki egemenliğin üçüncü kişilere karşı korunması için malike verilen bu yetkilerin yaptırımı olan davalar, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinde belirlenmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun, Mülkiyet Hakkının İçeriği başlıklı 683. maddesi (Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi 618. madde);
Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir. hükmünü içermektedir.
Mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin malik tarafından gereği gibi kullanılmasını önleyen ve üçüncü kişilerden gelen etkilere karşı korunma aracı olarak haksız el atmanın önlenmesi, taşkınlığın giderilmesi, durdurulması için, el atmanın önlenmesi davası hakkı tanınmıştır.
Burada önemle vurgulanmalıdır ki, Yasa hükmünde haksız el atmadan söz edilmiş olması karşısında, bütün bu davranışların haksız olması, davalının bir hakka dayanmaması gerekli ve yeterlidir.
Tüm bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacı taşınmazın kayıt maliki olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 683. maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına dayanmaktadır. Davacı maliki olduğu konutu kullanması için dava dışı oğlu ve davalı gelinine tahsis etmiştir. Davalı ile birlikte davacının oğlu taşınmazı davacı malikin onayına dayalı olarak tasarruf etmişlerdir. Bu durumda davacı tarafından verilen onay devam ettiği sürece konutun davacının oğlu ve davalı tarafından kullanımının haksız olmadığı açıktır.
Bilindiği üzere el atmanın önlenmesi davasında husumetin taşınmazı haksız kullanana yöneltilmesi gereklidir. Eldeki davada her ne kadar davacı anne, taşınmazı bedelsiz olarak kullanmaları için dava dışı oğlu ve davalı gelinine vermişse de, dava dışı oğlunun: davalı karısı ile arasında görülmekte olan boşanma davası sırasında çekişmeli konutu terk etmiş olması ve halen ortak konutta oturan davalı geline karşı da ihtar çekerek eldeki davayı açması karşısında, artık davacının taşınmazın kullanımına dair verdiği muvafakatini geri aldığının kabulü gereklidir.
Öte yandan, taşınmaz malikinin üçüncü kişi olması nedeniyle taşınmazın aile konutu olarak kabulü mümkün olmadığı gibi taraflar arasında bir kira ilişkisi de bulunmamaktadır. Ayrıca, davacının oğlu ile davalının ayrı yaşamakla birlikte evliliklerinin devam etmekte olması davacının mülkiyet hakkı karşısında taşınmazı davalının kullanmasının haklı ve geçerli nedeni olarak kabul edilemez.
Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu'nun 04.11.2009 gün ve 2009/1-401 E, 2009/473 K. sayılı ilamında da vurgulanmıştır.
O halde, davacı malik tarafından konutun kullanımı için onayın geri alınması karşısında davalının konutu kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söylenemez.
Bu durumda, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterten nedenlerden dolayı H.U.M.K.