"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) "Geçici 3." maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)'nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun'la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrasında direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı düzenlendiğinden davalı Hazine vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı ...Ş. vekili 24.02.2014 tarihli dava dilekçesinde; iktisap nedeni orman kadastrosu olarak belirtilen çekişme konusu Pendik ilçesi Ballıca Köyü 232, 233, 234 parsel sayılı özel orman niteliğindeki taşınmazların orman idaresinin talebi doğrultusunda 12.11.1990 tarihli ve 7990 yevmiye numaralı resmi senet ile tapu kütüğüne tescil edildiğini, kayıt maliki ...’in mirasçılarına intikali yapıldıktan sonra aynı gün ve aynı yevmiye numaralı senet ile önceki ismi "... Emlak ve Ormancılık ve Ticaret A.Ş." olan müvekkil şirket tarafından bedeli ödenmek suretiyle satın alındığını, Hazine tarafından açılan tapu iptali ve tescil davası neticesinde çekişme konusu taşınmazların tapu kaydının iptaline ve orman vasfı ile Hazine adına tesciline karar verildiğini, tapu kayıtlarının iptali neticesinde müvekkilinin zarara uğradığını, Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 1007. maddesi gereğince devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürerek müvekkilinin gerçek zararının tespiti ile fazlaya dair her türlü hak ve alacakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 841.811,78TL’nin 11.10.2012 tarihinden (tapu kaydının iptali kararının kesinleşme tarihi) işleyecek T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizi ile davalı idareden tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama aşamasında bilirkişi raporları gereğince alacak miktarı 520.074.000TL olarak belirlendiğinden bu miktar üzerinden ıslah harcı yatırılmıştır.
5. Davacı yanında feri müdahale talep eden ... vekilleri 26.01.2015 tarihli dilekçesinde; müvekkili tarafından huzurdaki davanın davacısı Royal İstanbul Turizm A.Ş. aleyhine İstanbul Anadolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/18 E. sayılı dosyası ile haksız azilden kaynaklanan vekalet ücretinin tahsili davası açıldığını, müvekkilinin Orman idaresi ve Hazine tarafından açılan davalarda Royal İstanbul Turizm A.Ş.’ye avukatlık hizmetinde bulunduğunu, haksız olarak azledildiğini, müvekkilinin davacının davayı kazanmasında ve tazminat miktarının belirlenmesinde hukuki yararı bulunduğunu belirterek davacı ...Ş. yanında feri müdahil olarak davaya katılma talebinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı Cevabı:
6. Davalı Hazine vekili 22.04.2014 havale tarihli cevap dilekçesinde; zamanaşımı ve hak düşürücü süre itirazında bulunduklarını, hazineye husumet yöneltilemeyeceğini, TMK’nın 1007. maddesindeki koşulların oluşmadığını, dava konusu taşınmazları satın alan davacının satın almadan önce taşınmazların evveliyatını bildiğini, mahkeme kararı uygulama tutanağının yolsuz ve tüm sonuçlarıyla hükümsüz olması nedeniyle malikine mülkiyet hakkı kazandırmayacağından tazminat ödenmesini gerektirir bir işlem olmadığını, aksine hukuki niteliği bulunmayan bir işlemin iptalinin söz konusu olduğunu, davacının zararı doğmuş ise bile bu durumun tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmasından kaynaklanmadığını, idarenin hukuki sorumluluğunun bulunmadığını, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:
7. İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.07.2015 tarihli ve 2014/80 E., 2015/251 K. sayılı kararı ile; dava konusu İstanbul ili Pendik ilçesi Ballıca Köyü 232 , 233 ve 234 parsellerin de içinde bulunduğu alanda 1989 yılında yapılan 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B madde uygulamaları sırasında, kayıt maliki ... mirasçılarının 1944 tarihli mahkeme kararının uygulanmasını talep etmesi üzerine 59 nolu Orman Tahdit Komisyonu tarafından dava konusu taşınmazların özel orman niteliği ile sınırlandırıldıkları, 2/B çalışmalarının 14.05.1991 tarihinde kesinleştiği, bu üç parselin de özel orman alanları olarak Orman İdaresinin talebi doğrultusunda 12.11.1990 tarihli ve 7990 sayılı resmî senet ile tapu kütüğüne tescil edildiği ve kayıt maliki ... mirasçılarına intikal yapıldığı, bilahare aynı gün ve yevmiye numaralı resmî senet ile 05.12.1990 tarihinde ismi ...olarak değişen ... Emlak Ormancılık ve Tic. A.Ş tarafından satın alındığı, Hazine tarafından 13.11.2000 tarihinde Pendik 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada, dava konusu özel orman parsellerinin tapu kayıtlarının iptaline orman vasfı ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiği ve kararın 11.10.2012 tarihinde kesinleştiği, dava sebebinin TMK’nın 1007. maddesi olması ve bu maddeden kaynaklı tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı zararların devletin kusursuz sorumluluğu esasına dayalı olması sebebi ile davalının husumet itirazının yerinde görülmediği, önceki malik...'in Kadıköy Asliye Hukuk Mahkemesinde 1943/251 E. sayılı dava ile orman tahdidinin iptalini talep ettiği, mahkemece bu doğrultuda 06.10.1944 tarihinde 1932 tarihli ve 13 ila 32 sıra nolu tapu kayıtlarının kapsamında kalan taşınmazların orman sınırları dışına çıkartıldığı ve bu doğrultuda 232, 233, 234 parsellerin özel orman olarak tescillerine karar verilerek tapu siciline işlendiği, bunu müteakiben davacının kayıt maliklerinden resmî senetle devraldığı, kayıtlar üzerinde herhangi bir şerh mevcut olmadığı, davacı tapu siciline güvenerek devraldığından davacının dava konusu yerin orman olduğunu biliyordu savunmasına itibar edilmediği, davacının TMK’nın 1007. maddesinden kaynaklı zararının giderilmesi istemi ile açmış olduğu davanın yerinde olduğu, alınan bilirkişi raporları ile davacının gerçek ve müspet zararının 520.074.000,00TL olarak belirlendiği gerekçeleriyle davanın 520.074,000,00TL üzerinden kabulüne, 11.10.2012 tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
8. İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili ve feri müdahil ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince 21.06.2016 tarihli ve 2016/1425 E., 2016/7300 K. sayılı kararı ile; “…1) Fer'i müdahil talep eden Av. ... vekilinin temyiz itirazları bakımından;
Davaya müdahale 6100 sayılı HMK'nın 65 ve devamı maddelerinde asli ve fer'i müdahale olarak düzenlenmiştir. Açılan bir davada dava konusu şey üzerinde taraflar dışında hak iddia eden kişinin hukukî durumu, asli müdahil olarak doktrin ve uygulamalarda kabul edilmiştir. Dava sonunda verilecek hüküm üçüncü kişinin hukukî durumunu etkiliyor ise üçüncü kişinin davaya katılmasında hukukî yararı vardır. Fakat, üçüncü kişi davaya taraf gibi katılamaz, bilakis taraflardan birinin yanında ve onun yardımcısı olarak davaya katılabilir; işte, bu durumu düzenleyen müesseseye de fer'i müdahale denmektedir.
6100 sayılı HMK'nın 68. maddesinde (HUMK m. 57) feri müdahilin, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia ve savunma vasıtalarını ileri sürebileceği, onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usûl işlemleri yapabileceği düzenlenmiştir.
Mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak kurulan hüküm sadece davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. HMK'nın 68. maddesinde de belirtildiği üzere, feri müdahil, lehine katıldığı tarafla birlikte hareket eder, yani, onun yardımcısıdır; hüküm, lehine müdahale edilen davalı(davacı) hakkında verildiğinden, bu hükme karşı temyiz yoluna başvurma yetkisi de doğal olarak somut olayda davalı(davacı) tarafa aittir. Lehine müdahale talep edilen davalı(davacı) taraf hükmü temyiz etmediğinden ve hakkında hüküm kurulmayan feri müdahale talebinde bulananın yalnız başına kararı temyiz etme yetkisi bulunmadığından temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
2) Davalı Hazinenin temyiz itirazlarına gelince;
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmişse de yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan hüküm kurulmuştur. Şöyle ki; dosyadaki bilgi ve belgelere göre, çekişmeli taşınmazların 59 numaralı Orman Kadastro Komisyonu üyelerinden bir kısmının Orman Genel Müdürlüğü tarafından kendilerine verilen yetki ve görevin dışına çıkarak Orman ve Kadastro Kanunları ile 4785 sayılı Kanun karşısında hiçbir geçerliliği bulunmayan eski tapu kayıtlarının ve 1944 yılı mahkeme kararının uygulanmasından söz edilerek o tarihte yürüklükte bulunan ve 02.09.1986 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan, Orman Kadastro Yönetmeliğinin 60. maddesi dayanak gösterilerek kanun ve yönetmeliğe uygun olarak kurulmayan ve orman kadastro komisyonu niteliğinde olmayan yetkisiz üç kişilik bir heyet tarafından düzenlenen 31.07.1989 tarihli “Mahkeme Kararı Uygulama Tutanağı” esas alınarak bu üç parselin de özel orman alanları olarak Orman İdaresinin talebi doğrultusunda 12/11/1990 tarih 7990 sayı ile düzenlenen resmî senet ile tapu kütüğüne tescil edildiği ve kayıt maliki... mirasçılarına intikal yapıldığı, bilahare aynı gün ve yevmiye ile resmî senet ile 05/12/1990 tarihinde ismi Royal İstanbul Turizm A.Ş. olan ... Emlak Ormancılık ve Tic A.Ş. tarafından satın alındığı, alım tarihinde tapu kaydında “Devlet Ormanı” olduklarına ilişkin şerh bulunmadığı, daha sonra Hazinenin açmış olduğu dava sonucu Pendik 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15/02/2011 gün ve 2005/117 -2011/86 sayılı ilâmıyla tapu kayıtlarının iptaline taşınmazların orman niteliğiyle Hazine adına tescillerine karar verildiği, hükmün temyiz edilmesi üzerine de Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 11/10/2011 gün ve 2011/8590 - 11344 sayılı ilâmıyla onandığı, karar düzeltme taleplerinin ise Dairenin 11/10/2012 gün ve 2012/6934 -11455 sayılı kararı ile reddedilerek kesinleştiği anlaşılmıştır.
Davanın dayanağı, TMK'nın 1007. maddesidir. Bu madde tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan Hazinenin sorumlu olduğunu hükme bağlamıştır. Bu sorumluluk objektif (kusursuz) sorumluluk hâlidir. Diğer bir anlatımla, zararın meydana gelmesi sonucu illiyet bağının kesilmemiş olması durumunda Hazinenin sorumlu tutulacağı hüküm altına alınmış bulunmaktadır. Davacı, tapu kaydına güvenerek bu taşınmazları satın almış, daha sonra tapu kaydı iptal edilmiştir. TMK'nın 1023. maddesinde "Tapu sicilindeki kayda iyi niyetle güvenerek mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" denilmek suretiyle mülkiyet hakkının önemi vurgulanmış, bu kazanımın korunması için ise kişinin tapu kaydına “iyiniyetle” güvenmesi şartı aranmıştır.
TMK'nın 1024. maddesinde “Bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz.
Bağlayıcı olmayan bir hukukî işleme dayanan veya hukukî sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur.
Böyle bir tescil yüzünden aynî hakkı zedelenen kimse, tescilin yolsuz olduğunu iyiniyetli olmayan üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya ileri sürebilir” denilmiştir.
Mahkemece davacının dava konusu taşınmazı tapu kaydına güvenerek satın aldığı belirtilmişse de davacının taşınmazı alırken iyiniyetli olup olmadığı, tescilin yolsuz olmasına karşın taşınmazı satın alan kişinin bu durumu bildiği ya da bilmesi gereken üçüncü kişi olup olmadığı hususları konusunda bir değerlendirme yapılmamıştır. Dava konusu taşınmazlara ilişkin Hazinenin açtığı dava sonucu verilen tapu iptal kararını onayan Yargıtay 20. Hukuk Diaresinin 11/10/2011 gün ve 2011/8590 - 11344 sayılı ilâmında; dava konusu taşınmazların özel orman olarak kişiler adına yapılan tescilin yolsuz tescil olduğu belirtilmek sureti ile taşınmazların tapu kaydının iptaline karar verilmiştir. Bu durumda mahkemece, dava konusu taşınmazları tapuya tescil edildiği gün satın alan ve tazminat talebinde bulunan davacının taşınmazların yolsuz olarak tescil edildiğini bilip bilmediği ya da bilmesi gerekip gerekmediği, taşınmazı edinirken iyiniyetli hareket edip etmedikleri, taşınmazı satın alan şirket ile kayıt malikleri arasında bir ilişki olup olmadığı, bu edinimin muvazalı olup olmadığı hususlarının araştırılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmiş olması doğru değildir" gerekçesiyle hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:
10. İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.10.2017 tarihli ve 2017/275 E., 2017/298 K. sayılı kararı ile bozma kararına uymak suretiyle yapılan yargılama neticesinde; davacıların iyiniyetli olarak dava konusu taşınmazları satın alıp almadığının tespiti hususunda Pendik Tapu Müdürlüğü, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü ve Nüfus Müdürlüklerine yazılan müzekkere cevaplarından; tapu kütüklerinde taşınmazların satın alınma tarihinden sonra tescil edilen şerhler haricinde satış tarihinde kısıtlayıcı herhangi bir şerhin veya beyanın olmadığı, davacı şirketin kurucu ortakları ile sonraki ortaklarının ........ ve ... olduğu, dava konusu taşınmazları satan......'in mirasçıları....'ın davacı şirketle herhangi bir organik veya fiili bağlantılarının bulunmadığı, yine nüfus aile kayıt tablolarından davacı şirket ortak yöneticileri .... ve ... ile dava konusu taşınmazları satan .....in mirasçıları. .... arasında herhangi bir akrabalık bağının bulunmadığının anlaşıldığı, yapılan inceleme ve belgelere göre davacı şirketin dava konusu taşınmazları satın alırken tapuya güven ilkesi gereğince taşınmazları iyi niyetle satın aldığı, taşınmazlar üzerinde taşınmazların satılmasını önleyici veya davacı şirketin kötüniyetini ortaya koyacak herhangi bir beyan, şerh, tedbir, delil ve emare bulunmadığından davacı şirketin iyi niyetli olduğu kanaatine varıldığı, bozma gerekçesine göre bozma kararından önce yapılan işlemler ve alınan bilirkişi raporlarının hüküm kurmaya yeterli olduğu ve önceki gerekçelerle davanın kabulüne 520.074.000,00TL tazminat alacağının 11.10.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
11. İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince 15.02.2018 tarihli ve 2017/10314 E., 2018/1029 K. sayılı kararı ile; “…İncelenen dosya kapsamına toplanan delillere göre mahkemenin değerlendirmesi yerinde değildir.
…
Dairenin bozma kararında iptal edilen 232, 233, 234 sayılı parsellerin yolsuz tescil sonucu oluştuğunun kabul edildiği, davacının taşınmazı alırken yolsuz tescili bilip bilmediği, taşınmazı edinirken iyi niyetli hareket edilip edilmediği, taşınmazın satın alan ile satanlar arasında bir ilişki olup olmadığı bu edinimin muvazaya dayalı bulunup bulunmadığının tam olarak belirlenmesi gereğine değinilmiş olmakla taşınmazların tapusunun yolsuz tescil sonucu oluştuğu bu nedenle tapuların iptal edildiği tapuların iptaline ilişkin Pendik 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/117 E. - 2011/86 K. sayılı kararı ve bu kararın temyizi sonucu Dairemizin 2011/8590 E. - 11344 sayılı kararlarında da benimsendiği gibi Ballıca köyü 232, 233,234 sayılı parsellerin yolsuz tescil sonucu özel orman olarak tescil edildiği ancak Devlet ormanı olduğu kabul edilerek yolsuz tescil sonucu tapuların oluştuğu hükmen kesinleşmekle bu konuda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık bu yolsuz tescilin davacı ...Ş. tarafından bilinip bilinmediği bozma sonucuna göre davacının iyi niyetli olup olmadığı noktasında toplanmakta olup bu hususun açıklığa kavuşturulması gerekir. Çünkü yolsuz tescili bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişinin bu hâlde iyi niyetli olamayacağı yasa gereğidir.
Pendik Tapu Sicil Müdürlüğünün 12.11.1990 günlü tapu sicil muhafızlıklarında düzenlenen resmî senet evrakının incelenmesinde; Tarım Orman ve Köy İşleri Bakanlığının 25/09/1989 gün ve 5342 sayılı yazıları doğrultusunda 59 nolu Orman Kadastro Komisyonu mahkeme kararı uygulama tutanağına göre 6/11/1932 tarih 13, 14, 15, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27 28, 29, 30, 31 nolu toplam 18 parça tapunun ... adına kayıtlı olduğu bu tapuların uygulanması ile 18 parça tapunun 59 nolu Orman Kadastro Komisyonunca 10 parça taşınmaz ve özel orman niteliği ile 232, 233, 234, 235, 236, 237, 238, 239, 240 ve 241 parsel numarası verilerek tescillerinin yapıldığı tapu maliki ...'in 13/11/1953 tarihinde ölümü ile taşınmazların mirasçıları adına intikallerinin yapılmasından sonra mirasçıların verdikleri vekaletnameler doğrultusunda aynı günlü işlemle 232, 233 ve 234 sayılı parsellerin tamamının ... Emlak Ormancılık Tic. A.Ş.'ye 235-237 sayılı parselin ....kızı .....'e satışlarının yapıldığı 12/11/1990 gün 7990 numaralı tapudaki bu işlemin altının tapu sicil müdürü ve müdür yardımcıları yanında.... ve .... tarafından imzalandığı muris ... mirasçılarından bir kısmınca tapudaki bu işlem yapılmadan önce Kadıköy 7. Noterliğinin (22/09/1988 - 6/11/1999 - 18/10/1990) tarihli vekaletnamelerle.....e vekalet verdikleri bu vekaletnameler esas alınarak muris .....'in mirasçılarının temsilcisi olarak) tapudaki işlemlerin yapıldığı anlaşılmaktadır.
Tapuda yapılan bu işlemlerin yolsuz tescile dayalı olduğu kabul edilerek 232, 233, 234 sayılı parsellerin tapularının iptal edildiği, davacıların ise iptal edilen bu tapulara dayalı olarak eldeki tazminat davasını açtıkları anlaşılmakla bu yolsuz tescili davacıların bilip bilmedikleri ve iyi niyetli olup olmadıkları önem arz etmektedir. Dava konusu 232, 233, 234 sayılı parselleri tapudaki işlemle Hulisi ... ve diğerlerinin vekaletleri doğrultusunda satışı yapılan ... Emlak Ormancılık ve Tic. A.Ş.'nin 16 Nisan 1990 tarihli ticaret sicil gazetesinde yapılan ilan ile kuruluşunun yapıldığı ....'in kurucu ortakları oldukları, 5 Aralık 1990 tarihli ticaret sicil gazetesinde de eski adı ... Emlak Tic. A.Ş. olan şirketin ünvan değişikliği yapılarak ...adını aldığı, yönetim kurulu başkanının .... yönetim kurulu üyelerinin ... ve .... oldukları, 08.11.1991 tarihli tapudaki ünvan değişikliği işlemiyle 232, 233, 234 sayılı parsellerin malikinin ... Emlak Ormancılık A.Ş.'den Royal İstanbul Turizm A.Ş.'ye intikalinin yapıldığı, nüfus kayıtlarına göre alıcı şirket ortakları ....'in, ....'in babası, ...'in de....'in eşi olduğu yapılan tüm işlemlerin bilgileri dahilinde bulunduğu görülmektedir.
Davacı her ne kadar tapuya güven ilkesine dayalı ve iyi niyetli 3. kişi iddiasına dayanmakta ise de yukarıda tespit edilen duruma göre davacı şirket ortakları .... ve ...'in hem kök tapu kaydı malikleri ...'in mirasçılarının vekilleri ve hem de davacı şirketin ortaklarıdır.
TMK'nın 1023 ve 1024. maddelerinde sözü edilen iyi niyet kuralının tapu kaydı oluşturulduktan sonra tapuya güven ilkesi gereği herkese açık olan tapu kaydının incelenebilmesi hâlinde mümkündür.
Somut olayda; henüz tapu kaydı oluşmadan aynı günlü işlemle tapuda hem intikaller sağlanmış ve hem de satış işlemleri gerçekleştirilmiştir. İntikalleri sağlayan murisin mirasçıları vekilleri .... ve ... aynı zamanda davacı şirketin de yönetim kurulu ve ortaklarıdır, bu nedenle yolsuz tescilin bilinmemesinin mümkün olmadığı gibi bu yolsuz tescile dayalı olarak iyi niyetli olma iddiası da dinlenemez.
Davaya konu taşınmazların bulunduğu Ballıca köyünde ilk orman kadastrosu 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre 1942 yılında yapılmış daha sonra 1976 yılında 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanun ile değişik hükümleri, 1981 yılında yapılan 2896 sayılı Kanunun uygulanması ve 14.11.1990 tarihinde ilan edilen 3302 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılan 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi uygulaması vardır.
1942 yılında yapılan ilk orman kadastrosu üzerine tapu maliki.....'in Orman Yönetimi aleyhine açtığı orman kadastrosuna itiraz davasında Kadıköy Asliye Hukuk Mahkemesinin 1943/251 - 1944/800 E.K. sayılı kararı ile Kasım 1932 tarih 13 ila 32 nolu tapu kayıtlarına dayalı olarak 46 hektar (460.000 m2)'lik alanın orman sınırı dışına çıkarıldığı bu kararın Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 05.02.1945 gün 1945/400 - 629 E.K. Sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği, kesinleşen bu kararın krokisinin bulunamadığı daha sonra 13.07.1945 tarihli 4785 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi ile bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihte mevcut olan bütün ormanların tamamının Devletleştirildiği, Devletleştirilen Özel Ormanların sahiplerine iade edilmesi için 31.03.1950 tarihinde yürürlüğe giren 5658 sayılı Kanun uyarınca tapu maliki .....'in 28/07/1950 tarihli dilekçesiyle yapılan iade isteminin; dava konusu yerin sınırlarının ormanla çevrili olması nedeniyle İADE şartları olmadığından reddedildiği bu red işlemine karşı herhangi bir dava açılmadığından 09.12.1950 tarihinde kesinleştiği, dava konusu edilen taşınmazların bu nedenle 1945 yılında Devletleştirilen Ballıca Devlet Ormanı sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan dava konusu taşınmazların bulunduğu Ballıca köyünde 1962 yılında yapılan tapulama çalışmalarında .....'in pay sahibi olduğu Kasım 1932 tarih 13 ila 32 numaralı tapu kayıtları uygulanmaya çalışılmış ancak uygulanamayan kayıtlar listesine alınmıştır. Bu tapulama sırasında Ballıca köyünde 1 ila 223 sayılı parseller ile ilgili toplam 1.628.225 m2 yüzölçümlü tapulama tutanakları düzenlenmiş parsellerin zilyetlik koşulları oluşmadığından Hazine adına tespitleri yapılmıştır. Tapu maliki A. Ziyaettin Diler mirasçılarının tapulama komisyonuna Kasım 1932 tarih 13 ila 32 numaralı tapu kayıtlarına dayalı olarak yaptıkları itirazlar reddedilmiş buna karşı tapu maliklerinin bu parsellere karşı kadastro mahkemesinde dava açtıkları anlaşılmıştır.
Davaya konu parsellerin de içinde bulunduğu taşınmazların dayanağını oluşturan Kasım 1932 tarih 13 ila 32 numaralı tapuların toplam yüzölçümü 968.738 m2 muris ...'in payının 453.996 m2 olduğu kalan payın ise kime ait olduğunun bilinemediği bu tapulara dayalı olarak 59 numaralı Orman Kadastro Komisyonunca yapılan işlemler sonucunda oluşturulan 10 adet (232, 233, 234, 235, 236, 237, 238, 239, 240, 241) özel orman parselinin toplam yüzölçümünün ise 8.440.355 m2 olarak tapu kaydından çok fazla yüzölçümü ile tespit edildiği bu tespitlerde tazminata konu 232 sayılı parselin 130 hektar 6000 m2 yüzölçümü ve Burçaklara Özel ormanı, 233 parselin 7 hektar 7318 m2 yüzölçümü ve Poyraz Eğrek Özel Ormanı, 234 parselin ise 92 hektar 8082 m2 yüzölçümü ve Ballıca Bayırı Özel Ormanı olarak belirlendiği bu üç parselin toplam yüzölçümünün 2.311.400 m2'ye tekabül ettiği bu parsellerin de içinde bulunduğu Bağlıca Devlet Ormanının toplam yüzölçümünün ise 26.135.000 m2 olduğu anlaşılmaktadır.
Davaya konu 232, 233, 234, parsellerin tesciline dayanak gösterilen 59 nolu Orman Kadastro Komisyonu, Tarım Orman ve Köy İşleri Bakanlığının 13/2/1987 tarih 6 sayılı olurları ile Orman Genel Müdürlüğünün 15/03/1989 sayılı iş emirleri ile Ballıca köyü sınırları içinde bulunan ormanlarda 6831 sayılı Kanunun 3302 ve 3373 sayılı kanunlarla değişik 2/B madde uygulaması çalışmaları yapmak üzere görevlendirilmiş, 59 nolu Orman Kadastro Komisyonu da 7/6/1989 tarihli işe başlama tutanağı ile çalışmalarına başlayıp 14/06/1989 tarihli işi bitirme tutanağı düzenlenmesi ile çalışmalara son verilmiş ve bu tutanak başkan..., ormancı üye ..... ziraatçi üye ... Sevdin, ziraat odası temsilcisi ..., köy temsilcisi ... ve bilirkişi ... tarafından imzalanarak işlem bitirildikten sonra İstanbul Orman Bölge Müdürlüğünün 23 Haziran 1989 gün 9396 sayılı 59 nolu Orman Kadastro Komisyonu Başkanlığına gönderilen yazı ile ... mirasçıları vekili Av. ....'nın başvurusu üzerine 20 adet tapuya dayalı olarak açılan dava sonucu Kadıköy Asliye Hukuk Mahkemesinin 1943/251 E. - 1944/800 K. sayılı kararının uygulanması ve sonuçtan bilgi verilmesinin istenilmesi üzerine bu kez 59 numaralı Orman Kadastro Komisyonu mahkeme kararı uygulama tutanağı başlığı altında çalışma yaparak 18 parça tapu ve mahkeme kararının uygulanması yapılarak toplam 10 parça özel orman parseli belirlediği bu çalışmanın 31/07/1989 tarihinde bitirildiği ve altının 59 nolu Orman Kadastrosu Komisyonu başkanı..., ormancı üye...ve ziraatçi üye ... Sevdin tarafından imzalandığı diğer komisyon üyelerinin isim ve imzalarının mevcut olmadığı anlaşılmıştır.
59 nolu Orman Kadastro Komisyonunun çalışmalarının sonucu 14/11/1990 tarihinde Balıca köyünde askı ilanına çıkarılmış bu ilan tutanağında mahkeme kararının uygulama tutanağına ilişkin herhangi bir bilginin bulunmadığı görülmektedir. Bu ilana göre 6 ay içinde kadastro mahkemelerinde dava açılabileceği tapulu yerlerde ise 10 yıl içinde dava açma hakkının bulunduğu açıklanmıştır.
Anlaşıldığı üzere 6831 sayılı kanunun 2/B maddesi uygulaması yapmak üzere ise başlayan 59 nolu orman kadastro komisyonu işi bitirdikten sonra mahkeme kararını uygulama tutanağı adı altında ayrı bir çalışma yaparak davaya konu 232, 233, 234 sayılı parselinde içinde bulunduğu özel orman parselleri oluşturmuş ancak bu çalışmanın altı 6831 sayılı kanununun 7. maddesi gereğince bir başkan ve dört üyeden oluşması gerektiği anlaşılan Kanuna aykırı olarak sadece üç kişi tarafından imzalanmıştır.
59 nolu Orman Kadastro Komisyonunca 10 parça yerin özel orman olduğu belirlenip tutanağı düzenlenerek askı ilanına dahi çıkarılmadan 12/11/1990 tarihinde tapuya tescilleri sağlanmış tescil nedeni olarak ise orman kadastro komisyonu gösterilmiştir. 14/11/1990 tarihinde askı ilanına çıkarılan 59 nolu Orman Kadastro Komisyonu işleminin bu tarihten önce 12/11/1990 tarihinde tapu sicilinde tescil nedeni gösterilmiş olması hayatın olağan akış ve gerçeklerine aykırı düşmektedir.
Mevcut yasalarımıza göre tapu sicillerinin nasıl oluşturulacağı bellidir. Genel arazi kadastrosunun kesinleşmesi hâlinde tescil nedeni "kadastro" olduğu yazılarak ya da dava sonucu kesinleşenler için "hükmen" yazılarak tapu sicil kaydı oluşturulur. 6831 sayılı Kanun gereğince yapılan orman kadastro işlemlerine karşı gerçek ya da tüzel kişilerin açtıkları orman kadastrosuna itiraz davalarında davanın kabul edilmesi hâlinde tescil kararı verilmeyip orman sınırı dışına çıkarılmasına karar verildiği, ayrıca tescil hükmü kurulmadığı bununda yasa hükmü olduğu, yasada sayılan tescil hâlleri dışında tapu kütüğüne başka bir tescil dayanağının bulunmadığı buna göre tescil sebebi olarak orman kadastro komisyonu gösterilemeyeceği hususu da açıktır.
Kaldı ki, dava konusu parsellere uygulanan Kasım 1932 tarih 13 ila 32 numaralı tapu kayıtlarının tarla ve ağıl yeri nitelikli olduğu Kartal ilçesi, Kurtdoğmuş köyüne ait bulunduğu değişebilen sınırlara sahip olduğu eskiden beri orman niteliğinde olan dava konusu taşınmazlara cins, mevkii ve köy olarak uymadığı da anlaşılmaktadır.
Birçok aşamadan geçen dosya kapsamına göre;
Eldeki dava TMK'nın 1007. maddesine dayalı olarak 21/11/2013 tarihinde açılan Hazinenin kusursuz sorumluluğundan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Tazminata konu 232, 233, 234 parsel sayılı özel orman niteliğindeki taşınmazların tapu kayıtları 1990 yılında 59 nolu Orman Kadastro Komisyonu işlemi gereğince tapuya tescil edilen ancak Hazine tarafından 08/11/2000 tarihinde açılan tapu iptali davası sonucu özel orman tapularının iptali ile Devlet ormanı niteliği ile Hazine adına tescile ilişkin verilen kararın gerekçesinin yolsuz tescile dayandığı bu kararın Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 10/11/2011 gün ve 2011/8590 E. - 11344 K. sayılı kararı ile onanarak kesinleşmesinden sonra eldeki tazminat davasının açıldığı, bu hâli ile taşınmazın yolsuz tescil sonucu oluştuğundan kuşku bulunmadığı mahkemece daha önce davanın kabulüne ilişkin verilen kararın temyiz sonucu Dairenin 21/06/2016 gün ve 2016/1425 E-730 K sayılı kararı ile bozulduğu bozma kararında "taşınmazların yolsuz tescil sonucu oluştuğu bu nedenle taşınmazları tapuya tescil edildiği gün satın alan ve tazminat talebinde bulunan davacının taşınmazları yolsuz olarak tescil edildiğini bilip bilmediği yada bilmesi gerekip gerekmediği, taşınmazı edinirken iyiniyetle hareket edip etmediği, taşınmazı satın alan şirket ile kayıt malikleri arasında bir ilişki bulunup bulunmadığı, bu edinimin muvazalı olup olmadığı" hususlarının araştırılmasının gerekli olduğuna değinilmiş olmakla yukarıda teferruatlı olarak açıklandığı üzere 232, 233, 234 parsel sayılı taşınmazların yolsuz tescil sonucu oluştuğu konusunda kuşku bulunmadığı, bu hâlde tapuya güven esasına dayalı olarak taşınmazın iyi niyetle satın alınıp alınmadığı hususunun değerlendirilmesinde ise; tapuya iyi niyetle güvenerek satın aldığını iddia eden kişinin bu iyi niyetinin korunabilmesi için yolsuz olarak tescil edilen bir ayni hakkın satın alan tarafından bilinmemesi gerekir. Başka bir deyişle TMK'nın 1024. maddesine göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" kaldi ki TMK 705,1021, 1022, 1023. maddeleri de göz önünde bulundurulduğunda taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasının tescil ile olacağı, bir hakkın tapuya tescil edilmedikçe ayni hak niteliğini kazanamayacağı, mülkiyetin nakline ilişkin işlemlerin tapu oluşuncaya kadar "tasarruf" aşamasında kalacağı, somut olayda da henüz tapu oluşmadan aynı gün aynı işlemle orman kadastro komisyonu kararına göre tapuya tescil işlemi yapılarak, aynı gün aynı işlemde intikal ve satış işlemlerinin de gerçekleştirildiği, tapu kaydı maliki ...'in mirasçılarının verdikleri vekaletnamelere dayalı olarak vekaleten... tarafından intikal işlemlerinin yapıldığı, vekaletname tarihleri gözönünde bulundurulduğunda tescil işleminden çok daha öncelerine isabet ettiği, taşınmazların tapuya tescilinden sonra aynı gün "... Emlak Ormancılık ve Ticaret A.Ş."ye satışının yapıldığı bir süre sonra da taşınmazların Ticaret Sicilinde yapılan ünvan değişikliği soncu "... Emlak Ormancılık ve Ticaret A.Ş"nin "Royal İstanbul Turizm A.Ş" adını alması nedeniyle tapu kayıtlarının "Royal İstanbul Turizm A.Ş." adına geçtiği bu her iki şirketinde yönetim kurulu ve ortaklarının ... vd. olduğu anlaşılmakla taşınmazı devralan davacı şirketin yolsuz tescili bildiği ve bilebilecek durumda olduğu, kaldı ki 3.kişilerin iyiniyet iddiasının ancak sicil oluştuktan sonra ileri sürülebileceği bu hâli ile iyiniyet olgusunun gerçekleşmediği ve dinlenemeyeceği anlaşılmakla TMK'nın 1007. maddesine dayalı olarak açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği…” gerekçeleriyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
13. İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.05.2019 tarihli ve 2019/1 E., 2019/208 K. sayılı kararı ile; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Turgut ve diğerleri-Türkiye ve Köktepe-Türkiye davalarında, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının, 1 Nolu Ek Protokol'ün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma hâlinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiği hatırlatılarak, mülkün değerine karşılık gelen meblağ ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğinin ifade edildiği (Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 08.05.2012 tarihli ve 2012/5252-6742 sayılı kararı), davacının, tapu sicilinin aleniyetine güvenerek tapu kayıt malikinden resmî senetle bedelini ödeyerek satın almış olduğu taşınmazların, daha sonra Maliye Hazinesinin açmış olduğu tapu iptali ve tescil davası ile geri alındığı, davacının 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesinden kaynaklı zararının giderilmesi istemi ile açmış olduğu davanın yerinde olduğu, her ne kadar Yargıtay bozma ilamında davacının iyi niyetli olmadığı kötü niyetli olduğu hususu belirtilerek davanın reddi gerektiği değerlendirilmiş ise de, gerek satış tarihinde taşınmazın kaydında kısıtlayıcı herhangi bir şerhin ve beyanın olmaması gerekse de Ticaret Sicil Müdürlüğü yazı cevabı kapsamında herhangi bir organik bağlantının tespit edilememiş olması, tapu siciline güven ilkesi, iyi niyetin asıl olması, davacının dava konusu taşınmazların yolsuz tescil edildiğini bildiği, bilmesi gerektiği, iyi niyetli hareket etmediği ve ediminin muvazaalı olduğuna dair maddi bir vaka olmadığı gibi herhangi ceza yargılamasının da bulunmadığı, tapu kaydındaki tescilin yolsuz olduğunu davacının bildiği hususunun ispat edilemediği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
14. Direnme kararı süresi içinde davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Tapu Müdürlüğünce düzenlenen 12.11.1990 tarihli ve 7990 yevmiye numaralı resmî senet ile orman kadastrosu suretiyle özel orman vasfıyla kayıt maliki adına tescil edilerek mirasçıları adına intikallerinin yapılmasından sonra yine aynı tarih ve yevmiye numaralı resmî senetle davacı tarafından satın alınan taşınmazların sonradan orman olduğu belirtilerek tapu kayıtlarının iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan eldeki davada, davacının taşınmazları satın aldığı tarihte tescilin yolsuz olduğunu bilebilecek durumda bulunup bulunmadığı; buna göre davacının 4721 sayılı TMK'nın 1023. maddesi kapsamında iyiniyetli olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği; burada varılacak sonuca göre davacının tazminata hak kazanıp kazanmayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
16. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.
17. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa)’nın, “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35. maddesi:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." şeklindedir.
18. 4721 sayılı TMK'nın “Mülkiyet hakkının içeriği” başlıklı 683. maddesi:
"Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir." şeklinde düzenlenmiştir.
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) eki Birinci Protokolün "Mülkiyetin korunması" başlıklı 1. maddesi:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” şeklindedir.
20. Mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve kanunlarla iç hukuk yönünden, gerekse AİHS ve ek protokolleri ile uluslararası hukuk yönünden kabul edilmiş temel haklardandır. Kişiye bir eşya üzerinde en geniş yetkileri sağlayan aynî hak, mülkiyet hakkıdır. Aynî haklar, eşya üzerinde doğrudan hakimiyet sağlayan ve bu nedenle herkese karşı ileri sürülebilen mutlak haklardır. Bu nedenle bir eşyanın maliki, hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içinde o eşya üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahip kılınmıştır TMK m. 683/1).
21. Bunların yanında mülkiyet hakkı, kamu yararının bulunduğu hâllerde sınırlandırılabilir ya da tamamen kaldırılabilir. Ancak bu sınırlandırma ya da kaldırma gerçekleştirilirken Anayasa’nın 90. maddesinin 5. fıkrası ile iç hukukun üstünde sayılan AİHS hükümleri gereğince Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından oluşturulan 30.05.2006 t