"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara 3.Aile Mahkemesi
TARİHİ : 04/12/2012
NUMARASI : 2012/663 E-2012/1740 K.
Taraflar arasındaki “katkı payı alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 3.Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 17.11.2011 gün ve 2011/1061 E.-2011/1519 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 20.03.2012 gün ve 2012/980 E.-2012/2007 K. sayılı ilamı ile;
(...Davacı N.. G.. vekili tarafından davalı C.. G.. aleyhine açılan katkı payı alacağı davasının yapılan yargılaması sonunda mahkemece davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar 04.04.1972 tarihinde evlenmiş, 22.01.2004 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 13.02.2007 tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur. Başka mal rejimi seçilmediğinden taraflar arasında evlenme tarihinden 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM.nin 170.m), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (TMK.m.202 ve 225, 4722 s.Y.nın 10.m)
Dava konusu 8224 ada 4 parselde bulunan 3.kat 7 numaralı mesken eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli bulunduğu 25.05.1990 tarihinde satın alma suretiyle davalı adına tescil edilmiştir. Davacı taraf dava dilekçesinde, alım bedelinin tamamının davacı tarafından karşılandığı, iyi niyetle davalı adına tescil edildiği, davalının katkısı olmadığını açıklayarak taşınmazın tüm bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. 02.11.2007 tarihinde harcını yatırdığı ıslah dilekçesinde de talep ettiği miktarı 80.000 TL'ye yükseltmiştir. Davalı vekili tarafından taşınmazın davalıya ait altınların satılarak elde ettiği para, babası ve kardeşlerinin yardımları ile alındığı savunulmuş ise de; bu savunma ispatlanamamış, davalı tanıklarının anlatımları soyut anlatımların ötesine geçmemiştir. Davalı Cemile’nin ev hanımı olduğu ve herhangi bir yerden geliri olmadığı da dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davacı Necati ise, işçi olarak çalışıp düzenli gelir elde etmekte iken 13.04.1990 tarihinde emekli olmuş, o tarihte 31.410.313 TL (yeni 31,41 TL) emekli ikramiyesi almıştır. Davacı taraf taşınmazın emekli ikramiyesi ile alındığını iddia etmekte ve tanık beyanları da bu hususu doğrulamaktadır.
Mahkemece, alınan 20.09.2008 ve 14.12.2009 tarihli bilirkişi raporlarındaki açıklamalar doğrultusunda davacının taşınmazın tüm parasını verdiği kabul edilmiş ancak, kadın adına tescil edilmesi ve 14 yıl boyunca talepte bulunulmaması bağış olarak nitelendirilerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Az yukarıda açıklandığı üzere taşınmaz üçüncü kişiden alınarak davalı adına tapuya tescil edilmiş olup, davacı tarafından davalıya tapuda devredilmiş değildir. Diğer yandan davacının bağış iradesini ortaya koyduğu kabul edilebilecek herhangi bir ifade veya açıklama da dosya arasında bulunmamaktadır. Dava dilekçesinde geçen “tapusunu iyi niyetli olarak davalı üzerine yaptım” ifadesi de Dairemizin ve Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamasına göre tek başına davacının gizli bağış iradesinin ortaya konduğunu göstermez. Alım tarihinden boşanma dava tarihine kadar evlilik içinde davacının davalıdan taşınmazı istememiş olmasının da davacı aleyhine değerlendirilme imkanı yoktur. Yine evlilik içinde tarafların katkıları ile satın alınan bir taşınmazın eşlerden biri adına tescil edilmiş olması halinde diğer eşin katkısı oranında alacak isteme imkanı bulunmakta olup, alacak isteğinde bulunan eşin bağış iradesinin olmaması halinde katkı payı alacağı istemesini engelleyen bir durum yoktur. Bu alacak hakkı kanundan kaynaklanmaktadır. Bu sebeple mahkemece taşınmazın davalıya bağışlanmış olduğunun kabul edilmesi doğru değildir.
Diğer yandan mahkeme kabulünde de olduğu üzere, davalı ev hanımı olup herhangi bir geliri bulunmadığına, savunmasında geçen ziynetler, babası ve kardeşlerinin yardımları ile taşınmazın satın alındığını ispatlayamadığına, davacının 13.04.1990 tarihinde aldığı emekli ikramiyesinin tarihi ile taşınmazın satın alındığı 25.05.1990 tarihi arasındaki 42 günlük kısa süre, tanık beyanları ile tüm dosya kapsamına göre taşınmazın emekli ikramiyesi ile tüm bedelinin davacı tarafından ödenerek satın alındığının kabulü gerekir. Tapuda alım miktarı 5.000.000 TL olarak gösterilmiş olup, her ne kadar genel olarak tapudaki değerin gerçek değerden daha düşük gösterildiği düşünülebilir ise de, emekli ikramiyesinin miktarının tapudaki alım değerinin 6 katından fazla 31.410.313 TL olması da bu kabulü güçlendirmektedir. Bu açıklamalar karşısında mahkemece, davacının davasının ispatlandığı dikkate alınarak kabulüne karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile bağış olarak kabul edilip yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici 3.madde" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı H.U.M.K.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; eşler arasında katkı payı alacağı istemine ilişkindir.
Davacı koca vekili; emekli ikramiyesi ile dava konusu Ankara Yenimahalle 4 parsel sayılı taşınmazda 7 nolu bağımsız bölümü 25.05.1990 tarihinde satın alarak tapusunu iyi niyetli olarak davalı üzerine yaptığını iddia ederek, ıslah dilekçesi ile değerini 80.000.00 TL. olarak belirttiği dava konusu taşınmazın tapusunun iptali ile müvekkili adına kayıt ve tesciline, bu istemin kabul edilmemesi durumunda taşınmazın tüm bedelinin müvekkili tarafından karşıladığından bugünkü rayiç bedeli üzerinden bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın davalı kadının babasının yardımları ve müvekkilinin birikimleri ile alındığını savunmuş ve davanın reddini dilemiştir.
Yerel Mahkemece; “dava konusu dairenin bedelinin tamamının davacı tarafından ödendiği kabul edilse bile, taşınmazın davalı adına tapuya tescil ettirilmesinin davacı tarafından yapılan bağış olduğu sonucu çıkarılmaktadır ki bu halde davacının BK'nun 244.madde gereğince bağıştan dönmesini gerektirecek herhangi bir sebebinde bulunmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Yargıtay 8.Hukuk Dairesi yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile hükmü bozmuştur. Yerel Mahkeme’nin direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmazın alımında davacı kocanın emekli ikramiyesinin kullanıldığı konusunda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, evlilik birliği içerisinde bedeli koca tarafından ödenerek alındığı iddia edilen taşınmazın tapusunun kadın adına oluşturmasının, koca tarafından kadına yapılmış bir bağış olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında, davada görevli mahkemenin Aile Mahkemesi mi, yoksa Asliye Hukuk Mahkemesi mi olduğu hususu önsorun olarak tartışılmış ve görevli Mahkemenin Aile Mahkemesi olduğu oyçokluğu ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Taraflar 04.04.1972 tarihinde evlenmiş, 22.01.2004 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 13.02.2007 tarihinde kesinleşmesiyle taraflar arasındaki mal rejimi son bulmuştur. Dava konusu taşınmazın edinme tarihi olan 25.05.1990 tarihinde mal ayrılığı (743 sayılı TKM m.170) rejimi geçerlidir.
Davacının taşınmaz bedelini emekli ikramiyesi ile karşıladığını, tapunun iyiniyetli olarak eşi olan davalı adına oluşturulduğu şeklindeki savunması Yerel Mahkeme’ce “bağış” olarak nitelendirilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda; bağışlama sözleşmesi, “bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmıştır(m. 285/1). Öğretide de;”Bağışlama bağışlayanın bir karşılık(ivaz) almaksızın, bağışlananın malvarlığında bir artış sağlamak amacıyla malvarlığından belirli değerleri ona vermeyi üstlenmesi ya da vermesi yoluyla bu iki kişi arasında yapılan sözleşme“ olarak tanımlanmaktadır (Aydoğdu, Murat/Kahveci, Nalan: Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, İzmir 2013, s. 344). Bağışlamanın unsurları öğretide çeşitli şekillerde ortaya konulsa da, somut uyuşmazlık açısından “causa donandi” unsuru önemlidir. Causa donandi ilkesi yani kazandırmanın bağışlama sebebiyle yapılmış olması; bağışlayanın bağışlanana kazandırmayı bir ivaz(karşılık) almaksızın, onu zenginleştirme amacıyla yapmasını ifade eder (Yavuz, Cevdet: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 6. B., İstanbul 2002, s. 222). Bu nedenledir ki, bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de salt kazandırmanın bağışlama amacıyla yapılmaması nedeniyle bağışlama olarak nitelendirilemez. Esasen bu nitelikteki kimi kazandırmalar Türk Borçlar Kanunu’nda örnekleme yoluyla sayılmıştır. Buna göre; “Henüz edinilmemiş olan bir haktan feragat etmek veya bir mirası reddetmek, bağışlama değildir. Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz”(Türk Borçlar Kanunu m. 285/2-3). Bu gibi kazandırmalarda amaç bağışlama değildir. Sözgelimi “ahlaki bir görevin yerine getirilmesi”, “eksik bir borcun ödenmesi”nde bağışlama(causa donadi) değil ifa(causa solvendi) amacı güdülmektedir(Yavuz, s. 222-223).
Bağışlamanın açıklanan bu öğesi nazara alındığınd