"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 15. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 14.06.2012 tarihli ve 2011/924 E., 2012/877 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 03.04.2013 tarihli ve 2012/19554 E., 2013/6543 K. sayılı kararı ile:
"...Dava, iş kazası nedeniyle sürekli iş göremezliğe uğrayan davacının maddi ve manevi zararlarının karşılanması istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının geçirdiği zararlandırıcı olayın kurum tarafından iş kazası olarak kabul edildiği, tarafların kusur oranına ilişkin olarak, 07.05.2012 tarihli iş güvenliği uzmanı 2 makine mühendisi ve 1 kimya mühendisi bilirkişilerden oluşan heyete hazırlatılan bilirkişi raporuna alındığı buna göre; davacının % 65, davalının ise % 35 kusurlu olduğunun belirtildiği mahkemece bu kusur raporuyla yetinilerek işbu dosyada ayrıca kusur raporu alınmadan karar verildiği anlaşılmıştır.
İş kazalarında olay, İş Hukuku ve sosyal güvenlik ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır. İşverenin iş kazası sonucu meydana gelen zarar nedeniyle hukuki sorumluluğu yasa ve içtihatlarla belirlenmiş olan ayrık haller dışında ilke olarak iş aktinden doğan işçiyi gözetme ( koruma ) borcuna aykırılıktan kaynaklanan kusura dayalı sorumluluktur. İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin işçilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu mülga İş Kanunu'nun 77. maddesinin açık buyruğudur.
İş kazasından doğan tazminat davalarının özelliği gereği, İş Kanunu'nun 77. maddesinin öngördüğü koşulları göz önünde tutarak ve özellikle işverenin niteliğine göre, işyerinde uygulanması gereken İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü'nün ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin işyerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenmek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranı hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde belirlenmelidir. (Hukuk Genel Kurulunun 16.06.2004 gün ve 2004/21-365 E.-369 K.sayılı kararı da aynı yöndedir )
Yapılacak iş; Kusur yönünden olayın oluşuna uygun şekilde 3 kişilik iş güvenliği uzmanlarından oluşan 3 kişilik bilirkişi heyetinden oluşan bilirkişi kurulundan rapor alınarak sonucuna göre yeniden bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..."
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iş kazası nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, Erciş Şeker Fabrikasında şoför olarak çalışan müvekkilinin 03.06.2011 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucunda cismani zarara uğradığını ve sürekli işgöremezlik durumunun oluştuğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 50,00TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir
Davalı vekili, olayda müvekkili şirketin ve onun istihdam ettiği şahısların herhangi bir kusur ve ihmali bulunmadığını, kazanın bizzat davacının kusur ve tedbirsizliği sonucunda meydana geldiğini, daimi işçi kadrosunda şoför olarak çalışan davacının 02.06.2011 günü 65 DC 406 plakalı aracın tamiri için İzmir'e gitmek üzere yola çıktığını, araç şanzımanının arızalanması üzerine Malatya Şeker Fabrikasını aradığını ve arızalı aracın kiralık olarak temin edilen bir başka araca yüklendiğini, bu sırada halat kancasının yerinden çıkarak davacının gözüne girdiğini, kiralık aracın şoförü olan Mehmet Bakacı'nın davacıyı hastaneye götürdüğünü, oradan da Cumhuriyet Üniversitesi Hastanesinin aciline sevk edildiğini, ancak davacının olay sırasında yaptığı iş ile esas işi olan şoförlüğün aynı olmadığını, itfaiye aracının yükleme işi bittikten sonra aracın sağlamlaştırılması için halatlarla bağlanması sırasında şirket yetkililerinin talimatı olmadan sırf kiralık araç şoförünün talebiyle yardımda bulunduğunu, kendi işi ile ilgisi olmayan bir işi yetkili amirlerinin talimatı olmadan yaptığını ve bu nedenle kazanın oluştuğunu, iş güvenliği malzemelerinin tamamı da mevcut olmasına karşın davacının kullanmadığını, müvekkilinin Tüzüğe göre gerekli olan tüm önlemleri aldığını ve kusuru bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece; alınan bilirkişi raporunun tüm delillere göre uygun bulunduğu, davacının Erciş Şeker Fabrikasında şoför olarak çalıştığı ve davalı fabrikaya ait 65 DJ 506 plaka sayılı itfaiye aracının genel bakımı için İzmir'e götürmekle görevlendirildiği, itfaiye aracının yolda arıza yapması üzerine davacının işveren yetkililerini aradığı, işveren yetkililerinin davacıya bir kamyon temin ederek itfaiye aracını kamyona yüklenmesi talimatını verdikleri ve yükleme esnasında hiçbir şekilde işe karışmamasını bildirdikleri, ancak işveren ile hiçbir ilgisi bulunmayan kamyon şoförü Mehmet Bakacı'nın davacıdan yardım istemesi üzerine gırgır adı verilen aletle kamyonu tutan halatları gerdirmeye çalıştığı sırada gırgır aletinin kancasının takılı olduğu yerden kurtularak gözüne çarpması sonucunda davacının yaralandığı, olayın bu oluş şekli gözetildiğinde davalı fabrikaya kusur izafe edilmesinin mümkün olmadığı, hatta meydana gelen kaza ile davalı fabrikanın eylem ve davranışları arasında illiyet bağının kurulamadığı, bu durumda oluşan maddi zarardan davalı fabrikanın sorumlu tutulmasının hukuka ve hakkaniyete uygun olmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, davacının müfettiş Tevfik Özcan'a verdiği 03.10.2011 tarihli ifadesinde açık bir şekilde arıza yapan aracın nakledilmesi konusunda kendisinin hiç bir şeye karışmaması için işveren yetkililerince yani amirlerince talimat verildiğini beyan ettiği, gerek bu beyanı gerekse tüm dosya kapsamına göre kazanın davacının yaptığı işin neticesinde meydana gelmediği, daha da önemlisi davacının amirlerinin aksi yöndeki talimatına rağmen yardım etmesi nedeniyle oluştuğu, böyle olunca kaza ile işveren arasında illiyet bağının kurulamadığı, ayrıca işverenin üzerine düşen özen görevini tam olarak yerine getirdiği, bu durumda kazadan dolayı işvereni sorumlu tutmanın hakkaniyete uygun olmadığı, ayrıca bozma ilamında kusur raporu alınmasından bahsedilmiş ise de anlatılan gerekçeler karşısında davacının maruz kaldığı kaza ile işveren arasında illiyet bağı kurulamadığından yeniden bilirkişi raporu alınmasının uyuşmazlığın çözümüne herhangi bir katkı sağlayamayacağı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda iş kazası nedeniyle davalı işverenin kusurlu olup olmadığı bakımından yapılan inceleme ve araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
İlk olarak belirtilmelidir ki işçi kavramının tanımında hizmet sözleşmesinden hareket edilmekteyse de yürürlükten kalkan 1475 sayılı İş Kanununda bu sözleşmenin tanımına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. 4857 sayılı İş Kanununun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” tanımlaması yapılmıştır.
Hizmet akdi, 818 sayılı Borçlar Kanununun 313/1. maddesinde “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirgin iken, 4857 sayılı yeni İş Kanunu’nda, daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 393/1. maddesinde ise hizmet sözleşmesi “işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmıştır.
Bu hâliyle denilebilir ki hizmet sözleşmesi bir yanda işçinin iş görme borcunu, öte yanda işverenin ücret ödeme borcunu ihtiva eden, tara