"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince davanın kabulüne dair verilen 05.12.2016 tarihli (gerekçeli kararın yazıldığı tarih) ve 2016/213 E., 2016/188 K. sayılı karar davacı ... vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 21.09.2017 tarihli ve 2017/22426 E., 2017/19741 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karara karşı davacı idare vekili ile davalılardan ... vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun davalı yönünden kabulü ile HMK'nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmesine, davacı idare bakımından ise HMK'nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine ilişkin olarak Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince verilen hüküm, davacı idare ve davalılardan ... vekillerince temyiz edilmiştir.
Dosyada bulunan kanıt ve belgelere, kararın dayandığı gerekçelere göre; arsa niteliğindeki Konya ili, Selçuklu ilçesi, Musalla Bağları mahallesi 13235 ada 1 parsel sayılı taşınmazın zeminine 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11/1-g maddesi uyarınca emsalin üstün ve eksik yönleri belirlenip kıyaslaması yapılarak; üzerindeki yapılara ise aynı kanunun 11/1-h maddesi uyarınca resmi birim fiyatları esas alınıp yıpranma payı düşülerek değer biçilmesine ve tespit edilen bedelin bloke ettirilerek hükmün kesinleşmesi beklenmeden davalı tarafa ödenmesine ilişkin ilk derece mahkemesince verilen karara karşı yapılan istinaf başvurusunun bedel yönünden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Bu nedenle davalı ... vekilinin tüm, davacı idare vekilinin ise aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir. Şöyle ki;
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun “Giderlerin ödenmesi” başlıklı 29. maddesinde; 10 uncu madde uyarınca mahkeme heyetinin harcırahları, 15 inci madde uyarınca mahkemece oluşturulan bilirkişilerin ve keşifte dinlenilen muhtarın mahkemece takdir edilecek ücretleri ile tapu harçları ve bu Kanunun gerektirdiği diğer giderlerin kamulaştırmayı yapan davacı idarece ödeneceği hüküm altına alınmıştır. Kanun koyucu bu dava sebebiyle davacı idarenin sorumlu tutulacağı giderleri madde metninde açık bir şekilde göstermiş, ancak; vekil ile temsil edilen taraflar lehine hükmedilecek olan vekalet ücretinden sorumluluğa ilişkin açık bir düzenleme getirilmemiştir. Maddede geçen “bu Kanunun gerektirdiği diğer giderler” ibaresinin yargılama giderlerinden olan vekalet ücretini de kapsadığının kabulü yasanın lafzına uygun düşmemektedir.
Hukuk yargılamalarında genel ilke, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi halinde yargılama sırasında yapılan giderlerin ve 6100 sayılı HMK'nun 323. maddesinde yargılama giderlerinden sayılan vekalet ücretinin davada haksız çıkan tarafa yükletilmesidir. Ancak;
Özel bir kanun olan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesi uyarınca açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın idare adına tesciline ilişkin davalar, hem tespit, hem de tescil davası niteliğinde olup bu davalarda esas amaç haklı veya haksız tarafı tespit etmekten ziyade kamulaştırma bedelinin amaca uygun olarak gerçek karşılığının belirlenmesidir. Davanın her iki tarafı da kamulaştırmaya konu taşınmazın gerçek değerinin tespitini istemektedir. Bu bağlamda tarafların ve vekillerinin yargılamadaki faaliyetleri de gerçek kamulaştırma bedelinin belirlenmesine katkı sağlamaktan ibaret olup kendine özgü yapısı olan bu dava türünde haklı veya haksız çıkan taraf yoktur. Mahkemece, tespit edilen bedelin peşin ve nakit olarak mal sahibi adına bir bankaya yatırılması halinde taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin davalı tarafa ödenmesine karar verilir.
T.C. Anayasa Mahkemesinin 2014/7060 başvuru numaralı “....kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasında davalı aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin” bireysel başvuru sonucu verilen 21/09/2016 tarihli kararında özetle; “başvurucunun vekili vasıtasıyla davaya katıldığı ve yargılama sürecine aktif olarak dahil olduğu, başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası sonunda Mahkemenin yargılama giderlerini 2942 sayılı Kanun gereği davacı idareye yüklediği ancak başvurucu ve davacı idarenin vekille temsil edilmeleri, başvurucunun mahkemenin ödenmesine karar verdiğinden daha yüksek bir talepte bulunmuş olması ve idarenin talebe nazaran daha düşük bir bedel ödemesi sebepleriyle karşılıklı vekalet ücretine hükmettiği, bu durumda yargılama sürecinde başvurucu ile davacı idarenin karşılıklı olarak birbirlerine 1.320 TL vekalet ücreti ödenmesine karar verildiği, hükmedilen vekalet ücretlerinin taraflar için oluşturulduğu, başvurucuya da aynı miktarda vekalet ücreti ödendiği gözönünde bulundurulduğunda başvurucu aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin somut olayda başvurucunun mahkemeye erişimini engelleyecek nitelikte olmadığına ve bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.
Bu itibarla, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesi uyarınca açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın idare adına tescili davalarının kendine özgü niteliği, bu davaların amacının haklı ve haksızı tespit etmek olmayıp kamulaştırma bedelinin amaca uygun olarak gerçek karşılığının belirlenmesi olduğu, tarafların ve vekillerinin yargılamadaki faaliyetlerinin de gerçek kamulaştırma bedelinin belirlenmesine katkı sağlamak olduğu, bu kanundan kaynaklanan yargılama giderlerini davacı idareye yükleyen 2942 Sayılı Kanununun 29. maddesinde yargılama giderlerinden olan vekalet ücretine ilişkin açık bir düzenlemenin bulunmadığı, T.C. Anayasa Mahkemesinin bu davalarda idare lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin başvurucunun mahkemeye erişimini engelleyecek nitelikte olmadığına ilişkin kararı ve davalı lehine de aynı miktarda vekalet ücretine hükmedildiği gözetilerek, kamulaştırma bedelinin tespitine katılan ve vekil ile temsil edilen her iki taraf için de karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ayrı ayrı maktu vekalet ücretine hükmeden ilk derece mahkemesi kararının bu yönüyle de yerinde olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin istinaf başvurusunun da 6100 sayılı HMK'nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddi yerine, ilk derece mahkemesi kararında davacı idare lehine hükmedilen vekalet ücretinin kaldırılması suretiyle yeniden esas hakkında hüküm kurulması,
Doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, Konya ili Selçuklu ilçesi, Musallabağları Mahallesi 13235 ada 1 parsel sayılı taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ve TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü adına tescili istemine ilişkindir.
Davacı vekili; davalılara ait taşımazın Konya Hızlı Tren Gar Projesi kapsamında kamulaştırılacak olması nedeniyle taşınmazın değerinin belirlenmesi için uzlaşma komisyonu kurulduğunu ve mülk sahiplerinin kamulaştırmaya konu taşınmazı pazarlıkla satmak hususunda iradelerini bildirmek ve uzlaşma komisyonu ile pazarlık görüşmeleri yapmak üzere davet edildiklerini, ancak taraflar arasında anlaşma sağlanamadığını, bu nedenle de kamulaştırma işleminin satın alma usulü ile gerçekleşmediğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ile TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili; acele kamulaştırma yoluna gidilebilmesi için yeniden bir tespitin yapılmasının gerektiğini, kamulaştırmaya yönelik yapılan tüm idari işlemlerin eksik olduğunu, yine bahse konu yerde yapılan imar tadilatları için iptal davalarının açıldığını ve derdest olduğunu, bu davaların sonucunun da bekletici mesele yapılmasının uygun olacağını, önerilen bedelin kabul edilemeyeceğini, zira taşınmazın konumu itibariyle çok değerli bir yerde bulunduğunu belirterek öncelikle davanın reddine karar verilmesi; aksi taktirde ise taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesi gerektiğini savunmuştur.
Davalılar ..., ..., ... ve ... ayrı ayrı; davacı idare tarafından belirlenen bedeli kabul etmelerinin mümkün olmadığını, kamulaştırma bedelinin mahkeme tarafından tespit edilmesini istediklerini beyan etmişlerdir.
Davalı ...’a duruşma gününü bildirir tebligat çıkartılmış olup, davalı duruşmaya gelmemiş; esas hakkında da bir açıklamada bulunmamıştır.
Yerel Mahkemece 25.08.2016 tarihli karar ile; taşınmazın değerinin tespiti amacıyla keşif yapıldığı, keşif sonrasında hazırlanan bilirkişi kurulu raporunda taşınmazın özelliklerinin belirlendiği, söz konusu bilirkişi kurulu raporunun ayrıntılı, denetime açık ve bilimsel verilere uygun olduğu, kamulaştırma kriterlerine uyduğu, bu yönüyle hüküm kurmaya elverişli bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Yerel mahkemece verilen hükme karşı davacı ... vekili ile davalı ... vekili tarafından ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince 05.12.2016 tarihli ilk karar ile; davacı idare vekilinin istinaf dilekçesi ile davalı ... vekilinin istinaf dilekçesi özetlendikten sonra; dava konusu taşınmazın bedelinin belirlenmesinde, tespit edilen bedelin bloke edilerek acele el koyma bedeli düşüldükten sonra bakiye kısmın faizi ile birlikte davalı tarafa ödenmesinde, taşınmazın tapusunun iptali ile davacı idare adına tesciline karar verilmesinde, bu itibarla mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden Kanuna aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı idare vekili ile davalı ... vekilinin yukarıda açıklanan nedenlere ilişkin istinaf başvurularının ayrı ayrı reddine;
Davalı ... vekilinin ileri sürdüğü diğer istinaf sebeplerine gelince; davalı vekili tarafından Kanunun aradığı usulü işlemler yapılmadan davanın açıldığı ileri sürülmüş ise de; davalının idarenin kamulaştırma işlemi ve acele el koyma kararına karşı İdare Mahkemesinde dava açmadığı ve buna dair bir belgeyi ibraz etmediği, Danıştay 6. Dairesi’nin vermiş olduğu kararın parsel bazında acele kamulaştırma yoluyla el koymaya ilişkin işlemin yürütmesinin durdurulmasına yönelik olduğu, 2005 yılında alınan kamu yararı kararı ile Bakanlar Kurulu kararının yürütülmesi isteminin reddine karar verildiği gibi söz konusu kararın iptal edilmediği ve geçerliliğini koruduğu anlaşılmakla, davalı ... vekilinin bu kısma ilişkin istinaf başvurusunun reddine;
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 29’uncu maddesi uyarınca yargılama giderlerinden davacı idarenin sorumlu olduğu, yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323’üncü maddesinde yargılama giderlerinin sayıldığı, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücretinin de yargılama giderlerinden olduğu; her ne kadar Kamulaştırma Kanunu’nun 29’uncu maddesinde açıkça vekâlet ücretinden söz edilmiyor ise de madde metninde yer alan “bu Kanunun gerektirdiği diğer giderler” ifadesinin genel olarak yargılama ile ilgili yapılması gereken tüm giderleri içine aldığı ve vekâlet ücretinin de bu anlamda ödenmesi gereken yargılama gideri niteliğinde olduğunun kabulünün gerektiği; yine HMK’ya ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre davalının davanın açılmasına kendi davranışıyla sebebiyet vermediği durumda yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilemeyeceği, kamulaştırma bedelinin tespiti davasında taşınmaz malikinin bu dava nedeniyle davalı sıfatını kazanmasının Kanundan kaynaklandığı; davalının, davanın açılmasına neden olacak bir eyleminden ve işleminden söz etmenin mümkün bulunmadığı, bu nedenle davanın niteliği gereği davacı idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığı; ne var ki bu hususun yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği gerekçesiyle davalı vekilinin bu kısma ilişkin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-b/2 maddesi gereğince kararın, davanın niteliği ve davanın açılmasına davalıların sebebiyet vermediği dikkate alınarak davacı idare lehine vekâlet ücreti takdirine yer olmadığı şeklinde düzeltilmesine oy birliği ile karar verilmiştir.
Davacı ... vekili ile davalı ... vekilinin ayrı ayrı temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince 21.03.2018 tarihli ikinci karar ile; Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre yargı harçları, keşif, bilirkişi ücretleri, tebligat giderleri vs. tüm yargılama giderlerinin davacı idareden tahsil edildiği, dolayısıyla bu kısımdan sadece yargılama giderlerinden olan vekâlet ücretinin ayrık tutulmasının kabul edilemez nitelikte bulunduğu; Özel Daire bozma kararında Anayasa Mahkemesi’nin 2014/7060 başvuru numaralı kararına dayanılmış ise de, bu kararda davalı ... malikinin kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasında aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin bireysel başvuruda bulunduğu, yapılan inceleme sonucunda başvurucu aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin başvurucunun mahkemeye erişimini engelleyecek nitelikte olmadığına ve bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunduğuna hükmedildiği; oysa asıl olanın davalı aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin mülkiyet hakkının ihlaline yönelik olduğu ve İstinaf Dairesinin kabulünün de bu yönde bulunduğu; T.C. Anayasası’nın 35’inci maddesinin 1’inci fıkrasında mülkiyet hakkının güvenceye bağlandığı, 2’nci fıkrasında ise, mülkiyet hakkına ancak kamu yararı nedeniyle ve Kanunla sınırlama getirilebileceğinin belirtildiği; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Nolu Protokol’ün 1’inci maddesinde her gerçek ve tüzel kişinin, mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkının bulunduğunun ve ancak kamu yararı nedeniyle Kanunda öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabileceğinin ifade edildiği; eldeki davada kamulaştırma işleminin söz konusu olduğu ve bu hususun Anayasa’nın 46’ncı maddesinde düzenlendiği; bununla birlikte Anayasa’nın 13’üncü maddesinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının ölçütünün gösterildiği; kamulaştırma nedeniyle ödenmesi gereken bedelin mülkiyet hakkına müdahalenin orantılılığıyla ilgili bir mesele olduğu; orantılılığın, müdahaleyle elde edilen kamusal yarar ile kişinin yüklendiği külfet arasında adil bir denge kurulmasını gerektirdiği, malikin mülkiyet hakkına yapılan müdahalede kamunun elde edeceği yarar ile kişinin yükleneceği külfet arasındaki adil dengenin ancak kişiye taşınmazın gerçek bedelinin ödenmesi suretiyle sağlanabileceği; Anayasa Mahkemesi’nin ve Avr