"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “ilave tediye” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 11. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 11.05.2015 gün ve 2014/990 E., 2015/691 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 12.10.2015 gün ve 2015/19635 E., 2015/28162 K. sayılı kararı ile;
“…A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, Davalı Vakfın kamu hukuku tüzel kişisi olup, Davacının da kamu işçisi olduğunu, 6672 sayılı yasaya göre ilave tediye ödemesi yapılmasını gerektiğini, ancak bu güne kadar bu ödemelerin yapılmadığını, 3294 sayılı yasanın 7. maddesine göre SYDT Fonunda toplanan kaynakların ülke çapında ihtiyaç sahiplerine nakdi ve aynı olarak dağıtmak üzere her il ve ilçede Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı kurulduğunu, SYDTF ve SYDV'lerin gelirlerinin kamu alacağı mahiyetinde olduğunu, bunların tahsili için 6183 sayılı yasa hükümlerine göre işlem yapılacağının öngörüldüğünü, bu vakıfların yaptıkları her türlü alım ve satım işlerinin 4734 sayılı Kamu İhale Kanuna göre yapmak zorunda olduklarını, bu vakıfların kamu kurumu niteliği taşıdığı, Şarköy Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.11.2010 tarih 2009/96E 2010/155K sayılı ilamının Yargıtay 9.HD.sinin 19.03.2013 tarih ve 2010/51338E–2013/9387K sayılı onandığını, bu kararda söz konusu vakıflarda çalışan işçilerin kamu işçisi olduğunun belirtildiği, SYDV'nin kamu kuruluşu olduğunun Başbakanlığının ve Sosyal Güvenlik Kurumunun yazı ve kararlarında belirtilmiş olduğu ileri sürerek, ilave tediye alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davalı işveren Vakfın 11.07.1956 tarih ve 6772 sayılı Kanun kapsamında işyeri olmadığını, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ekinde yer alan cetvellerde tüm kamu kurumlarının sayıldığını, Davalı Vakfın burada sayılmamış olduğunu, 6772 sayılı Yasanın 1.maddesinde sayılan diğer kamu kurumu, şirket, iktisadi devlet teşekkülü ve banda da olmadığını, Davalı Vakfın Medeni Kanun hükümlerine göre kurulmuş bir vakıf olduğunu, vakfın özel hukuk tüzel kişisi olduğunu, Davacının dilekçesinde saydığı bazı ayrıcalıklarının Davalının kamu tüzel kişisi yada kamu kurumu olduğunu göstermeyeceği, dava dilekçesi ekinde yer alan Danıştay ile Yargıtay ilamının birbiri ile çelişen karlar olduğu her ikisinin de bir çok Kanuna aykırı olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişisi olduğu, kuruluş amacı ve mali yapısı itibariyle kamu kurumlarından farklı nitelikte olduğu ve bu bağlamda 6772 sayılı Kanun'un 1. maddesi kapsamına girmeyeceğinin açık olduğu, davalı vakfın ilave tediye alacağından sorumlu olmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davacı temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı kurumun hukuki niteliğinin ne olduğu, bu kurumun ilave tediye ödemesi gereken kurumlardan olup olmadığı ve bu bağlamda davacının talep ettiği alacağa hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.
İlave tediye alacağının kapsamı, yararlanacaklar, yararlanma şartları, miktarı ve ödeme zamanı 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkındaki Kanun ile düzenlenmiştir. Kanunun 1 inci maddesinde, Devlet ve ona bağlı kurumların hangileri olduğu, ayrıca yararlanacak kişiler açıkça belirtilmiştir.
Buna göre;
A. İşveren kapsamı yönünden Devlete ve ona bağlı olmak üzere,
1. Genel, katma ve özel bütçeli daireler,
2. Sermayesi değişen kurumlar,
3. Sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirket ve kurumlar ve bunlara bağlı kuruluşlar,
4. Belediyeler ve belediyelere bağlı kuruluşlar,
5. 3460 ve 3659 sayılı Kanun kapsamına giren, sermayesinin tamamı Devlete ait olan veya bu sermeye ile kurulan iktisadi Devlet kuruluşları,
3460 sayılı Yasa bugün itibari ile yürürlükte olan bir yasa değildir. 3659 sayılı Yasa ise, banka ve Devlet kurumlarında çalışan memurların aylıkları ile ilgili düzenleme getirmiş ve halen yürürlüktedir. Bu Yasanın 1 inci maddesinde, kapsama dahil kurumlar daha ayrıntılı açıklanmıştır.
Yukarda belirtilen kurumlarca, sermayesinin yarısından fazlasına iştirak suretiyle kurulan kuruluşlar ve bunların aynı nispette iştirakleriyle vücut bulan kurumlar, ticaret ve sanayi odaları ve borsalar veya satın alınıp belediyelere bağlanan müesseseler de Kanun kapsamına alınmıştır.
Keza 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanununda, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idarelerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ekli cetvellerde sayılmıştır. Bu cetvellerde Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu idareleri, Özel Bütçeli İdareler, Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar ve Sosyal Güvenlik Kurumlarında çalışanların kanun kapsamında olduğunun kabulü gerekir.
Sonuç itibari ile kapsam bakımından, Devlet tarafından yasa ve yasanın verdiği yetki ile idari işlemle kurulan ve kamusal yetki ve ayrıcalıklardan yararlanan kamu tüzel kişilikleri ve bunlara bağlı kuruşlarda iş sözleşmesi ile çalışanlara uygulanacağı görülmektedir.
B. İşçi yönünden kapsama gelince:
İş Kanunu kapsamına girsin girmesin, yukarda belirtilen Devlet ve ona bağlı kurumlarda İş Kanununun 1 inci maddesindeki tanıma göre, işçi sayılan herkes bu alacaktan yararlanacaktır. Kanun, 4857 ve 1475 sayılı İş Kanunundan önceki İş Kanununa atıfta bulunmuştur. 4857 sayılı İş Kanunu işçi tanımına 2 nci maddesinde yer vermiştir. Buna göre “bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi” denir. O halde bir iş sözleşmesine dayanarak, yukarda belirtilen kurumlarda çalışan her işçiye ilave tediye ödemesinin yapılması gerekir.
C. Ödenecek ücret yönünde kapsam:
Maddenin son cümlesinde, yukarda belirtilen işyerlerinde çalışan işçilere ücret sistemleri ne olursa olsun her yıl için birer aylık ücret tutarında ilave tediye ücreti ödeneceği belirtilmiştir. Devlet ve ona bağlı maden işletmelerinin yeraltında çalışan işçilere, ayrıca bir aylık ödeme dışında birer aylık daha ödemenin yapılacağı Kanunun 2 nci maddesinde açıklanmıştır.
Kanunun 3 üncü maddesinde, işçilere her yıl için birer aylık (yeraltında çalışan işçilere her yıl için ikişer aylık) ilave tediye dışında, birer aylık ücret istihkaklarını geçmemek üzere Bakanlar Kurulu kararı ile aynı oranda bir ilave tediye ödemesi yapılabileceği belirtilmiştir.
Keza Yasanın Ek 1 inci maddesi ile ilave tediyelerin Toplu İş Sözleşmesi ile kararlaştırılması halinde buna sınır getirilmiş ve “Bu Kanun uyarınca işçilere yapılan ilave tediyelerden ayrı olarak, her yıl için her biri bir aylık istihkakları tutarını (hafta ve genel tatil ücretleri dahil) geçmemek şartıyla toplu iş sözleşmeleri ile en çok iki ikramiye daha verilebilir” düzenlemesine yer verilmiştir. Toplu İş Sözleşmesi ile yukarda belirtilen kurumlarda çalışan işçilere en çok iki ay daha ilave tediye ödeneceğinin kararlaştırılabileceği, bu miktar üzerinde ödeme yapılacağı şeklindeki düzenlemenin yasal sınırı aşan miktarda geçersiz olacağını kabul etmek gerekir.
Kanun, kapsam içinde olmayan ancak Toplu İş Sözleşmesi uygulanacak işyerleri için de Ek 2 inci madde ile bir sınırlama getirmiş ve kapsamda kalmayan işyerlerinde Toplu İş Sözleşmeleri ile en çok dört aylık, yeraltındaki işyerlerin de ise en çok beş aylık ilave tediye oranında ücret ödeneceği kuralına yer vermiştir. Ancak bu tür işyerlerinde Toplu İş Sözleşmesi ile kararlaştırılan bu tür ödemeleri ilave tediye olarak değil, akdi ikramiye olarak kabul etmek yerinde olacaktır.
Kanunun 4 üncü maddesine göre, ilave tediye alacağının ödeme zamanını, Bakanlar Kurulu belirler. Bakanlar Kurulunun kararı ile ilave tediye alacağı muaccel hale gelir. İlave tediye hesabı, Bakanlar Kurulunun belirlediği ödeme tarihlerindeki ücrete göre yapılmalıdır (Yargıtay 9. HD. 12.09.2011 gün 2011/36505 E. 2011/29278 K.). Ödeme zamanı taraflarca kararlaştırılmadığında, Borçlar Kanununun 101 inci maddesi uyarınca, temerrüt için alacaklının ihtarına gerek vardır. İlave tediye alacağı yasadan kaynaklandığından, talep halinde temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmelidir. Toplu iş sözleşmelerinde bulunan, 6772 sayılı Yasa maddesinin tekrarından ibaret hükümler, alacağın dayanağının ilgili Yasa olduğu gerçeğini değiştirmeyeceğinden, bu durumlarda dahi yasal faize karar verilmelidir. Ancak, özelleştirme vb. sebeplerle ödenme koşullarının yitirildiği, ilave tediye alacağının sadece toplu iş sözleşmesine göre ödenmesinin kararlaştırıldığı durumlarda, 2822 sayılı Kanunun 61 inci maddesi uyarınca en yüksek işletme kredisi faizine hükmedilmelidir (Yargıtay 9. HD. 13.09.2011 gün 2011/39204 E. 2011/29535 K.).
Aynı maddede ilave tediye alacağının nasıl hesaplanacağı ve kesinti yapılıp yapılmayacağı belirtilmiştir. Buna göre aylık olarak bu alacağın hesaplanmasında, fazla mesai, evlilik, çocuk zamları veya primleri, ayni yardımlar, hafta ve genel tatil ücretleri gibi esas ücrete dahil olan ödemeler dikkate alınmaz. Bu düzenleme nedeni ile ilave tediye alacağının bir ay için yirmialtı gün üzerinden hesaplanması gerekir.
İlave tediye alacağından sigorta primleri kesilmez. Ancak 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı yasanın 80/c ve 105 inci maddeleri uyarınca, ücretin eki niteliğindeki bu ödeme, 1.10.2008 tarihinden itibaren sigorta prim kesintisine tabidir.
İlave tediye alacağı, ödeme tarihinde işçinin işinden ayrılmış olup olmadığına bakılmaksızın, hak edilen yıl içinde o yerde veya aynı idare, teşekkül ve müesseseye ait muhtelif yerlerde geçmiş olan hizmetlerinin toplamı oranında ve son çalıştığı yerde ödenir. İşçi tam yıl çalışmamış ise, ilave tediye o yıl için kıstelyevm esasına göre hesaplanıp ödenecektir.
İşçinin ilave tediye alacağına, esas olacak çalışma süresinin hesaplanmasında iş sözleşmesinin devamı müddetine rastlayan yasal ve idari izinler, hastalık izinleri, hafta tatili ile ulusal, bayram ve genel tatil günleri, çalışılmış gibi hesaba katılır.
Somut olayda, davacı işçi, davalı ...'nda çalışmıştır.
Yukarıdaki ilke kararımız kapsamında, davacının çalıştığı ..., 6772 sayılı kanunun birinci maddesinde sayılan ve ilave tediye ödemesi gereken kurumlardan olup, mahkemelere açılan benzer mahiyetteki davalarda, davacılara ilave tediye ödenmesi gerektiği yönündeki kararlar Dairemizce onanmıştır.(16/09/2013 tarih ve 2011/25327 E – 2013/22503 K ).
Bu nedenle, aldırılan bilirkişi raporu değerlendirilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir...”
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili, davalı vakfın kamu hukuku tüzel kişisi olup, müvekkilinin de kamu işçisi olduğu hâlde 6772 sayılı Kanun uyarınca ödenmesi gereken ilave tediye ödemelerinin yapılmadığını ileri sürerek ilave tediye alacağının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili müvekkili işveren vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında işyeri olmadığını, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ekinde yer alan cetvellerde tüm kamu kurumları sayıldığı hâlde müvekkili vakfın burada sayılmamış olduğunu, 6772 sayılı Kanunda sayılan diğer kamu kurumu, şirket, iktisadi devlet teşekkülü ve banka da olmadığını, Medeni Kanun hükümlerine göre kurulmuş bir özel hukuk tüzel kişisi olduğunu, kurumlar vergisi, harç muafiyeti vb. ayrıcalıkların müvekkilinin kamu tüzel kişisi olduğunu göstermediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, ilave tediye alacağının kapsamı, yararlanacaklar, yararlanma şartları, miktarı ve ödeme zamanının 6772 sayılı Kanun ile düzenlendiği, Kanunun 1. maddesinde Devlet ve ona bağlı kurumların hangileri olduğu, ayrıca yararlanacak kişilerin açıkça belirtildiği, 3659 sayılı Kanunun ise, banka ve Devlet kurumlarında çalışan memurların aylıkları ile ilgili düzenleme getirdiği ve hâlen yürürlükte olduğu, Kanunun 1. maddesinde, kapsama dâhil kurumların daha ayrıntılı açıklandığı, İş Kanunu kapsamına girsin girmesin, belirtilen Devlet ve ona bağlı kurumlarda İş Kanunu'nun 1. maddesindeki tanıma göre işçi sayılan herkesin bu alacaktan yararlanacağı, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümlerine istinaden Kanunun amacına uygun faaliyet ve çalışmalar yapmak ve ihtiyaç sahibi vatandaşlara nakdi ve ayni yardımda bulunmak üzere her il ve ilçede Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kurulduğu, 3294 sayılı Kanunun 5263 sayılı Kanunun 19. maddesi ile değişik 7. maddesinin birinci fıkrasında, "...Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları kurulacağı," üçüncü fıkrasında ise "vakıf senetlerinin mahallin en büyük mülki amiri tarafından Medeni Kanun hükümlerine göre tescil ettirileceği" nin belirtildiği, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 4. maddesine göre de "Vakıflar özel hukuk tüzel kişiliğine sahiptir.", Anayasanın 123. maddesinin üçüncü fıkrasında ise "Kamu tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur." hükümlerinin mevcut olduğu, bu bağlamda kanun koyucunun Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına bilinçli olarak kamu tüzel kişiliği vermediği, Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulmasını ve özel hukuk hükümlerine göre faaliyet göstermesini istediğinin açık olduğu, öte yandan 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu'nun 8. maddesinde vakfın gelirlerinin belirtildiği, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu'ndan ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının gelirlerinin, sadece fondan aktarılan paydan oluşmadığı, bunun yanında, her nevi fitre, zekat ve benzeri yardımlardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden oluştuğu, bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişisi olduğu, kuruluş amacı ve mali yapısı itibariyle kamu kurumlarından farklı nitelikte bulunduğu, bu nedenle 6772 sayılı Kanunun 1. maddesi kapsamına girmeyeceğinden davalı vakfın ilave tediye alacağından sorumlu olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, bozma öncesi gerekçe tekrar edilerek ve Yargıtayın farklı daireleri arasında uyuşmazlık konusu yönünden içtihat farklılığı bulunduğu bu hususun da Anayasanın Hak Arama Hürriyeti kenar başlıklı 36. maddesi ile bağlantılı olarak hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkesini zedelediği, vakfın niteliği, malları ve paraları hakkında 3294 sayılı Kanunda herhangi bir özel hükmün bulunmadığı, aynı Kanunun 7. maddesinin son fıkrasında ise vakfın Medeni Kanun'daki hükümlere göre tescil edileceğinin belirtildiği, vakfın kamu gücü ayrıcalıklarının bulunmadığı, vakıflara ilişkin mevzuatın uygulanması gerektiği ve özel hukuk hükümleri uygulanan vakfın kamu kurumu olarak kabul edilemeyeceği, bu nedenlerle 6772 sayılı Kanunun 1. maddesi kapsamına girmeyeceğinden ilave tediye alacağından sorumlu olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 6772 sayılı Kanun kapsamında davalı İstanbul İl Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının ilave tediye yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı ve burada varılacak sonuca göre davacının anılı alacağa hak kazanıp kazanamadığı noktasında toplanmaktadır.
İlave tediye alacağının kapsamı, yararlanacaklar, yararlanma şartları, miktarı ve ödeme zamanı 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkındaki Kanun ile düzenlenmiş olup Kanunun 1. maddesine göre;
Umumi, mülhak ve hususi bütçeli dairelerle mütedavil sermayeli müesseseler, sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirket ve kurumlarla belediyeler ve bunlara bağlı teşekküler, 3460 ve 3659 sayılı Kanunların şümulüne giren İktisadi Devlet Teşekkülleri ve diğer bilcümle kurum, banka, ortaklık ve müesseselerinde müstahdem olanlardan İş Kanununun şümulüne giren veya girmiyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanununun muaddel birinci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselere, ücret sistemleri ne olursa olsun, her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılacağı düzenlenmiştir.
Maddede, İş Kanununun şümulüne giren veya girmeyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanununun muaddel birinci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselerin bu alacaktan yararlanacağı belirtilmiş ise de Kanun, 1475 ve 4857 sayılı İş Kanunundan önceki 3008 sayılı İş Kanununa atıfta bulunmuştur. 4857 sayılı İş Kanununda ise işçi tanımına 2. maddede yer verilmiş olup, buna göre de bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi denilmektedir. O hâlde yukarıda sayılan Devlet ve ona bağlı kurumlarda bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan her işçi ilave tediyeye hak kazanacaktır. Yine maddenin son cümlesinde ücret sistemleri ne olursa olsun, her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılacağı düzenlenen işçilere, 3. maddede ise her yıl için birer aylık ilave tediye dışında, birer aylık ücret istihkaklarını geçmemek üzere Bakanlar Kurulu kararı ile aynı oranda bir ilave tediye ödemesi yapılabileceği belirtilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 6772 sayılı Kanun kapsamındaki konumuna gelince;
Bilindiği üzere 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir “Sosyal Devlet” olduğu belirtilmiştir.
Sosyal devlet ise, toplumda sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla, Devletin sosyal ve ekonomik hayata aktif bir şekilde müdahalesini gerekli ve meşru gören bir Devlet anlayışıdır (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, 2010: s. 135).
Sosyal eşitsizlikleri giderme işlevini yüklenmiş olan sosyal devlet, vatandaşlarının ekonomik ve sosyal durumlarıyla ilgilenir ve onlara asgari bir yaşam düzeyi sağlamaya çalışır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “Sosyal Devlet” olduğunu belirten Anayasamız herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu da belirterek bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alma görevini de Devlete yüklemiştir. Sosyal devlet ilkesinin gereği olarak Devlet, oluşturduğu kurum ve kuruluşlarıyla yoksullukla mücadele etmekte ve bu kapsamda sosyal yardımlar Devlet politikasının en önemli aracı olarak görülmektedir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları (SYDV), 14.06.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulmuştur. Kanun'un 1. maddesinde, kanunun amacı, yoksul ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlara yardım etmek, gelir dağılımında adaleti sağlayıcı tedbirler alarak sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek olarak belirtilmiş, bu amaca uygun çalışma yapmak üzere de Kanun'un 7. maddesinde sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kurulacağı düzenlenmiştir. Aynı maddede, anılan vakıfların karar organı olan mütevelli heyetlerinin nasıl teşekkül edeceği ayrıntılı olarak ifade edilmiş, maddenin son fıkrasında da, vakıf senetlerinin, mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından Medeni Kanundaki hükümlere göre tescil ettirileceği öngörülmüştür.
Yine aynı Kanunun 3. maddesinde ise, öngörülen hizmetlerin gerçekleştirilmesi için Başbakanlığa bağlı ve T.C. Merkez Bankası nezdinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kurulduğu belirtilmiştir. Sosyal politikaların yerine getirilmesinde büyük önem taşıyan Fon’un kurulmasıyla birlikte sosyal yardımlar alanına önemli kaynak aktarılarak yoksul ve yardıma muhtaç kesimlerin desteklenmesi yönünde kalıcı çözümler tesis etmek amaçlanmıştır.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, uzun bir süre Başbakanlığa bağlı şekilde idare edildikten sonra, 09.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5263 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile ihdas edilen “Fon Kurulu” tarafından yönetilmesi uygun bulunmuştur.
Bugün yürürlükte bulunmayan 5263 sayılı Kanun'un 5. maddesinin birinci fıkrasına göre Fon Kurulu’nun, Başbakanın görevlendireceği Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, İçişleri ve Sağlık Bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşacağı, ikinci fıkrasında da Kurulun sekretarya hizmetlerinin Vakıflar Genel Müdürlüğünce yerine getirileceği düzenlenmiştir.
Ardından, 08.06.2011 tarihinde yürürlüğe giren 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 5263 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, bakanlık merkez teşkilatı KHK’nın ekli (I) sayılı cetvelinde gösterilmiş, bunların arasında sayılan Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü, Bakanlık bünyesinde teşkil edilerek görevleri arasında aynı KHK’nın 11. maddesinin (b) bendinde, “3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun amaçlarını gerçekleştirmek ve uygulanmasını sağlamak için gerekli idarî ve malî tedbirleri almak” , yine (d) bendinde, “3294 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırmak, incelemek, izlemek ve denetlemek, görülen aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri almak, vakıfların çalışma usûl ve esasları ile sosyal yardım programlarının ölçütlerini belirlemek” olarak belirtilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu ise, 633 sayılı KHK'nın 34. maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında Kurulun “Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, Müsteşar, İçişleri, Maliye ve Sağlık Bakanlıklarının Müsteşarları ile Sosyal Yardımlar Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdürü” nden oluşacağı belirtilmiş ve ikinci fıkrasında da Kurulun toplanma zamanları düzenlendikten sonra aynı fıkranın son cümlesinde Kurulun sekreterya hizmetlerinin Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirileceği belirtilmiştir.
SYD Vakıflarında idari yapı Vakıf Başkanı ve Vakıf Mütevelli Heyeti olmak üzere ikili bir yapıya sahiptir. 3294 sayılı Kanun gereğince mülki idari amirleri vakfın tabiî başkanıdır. Valilerin Başkanlığındaki SYD Vakıfları’nın Mütevelli Heyeti, illerde Belediye Başkanı, Defterdar, İl Milli Eğitim Müdürü, İl Sağlık Müdürü, İl Tarım Müdürü, İl Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Müdürü, İl Müftüsü, biri köy biri mahalle muhtarı olmak üzere 2 muhtar üye, 3294 Sayılı Kanunda belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan iki sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve iki hayırsever vatandaştan oluşmakta olup, ilçelerde de aynı şekilde teşekkül etmiştir.
Mevcut durumda her il ve ilçede kurulmuş bulunan illerde vali, ilçelerde kaymakam başkanlığında oluşturulan 973 adet Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı bulunmaktadır.
3294 sayılı Kanunun 1. maddesinde belirtilen amaçların gerçekleştirilmesinin aracı olarak neden “vakıf kurumu”nun öngörüldüğü, Başbakanlığın 17/07/1986 tarih ve 11 numaralı Genelgesinde şu şekilde ifade edilmiştir: “Türk halkı ve idaresi tarih boyunca sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel örneklerini vermiştir. Milli, sosyal ve kültürel değerlerimizin korunup yaşatılmasında vakıf müessesesinin çok önemli bir rolü ve mevkii vardır. Bu bakımdan, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun uygulamasında ana görev, il ve ilçelerde kurulacak vakıflara verilmiştir.”
Bilindiği gibi, vakıflar belli bir amaca özgülenen mal topluluğu olup, kazanç amacı gütmeyen tüzel kişiliklerden biridir. Türk Medeni Kanunu’nun 101. maddesine göre vakıf, “gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal toplulukları” şeklinde tanımlanmıştır. Vakıfların nasıl kurulacağı ise TMK’nın 102. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile vakıf kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanacaktır.
Vakıflarla ilgili düzenleme sadece Türk Medeni Kanununda yer almamış, bu Kanun yanında ayrıca 5737 sayılı Vakıflar Kanununda da önemli düzenlemelere yer verilmiştir. 5737 sayılı Kanunun 2. maddesi ile bu Kanunun, mazbut, mülhak ve yeni vakıflar, cemaat ve esnaf vakıfları ile Vakıflar Genel Müdürlüğünü kapsayacağı belirtildikten sonra “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde yeni vakfın, “Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıfları” ifade ettiği belirtilmiştir. Yine 4. maddesinde vakıfların, özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu açıklanmıştır.
Burada, Medeni Kanuna göre tüzel kişilik kazanan vakıflar ile kanunla kurulan SYD vakıflarının farklılıklarına da değinmek gerekir. Az yukarıda kuruluş aşamasına ilişkin yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere SYD vakıfları, kuruluşunda olduğu kadar gelirler, ayrıcalıklar, çalışan personelin tabi olduğu esaslar vs. yönlerden kendine özgü nitelikler taşımaktadır.
Diğer vakıfların kuruluşu Medeni Kanuna göre resmî senetle veya vasiyet yolu ile gerçekleşmesine rağmen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları özel bir Yasayla yani 3294 sayılı Kanun ile kurulmuştur. Özel bir kanunla kurulduğu gibi yönetimin de bu kanunla belirlendiği SYD Vakıflarında, vakıf kuran yani vakfeden kuruluş bizatihi Devletin kendisidir. Vakfın gelirleri 3294 sayılı Kanunun Ek-1. maddesi gereğince kamu alacağı mahiyetinde kabul edilmiştir. Diğer vakıfların amacı, malları, organlarının asliye hukuk mahkemesi kararı ile değiştirilmesi mümkün olduğu hâlde, SYD vakıflarında bu değişiklikler yasayla yapılmaktadır. Vakıflar amaçlarına uygun bir mal varlığı ile kurulurken SYD Vakıfları sembolik bir mal varlığı ile kurulup giderleri kamu bütçesinden sürekli karşılanmaktadır. Yine yasayla belirlenen yöneticiler için SYD Vakıflarında huzur hakkı ücreti belirlenmiştir.
Diğer taraftan SYD Vakıfları denetim yönünden de özellik arz etmektedir. Şöyle ki;
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının yapısını inceleyen Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü iç denetim raporu ile açıkça, bu vakıfların kamu kurumu şeklinde örgütlendiği, denetiminin hesap yönünden Vakıflar Genel Müdürlüğü, idari yönden İçişleri ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlıklarınca gerçekleştirildiği, Vakıfların harcamalarının iş ve işlemlerini araştırma, inceleme, izleme ve denetleme görev ve yetkisinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yapıldığı belirtilmiştir.
SYD Vakıflarının mali yapısına da kısaca değinilecek olursa;
3294 sayılı Kanunun 8. maddesinde, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının gelirlerinin, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’ndan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden teşekkül edeceği hüküm altına alınmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Resmî Senedi’nin 5. maddesinde ise “Vakfın Gelir Kaynaklarının, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Kanunun 8 inci maddesinde sayılan gelirler ile nakdi ve ayni, menkul ve gayrimenkul olmak üzere iktisadi değeri olan halk teberruları” olduğu hükme bağlanmıştır.
Vakıfların en önemli, düzenli ve temel gelir kaynağını ise Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’ndan aktarılan pay oluşturmaktadır. Fon gelirlerine ise 3294 sayılı Kanunun’un 4. maddesinde yer verilmiştir. Buna göre de Fon’un gelirleri; Kanun ve kararnamelerle kurulu bulunan ve kurulacak olan fonlardan Bakanlar Kurulu kararıyla % 10'a kadar aktarılacak miktardan, bütçeye konulacak ödeneklerden, trafik para cezası hasılatının yarısından, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu reklam gelirleri hasılatından aktarılacak % 15'lik miktardan, her nevi bağış ve yardımlardan, diğer gelirlerden teşekkül etmektedir.
Fon’da toplanan bu kaynaklar ise, Fon Kurulu tarafından alınan kararlar doğrultusunda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü eliyle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına aktarılmakta ve yardımlar Vakıflar tarafından vatandaşlara ulaştırılmaktadır.
SYD Vakıflarının gelirleri arasında bağışlardan bahsedilmiş ise de, fiiliyatta sayılan bu yardımların payının yok denecek kadar az olduğu bilinen bir gerçektir. Gelirlerinin neredeyse tamamı kamu gelirlerinden (SYD Teşvik Fonundan) sağlanmaktadır.
Diğer taraftan SYD Vakıflarının vergi muafiyetlerine sahip olduğu 3294 sayılı Kanun’un 9. maddesinde, gelirlerinin kamu alacağı niteliğinde olduğuna aynı Kanunun Ek 1. maddesinde, kamu hizmeti faaliyeti yaptığına ise Ek 3. maddesinde açıkça yer verilmiştir.
SYD Vakfı çalışanlarına il