Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/1774 Esas 2018/794 Karar
Karar Dilini Çevir:
Hukuk Genel Kurulu         2015/1774 E.  ,  2018/794 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi


Taraflar arasındaki “işçilik alacağı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 9. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 05.10.2012 gün ve 2011/115 E., 2012/554 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalı vekilince istenilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 02.12.2013 gün ve 2012/29564 E., 2013/27665 K. sayılı kararı ile;
“...Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, çalıştığı süre boyunca ücretlerinin ödenmediğini ve iş sözleşmesinin haksız şekilde işverence feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret ve prim alacakları istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davacının iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, ancak aile bütünlüğünün korunması için 4857 Sayılı İş Kanunun 17. maddesi gereğince fesih yapıldığını, çalıştığı sürede ücretinin ödendiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davalı temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1.Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2.Davacının hizmet süresi hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Somut olayda; davacı davalı işveren işyerinde ağustos 2007'den 2010 yılı başlarına kadar çalıştığını iddia ederken, davalı davacının 06.02.2010-30.03.2010 tarihleri arasında çalıştığını, davacıya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçtikten sonra çalışma izni verildiğini, 06.02.2010 tarihinden önce çalışmasının bulunmadığını savunmuştur. Davacı tanığı davacıyı kısmen doğrulamış, davalı tanıkları da davacının önceki dönemde ara sıra gelip çalıştığını bildirmişlerdir. Dosyadaki bilgi ve belgelerden davacının aslen Filistin vatandaşı olup 15.12.2009 tarihinde T.C. vatandaşlığına geçtiği, önceki adının Zakarıa Aburass olduğu, 2008 ve 2009 yıllarına ait çeşitli işveren kayıtlarında bu ismin geçtiği, davacı ile davalı arasında 13.08.2008 tarihinde iş sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmeye istinaden işverence Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından davacı için çalışma izni istendiği anlaşılmaktadır.
Yapılacak iş, öncelikle uyuşmazlık konusu dönemi kapsayacak şekilde dönem bordrolarını getirtmek ve bordro tanıklarını resen tespit edip dinlemek, gerek görüldüğü takdirde Kurumdan sorulmak suretiyle veya ayrıntılı zabıta araştırması ile tespit edilecek komşu işyerlerinin işverenleri veya bu işverenlerin resmi kayıtlarına geçmiş çalışanlarının beyanlarına başvurmak, komşu işyeri tanıklarının çalışma süresini tereddütsüz belirlemek amacıyla gerek görüldüğü takdirde hizmet döküm cetvellerini getirtmek, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca davacıya çalışma izninin ne zaman verildiğini belirlemek, davacının davalı işveren işyerinde çalıştığı birimlerdeki belgelerde adının bulunup bulunmadığını gerekirse işyerinde keşif de yapmak suretiyle denetlemek, davacıya yapılan ücret ödemeleriyle ilgili belgelerini istemek ve hizmet süresinin nitelikçe kamu düzenini ilgilendirdiği nazara alınıp araştırma genişletilerek tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın eksik araştırma ve inceleme sonucunda yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3.Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanun'unda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçiler o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı, ayrıca davacının çalıştığı işyerinin faaliyet gösterdiği alanda uzman bir bilirkişiden de görüş alınarak davacının fesih tarihindeki gerçek ücreti saptanmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda, davacının davalı işyerinde hangi sıfatla çalıştığı belirlendikten sonra, mesleki kıdemi, tecrübesi ve bildiği diller de dikkate alınarak feshin kesinleştiği tarih itibariyle ücretin tespiti emsal ücret araştırması yapılarak belirlenerek sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması hatalı olmuştur.
4.İşçi ücretlerinin ödenmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 37. maddesine göre, işçiye ücretinin elden ya da banka kanalıyla ödenmesi durumunda, ücret hesabını gösteren imzalı ve işyerinin özel işaretini taşıyan “ücret hesap pusulası” verilmesi zorunludur.
Uygulamada çoğunlukla “ücret bordrosu” adı altında belgeler düzenlenmekte ve periyodik ödemelerde işçinin imzası alınmaktadır. Banka aracılığı ile yapılan ödemelerde banka kayıtları da ödemeyi gösteren belge niteliğindedir.
Ücretin ödendiğinin ispatı işverene aittir. Bu konuda işçinin imzasını taşıyan bir ödeme belgesi yeterli ise de, para borcu olan ücretin ödendiğinin tanıkla ispatı mümkün değildir.
Uzun süre ücretlerinin ödenmediği iddiası karşısında, işverence cevap dilekçesinde dayanılmak kaydıyla yemin teklifi hakkının olduğu hatırlatılmalı ve gerekirse bu yönde usulü işlemler tamamlandıktan sonra sonuca gidilmelidir.
Somut olayda; davacının hizmet süresi tespit edildikten sonra, davacının ücret alacağı uzun bir süre için hesaplanmış olup, davalı delil listesinde yemin deliline dayandığına göre, mahkemece davacıya yemin teklifinde bulunulmalı ve oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir. Eksik inceleme ile karar verilmesi hatalıdır...”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin davalıya ait iş yerinde 2007 yılı Ağustos ayında işe başlayıp 2010 yılının başlarında işten ayrıldığını, iki yıl süreyle davalı işveren tarafından sigortasız çalıştırıldığını, Filistin ülkesi vatandaşı olan müvekkilinin birden fazla yabancı dil bilip davalının dış ticaret işlerinin neredeyse tümüyle ilgilendiğini, çalıştığı süre boyunca 5.000,00-TL ücretin yanı sıra satılan her ürün başına % 2 prim aldığını, dış ilişkiler pazarlama müdürü unvanı ile yaklaşık üç yıl çalışması bulunan davacıya ücret alacağı ve diğer haklarının ödenmediğini belirterek bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı vekili, davacının müvekkili iş yerinde 06.02.2010-30.03.2010 tarihleri arasında pazarlama bölümü personeli olarak çalıştığını, 2009 yılı Ekim ayında müvekkil firmanın ihtiyaç duyması hâlinde bazı işlerinde yardımcı olma teklifinde bulunduğunu bunun üzerine kendisinden belli işler için dışarıdan yardım alınmaya başlandığını ve bu dönemde sadece haftanın bazı günlerinde birkaç saat için iş yerine uğradığını ve sürekli bir çalışmasının bulunmadığını, yaptığı işle ilgili olarak ücretlerinin ödendiğini, son aylık ücretinin net 1.054,00-TL olduğunu, herhangi bir satış primi ödemesinin söz konusu olmadığını, davacının gerek çalıştığı iki aylık dönem ve gerekse dışarıdan destek mahiyetinde yaptığı çalışmalar nedeniyle tüm haklarının ödendiğini, daha önce sürekli çalışması bulunmayan davacının T.C. vatandaşı olması üzerine iş yerinde 06.02.2010 tarihinde resmî şekilde çalışmaya başladığını, müvekkili işveren uhdesinde herhangi bir hak ve alacağının bulunmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davacı tarafından dosyaya ibraz edilen ve davalı tarafından itiraz edilmeyen 13.06.2008 tarihli sözleşme içeriğine göre davacı ile şirket arasındaki iş sözleşmesinin bu tarihte imzalandığı, yine davalı şirket tarafından aynı tarihte davacı ile anlaşma sağlandığının Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bildirildiği, bu tarihten önceki çalışma olgusu ise davacı tarafından ispatlanamadığından iş yerinde 13.06.2008 tarihinde çalışmaya başladığının kabul edildiği, yapılan emsal ücret araştırmasında davacı konumundaki bir çalışanın alabileceği ücret miktarının 3.500,00-TL net olabileceği bildirildiği gibi davalı şirket tarafından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na hitaben yazılan yazıda davacının Arapça ve İngilizce bildiği, Orta Doğu ile Kuzey Afrika ülkelerinde ilişkilere sahip olmasından faydalanılmak suretiyle ayrıca fuar, organizasyon, ithalat, ihracat konusuna hakim olmasından dolayı kendisiyle anlaşma sağlandığının belirtildiği, tüm bu nedenlerle davacının yaptığı işin niteliği ve davalı tarafından belirtilen vasıflar da dikkate alınarak kuruma bildirilen ücret miktarının gerçeği yansıtmadığı, yine 5.000,00-TL ücret aldığını iddia eden davacı tarafından bilirkişi raporunda esas alınan ücret miktarına itirazda bulunulmaması sebebiyle ücret ile ilgili olarak emsal ücret miktarının esas alındığı, davacının davalı şirkette çalışmakta iken iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı sebep olmaksızın feshedildiği, ispat külfeti üzerinde olan davalı işveren tarafından davacı ücretlerinin eksiksiz ödendiğine ilişkin yazılı bir belge ibraz edilemediği, iş yerinde ücret yanında primle çalıştığının davacı tarafından ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece iş bu davanın nevi itibariyle taraflarca getirilme ilkesine tabi olduğu, hâkimin kendiliğinden delil toplayamayacağı, işçilik alacaklarında hizmet süresi yönünden varılacak sonucun resen araştırma ilkesine tabi Sosyal Güvenlik Kurumunun da taraf olduğu hizmet tespit davalarında kesin hüküm teşkil etmeyip sadece delil olarak göz önünde bulundurulduğu, bozma kararında bordro tanıklarının dinlenmesi gerektiği belirtilmiş ise de, bu davada tanık olarak gösterilmeyen kişilerin dinlenmesinin mümkün olmadığı, davacı tarafından dosyaya ibraz edilen belgeler ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde ve 13.06.2008 tarihli iş anlaşması, bu anlaşma çerçevesinde davalı tarafından Çalışma Bakanlığına yazılan yazı, davacı tanığının 2009 yılı Nisan ve Mayıs aylarında işe başladığında davacının da işyerinde çalıştığını beyan etmesi ve davalı tanıklarının da davacının resmî olarak kayıtlara intikal eden süreden önce zaman zaman iş yerine gelip gittiğini beyan etmeleri, diğer taraftan davalının cevap dilekçesinde 2009 yılı Ekim ayından itibaren bazı işler için davacının dışarıdan yardımının alındığını açıklaması dikkate alındığında, davacının çalışma süresi ile ilgili iddiasını ispatladığı kanaatine ulaşıldığı, öte yandan Çalışma Bakanlığı’ndan izin alınmamasının fiili olarak çalışmayı bertaraf etmeyeceği, iş bu davada hâkimin resen delil toplaması mümkün olmadığından hizmet süresi yönünden yapılan bozma sebebinin yerinde görülmediği, davacının aylık ücret miktarı konusunda uyuşmazlık bulunduğundan emsal ücret araştırması yapıldığı, 13.06.2008 tarihli iş anlaşması içeriğinden davacının Arapça ve İngilizceyi çok iyi bildiği, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde faydalı ticari ilişkilere sahip olduğu ve ihracat bölge sorumlusu olarak çalışmak üzere anlaşma sağlandığının belirtildiği, Çalışma Bakanlığı’na yazılan yazıda da davacının Arapça ve İngilizce bildiğinin belirtildiği dolayısıyla İstanbul Ticaret Odası tarafından bildirilen asgari ücretin %10 fazlası ücretle çalışılabileceğinin kabulünün mümkün olmadığı, Tez-Koop İş Sendikası tarafından davacı konumundaki bir çalışanın net ücretinin 3.500,00-4.000,00-TL civarında olabileceğinin bildirildiği, davacının yaptığı işin niteliği ve bildiği yabancı diller ile 14.03.2009 tarihli yazı içeriği dikkate alındığında ve Tez-Koop tarafından bildirilen miktarın davacı iddiasından da az olması nedeniyle bu miktarın alt sınırının emsal ücret olarak kabul edildiği, kaldı ki ücret uyuşmazlığı ile ilgili olarak sendika tarafından bildirilen ücret miktarının esas alınmasının mümkün olduğu, mahkemece gerekli emsal ücret araştırmasının da yapılmış olması sebebi ile ücret ile ilgili yeniden araştırma yapılması yönündeki bozma sebebinin yerinde görülmediği, davacının ücretlerinin uzun süre ödenmemiş olması sebebiyle davalı tarafından delil listesinde yemin deliline dayanılmış olduğundan mahkemece davacıya yemin teklifinde bulunulması gerektiği belirtilmiş ise de, davalı tarafından davacının 06.02.2010 tarihinden önce işyerinde sürekli bir çalışmasının olmadığının belirtildiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda hâkimin resen yemin teklif etmesine yönelik 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer aldığı şekliyle bir düzenlemenin bulunmadığı, bu nedenle resen yemin teklifinin mümkün olmadığı, davalı tarafından cevap dilekçesinde yemin deliline dayanılmış olmasına rağmen daha sonraki aşamalarda verilen dilekçelerde davacıya yemin teklif edeceklerine yönelik herhangi bir açıklamanın bulunmadığı, yemin teklifinin hatırlatılması için ispat ile yükümlü olan tarafın tüm delilleri toplandıktan sonra ve ancak bu delillerle iddianın veya savunmanın ispatlanamaması gerektiği, davalı tarafça davacının işyerinde 06.02.2010 tarihinden önce hizmet akdine bağlı olarak çalışmadığının belirtilmiş olması sebebi ile hizmet akdine bağlı olarak ücretin ödenip ödenmediği yönündeki yemin delilinin hatırlatılmasının savunma ile açıkça çelişki teşkil edeceği, kaldı ki çalışma süresine ilişkin ispat yükünün davacıda olduğu, davacı tarafından bu yönde gösterilen delillerin mahkemece karar verilmeden önce yeterli bulunduğu, bu nedenle ücret konusunda davalıya yemin delilinin hatırlatılacak olmasının aynı zamanda hizmet süresine ilişkin olarak da kanaat açıklaması olarak değerlendirilebileceğinden yeminin hatırlatılmasının mümkün görülmediği ve davalı tarafça kendiliğinden bu delilin kullanılacağına ilişkin de bir talepte bulunulmadığından, bu yöndeki bozma sebebinin de yerinde görülmediği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiş, karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: davacının hizmet süresinin tespiti bakımından, iş bu davanın nevi ve taraflarca getirilme ilkesi uyarınca mahkemece resen bozma kararının iki numaralı bendinde yer alan hususların araştırılmasının ya da yerine getirilmesinin mümkün olup olmadığı, dosyada mevcut bilgi ve belgeler ile davacının 13.06.2008 tarihinde davalı iş yerinde çalışmaya başladığının ispat edilip edilemediği, davacıya ödenen aylık ücret miktarının tespiti bakımından davacının emsal ücret araştırması yapılması ile yemin deliline dayanan davalıya uzunca bir süre için hesaplanan ücret alacağına ilişkin olarak mahkemece yemin teklif hakkının bulunduğunun hatırlatılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
I-)Özel Daire bozma kararının 2 numaralı bendinde yer alan bozma sebebine yönelik verilen direnme kararının incelenmesinde;
Uyuşmazlığın çözümü için, hâkimin davayı aydınlatma yükümü ile davanın dayanağını oluşturan ve davacının işçilik alacaklarının hesabına esas hizmet süresinin tespiti açısından taraf delilleri arasında yer almayan delillerin mahkemece kendiliğinden dikkate alınıp alınamayacağı, işçilik alacakları davalarında belirlenen hizmet süresinin, resen araştırma ilkesine tabi Sosyal Güvenlik Kurumunun da taraf olduğu hizmet tespiti davalarına etkisi ile davacının iddiasını ispat koşulları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, ispat yükü kural olarak davacıya düşer; yani davacı, davasını, dayandırdığı olguları ispat etmelidir.
Yine, kural olarak herkes iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, kendisine ispat yükü düşmeyen diğer tarafın onun iddiasının aksini ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş sayılır.
Fakat, kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, ispat yükü kendisinde olan diğer tarafın iddiasını ispat etmesini beklemeden, onun iddiasının aksini ispat için delil gösterebilir. İşte bu delile, kar

Üyelik Paketleri

Dünyanın en kapsamlı hukuk programları için hazır mısınız? Tüm dünyanın hukuk verilerine 9 adet programla tek bir yerden sınırsız ulaş!

Paket Özellikleri

Programların tamamı sınırsız olarak açılır. Toplam 9 program ve Fullegal AI Yapay Zekalı Hukukçu dahildir. Herhangi bir ek ücret gerektirmez.
7 gün boyunca herhangi bir ücret alınmaz ve sınırsız olarak kullanılabilir.
Veri tabanı yeni özellik güncellemeleri otomatik olarak yüklenir ve işlem gerektirmez. Tüm güncellemeler pakete dahildir.
Ek kullanıcılarda paket fiyatı üzerinden % 30 indirim sağlanır. Çalışanların hesaplarına tanımlanabilir ve kullanıcısı değiştirilebilir.
Sınırsız Destek Talebine anlık olarak dönüş sağlanır.
Paket otomatik olarak aylık yenilenir. Otomatik yenilenme özelliğinin iptal işlemi tek butonla istenilen zamanda yapılabilir. İptalden sonra kalan zaman kullanılabilir.
Sadece kredi kartları ile işlem yapılabilir. Banka kartı (debit kart) kullanılamaz.

Tüm Programlar Aylık Paket

9 Program + Full&Egal AI
Ek Kullanıcılarda %30 İndirim
Sınırsız Destek
350 TL
199 TL/AY
Kazancınız ₺151
Ücretsiz Aboneliği Başlat