"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki “terke dayalı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Pendik 2.Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 24.09.2010 gün ve 2009/743 E., 2010/859 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 06.12.2011 gün ve 2010/22396 E., 2011/21048 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava Türk Medeni Kanununun 164.maddesine dayalı boşanma istemine ilişkindir. Toplanan delillerden çekilen ihtarın Türk Medeni Kanununun 164.maddesi ile 27.03.1957 gün 10/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına uygun bulunmasına, davanın süresinde açılmış olmasına, davalının kanunen korunmaya değer bir sebep olmadığı halde ortak konuta dönmediğinin anlaşılması karşısında davacının terke dayalı davasının kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 164.maddesine dayalı terk nedeniyle boşanma istemine ilişkindir.
Davacı, 2002 yılında davalı ile evlendiklerini, 2004 doğumlu Ş. ve 2005 doğumlu A. isimli iki çocuklarının bulunduğunu, davalının 2008 yılı içinde evlilik birliğinin kendisine yüklediği görevleri yapmamak maksadıyla müşterek haneyi, özel eşyalarını alarak terk ettiğini, bir daha eve dönmediğini, Pendik 1.Aile Hakimliği’nin 08.05.2009 tarih ve 2009/40 D iş ve karar sayılı ihtar kararının davalıya tebliğ edildiği halde eve dönmediğini, müşterek çocuklarının kendisinin yanında kaldığını ve davalının evi terk ettiği tarihten dava tarihine kadar çocukları arayıp sormadığını, çocukların sağlık, eğitim ve iyi yetişmeleri bakımından velayetlerinin kendisine verilmesinin yararlı olacağını, ihtara rağmen eve dönmeyen davalı eşi ile müşterek hayatın devam etmesine imkan kalmadığını ileri sürerek boşanmalarına ve müşterek çocuğun velayetinin kendisine verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, tarafların 2002 yılında evlendiklerini 7 yıllık sürede iki çocuklarının olduğunu, davacının anne ve babası ile aynı apartmanda altlı üstlü oturmaları nedeni ile taraflar arasında ortaya çıkan her türlü anlaşmazlığa davacının anne ve babasının müdahil olduğunu, bu müdahalenin davacının babasının davalıya tokat atmak suretiyle müessir fiilde bulunmasına kadar gittiğini, davacının eve fazla ilgi göstermediğini, evi bir otel gibi kullandığını, davalının evlilik birliğinin devamı için her türlü fedakarlığa katlandığını, taraflar arasındaki anlaşmazlıkların kendi aralarında çözüm imkanına kavuşması halinde boşanmayı gerektirecek hiçbir neden bulunmadığını, davacının terk nedeni ile boşanma davası açmış ise de davalının eve gelmemesi için her türlü psikolojik baskıyı yaptığını, oysa davalının eve dönmeyi çok istediğini çocuklarına duyduğu özlem nedeni ile bu ayrılığın bir an önce bitmesini istediğini, bu nedenle davalının şeklen evi terk etmiş ve geri dönmüyor gibi görünmekte ise de manen davacı tarafın tavır ve davranışları nedeniyle dönmek istediği evine, bugüne kadar dönemediğini, davacının, davalıyı bayramlarda dahi ailesi ile görüştürmediğini, 2008 yılı kurban bayramında davalının ailesini ziyarete gitmek istediğini davacının karşı çıkması üzerine ziyarete gelen abisinin, kardeşini gelecek ise anne ve babasını ziyaret etmesi için yanlarına götürmek istediğini, buna karşı çıkan davacı ve ailesinin birlikte abisini darp etmesi nedeni ile davacının evi terk ettiğini, tehdit edilmesi nedeni ile eve dönmede kararsızlık çektiğini, eşinin samimi davetini beklediğini, belirterek davanın reddine. karar verilmesini, davanın kabulüne karar verilmesi halinde ise çocukların velayetinin davalıya verilmesini, iştirak ve yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminata karar verilmesini istemiştir
Mahkemece, uzun zamandır devam eden geçimsizliğin akabinde ve davalı tanığının beyanına göre darp edilmiş bir vaziyette davalı baba evine döndüğü, sonrasında davacının ailesinden ve ailenin müdahalelerinden uzak bir ikametgah belirlenmesi yönündeki iradesini defalarca dile getirdiği, bu nedenle Mahkemede terk ihtaratının samimi olduğu yönünde vicdani kanaat oluşmadığı, müşterek ikametgahta davacının ailesinin maddi ve manevi baskılarına imkan vermeyecek koşulları taşımaktan uzak olduğu, davayı ispatın davacıya düştüğü ve davacının davasını ısbat edemediği gerekçesiyle; davanın reddine karar verilmişti