"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Elazığ 2. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 09/02/2012
NUMARASI : 2012/4-2012/82
Taraflar arasındaki “katkı payı alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Elazığ 2. Aile Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 08.04.2010 gün ve 2009/414 E. 2010/233 K. sayılı kararın incelenmesinin taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin 27.10.2011 gün ve 2011/4185 E. 2011/5449 K. sayılı ilamı ile;
(...Davacı vekili, evlilik birliği içinde edinilen ... ada ... parselde ..numaralı bağımsız bölümün davalı adına tescil edildiğini, vekil edeninin temizlik ve ev işleri yaparak temin ettiği gelirle taşınmazın alımına yarı oranında katkıda bulunduğunu açıklayarak, fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 30.000 TL'nin boşanma davasının açıldığı tarihten itibaren faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, vekil edeninin babası tarafından bedelleri ödenmek suretiyle 13.8.1985 tarihinde davalı adına alınan kişisel malı-dava dışı .. ada .. parselde .. ve .. numaralı dükkan nitelikli bağımsız bölümler ile aynı yerde .. ve .. numaralı deponun satışından gelen parayla nizalı taşınmazın alındığını, davalının kişisel malı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, uyuşmazlık konusu taşınmazın alımı tarihinden önce satılan davalının kişisel malı olan taşınmazların resmi akitte gösterilen satış parasının dava konusu taşınmazın alımına sarfedildiğinin kabulü gerektiğinden bahisle bu kısmın düşülmesiyle kalan bölümün edinilmiş mal olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 30.000 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi üzerine; hüküm esası bakımından davalı vekili ile davalının kişisel malı-dava dışı taşınmazların satış parasının nizalı taşınmazın alımında kullanıldığının kabulü suretiyle katılma alacağının eksik hesaplandığı ve fazla hakları saklı tutulmadığından bahisle davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar 25.5.1983 tarihinde evlenmiş; 30.10.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulü ve 17.7.2009 tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur. Başka mal rejimi seçildiği ileri sürülmediğine göre, eşler arasında 1.1.2002 tarihine kadar 743 sayılı MK.nun 170. maddesi uyarınca “mal ayrılığı”, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise 4721 sayılı TMK.nun 202. maddesi hükmü uyarınca yasal “edinilmiş mallara katılma” rejimi geçerlidir. Eşler arasındaki mal rejimi TMK.nun 225/2 maddesi uyarınca boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona ermiştir.
Dava konusu Elazığ’da 1589 ada ..parselde ..numaralı bağımsız bölümü satın alma suretiyle, taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde- 5.5.2006 tarihinde davalı C.. G.. adına tescil edilmiştir. Olayları anlatmak taraflara, hukuki niteleme hakime aittir. Davacı, davalı eş adına kayıtlı ve edinim tarihi itibariyle edinilmiş mallara katılma rejimine tabi taşınmaz nedeniyle katılma alacağı (TMK.m.231) isteğinde bulunmuştur. Dava, katılma alacağı isteğine ilişkin bulunduğuna göre, nizalı taşınmazın edinilmiş mal olduğunun belirlenmesi halinde, davalının edinilmiş malının (TMK.nun 219.m) değerinden varsa bu mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin (TMK.nun 231.m) yarısı (TMK.nun 236/1.m) katılma alacağı olarak hesaplanarak hüküm kurulur. TMK.nun 219.maddesi 1.fıkrası hükmüne göre her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleri edinilmiş maldır. TMK.nun 222/1.maddesine göre ise belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispatla yükümlüdür.
Somut olayda; dava konusu taşınmazın davalının kişisel malı olan dava dışı taşınmazların satış parasıyla alındığı, dolayısıyla kişisel malı olduğu savunulmuştur. Davalı adına 13.8.1985 tarihinde satın alma yoluyla edinilen ve birleştirilmek suretiyle kahvehane olarak kullanıldığı bildirilen .. ada .. parselde 3/192’şer arsa paylı zemin kat 1, 2, 7 ve 8 numaralı bağımsız bölümler 30.3.2006 tarihinde 3.kişiye satılmıştır. Nizalı taşınmaz ise 5.5.2006 tarihinde satın alınarak davalı adına tapuya tescil edilmiştir. Davaya konu istek davacı tarafından Elazığ 1.Aile Mahkemesinin 2008/630 Esas, 2009/335 Karar sayılı boşanma davasında da ileri sürülmüş, mahkemece karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir. Belirtilen dosyada dinlenen taraf tanıkları, nizalı taşınmazın, daha önce davalıya babası tarafından alınan taşınmazların satışından gelen bedelle alındığını açıklamıştır. Gerek açıklanan beyanlar, gerekse alım satım tarihleri arasındaki zaman aralığı ve satış parasının başka yere kullanıldığının da ispatlanamamış olması karşısında davalının dava dışı taşınmazlarının satışından gelen paranın dava konusu taşınmazın alımında kullanıldığının kabulü gerekir. Esasen bu husus mahkemenin de kabulündedir. Ne var ki nizalı taşınmazın alımında kullanıldığı kabul edilen davalının kişisel mal grubuna dahil taşınmazlarının satış bedeli resmi akitte belirtilen miktar 29.000 TL olarak hesaba katılmıştır. Söz konusu resmi akitte davacı eş taraf bulunmadığına göre, davalının satış bedelinin gerçekte resmi akitte belirtilen miktar olmadığına ilişkin savunmasının araştırılması gerekir. Davalı, kişisel malı olan taşınmazlarının satış bedelinin nizalı taşınmazın alım bedelinin tamamını karşıladığını iddia etmektedir. Mahkemece yapılacak iş; davalı adına kayıtlı bulunmakta iken 30.3.2006 tarihinde 3.kişiye satılan taşınmazların bulunduğu mahalde keşif yapılarak, inşaatçı ve mülk bilirkişiler dinlenerek satış tarihleri itibariyle sürüm değerlerinin tespiti ile belirlenen değerin tarafların da mutabık oldukları nizaya konu taşınmazın alım bedeli olan 86.000 TL'yi karşılayıp karşılamadığının saptanması, davalı adına kayıtlı iken satılan taşınmazların satış bedelinin nizalı taşınmaz bedelini tamamen karşıladığının tespiti halinde TMK.nun 220/4.bendine göre kişisel malların yerine geçen değerler kişisel mal sayılacağından davanın reddi; satış bedelinin nizalı taşınmazın bedelini kısmen karşıladığının tespiti halinde ise nizalı taşınmazın edinilmiş mal grubuna dahil olan kısmının belirlenmesi ile varsa katılma alacağının hesaplanmasıdır.
Davacı vekilinin hükmün fazlaya ilişkin taleplerinin saklı tutulmadığı itirazına gelince; kabul şekline göre davacının katılma alacağı dava dilekçesinde belirtilen istekten fazla hesaplandığına ve taleple bağlı kalınarak hüküm verildiğine göre, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmamış olması doğru değildir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, evlilik birliği içinde satın alınan taşınmaza katılma alacağı istemine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde, tarafların evlilik birliğinin devamı sırasında satın aldıkları taşınmazın davalı adına tescil edildiğini, taşınmazın alımına davacının temizlik ve ev işleri yaparak elde ettiği gelirle yarı oranında katkıda bulunduğunu, dava konusu taşınmaz dışında tasfiyeye tabi başka malları bulunmadığını belirterek taşınmazın belirlenecek bedelinin yarısının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, dava konusu taşınmazın babası tarafından davalıya verilen kahvehanenin satımından elde edilen gelirle alındığını, kişisel mal niteliğinde olduğunu ve davacının evin alımına katkısının bulunmadığını belirterek açılan davanın reddini istemiştir.
Yerel Mahkemece, dava konusu taşınmaz bedelinin 29.000 TL’lik kısmının davalıya ait kişisel malın satımından elde edilen ve tapu senedinde belirtilen satış miktarı ile karşılandığının kabulü ile yapılan hesaplama uyarınca davanın kabulüne dair verilen kararın; taraf vekillerince temyizi sonrasında Özel Daire’ce yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulması üzerine;
Yerel Mahkemece, davalının tarafı olduğu resmi senette belirttiği bedelin aksini yazılı delille kanıtlaması gerektiğinden bahisle önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.
Direnme hükmü davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
I-Davalı vekilinin kişisel mal bedeli ve kanıtlanmasına ilişkin bozma nedenine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde, uyuşmazlığın taşınmaz satışına ilişkin resmi akitte taraf olmayan eş tarafından açılan katılma alacağı davasında, satış işleminin tarafı olan diğer eşin kişisel malının bedelinin belirlenmesi yönünden resmi akitte belirtilen miktarın gerçeği yansıtmadığı iddiasının ne şekilde kanıtlanacağı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle tarafların tabi olduğu mal rejiminin belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (T.M.K.) 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
4722 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 10. maddesine göre, 4721 sayılı TMK’nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden önce evlenmiş olan eşler arasında, bu tarihe kadar, tabi oldukları mal rejimi devam eder.
743 sayılı Türk Kanunu Medenisi yürürlükte iken başka mal rejimi seçildiği ileri sürülmediği takdirde, eşler arasında 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı Kanunun 170. maddesi uyarınca “mal ayrılığı”, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği, boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise 4721 sayılı TMK'nun 202. maddesi hükmü uyarınca yasal “edinilmiş mallara katılma” rejimi geçerlidir.
Somut uyuşmazlıkta taraflar 25.05.1983 tarihinde evlenmiş; 30.10.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin kararın 17.07.2009 tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur. Dolayısıyla, taraflar arasında 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı, 01.01.2002 tarihinden itibaren bir yıl içinde başka mal rejimi seçmediklerinden, boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Dava konusu 5 numaralı bağımsız bölüm, taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde 05.05.2006 tarihinde satın alma suretiyle davalı koca adına tescil edilmiştir.
Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin yürürlükte bulunduğu dönemde geçerli yasal mal rejimi olan mal ayrılığı rejiminde tasfiye sözkonusu olmayıp, boşanan eşler kendi mallarını alabilirken, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 236 ve 239. maddelerinde, yasal rejim olan edinilmiş mallara katılma rejiminde, eşlerin emeğini diğer eşin bu mal rejiminin devamı süresince edinilen malları üzerinde, "katılma alacağı" hakkı tanımak suretiyle yasal karşılığa bağlamıştır. Kanunun 236'ncı maddesinde yer alan hüküm gereği; her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar.
Artık değer ise anılan Kanunun 231'nci maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre artık değer, eklemeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır.
Katılma alacağının hesabında eklenecek değerler Kanunun 229'ncu maddesinde, denkleştirmeden elde edilen miktarlar da 230'ncu maddesinde gösterilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmeler sırasında, davacının talebinin 4721 sayılı TMK’nun 227. maddesinde düzenlenen değer artış payına yönelik olup olmadığı hususu da tartışılmış, ancak Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca tarafların dava konusu taşınmaz dışında tasfiyeye tabi malvarlıkları olmadığına yönelik beyanları; Yerel Mahkemenin dava konusu taşınmazın alımında edinilmiş malın satım bedelinin de kullanıldığı şeklindeki kabulü ile değer artış payına hükmetmemesi yönündeki kararının kesinleşmiş olması karşısında Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlığın katılma alacağına ilişkin olması hususları da dikkate alınmak suretiyle, davanın katılma alacağı istemine ilişkin olduğu kabul edilerek, bu doğrultuda değerlendirme yapılmıştır.
Somut olayda, davacı, davalı eş adına kayıtlı ve edinim tarihi itibariyle edinilmiş mallara katılma rejimine tabi taşınmaz nedeniyle katılma alacağı isteğinde bulunmaktadır.
Yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde, rejim süresince edinilen mallar rejimin sona ermesi nedeniyle tasfiye edildikten sonra bir artık değer kalırsa kural olarak her eş diğer eşe ait artık değeri eşit olarak paylaşır. Paylaşıma konu miktar o eşin katılma alacağını oluşturur.
Katılma alacağında paylaşılan, edinilmiş mal değil, artık değer olduğundan katılma alacağı edinilmiş malların toplamı dikkate alınarak hesaplanmalıdır.
Kural olarak kişisel mallar hesaplamada dikkate alınmaz ancak, bir eşin edinilmiş malından kişisel mallara veya kişisel mallardan edinilmiş mallara bir değer kayması olmuşsa tasfiye sırasında denkleştirme istenebilir. TMK’nun 230. maddesi uyarınca eşlerden birinin kişisel malından edinilmesine katkıda bulunulmuş ise denkleştirme, katkı oranına ve malın tasfiye zamanındaki değerine göre yapılır. Edinilmiş mal üzerine o eşin kişisel mal grubundan yapılan değer kayması ile o mal yerine edinilen yeni malın alım değerinin tamamı karşılanmışsa, anılan bu mal artık kişisel mal sayılır ve katılma alacağının hesabına dahil edilemez.
Dava, katılma alacağı isteğine ilişkin bulunduğuna göre, davalının edinilmiş malının değerinden varsa bu mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin yarısı katılma alacağı olarak hesaplanarak hüküm kurulmalıdır.
4721 sayılı TMK'nun 219/1. maddesi hükmüne göre; her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleri aksi kanıtlanıncaya kadar edinilmiş mal kabul edilir. TMK'nun 222/1. maddesi uyarınca; belirli bir malın edinilmiş mal olmayıp eşlerden birine ait kişisel mal olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispatla yükümlü olup, mal rejimi ve tasfiyesi hükümleri aile hukukunun bir parçası olduğundan, kişisel mal iddiasının her türlü delil ile kanıtlanması mümkündür.
Somut olayda; davalı adına 13.8.1985 tarihinde satın alma yoluyla edinilen ve kahvehane olarak kullanıldığı bildirilen bağımsız bölümler 30.03.2006 tarihinde 3. kişiye satılmış, dava konusu taşınmaz ise, 05.05.2006 tarihinde satın alınarak davalı adına tapuya tescil edilmiş, dava konusu taşınmazın davalının kişisel malı olan dava dışı taşınmazların satış parasıyla alındığı, dolayısıyla kişisel malı olduğu savunulmuştur.
Dosya içerisinde mevcut delillerin değerlendirilmesinde, taşınmazların alım-satım tarihlerinin yakınlığı ve kişisel malın satımından elde edilen miktarın başka yere harcandığının kanıtlanamamış olması karşısında hayatın olağan akışı gereğince, Yerel Mahkemenin davalıya ait ve kişisel mal grubuna dahil dava dışı taşınmazlarının satışından gelen paranın dava konusu taşınmazın alımında kullanıldığı yönündeki kabulünde isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ne var ki, Yerel Mahkemece, katılma alacağı hesabında davalının kişisel mal grubuna dahil taşınmazlarının satış bedeli olarak resmi akitte belirtilen miktar 29.000 TL dikkate alınmıştır. Ancak, davalı tarafından dava dışı kişisel malların satım değerinin tapu senedinde belirtilenden daha fazla olduğu ve dava konusu taşınmazın satım bedelinin tamamının kişisel malların satımından elde edilen gelirle karşılandığı iddiası karşısında, davalının kişisel mallarının üçüncü kişiye satışına ilişkin resmi akitte davacı eş taraf olmadığından davalının satış bedelinin gerçekte resmi akitte belirtilen miktar kadar olmadığına ilişkin savunmasının araştırılması gerekir.
Kişisel malın satım bedelinin tapu senedinde gösterilenden fazla olduğu iddiasının diğer eş tarafından açılan katılma alacağı davasında her türlü delil ile kanıtlanması mümkündür.
Açıklanan maddi ve hukuksal olgular karşısında Yerel Mahkemece; davalının kişisel malı niteliğindeki taşınmazlarda yapılacak keşif ve bilirkişi aracılığı ile taşınmazların satış tarihleri itibariyle sürüm değerleri belirlenerek, 4721 sayılı Kanunun 220. maddesi hükmü de gözetilmek ve tespit edilecek bu satış değerinin tamamının dava konusu taşınmazın alım bedeli olan 86.000 TL'yi karşılayıp karşılamadığının tespiti ile varılacak sonuca göre katılma alacağının hesaplanması gerekmektedir.
O halde, davalıya ait kişisel malların satış bedelinin her türlü delil ile ispatlanabileceği yönündeki bozması doğrultusunda yapılacak araştırma sonucuna göre karar verilmesi gerektiğine ilişkin Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
II-Davalı vekilinin bozma ilamının son paragrafında belirtilen “fazlaya ilişkin talebe” dair hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yerel Mahkemece, Özel Daire’nin fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmamış olmasının doğru olmadığına değinen bozma nedenine uyularak oluşturulan yeni hüküm Özel Daire’ce incelenmemiştir.
O nedenle, kararın temyiz incelenmesi görevi Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daire’ye aittir.
Hal böyle olunca, davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daire’sine gönderilmesi gerekir.
SONUÇ:
1-Yukarıda (I) numaralı bentte gösterilen nedenlerle, davalı vekilinin kişisel mal bedeli ve kanıtlanmasına yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madd